• Sonuç bulunamadı

Sendika Özgürlüğüne İlişkin Uluslararası Normlar Kapsamında Yargıtay

Usulüne göre onaylanarak yürürlüğe girmiş olan uluslararası sözleşmelere dayanılarak açılan davalar ve yine bu sözleşmelere göre hüküm kurulmuş olan Yargıtay kararlarına bu kısımda yer verilecektir.

- Y.22HD T.24.01.2014 E.2014/747 K.2014/832: Sendika tüzüğünde yer alan hükümlerin uluslararası sözleşmelere ve diğer kanun hükümlerine aykırı olması nedeniyle sendikaya karşı açılan davada, davacı; sendika tüzüğünde yer alan iki maddenin iptaline karar verilmesini istemektedir. Tüzük hükümlerinden ilki genel merkez genel kurulunda ve şube genel kurullarında yapılacak organ seçimlerinde nispi temsil sisteminin uygulanmasını öngören düzenlemedir. İkincisi ise merkez yönetim kurulunda iki dönem üst üste görev alanların üçüncü dönem aynı organa aday olamayacağını düzenleyen hükümdür. Davalı sendika, tüzük hükümlerinin emredici normlara ve demokratik ilkelere uygun olmak şartıyla tüzüklerini kendilerinin diledikleri gibi kararlaştırabileceklerini belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi kararında, kanunkoyucunun çoğunluk sistemini benimsediğini bu nedenle nispi temsil sisteminin mevzuatımızda açıkça yer almadığından kanuna aykırı olduğunu ve iki dönem üst üste görev alanların üçüncü dönem organlarda görev alamayacağı şeklindeki tüzük hükmünün anayasada güvence altına alınmış olan seçme ve seçilme hakkını sınırladığı gerekçesiyle davayı kabul ederek tüzük hükümlerini iptal etmiştir. Davalı sendika kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 6356 sayılı kanunun genel gerekçesine dayanarak sendikaların özgürlükçü ve demokratik toplum esaslarına uygun olarak

kurulup faaliyet gösterdiklerini ve yine bu doğrultuda yönetimde de serbest olduklarını belirtmiştir. 87 sayılı ILO sözleşmesinin üçüncü maddesinin birinci fıkrasına atıf yaparak;

işçi ve işveren örgütlerinin tüzüklerini ve diğer iç yönetmeliklerini kendilerinin düzenleyebildiklerini, yöneticilerini serbestçe seçebildiklerini ve kendi iş programlarını kendilerinin belirleyebilme haklarının olduğunu açıklamıştır. Sendika içi demokrasiye zarar vermemek adına, hukukun genel ilkelerine, uluslararası sözleşmelere ve demokratik hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan düzenlemelere sendika tüzüklerinde yer verilemeyeceği belirtilerek, 87 sayılı sözleşmenin üçüncü maddesinin ikinci fıkrasında da, sendikaların tüzüklerini düzenleme haklarını yasaya uygun şekilde kullanılması gerektiğini vurguladığını belirtmiştir. Bu açıklamalar doğrultusunda; iki dönem üst üste görev alanların üçüncü dönem aynı organa aday olamayacakları şeklindeki tüzük hükmü için, 87 sayılı ILO m.3/1 gereği çalışanların temsilcilerini serbestçe seçme hakkının engellenmemesi gerektiği ve sendika içi demokrasiye zarar verilmemesi nedeniyle bu hükmün iptaline karar verilmesini isabetli bulmuştur. Nispi çoğunluk sistemine ilişkin tüzük hükmü bakımından ise; 6356 sayılı kanunun 14. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen genel kurullarda yapılacak seçimlerin yargı gözetimi altında, serbest, eşit, gizli sayım ve açık oy esasına göre olması gerektiği ve seçimlere ilişkin usul ve esasların detaylı olarak sendikaların kendi tüzüklerinde belirlenebileceği hükmünden yola çıkılarak hem 6356 sayılı kanunun gerekçesi hem de 87 sayılı sözleşmenin ruhuna uygun olarak sendikaların iç işleyişlerini serbestçe kendi iradeleriyle düzenleyebileceklerini seçim sistemlerine ilişkin olan bu hususun demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı olmayacak şekilde sendika tarafından kendi iradesiyle kararlaştırılabileceğini söyleyerek bu tüzük hükmünün iptali istemini reddederek ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.

- Y.9HD T.15.12.2015 E.2015/31368 K.2015/35481: Davacının sendikal nedenle iş akdinin feshedildiğine ilişkin olarak açmış olduğu davada; davalı işveren, işçinin işyerinde uygunsuz hareketlerde bulunduğunu, diğer işçileri sendikaya üye

olmaları konusunda çalışmalar yaparak onları yönlendirdiğini ve sendikal faaliyette bulunduğu gerekçeleriyle ihtar keşide ederek ve işçiye savunma hakkı tanımayarak iş akdini sona erdirmiştir. Bu nedenle davacı feshin sendikal nedenle yapıldığının tespit edilmesini ve sendikal tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı işveren, davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi feshin şekil şartlarına uygun olmadığını tespit etmiş ancak sendikal nedenle yapıldığının davacı tarafından tereddütsüz bir şekilde tam olarak ispatlanamadığı gerekçesiyle davayı kısmen kabul etmiştir. Taraflarca karar temyiz edilmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, öncelikle sendikal nedenle fesihte ispat yükünün kimde olduğuna ilişkin olarak açıklamada bulunmuştur. Buna göre 4857 sayılı İş Kanunu m.20/2 uyarınca, feshin geçerli bir nedene dayandığını işveren ispat etmekle yükümlüdür. İşverenin gösterdiği sebebin geçerli olmadığı iddiasında olan işçi bu iddiasını ispatlamakla yükümlü olacaktır. 6356 sayılı STİSK de m.25/6’da sendikal nedenle iş sözleşmesinin feshine ilişkin olarak açılacak davada feshin sendikal nedene dayanıp dayanmadığını işverenin ispat edeceğini aksini iddia eden işçinin yine iddiasını ispatlamakla yükümlü olacağını ifade etmektedir. Özel daire, ILO’nun sendikal özgürlükleri güvence altına alan 87 sayılı sözleşmesinin 11. maddesine ve 98 sayılı sözleşmesinin de 1. Maddesine atıf yapmıştır. Anayasa m.90 gereği usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin ulusal hukukla çeliştiği durumlarda iç hukukun üstünde olduğunu, sendikal hakların da klasik ve sosyal bir temel hak olduğunu açıklayarak 98 sayılı sözleşmenin 1. maddesinde belirtildiği üzere, işçilerin sendika özgürlüklerini engellemeye yönelik her türlü harekete karşı korunması gerekmektedir. Bir işçinin çalıştırılması, bir sendikaya üye olması veya o üyelikten ayrılması şartına tabi tutulmamalıdır. Ve yine işçinin çalışma saatleri dışında veya işverenin izniyle çalışma saatleri içerisinde sendikal faaliyette bulunması nedeniyle iş akdinin sona erdirilmesine karşı işçi 98 sayılı ILO ‘ya göre koruma altındadır. Dosya içeriğinde yer alan fesih ile sendika üyeliği arasında çok kısa bir süre olması, işçinin

fesihten önce sendikayla toplantı yapmış olması, bazı işçilerin üyelikten ayrılarak işyerinde çalışmaya devam etmeleri ve tanık ifadeleri değerlendirildiğinde davacının iş sözleşmesinin sendikal faaliyetlere öncülük yapması nedeniyle feshedildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkemenin sendikal nedenle fesih yapıldığını kabul edip sendikal tazminata karar vermesi gerekirken reddi hatalı olup, bozulmuştur.

- Y.9HD T.12.10.2015 E.2015/19750 K.2015/28247: Feshin sendikal nedene dayandığı gerekçesiyle açılan davada davacı, her hangi haklı bir neden olmaksızın sadece sendikaya üye olduğunun öğrenilmesinden hemen sonra iş akdinin işverence sona erdirildiğini beyan etmiştir. Davalı işveren ise sendikal fesih iddiasının yersiz olduğunu, davacının devamsızlık yaptığını savunarak davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, geçerlilik şartlarını taşımayan feshin geçersizliğine karar vermiş ancak iş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğine dair yeterli delil olmamasından dolayı bu talebi reddetmiştir. İlk derece mahkemesinin bu kararı taraflarca temyiz edilmiştir.

Yargıtay gerekçeli kararında, feshin sendikal nedene dayanıp dayanmadığının tespitini yaparken, Anayasa m.90 gereği usulüne göre yürürlüğe koyulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin iç hukukta yer alan mevzuatla çeliştiği yerlerde ulusal hukukun üstünde olacağını ve kanunların bu sözleşmelere aykırı olamayacağını açıklamıştır. Genişletilmiş Avrupa Sosyal Şartının 5. maddesine, ILO’nun 87 sayılı sözleşmesinin 11. maddesine ve 98 sayılı sözleşmesinin 1. maddesine atıf yaparak çalışanların ve çalıştıranların ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak için serbestçe örgütler kurulabileceğini, bu örgütlere üye olma özgürlüğünün bulunduğunu ve bu hakların hiçbir şekilde zedelenemeyeceğinin sözleşmelerce güvence altına alındığını belirtmiştir. Sendikal nedenle yapılan fesihlerde aslında o feshin yalnızca iş sözleşmesi ve işçi üzerine değil daha geniş anlamıyla sendikalara ve toplu sözleşmelerin varlığına karşı bir haksız fiil olduğunu vurgulamıştır. İlk derece mahkemesinin kararını da işyerinde çalışan ve sendikaya üye olan işçilerin sayılarının araştırılması gerektiği, işten

çıkarılanların hangi tarihte sendikaya üye oldukları ve yine hangi tarihte iş akitlerinin sonlandırıldığını tespit etmek gerektiğini, bu süreçte yetki tespiti yapılıp yapılmadığını, yeni işçi alınıp alınmadığı gibi pek çok hususun gözden geçirilerek tespit edilmesi gerekçesiyle eksik inceleme yapılması nedeniyle bozmuştur.

- Y.9HD T.12.10.2015 E.2015/27865 K.2015/27956: Yargıtay’ın bu kararı Anayasa m. 90/5 hükmünün tam anlamıyla uygulanmasına örnek teşkil eden ve özel dairenin kendi bozma kararından uluslararası sözleşmelere dayanarak döndüğü oldukça güzel bir örnektir. Sendika genel merkez yönetim kurulu davacının sendika üyeliğinin sona erdiğine ilişkin karar almıştır. Davacı da genel merkez yönetim kurulunun bu kararının iptaline karar verilmesini mahkemeden talep etmiştir. Davacı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğünde genel müdür yardımcısı olarak çalışmaktadır. Daha sonraki bir tarihte bu görevinden alınarak Strateji Geliştirme Başkanlığında uzman sıfatıyla çalışmaya başlamış ve söz konusu atama işleminin de iptali için idari yargıda iptal davası açmıştır. Davacı, uzman sıfatıyla çalıştığı dönemde davalı sendikaya üye olmuş ve genel merkez yönetim kurulu üyeliğine seçilmiştir. Daha sonraki bir tarihte iptal davası sonuçlanarak söz konusu atama işleminin iptaline karar verilmiştir. Ancak Resmi Gazete ’de yayınlanan 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile davacının daha önce görev yaptığı “Telif Hakları ve Sinema Genel Müdür Yardımcılığı” kadrosu kaldırılmış olduğundan aynı kanun hükmünde kararnamenin geçici sekizinci maddesi gereği “Bakanlık Müşaviri” olarak ataması yapılmıştır. Bu idari işlem üzerine sendika, genel merkez yönetim kurulu kararı ile davacının sendika üyeliğini ve genel merkez yönetim kurulu üyeliğini sona erdirmiştir. Bu kararın hukuki dayanağı ise davacının, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 15. maddesinde sayılmış olan sendika kurucusu ve üyesi olmayacak kişilerden olmasıdır.

İlk derece mahkemesi davayı kabul etmiştir ancak Yargıtay, davacının sendikaya üye olamayacak kişilerden olması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini

söyleyerek ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. Özel daire; Anayasa’nın 90.

maddesi doğrultusunda usulüne göre yürürlüğe koyulmuş olan uluslararası sözleşmelerle birlikte kararı tekrar değerlendirdiğinde bozma kararından dönmüştür. 4688 sayılı kanununun 15. maddesine göre sayılmış olan sendikaya üye olamayacak kişiler hükmünün tarafı olduğumuz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 23. maddesiyle, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 11. maddesinin birinci fıkrasıyla, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası sözleşmesinin 8. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendiyle, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 22. maddesinin birinci fıkrasıyla ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 87 sayılı Sözleşmesi’nin 2. maddesiyle, çeliştiğini tespit etmiştir. Anayasa’nın 51. maddesinin birinci fıkrasında çalışanların ve işverenlerin üyelerinin çalışma ilişkilerini belirlemek, korumak ve geliştirmek adına örgütler kurabileceği ve bu örgütlere serbestçe üye olunabileceğini söylemesi ve ikinci fırkasında sendika kurma hakkının ancak ve ancak milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve yalnızca kanunla sınırlanabileceğini ifade ettiğini vurgulamıştır. Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına göre de temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan milletlerarası sözleşmelerin kanunlarla aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınması gerektiğini bu nedenle bu sözleşmelerin kararda ortaya konulması gerektiğini ifade etmiştir. Bu sözleşme hükümlerine dayanarak “Bakanlık Müşaviri” sıfatıyla görev yapan davacının sendika kurucusu ve üyesi olabileceğini kabul etmiştir.

- Y.9HD T.10.03.2016 E.2016/4084 K.2016/5502: Feshin geçersizliğine ilişkin olarak açılan davada davacı, sendika seçme özgürlüğüne müdahale edildiğini, haklı ve geçerli bir neden olmaksızın iş akdinin sona erdirildiğini bu nedenle sendikal tazminata hükmedilmesi gerektiğini talep ve dava etmiştir. Davalı işveren, o dönemde işyerinde bir sendikanın zaten örgütlü olduğunu ve o sendikayla yürürlükte olan toplu iş

sözleşmelerinin mevcut olduğunu buna rağmen üretimin aksamasına neden olacak ve fabrika düzenini bozacak şekilde eylemler yapılmasının haksız olduğunu beyanında açıklamıştır. Bu uyuşmazlıkta ilk derece mahkemesi çekince koymuş olduğumuz Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının 5. maddesine atıfta bulunarak, sözleşme taraflarının, çalışanların ve çalıştıranların ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak amacıyla ulusal ve uluslararası örgütler kurmalarını destekleyeceğini ve bu örgütlere üye olabilme özgürlüklerinin ulusal mevzuat tarafından engellenmemesini ve buna ilişkin engelleyici uygulamalarda bulunulmamasını garanti edeceklerini ifade etmektedir. Özel dairenin bu sözleşmenin çekince koyulmuş olan maddesine dayanarak hüküm kurması dikkat çekicidir. Mahkeme bu durumu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’ye ilişkin kararlarında çekince koyulmuş olsa dahi bu sözleşme hükümlerini esas almasından dolayı uyguladığını kararında belirtmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ülkelerin demokratik devletler topluluğunun birer üyesi olduklarından dolayı temel insan haklarıyla doğrudan bağlantılı olan sözleşme hükümlerine ilişkin uyuşmazlıklarda o sözleşmeyi onaylamayan ya da onaylamış ancak ilgili maddesine çekince koymuş olan ülkeleri de o sözleşmelerle bağlı tuttuğunu açıklamaktadır.

- Y.9HD T.02.03.2015 E.2015/3531 K.2015/8561: Davalı işyerinde forklift operatörü olarak çalışan davacı, işyerinde örgütlenmiş olan sendikaya kendisinin ve arkadaşlarının üye olduğunu ancak bu durumdan işverenin memnun olmadığını ve performans düşüklüğü, sık sık rapor alınması nedenleriyle iş akdinin sonlandırıldığını beyan ederek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı işveren, sendikal nedenle feshin olmadığını davacının hastalık nedeniyle sık sık rapor alarak işe gelmemesinin iş verimliliğini düşürdüğünü bu nedenle iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddini mahkemeden talep etmiştir. İlk derece mahkemesi; davalı işverenin, davacının performans düşüklüğüne ilişkin somut herhangi bir veri sunmadığını ve performans düşüklüğüne ilişkin istenilmiş olan bilirkişi raporunu

kabul etmediğini belirterek feshin geçerli nedene dayanmadığını, sendikal nedenden kaynaklandığını kabul etmiştir. Yargıtay ise tam tersi yönde karar kurarak işverenin belirttiği üzere davacının sık sık rapor alması ve iş akışını sekteye uğratması dolayısıyla feshin geçerli nedenden kaynaklandığı gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur.

Anayasa m.90 atfıyla uluslararası sözleşmelere dayanarak oluşturulan karşı oy yazısında üye, Genişletilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın 5. maddesi, 87 sayılı ILO’nun 11. maddesi ve özellikle 98 sayılı ILO sözleşmesinin 1. maddesine göre bir kişinin sendikaya üye olmasının, çalışma saatleri dışında veya çalışma saatleri içinde işverenin izniyle sendikal faaliyetlerde bulunmasının bir işçiyi işten çıkarma sebebi olamayacağının altını çizerek somut olayda da işçinin sendikaya üye olmasının veya çalışma saatleri dışında sendikal faaliyetlerde bulunmasının fesih nedeni yapılamayacağından dolayı feshin geçersiz olduğunu bu geçersizliğin de sendikal nedenden kaynaklandığını açıklamıştır.