• Sonuç bulunamadı

1946'dan günümüze kadar Türkiye'de dört sendikalar kanunu uygulanmıştır. İlki 1947 yılında kabul edilen 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkındaki Kanun; İkincisi, 1963 yılında kabul edilen 274 sayılı Sendikalar Kanunu, üçüncüsü, 1983 yılında kabul edilen 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve son olarak dördüncüsü, 2012 yılında kabul edilmiş olan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunudur.

1. 5018 Sayılı Kanun Öncesi Hukuksal Durum

Sendikaları ilgilendiren ilk yasal düzenleme, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yürürlüğe giren ve Cumhuriyetin ilk yıllarında da uygulanan 1909 sayılı Tatil-i Eşgal Kanunu’dur. Bu kanun genel olarak kamuyu Tatil-ilgTatil-ilendTatil-iren hTatil-izmetlerTatil-i yerTatil-ine getTatil-iren

işyerlerinde sendika kurma ve grev hakkını yasaklayıcı hükümler içermektedir.49 Bu yasaklayıcı hükümlerin sebeplerinden biri sendikaların siyaset yapmaya oldukça elverişli yapılar olması diğeri ise, o dönem Meclis-i Mebusan’da tartışılan yabancı sermayeyi tehdit gerekçesidir.50 Meclis üyeleri, işçilere sendika kurma hakkının verilmesinin yabancı sermaye sahiplerini, işçi kitlelerinin tehdidiyle karşı karşıya kalmalarına neden olabileceğini düşünmüşlerdir. Bu yasaklamayla aslında işverenleri değil işçileri düşündüklerini ve korumaya çalıştıklarını ifade etmişlerdir. Ve ayrıca hükümet gerekçesinde, işçi ve işverenler arasındaki anlaşmazlıkları çözme görevinin sendikalara verilecek olmasının devletin egemenlik hakkıyla çatışacağı belirtilerek sendikaların kurulmasına karşı çıkılmıştır.51 Bu kanun 1936 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.

1909 sayılı Tatil-i Eşgal Kanunundan sonra 8 Haziran 1936 tarihinde 3008 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanun da sendika kurma ve grev hakkının yasaklanmalarına ilişkin farklı bir düzenleme içermemekte olup, 1946 yılının ilk yarısına kadar değinilen yasaklar devam etmiştir. Ancak o dönem yürürlükte olan 20 Nisan 1924 tarihli T.C. Anayasasının 70. Maddesi, toplanma ve dernek kurma özgürlüğünün Türklerin doğal haklarından olduğunu belirtmiş, 79. maddesi ise bu hakların çerçevesinin ayrıca kanunlarla düzenleneceğini öngörmüştür. Ancak 1909 sayılı Kanunda açıkça bu hususta belirgin bir değişiklik yapılmamıştır. 1924 Anayasasının temeli 1921 Anayasasına dayanmaktadır. Savaş zamanında Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı 1921 Anayasası (Teşkilatı-ı Esasiye Kanunu) ülkenin de içinde bulunduğu mevcut koşullardan dolayı “birleşme hürriyeti” 52 ile ilgili herhangi bir hükme yer vermemiştir. 1924 Anayasasının ise, açıkça sendika hakkına yer verdiğini söylemek mümkün olmamakla birlikte toplanma ve dernek kurma hakları kapsamında sendika

49 Gülmez, “Bir İnsan Hakkı Olarak Sendika Hakkı Konusunda Türkiye’de Yasakçılıktan Yasal Tanımaya Geçiş: 1947 Yasası”, 76-108.

50 Taşkın, Sendika Kurma Hakkı, 96.

51 Gülmez, Türkiye’de Çalışma İlişkileri, 326.

52 Gözübüyük-Kili, Türk Anayasa Metinleri, 100-102.

hakkına yer verdiği kabul edilebilir. Sınıf esasına dayalı dernek kurma yasağının kaldırılmasıyla sendikalaşma hareketleri aynı yıl sıkıyönetim kararıyla kaldırılana kadar devam etmiştir.53 28 Haziran 1938’de 3512 sayılı Cemiyetler Kanunuyla 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni Kanunda derneklerin izin sistemi ile kurulacağı ve denetimlerinin devlet eliyle tam bir yetki serbestisiyle yapılacağına yer verilmiştir.54 1909 Tatil-i Eşgal Yasası ile başlayan yasaklayıcı düzenlemeler 1947 tarihli 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun ile ilk kez yasal olarak tanınmış ve son bulmuştur.

2. 5018 Sayılı Kanunun Yasalaştırılma Süreci

5018 Sayılı Kanun, 26.11.1947’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun gerekçesinde, Dernekler Kanunu’na göre sınıf esasına dayalı dernek kurulmasına izin verilmesinden sonra işçi topluluklarının çalışmalarının arttığının gözlenmesi üzerine yeni bir düzenleme yapılması ihtiyacının doğduğu belirtilmiştir. 55

Dönemin Çalışma Bakanı Sadi Irmak bu konu hakkında görüşlerini; “Bu gelişmeden (Cemiyetler Yasası değişikliğinden) az sonra, memleketimizin birçok yerinde, ezcümle büyük şehirlerimizde, süratle baş gösteren ve ilerleyen bir hukuk sendikalaşma hareketi karşısında bulunduk. Bu süratle kurulmuş olan işçi topluluklarının sayısı 100’e yaklaştı. Bunların bir kısmı birlik; dernek veya cemiyet gibi muhtelif isimler aldı…”56 şeklinde ifade etmiş ve gelişen bu durum sebebiyle milli ihtiyaçlarımızı gidermek üzere kanun çalışması yapıldığını söylemiştir. Meclisteki bu konuşmanın devamında, örgütlenmiş olan bu işçi topluluklarının çoğunun ortak amacının mesleki ve sınıfsal menfaatleri savunmak olduğunu ancak sayıca çok fazla olan bu topluluklardan

53 Taşkın, Sendika Kurma Hakkı, 99.

54 Saka, Dernekler Hukuku, 8.

55 Gülmez, 1947 Yasası, 90.

56 Gülmez, 1947 Yasası, 90; Taşkın, Sendika Kurma Hakkı, 100.

bazılarının meslekle ve sınıfla bağlantılı olmaktan çıkıp siyasi propaganda aracı olarak etkin faaliyet sürdürmeye başladıklarını gözlemlediklerini dile getirmiştir. Ancak büyük çoğunluğu vatansever olan ve devletle işbirliği kurmak isteyen işçilerin Çalışma Bakanlığı’na başvurarak bu konuda devletten bir yardım ve genel bir direktif verilmesini istemeleri üzerine Cemiyetler Kanununa ek bir kanun hazırlanması zorunluluğunun doğduğunu açıklamıştır.

Dernek hak ve özgürlüğünün liberalleştirilmesi sendika özgürlüğünün de temellerini atmıştır. Bu durumda yalnızca sendikal haklara ilişkin özel bir kanun çalışmasına başlanmasına yol açmıştır. Söz konusu çalışmalar sonucunda çıkarılan 5018 sayılı kanunla sendikalar yasal olarak Türk hukukunda tanınmaya başlamıştır.

3. 5018 Sayılı Kanun

Kanunun 1. maddesi sendikayı, aynı işkolunda veya bu işkolu ile ilgili işlerde çalışanların yardımlaşarak ortak menfaatlerini korumak ve temsil edilmelerini sağlamak amacıyla kendi aralarında kurabilecekleri “dernek” olarak tanımlamıştır. İşverenlerin de aynı amaçla kurmuş oldukları dernekleri işveren sendikası olarak ifade etmiştir.

Sendikaya üyelik başvurusunda bulunabilmek için bazı koşulların varlığı aranmaktadır. İlk olarak, işçi sendikalarına başvuru için, “işçi” sıfatıyla çalışıyor olmak, işveren sendikalarına başvuru için “işveren” sıfatına sahip olmak gerekmektedir. Üyelik ilişkisi kurulduktan sonra tarafların bu sıfatları kaybı halinde sendika üyelikleri kendiliğinden sona erecektir.

Kanun üyeliğe ilişkin olarak herhangi bir yaş koşulunu açıkça düzenlememiş olmasına rağmen 10. maddesindeki “18 yaşından küçük işçiler veli veya vasilerinin

rızasıyla sendikaların yardımlaşma tesislerine üye olabilirler” hükmünden üyelikte yaş koşulunun on sekiz olduğu anlaşılmaktadır.

Sendika üyeliğinin hukuki sonuçlarından üyeliğe ilişkin hakların neler olduğu hususu 5018 sayılı kanunda sayılmak suretiyle açıkça belirtilmiştir. Bunlar, sendikanın yönetimine katılmak, tesis ve faaliyetlerinden yararlanmak (spor tesisi, lokal, otel, eğitimler gibi) ve üyenin korunmasına ilişkin haklar olmak üzere üç grupta toplanabilir.

Kimlerin sendikaya üye olamayacağı Kanunda sayılmamıştır. Ancak yönetim kurulu üyelerine ilişkin olarak, haklarında kapatılma hükmü verilen sendikaların yönetim kurulu üyeleriyle bu fiillere teşebbüs ve iştirak edenler için bir sene müddetle başka bir sendikaya üye olamayacakları yasağı getirilmiştir.

Toplamda on üç maddeden oluşan 5018 sayılı kanun, üyeliğe ve diğer sendikal haklara ilişkin olarak çok fazla norma yer vermemiştir. Ancak 1. maddenin son fıkrasında,

“..bu kanunda sarahat olmayan yerlerde Cemiyetler Kanunu ile Medeni Kanun hükümleri uygulanır.” diyerek kanunda var olan boşlukların diğer kanunlara yapılan atıflarla doldurulmasını öngörmüştür. Bu duruma ilişkin olarak örneğin; 5018 sayılı kanunda üyelik aidatına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığından, kanundaki bu boşluk, birinci maddenin dördüncü fıkrası gereği öncelikle Cemiyetler Kanununa gidilerek orada da boşluk olması halinde, Medeni Kanuna gitmek suretiyle giderilecektir.

4. 1961 Anayasası Dönemi

1960 darbesi sonrasında temel hak ve özgürler bakımından oldukça ilerleyici adımlar atılmıştır. Darbe sonrası kurulan temsilciler meclisi tarafından oluşturulmuş olan

1961 Anayasasıyla sendika kurma, sendikaya üye olma, toplu sözleşme yapma ve grev hakkı anayasal güvence altına alınmıştır.57

Türk sendikacılığı bakımından oldukça önemli olan bu dönemde sendikal hak ve özgürlükler Anayasada güvence altına alınmakla kalmamış, ayrıca bir de sadece işçilere değil tüm çalışanlara sendika hakkı tanınmıştır. 1961 Anayasası 46. maddesinde sendika kurma hakkını düzenlemiş ve bu maddeye göre, çalışanlara ve işverenlere, önceden izin almaksızın, sendika ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakları tanınmıştır. Görüldüğü gibi Anayasa, “işçiler ve işverenler” ifadesini kullanmamış, “çalışanlar ve işverenler” ifadesini kullanarak herkese sendika kurma hakkını tanımıştır. Buna ek olarak 46. maddenin ikinci cümlesindeki işçi-memur ayrımı kaldırılarak işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin de sendika hakkının kanunda düzenleneceği belirtilmiştir. 1924 Anayasasından farklı olarak kişi hakları veyahut siyasi haklar kapsamında değil özel olarak sosyal ve ekonomik haklar kapsamında değerlendirilerek Anayasada güvence altına alınmış olması o dönemin şartlarında oldukça önemli bir değişikliktir. Yine sendika kurma hakkının ayrı bir maddede yer almasının gerekçesinde, dernek kurma hakkı her ne kadar sendika kurma hakkını kurmayı kapsıyor olsa da gerek İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ayrıca

57 Çeçen, Sendikalizm, 47-48.

düzenlenmesi gerekse de daha önce yaşananlardan dolayı ayrı bir maddede düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir.58

274 Sayılı Kanun, 24 Temmuz 1963'te Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve 12 Eylül 1980 yılına kadar Türkiye'de sendikacılığın yasal çerçevesini oluşturmuştur. 274 ve 275 sayılı kanunlar, Türkiye sendikacılık hareketi açısından oldukça önemli sonuçları olan yasalardır.59 Bu yasalar döneminde Türkiye tarihinin en yoğun sendikalaşmasıyla grev ve direnişler yaşanmış ve toplu sözleşmeler bağıtlanmıştır.60

5. 274 Sayılı Kanuna Göre Üyelik,

274 sayılı kanunda sendika, işçi sayılanların ve işverenlerin ortak ekonomik, sosyal ve kültürel menfaatlerini korumak ve geliştirmek için kurdukları mesleki kuruluşlar olarak tanımlanmıştır. (m.1/1) Sendika, konfederasyon, federasyon ve birliklere üyelikte cins, aile, ırk, renk, dil, din, mezhep, inanç, siyasi kanaat ve siyasi parti farkı gözetilememesi gerektiği emredici olarak düzenlemiştir. (m.1/3)

İşçi sendikası kurabilmek ve kurulmuş olan bu sendikalara üye olabilmek için gerekli olan ilk koşul “işçi sayılmaktır”. 5018 sayılı kanun işçi tanımını İş Kanununa atıf yaparak tanımlarken, 274 sayılı kanun ise hizmet sözleşmesi dışında diğer bazı sözleşme türlerini de içine alarak kendisi bir tanımlama yapma yoluna gitmiştir. 6356 sayılı kanunla kıyaslandığında komisyon, vekâlet ve eser sözleşmelerinin 274 sayılı SK’da bulunmadığını söyleyebiliriz. Buna karşılık kooperatif şirketlerde ortak olanlar ile anonim şirket hissedarlarından herhangi bir suretle imtiyazlı hisse sahibi olmayanlar da işçi sendikasına üye olabileceklerdir. Kural olarak işçi sendikasına fiilen çalışan kişiler

58 Taşkın, Sendika Kurma Hakkı, 103-104.

59 Çelik, “50. yılında 274-275 dersleri”, 1.

60 Çelik, “50. yılında 274-275 dersleri”, 2.

üye olabilmektedir. Ancak 274 sayılı kanun bu duruma istisna oluşturarak çalışma durumu herhangi bir nedenle ortadan kalkmış olan ancak daha önce değişik zamanlarda da olsa en az üç yıl süreyle çalışmış olan kişiler için o anda fiilen çalışmıyor olsalar dahi işçi sendikası kurabilme ve bunlara üye olabilme olanağı getirmiştir.61 Bu düzenleme ne önceki 5018 sayılı kanunda ne de daha sonra göreceğimiz sendikalar kanunlarında bulunmaktadır. Bu açıdan ayrı bir önemi olan düzenlemedir.

Sendika üyeliğinin kazanılabilmesi yalnızca kanunda aranan olumlu koşulların yerine getirilmesi ile sınırlı değildir. Bunun yanında yine kanunda düzenlenmiş olan işçi sendikası üyeliği ile bağdaşmayan durumların da bulunmaması gerekmektedir.

Kanunkoyucu 274 sayılı kanunda ayrı bir başlık altında kimlerin sendikaya üye olamayacağını geniş bir şekilde belirlemiştir. Buna göre;

* Askeri kişiler

* Genel ve katma bütçeli idarelerle mahalli idareler ve bunlara bağlı sabit ve döner sermayeli müesseseler ile sermayesinin tamamı devlet tarafından verilmek suretiyle kurulan iktisadi teşekküller ve sermayelerinde devletin iştiraki bulunan bankalar ve teşekküllerde çalışan müfettişler ve kontrolörler ile umum müdür yardımcısı veya buna eşit ve üst kademelerdeki görevlerde çalışanlar, sendikalarında, vazife alan şahıslar yukarda ki tarife göre işçi sayılmaları mümkün olmayan hallerde, ezcümle, eski işlerini terk edip tekrar bir iş tutmadıkları hallerde işçi sayılmışlardır. Öte yandan, hâlihazır durumların da, maddi veya fikrî emek 'karşılığında her hangi bir 'gelir sağlamayan, fakat bu teklife göre işçi sıfatını, daha önce muhtelif zamanlarda, muhtelif işlerde de olsa, bir yıl müddetle istihdam edilmek suretiyle iktisap etmiş olan şahıslar; ezcümle, işveren durumunda bulunmamak şartıyla, eski işçi yeni serbest meslek sahipleri ve (İktisadi anlamında) tek başına hem müteşebbis, 'hem de işçi durumunda olan şahıslardan vaktiyle yukarıdaki esas dairesinde işçi olarak istihdam edilmiş olanlar ve hastalık, ihtiyarlık ve sair sebeplerle artık çalışamayan eski işçiler de işçi sayılmışlardır.

Bu suretle, bu şahıslar, sendika kurmak ve sendikalara üye olmak hakkından istifade edebileceklerdir.

Bu genişletme, sendika liderlerinin yetişmesi ve eski işçilerin 'haklarının savunulması bakımından zaruri görülmüştür.”; https://www.tbmm.gov.tr/tutanak/tutanaklar.htm, 23.07.2017.

Bir de sendikalaşma hakları geçici bir süre askıda kalan kişiler bulunmaktadır.

Bunlar askeri işyerlerinde çalışan siviller, askerliği meslek edinmemiş olan sadece vatani görev amacıyla askerde bulunan subay, uzatmalı çavuş ve er gibi kişilerdir. Bu kişiler askere gitmeden önce bir sendikaya üye olmuşlarsa askerdeyken üyelikten doğan haklarını ve faaliyetlerini yerine getiremeyeceklerinden kanun bu süre zarfında üyeliğin devam edeceğini ancak buna ilişkin hususların yerine getirilemeyeceğini düzenlemiştir.

Ayrıca sendika üyeliği olmayan bir kişi bakımından ise bu kişinin askerde bulunduğu süre zarfında herhangi bir sendikaya üye olması yasaklanmıştır.

İşçi sendikalarına üyelikte diğer bir koşul, üye olacak kişilerin on altı yaşını doldurmuş olmasıdır. On altı yaşından küçük olan bir işçi için yasal temsilcisinin yazılı izninin varlığı aranmaktadır. Fakat on altı yaşından küçük olan bu üyelerin sendika genel kurulunda oy kullanma hakkı bulunmamaktadır.62

Üyelik, üye kayıt fişinin veya kayıt defterinin imzalanması ile kazanılır. Kanun daha önceden üyeliğin kazanılmasını üye kayıt fişinin veya kâğıt defterinin imzalanması

“ve mesleki teşekkülün yetkili organının kabulü ile kazanılır” şeklinde düzenlemişti.

Anayasa mahkemesi bu kısmı Anayasa aykırı bularak iptal etmiştir.63 Maddenin ilk halinde ise üyelik, kişinin yazılı müracaatına bağlı tutulmuştur. Ancak yazılı başvurma usulü uygulamada sendikaların daha önceden hazırladıkları maktu formların doldurması haline dönüşmüştür. Dolayısıyla kanunkoyucu da uygulamadaki bu durumu gözlemleyerek kanunda değişikliğe gitmiş ve üyeliğin kazanılması yukarıda belirttiğimiz son şeklini almıştır. Buna göre sendikalar tarafından bastırılan üye kayıt fişleri doldurularak ya da üye kayıt defterleri imzalanarak üyelik başvurusu yapılabilmiştir.

62 274 Sayılı Kanunun iptalden önceki 5. maddesinin birinci fıkrasında, üyeliğin kazanılması için işçilerin kanunda aranan koşulları taşıması yanında üyeliğin sendikanın yetkili organınca kabulü de aranmaktaydı. Bu koşulun Anayasa’ya aykırı olduğu ve işçinin sendikaya serbestçe girme hakkının elinden alındığı ileri sürülerek iptali istenmiştir. Anayasa Mahkemesi de sendikanın haklı nedene dayanmayan reddetmelerine karşı üye adayın dava açabilmesini öngören bir kural olmaması nedeni yine sendikanın bu yetkisini kullanırken hangi sınırlara tabi olacağına yer verilmemiş olması nedeniyle iptal istemini yerinde bulmuştur. AYM. K.1972/3, E. 1970/48, T. 09.02.1972; Berksun-Eşmelioğlu, Sendikalar Kanunu, 419-420.

63 19.10.1972 tarihli 14341 sayılı Resmi Gazete.

274 sayılı kanun çerçevesinde işveren sendikalarına üye olabilmek için ilk olarak işveren olmak gereklidir (274 SK m.3). Kanuna göre işveren, işçi sendikası kurmak ve bu sendikalara üye olmak hakkına sahip kimseleri çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir.

İşletmenin bütününü sevk ve idareye yetkili olan işveren vekilleri, kooperatiflerde ortak olan işçiler ve anonim şirket hissedarlarından imtiyazlı hisse senedi sahibi olmayan işçiler dışında şirketlerde ortak olanlar bu kanun bakımından işveren sayılmıştır.

Dolayısıyla yukarıda sayılan bu kimseler tıpkı işverenler gibi işveren sendikalarına üye olabileceklerdir.

Bu Kanuna göre kurulan mesleki teşekküller Cemiyetler Kanununa bağlı olmaksızın üyelerinden alacakları aidat miktarını kendileri belirleyebilmektedirler. Aidat miktarının azaltılıp çoğaltılmasına da sendika genel kurulu karar verecektir.

Günümüzdeki gibi üyelik aidatlarının işçinin ücretinden doğrudan kesimi (check-off) zorunlu tutulmamış ancak belli bir işyerinde çalışan işçilerin en az ¼’ünün belli bir sendikaya üye olması halinde sendikanın yazılı talebi üzerine gerçekleşebileceği kanunda ve ilgili Yargıtay kararlarında belirtilmiştir.64

Kanunun 6. maddesi üyelikten ayrılmaya ilişkin; “1. Her üye, istediği zaman, üyesi bulunduğu meslekî teşekkülden çekilebilir. Çekilme yazı ile olur. 2. Bir teşekkülden çekilen üyenin aidatını üç aydan fazla ödemeye devam edeceğine dair teşekkül tüzüğüne hüküm konamaz. İşini eski iş yerinin bulunduğu belediye veya köy sınırları dışında başka bir yere nakleden veya eski işinin dâhil olduğu işkolunun veyahut onunla ilgili işkollarının dışında başka bir işkoluna aktaran yahut kendisine ihtiyarlık veya daimî maluliyet aylığı bağlanan üye için bu bent hükmü tatbik olunmaz. 3. İşçi veya işveren teşekkülü üyeliği vasfı kalkan şahıs aidat ödemiş veya topyekûn ödemede bulunmuş olduğu her nevi yardımlaşma veya ihtiyarlık sandıklarındaki üyelik hakkını, o sandığa yapmış olduğu ödemeler nispetinde muhafaza eder. Bu haktan istifade edilebilmesi için

64 Y9HD E.1986/9089 K.1986/10135 T.13.11.1986, Y9HD E.1987/702 K.1987/3625 T.07.04.1987 http://www.kazanci.com/kho2/ibb/ara.htm. Erişim tarihi, 17.05.2017.

yapılması lüzumlu ödemelerin yekûnu teşekkül tüzüklerince tespit edilir. Ancak, bu miktar beş yüz liradan fazla olamaz. Teşekkül tüzükleri, bu hakkın kullanılması için gerekli yazılı talebin, üyelikten çekilme tarihinden itibaren ne kadar müddet içinde yapılması gerektiğini de tespit eder. Bu müddet on beş günden az ve iki aydan fazla olamaz.” hükmüne yer vermiştir.

Her üye dilediği zaman yazılı olarak ayrılma isteğini belirtmek koşuluyla sendikadan çekilebilecektir. Ancak burada yer alan çekilme diğer sendika kanunlarından farklıdır. Hükme göre şimdiki düzenlemeden farklı olarak üyelikten çekilen bir işçi için, üyelik aidatını belirli bir süre daha ödeyeceğine dair sendika tüzüğüne hüküm koyulabilmektedir. Ancak kanun bu süreyi sınırsız tutmayarak bir ölçüt getirmiş ve buna göre üyelik sona erdikten sonra en fazla üç ay daha aidat alınması mümkün kılınmıştır.

Örneğin; çekilme bildiriminde bulunmuş olan bir üyenin sendika tüzüğünde “çekilmeden sonra iki ay süreyle daha aidat ödeme yükümlülüğü devam edecektir” ibaresi varsa üye aidat borcunu o süreyle sınırlı olarak ödemeye devam edecektir. (m.6/2)

Madde de bu kuralın istisnasına da yer verilmiştir. (m.6/2) Buna göre işi, eski işyerinin bulunduğu belediye veya köy sınırları dışında başka bir yere nakledilen veya eski işinin dâhil olduğu işkolunun ya da onunla ilgili işkollarının dışında başka bir işkoluna aktarılmış olan üyeler ile yaşlılık aylığı veyahut maluliyet aylığı bağlanmış olan üyeler bakımından bu hüküm uygulanmayacaktır.

Kanunda sayılanlardan da anlaşılacağı üzere ya iş koşullarında önemli değişiklikler olmuş ya da yaşlılık aylığı veya maluliyet aylığı alma gibi ücretinde olumsuz yönde değişiklikler olarak iş akdi sona ermiş olan kişiler istisna hükmünün kapsamındadır. Üyelikten çekilmeden itibaren üç ay gibi uzun bir süre boyunca tekrar aidat kesilecek olması tüm işçileri etkileyeceği gibi özellikle yukarıda sayılan işçiler bakımından daha fazla etki yaratacaktır. 274 sayılı kanunun işçi lehine düzenlemiş olduğu istisna hükmünün bu nedenle yerinde olduğu söylenebilir.

Bugün yürürlükte olan 6356 sayılı kanunla karşılaştırıldığında, yürürlükte bulunan kanuna göre çekilme, sendikaya bildirim tarihinden itibaren bir ay sonra geçerlilik kazanmakta ve üyelik çekilme bildiriminden itibaren bir ay sonra sona ermiş sayılmaktadır. Bir aylık süre zarfında üyelikten doğan hak ve borçlar varlığını sürdürecektir.65 Ancak çekilmenin geçerlilik kazandığı andan itibaren artık işçinin üyelikten doğan borçları ortadan kalkmaktadır.66 Yargıtay da bu doğrultuda kararlar vererek, çekilme bildiriminden itibaren artık üyelerden aidat alınmayacağını çünkü üyenin aidat ödeme borcunun ortadan kalktığını hüküm altına almaktadır.67

Kural olarak üyelik ilişkisinin sona ermesiyle sendika ile üye arasındaki tüm hak

Kural olarak üyelik ilişkisinin sona ermesiyle sendika ile üye arasındaki tüm hak