• Sonuç bulunamadı

B. Yezîd b. Muâviye’nin Veliahtlığına Karşı Hz. Hüseyin

III. Türkçe Literatür

Vuku bulduğu zamandan itibaren İslâmî edebiyatın vazgeçilmez bir konusu haline gelen Kerbelâ vak’asmm Türk edebiyatına girişi doğal olarak Türklerin İslâm’ı kabulünden sonra olmuştur. Türk edebiyatındaki geçmişi uzun olmamakla birlikte, İslâm tarihinin en feci ve acıklı olaylarından olan Kerbelâ vak'ası “klasik edebiyattan avâmî aşık edebiyatına kadar süzülüp inmiş'"’®^ ve kısa bir zamanda Dîvan edebiyatının, Dinî-tasavvufî edebiyatın özellikle Alevî-Bektaşî kolunun önemli bir konusu haline gelmiştir.

Arap ve Fars edebiyatında olduğu gibi Türkçede de Kerbelâ vak’ası üzerine yazılmış müstakil eserler olması sebebiyle M aktel-i H ü se yin 'le r önemli yer işgal etmektedir. Türk edebiyatının bereketli bir edebî nevini teşkil eden makteller, yazılış tarihi bilindiği için, Arapça yazılmış olanlardan sonra ikinci sırada yer almaktadır.

Bunlardan ilki VIII./XIV. asırda yaşamış Kastomonu’lu Şâzî’nin 763/1361’de yazdığı D estân-ı M a ktel-i /-/üsey/n'dir. 3313 beyitlik mesnevî tarzında bir destan olan bu eser genellikle gece toplantılarında okunmak için kaleme alındığı için olayların akışı ve şahsiyetler realiteye uygun olmakla birlikte vak’alar efsanevî hale getirilmiş, hissiyatı daha kolayca tahrik etmesi için mübalağalı şekilde anlatılmıştır.'’®^ Eser üzerine Nurcan

Karahan, Ma/(fe/, s. 13

Eser hakkında geniş bilgi için bk. Karahan, a.g.e., s. 15-19

Öznal Günder tarafından K astam onulu Ş â z î’nin M aktel-i H ü se yn ’i isimli doktora tezi (İÜEF, İstanbul 1997) yapılmıştır.

Yazılış tarihi bilinen Türkçe maktellerden İkincisi Yahya b, Bahşî’nin (X./XVI. Yy.) M aktel-i İm am /-/ûsey/n’idir.'’®'' Bir nüshası Ankara Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Ktp.

Muzaffer Ozak (nr. 1/248) kitapları arasında bulunan bu manzum eser de pek çok maktel gibi gece meclislerinde okunmak için kaleme alınmıştır. Hz. Peygamber’in torunları Haşan ve Hüseyin’e olan sevgisini anlatan mısralarla başlayan eser 976 beyitten oluşmaktadır.

Türkçe m akteller arasında meşhur olan bir diğeri Lâmiî Çelebi’nin (ö. 938/1532) Kânûnî Sultan Süleym an’ın defterdarı Sinan Bey’in isteği üzerine yazdığı, 989 beyitten oluşan manzum M a ktel-i  l-i Resû/’dur. Hz. Osman’ın şehadeti, Hz. A li’nin hilafeti, Muâviye’nin muhalefeti, Hz. Ali ve Hz. Hasan’ın vefatı, Muâviye’nin Yezîd’e biat alması, Yezîd’in hakimiyeti döneminde Hz. Hüseyin’in itaat etmeden M ekke’ye gitmesi. Irak ehlinin daveti ile Müslim b. Akil’in gönderilmesi ve Kerbelâ faciasının yer aldığı on üç bölümlük bu eseri diğerlerinden ayıran özelliklerden biri de Muhtar es-Sakafî’nin Hz.

Hüseyin’in intikamını almak için Tâif’ten çıkışının anlatılmasıdır. Yer yer ayet ve hadislere de yer veren müellif İslam tarihinin en çok tartışılan mevzusu olan Kerbelâ vak’asını ehl-i Sünnet alimlerinin görüşünü benimseyerek hakikati öğrenmek isteyenlere kaynak olabileceği düşüncesi ile yazmıştır.'*®®

Bunlardan başka Hacı Nureddin Efendi’nin 940/1530-1’de kaleme aldığı on bölümlük manzum M a ktel-i Hüseyin'i, Gelibolu’lu Câmî’nin (X./XVI.) R avzatü'ş- şü he d â ’dan Türk diline aktardığı S aâdetnâm e'si ve Tanzîmattan (1839) sonra yazılmış

Tahir, I, 227 Boğalı, s. 4

bir çok maktel vardır/®® Ayrıca Süleymaniye kütüphanesinde müellifi ve yazılış tarihleri bilinmeyen, elyazma halinde bulunan makteller de vardır/*®^

Yukarıda ismi geçen maktellerin her birinin kendine özgü yerine rağmen Türk edebiyatında bu türün en ünlü eseri Füzûlî’nin (ö. 963/1556) H a d îk a tü ’s-Süedâ's\dı\v.

Mensur kısımlarda Türkçe’ye aynen aktarmasa bile, genellikle Hüseyin Vâiz-i Kâşlfî’nin R a v z a tu ’ş-şü h ed â ’smı takip eden Füzûlî on babdan oluşan kitabında “aynı mevzuu yeniden işlemiş ve kendi tarzında bir eser vücuda getirm iştir.’"'®® Büyük şairin nazım gibi nesir sahasında da kudretli bir sanatkar olduğunu gösteren H a d îk a tü ’s-S üedâ Türk edebiyatının özelde maktel nevinin, genelde ise X./XVI. asır nesrinin bir şaheseri olarak telakki edilmektedir/®® Dünya kütüphanelerinde çok sayıda elyazması bulunan bu eser 1253/1837-1887/1303 yılları arasında sekiz defa eski harflerle basılmıştır. İlk defa Salahattin Güngör tarafından sadeleştirilen eserin daha sonra farklı neşirleri yapılmıştır.'’®®

Hemen hepsi birer matem kitabı olan Türkçe makteller genellikle gece toplantılarında okunmak, dolayısıyla dinî bir maksatla yazıldığı için sanat endişesi birinci derecede olmamış, üslup ve ifade tarzında sade ve anlaşılır olmaya gayret edilmiştir. Derin bir Ehl-i Beyt sevgisini yansıtan bu kitaplar Şiî temayüllerin Anadolu’da yerleşmesinde büyük rol oynamış, dolayısıyla müellifleri farkında olsun olmasın birer propaganda eseri olmuşlardır. Öte yandan Ehl-i Beyt’in Kerbelâ’da kahramanca

486 487 488

489 490

Karahan, s. 23 vd.

Süleymaniye Ktp. Yazma Bağışlar nr. 1285; Hacı Mahmut Efendi nr. 4724 Oasımov, “FuzCılî'nin Hadiqatü’s-Süada'sı Haqqında Bazı Qeydler‘\

ElyazmalarXezinesi, IV, 125

Karahan, "Fuzull’nin Hadikatü's-Süada'sı", Türklük Dergisi, c. II, sy. 7, s. 20-21 Saadete Ermişlerin Bahçesi {Ihk. Salahattin Güngör), İstanbul 1955; Saadete Erenlerin veya Kerbelâ Şehitlerinin Bahçesi (thk. Mehmet Faruk Gültunca), İstanbul 1970; Hadîkatü’s-Süedâ (thk. Şeyma Güngör), Ankara 1987

çarpışarak şehit olması Horasanlı Ebû Müslim, Seyyid Battal, Dede Korkut hikayelerine bağlı olan ve bu kahramanları seven Türk halkının maktelleri birer Destan olarak telakki etmesine sebep olmuştur/®^

Türk edebiyatında M aktel-i Hasey/n'lerden başka Kerbeiâ vak’ası üzerine yazılmış ve ismini doğrudan vak'adan alan çok sayıda eser de mevcuttur. Bir kısmı abartılardan kaçınılarak Sünnîler tarafından Ehl-i beyt sevgisi çerçevesinde, bazıları da Şiî ve Alevî-Bektâşilerce hadiselerin detayıyla ilgili hayali sahneler eklenerek yazılan bu eserlerin çoğu halk kitlelerine hitap ettiği için Kerbeiâ vak'ası sade dil ve yarı roman üslubuyla anlatılmıştır.''®^ İbrahim Rifat Hilmizade’nin V ak’a-i D ilsûz-ı K erbeiâ (İstanbul ty.), Senih Bursalı’nın V ak’a -i K erbeiâ (İstanbul ty.), Mehmet Nazım ’ın K erbeiâ (İstanbul ty.), Kemal Pilavoğlu’nun A h...K e rb e iâ ! (Ankara 1967), Onur Necm i’nin Kanlı Kerbeiâ (İstanbul 1968), Mehmet Nazım Özgünay’ın Kerbeiâ (İstanbul 1327), Murat Sertoğlu’nin K erbeiâ (İstanbul 1970), S. M. Yurdatap’ın K erbeiâ F aciası (İstanbul 1970), Kemalüddin Şükrü'nün K erbeiâ: İslam Tariiıinde N ifak i-iasan-i-iüseyin M uâviye- VezM (İstanbul 1928), Remzi Korok'un Kerbeiâ Şeh/cf/er/(İstanbul 1967), Şakir Z/ya'n/n K erbeiâ V ak’ası (İstanbul 1944), Ahmed Sabit’in Kerbeiâ V ak’ası (yy. 1303), Semih Tufan Gülaltay'ın K erbelâ’s\ (İstanbul ty.) bu gruptandır. Basılmış olan bu eserlerden başka Türkçe yazma halinde kitaplar da bulunmaktadır.''®^ M. Asım Köksal’ın /-/z.

H üseyin ve K erbeiâ Faciası (Ankara 1979, 1984) isimli çalışması ise konunun klasik İslam Tarihi kaynakları çerçevesinde yazıldığı az sayıda eserlerdendir.

491 492 493

Karahan, s. 13-14

Üzüm, "Hüseyin-Literatür-". DİA, XVIII, 523

örneğin bk. Ibnü'r-Reşad Ali Ferruh Bey, Kerbeiâ (İstanbul Belediyesi, Osman Ergin Yzm. 1469); Safi, Kerbelânâme (Türk Dil Kurumu 84); Halis, Vak'a-i Kerbeiâ (İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, Türkçe 2445); Nureddîn,

Val<’a-i Kerbeiâ (H. Selim Ağa Ktp. Hüdai Efendi 1011)

üzerine çok sayıda müstakil eser yazılan Kerbelâ vak'ası Klasik Türk Edebiyatı olarak bilinen Dîvan şiirinin de önemli bir teması olmuştur. Karaman Beyliği'nin (648/1250-892/1487) önde gelen şairlerinden Karamanlı Aynî (ö. 897/1491-900/1494)) Kerbelâ konusunu işleyen Dîvan şairlerinin ilklerindendir, Hz. Hüseyin’e methiye olarak yazdığı 12 beyitlik kasidesinde Kerbelâ şehitlerinden bahseden şair olayın sorumlusu olarak Yezîd’i lanetlemiştir.'’®" Kerbelâ vak’ası X./XVI. asrın büyük Dîvan şairi NevTnin (ö. 1008/1599) de şiirine konu olmuştur. On iki imamın faziletinden bahseden terkîb-i bendinde Hz. Peygamber'in torunlarını “A li’nin ruhu", “resulün göz bebeği” olarak isimlendiren şair Kerbelâ şehitlerine değinmiş ve Hz. Hüseyin’i onların şahı şeklinde adlandırmıştır.”*®® Dîvan şiirinde Kerbelâ vak’asından bahseden diğer bir şair XI./XVII.

yüzyılda yaşamış Edirneli Ahmet Neşâtî’dir (ö. 1085/1674) Kerbelâ vak’ası üzerine yazdığı mersiyesini:

"Akıt hûnabe-i çeşmin gelen mâh-ı Muharremdir.

Yine mâh-ı Muharrem bâis-i endûh-ı âlemdir"

mısraları ile başlayan şair Hz. Hüseyin başta olmakla Kerbelâ şehitleri için halkı yas tutmaya davet etmiştir.'*®® Döneminde Sebk-i Hindî usûlünün başlıca temsilcisi olarak bilinen Nâllî-i Kadîm (ö. 1666/1077) de D/Van’ında Kerbelâ vak’asına yer veren XI./XVII. asır şairleri arasındadır. Şair, Hz. Hüseyin üzerine yazdığı kasidesinde Ehl-i Beyt’in Kerbelâ’daki acıklı akıbetini tasvir etmiş ve Yezîd başta olmakla olayın suçluları için bedduada bulunmuştur."*®^

494 495 496 497

Aynî, s. 90-92 Nev'î, s. 185 Neşâtî, s. 14-17 Nâilî, s. 42-46

Kerbelâ vak’ası, nazmın terkib-i bend, kaside, kıt’a gibi şekillerinde müstakil mersiyelerle Dîvan şiirinin önemli kısmını teşkil etmekle birlikte"®® “Kerbelâ" kelimesi yanında Hüseyin, Yezîd, Şemir gibi ismi bu olaya karışmış bazı şahıs adlarının da Dîvan şiirinde sembolik olarak kullanılması yaygındır. Özellikle mersiyelerde konu olan kişi şairin tasvip etmediği bir cinayete kurban gitmişse onu öldürenler Yezîd’e veya Şemir b. Zilcevşen'e benzetilmiştir. Örneğin Dîvan şairi Ulvî’nin (X./XVI. Yy.) Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın (911/1505-987/1579) katli üzerine yazdığı mersiyesinde:

“Yâ meğer Şimr-i la'în kıydı Hüseyne muhkem”

mısrası, III. Sultan Selim ’in (875/1470-926/1520) ölümü üzerine Kemâl Paşazâde’nin (ö. 940/1533-4) yazdığı mersiyedeki:

“Kerbelâ'ya döndürüp Istanbulı hasm-ı pelîd, Han Selîmi bir âlây kavm-i Yezîd etti şehîd’’

mısraları ve diğer bir mersiyedeki:

“Derdâ ki Murtazâyı şehîd etti bir Yezîd’’

mısrası bunu göstermektedir.'’®®

Türk edebiyatında Kerbelâ vak’asının işlendiği bir diğer alan Alevî-Bektâşî şairlerinin manzum eserleridir. Hz. Hüseyin ve yakınlarının Kerbelâ’da gördükleri işkence ve eziyet sonucunda şehit edilmeleri bu tarikat ozanlarının, Hz. A li’den sonra en çok işledikleri konu olmuştur.®°° On iki imamla ilgili şiirinde Kerbelâ'ya değinen hemen bütün Alevî-Bektâşi ozanlarından büyük bir kısmı bu konu üzerine müstakil mersiye söylemişlerdir.®”^ VII/XIII. asırdan itibaren örneklerine rastlanan bu şiirler

498

499 500

501

Dîvan edebiyatında Kerbelâ mersiyeleri üzerine müstakil çalışma yapılmıştır, bk. Bünyamin Çağlayan, Divan Şiirinde Kerbelâ Mersiyeleri, (Basılmamış Doktora Tezi), GÜSBE, Ankara 1997

İsen, s. 57, 182, 395

Alevî-Bektâşî’lerde Muharrem törenleri için bk. Noyan, “Bektâşî ve Alevîlerde Muharrem Âyini, Aşure ve Matem Erkânı", Halk Kültürü, 1, 81-101

Üzüm, "Hüseyin -Literatür-", DİA, XVIII, 523

X./XVI. asrın başlarından itibaren daha da yaygınlık kazanmıştır. Nitekim Şiîliğin resmi mezhep kabul edildiği Safevî devletinin kurucusu Şah İsmail Hatayı (ö. 930/1524) kendi şiirlerinde esas konu haline getirdiği Kerbelâ temasının®®^ yaygınlık kazanmasını teşvik etmiş ve Alevî-Bektâşî edebiyatının “yedi ulu ozan”ından en büyüğü Pir Sultan Abdal™

başta olmak üzere Sâfî (X./XVI. Yy.),®°'’ Vardarlı Hayretî (ö. 941/1534)^°^ gibi bu asırda yaşamış şairler tarafından konu.üzerine mersiye ve kasideler yazılmıştır.

XI./XVII. asırda Fakir Ednâ,^°® Teslim Abdal®°^ gibi ozanların kaside yazdığı Kerbelâ konusu üzerine mersiye söylemek sonraki asırlarda da devam etmiş®°® ve bir gelenek olarak günümüze kadar gelmiştir.^®® Nitekim Haşan Çağlar, Fakirî, Aşık Burhan, İsyânî, Aşık Kul Han, Feramuz Öztürk, Hüseyin Kılıç gibi XIV./XX. yüzyılda yaşayan şahısların Kerbelâ vak'ası üzerine yazdıkları mersiyeler bilinmektedir.®^°

Büyük ekseriyeti, “matem mâh-ı", “mâh-ı Muharrem”in gelişini haber vermekle başlayan bu mersiyelerde genellikle Yezîd başta olmakla olaya sebep olanlar lanetlenir, fazileti vurgulanan Hz. Hüseyin ve yakınlarının Kerbelâ’da çektiği eziyetleri tasvir eden sade fakat hüzünlü ifadelerle halk ağlamaya davet edilir.

Yukarıda zikredilen mersiyelerden başka Hz. Hüseyin ve Kerbelâ şehitleri üzerine yazılmış çok sayıda müstakil mersiye kitabı da vardır. Bir kısmı eski harflerle basılmış

XII./XVIII. Asırda Kerbelâ üzerine yazılan mersiye örnekleri için bk. özmen, III, 194-195, 249-250, 272-273, 287, 324, 329, 331

XIII,/XIX. asırda Kerbelâ üzerine yazılan mersiye örnekleri için bk. Ergün, II, 76 80, 90-91, 145-147, 249-250 Aynca bk, Özmen, IV, 131-132, 282-284, 364, 425, 466, 486-487, 545-546, 595-597 '

Örnekler için bk, Özmen, V, 121, 159, 165, 199-200, 384-385, 403, 444

olan bu kitapların (Hüseyin b. Mürtaza, M ersiye-i Cenab-ı Hüseyin, İstanbul 1273;

Süleyman Senih Bursevi, M ersiye-i l-iüseyin b. Mürtaza] Sami, M e rsiye -i Cenab-ı Ş ehinşah-ı Kerbeiâ, İstanbul 1290; Taceddin Hayrullah, M e rsiye -i S e y y id ü ’ş-Şüheda, İstanbul 1327) bazıları halen yazma halindedir (Süleyman Eğribûzî, M e rsiye -i İmam H üseyin, Süleymaniye Ktp., Es’ad Efendi, nr. 25189; Kâmî, M e rsiye -i H aşan ve Hüseyin, Süleymaniye Ktp,, Hacı Mahmut Efendi, nr. 42664; Aziz, M e rsiye -i Kerbeiâ, İstanbul Üniversitesi Ktp., nr. 16918). Ayrıca Kumru diye bilinen Mirza Muhammet Nakî’nin 1327/1909 senesinde yayınladığı Kenzü'l-Mesâib^^^ isimli eseri de Türk Edebiyatında Kerbeiâ vak'ası üzerine yazılmış ünlü mersiye kitaplarındandır. Hz.

Muhammed'den başlayarak Kerbeiâ’da şehit olanlara kadar Ehl-i Beyt’in çektiği acıların yansıtıldığı bu kitap sadece Anadolu’daki Alevî-Bektâşiler arasında değil Irak ve İran’da yaşayan, özellikle Şiî mezhepli Türkmenler arasında da yaygındır.®’ ^