• Sonuç bulunamadı

B. Yezîd b. Muâviye’nin Veliahtlığına Karşı Hz. Hüseyin

VII. Kerbelâ Vak'asının Sonuçları

10 Muharrem 60/10 Ekim 680 tarihinde sabahla ikindi vakti arasındaki bir zamanda vuku bulan Kerbelâ vak’asının sonuçları, olayın kendisi kadar kısa süreli olmamış, üzerinden yaklaşık on dört asır geçmesine rağmen günümüze kadar İslam dünyasında itikadî ve siyasî açıdan etkisini sürdürmüştür.

Öncelikle Kerbelâ vak’asının meydana geldiği dönemdeki etkileri arasında onun Emevî devletinin tedrici çöküşündeki rolünü söylemek mümkündür.'*^® Nitekim, Kerbelâ vak’asındaki katliama rağmen Yezîd b. Muâviye, kendi muhaliflerini tamamen etkisiz hale getirememiştir. Aksine bu olay yalnızca Yezîd’e karşı menfi hisler besleyen samimi müslümanların değil, aynı zamanda Hz. Ali ve soyuna taraftar olanların ve bilhassa Hz.

Hüseyin’in hunharca şehadetinden sonra Emevîlere karşı düşmanlık hisleriyle dolu olan kitlelerin de Abdullah b. Zübeyr’e destek vermesini sağlamıştır.**^^ Böylece Kerbelâ’dan sonra muhalefetin lideri durumuna gelen İbn Zübeyr kendi halifeliğini ilan etmiştir.^*®

Kerbelâ vak’ası Emevî devletinin yıkılmasındaki etkisinin yanısıra halifeliği döneminde vuku bulduğu için Yezîd b. Muâviye’nin de tarihte kötü imajla anılmasına

Hitti, II, 434; Yiğit, "Emevîler”, DİA, XV, 90 Fığlah, s. 112

Hakkı Dursun Yıldız, “Abdullah b. Zübeyr b. Avvâm", DİA, I, 145; Ayrıca bk.

Vehbi Ecer, “Abdullah b. Zübeyr'in Halifeliği ve Kurduğu Devlet", s. 153-162

olmuştur. Öncelikle müstakil olarak Kerbelâ vak’asını konu alan M a ktel-i H ü s e y in ]e r ve müellifleri hakkında bilgi verilmesi uygun olacaktır.

Kaynaklarda doğrudan M a kte lu ’l-H useyn adlı eser telif etmiş onlarca müellifin ismi geçmektedir. Bu konuda ilk eserin hicrî 2. asrın başlarında el-Asbağ b. Nebâte ei- Mucâşi'r'^° tarafından yazıldığı bildirilmişse de ne eser, ne de m üellif hakkında fazla bilgi bugüne ulaşmıştır. Aslında kaynaklarda zikri geçen Câbir b. Yezîd el-Ca’bî (ö.

128/746), Ebû Mihnef Lût b. Yahyâ (ö. 157/773-74), Nasr b. Müzâhim el-Minkarî (ö.

202/817), Muhammed b. Ömer el-Vâkıdî (ö. 208/823), Ali b. Muhammed el-Medâinî (ö.

245/845), İbrahim b. Muhammed es-Sakafî (ö. 283/896), Muhammed Zekeriyyâ el- Ğallâbî (ö. 308/940), Mahmûd b. Mübarek (ö. 509/1195), Muvaffak b. Ahmed el- Hârizmî (ö. 568/1173) ve Mûsâ b. Câfer b. Tâvüs (ö. 664/1266) gibi çok sayıda müellifin''^^ eserinden günümüze intikal edeni yok denecek kadar azdır. Bunlar arasında basıldığı bilinenler ise Ebû Mihnef'’^^ el-Hârizmf^^ ve İbn Tâvûs’un'’^'^

eserleridir.

İsmi geçen makteller arasında en önemlisi hiç şüphesiz vak’anın anlatıldığı (slam tarihi kaynaklarının hemen hemen tamamında esas râvi olarak görülen Ebû Mihnef’in eseridir. Çok sayıda elyazması mevcut olan bu eser ilk defa, anlatım ve konu bakımından farklılık arz eden Berlin, Gotha, Leiden ve Petersburg nüshaları bir araya getirilerek F. VVüstenfeld tarafından neşredilmiştir.'*^®

430 431

432

433 434 435

Tahrânî, XXII, 23-24

Geniş bilgi için bk. Ibnü'n-Nedîm, s. 425, 428, 445, 482, 506; Tahrânî, XXII, 22- 29; Hanbâbâ, s. 890-891

Göttingen (1883), Bombay (1311), Necef(1343, 1347) ve Küveyt'te (1987) basılmıştır,

Necef (1367), Kum’da (1418) basılmıştır.

Tahran (1317), Sayda (1329), yy. (1414) basılmıştır.

VVüstenfeld, Der Tod des Hüseyin ben Ali und die Rache: ein historischer Roman aus dem Arabischen, Göttingen 1883; Eserin bazı yazma nüshaları

da süslenen mersiyelerde çoğu zaman kronolojik olarak Hüseyin’in Kûfe’ye yolculuğunun başlamasından Kerbelâ sonrasında şehitlerin başlarının ve esirlerin Dımaşk’a götürülmesine kadar geçen olaylar son derece hüzünlü bir üslupla terennüm edilmiştir/^® Önceleri ekseriyetle Ehl-i Beyt taraftarı şairlerce Arapça ve Farsça kaleme alınan bu eserlere daha sonra Türk dilinde yazılanlar da ilave edilmiş ve böylece zengin bir edebiyat türü ortaya çıkmıştır.

Maktel ve mersiye türü eserlerin hemen tamamında Hz, Hüseyin’in şehadetiyle ilgili tasvirler diğer tarih kaynaklarındaki rivayetleri aşmış, eserlerin daha tesirli olması için çok sayıda hayali sahneler eklenmiştir. Bu husus Hz. Hüseyin’in şehadetine geleneksel Şiî yaklaşımdan farklı boyutlar kazandıran Murtaza Mutahhari’nin “Âşura günü, Hüseyin o gün şehit edildiği için değil, kimsenin önünü alamadığı onlarca yalan uydurulduğu için ağlamak gerekir"''^® şeklindeki sözleriyle açıkça ifade edilmiştir.

Maktel ve mersiye kitaplarından başka adı itibarıyla doğrudan Kerbelâ vak’asını konu alan müstakil eserlerin yanında Hz. Hüseyin’in şehadeti üzerine yapılmış monografik çalışmalar da vardır. İlk dönemlerden beri örneğine rastlanan bu eserlerde de maktel kitaplarında olduğu gibi Hz. Hüseyin’in hayatından çok şehadeti, dolayısıyla Kerbelâ vak’ası üzerinde durulmuştur.

I. Arapça Literatür

İslam toplumlannda asırlarca Kerbelâ vak’ası yazılmış ve anlatılmışsa da bunu ilk defa rivayetlere dayanarak kaleme alanlar doğal olarak Arap dilinde eser telif edenler

Üzüm, “Hüseyin-Literatür-", DİA, XV1Iİ, 523

42B

Mutahharî, s. 17

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KERBELÂ VAK'ASI’NIN LİTERATÜRE YANSIMASI

Hz. Peygamber’in vefatından yarım asır sonra torununun Kerbelâ’da siyasî sebepler uğruna feci şekilde katledilmesi İslam dünyasını derinden etkilemiş, bunun üzerine olayın meydana geldiği tarihten itibaren mensur ve manzum çok sayıda tarihî, edebî, popüler, yarı popüler eser telif edilmiştir. Doğrudan veya dolaylı şekilde Kerbelâ vak’asından bahseden sayısız eserlerin yazılmasında Hz. Hüseyin'in Resûl-i Ekrem’e olan yakınlığının, şahsi meziyetleri sebebiyle Kerbelâ’da gösterdiği sabır ve metanetin rolü olduğu gibi Şiî’lerin, imam kabul ettikleri için ona insanüstü vasıflara sahip menkibevî bir hüviyet kazandırma yolundaki çabalarının etkisi de inkar edilemez.

İlk dönemlerden İtibaren Kerbelâ vak’ası üzerine kaleme alınmış eserlerin başında hiç şüphesiz bizzat bu olaydan kaynaklanan ve tarihî-edebî eserler arasında yeni bir tür olarak ortaya çıkan M a kte l-i H üseyin’ier gelmektedir. Hz. Hüseyin ve taraftarlarının Kerbelâ’daki feci akıbetinin bazan tarihî rivayetler çerçevesinde, çoğu zaman da bu sınırın aşılarak anlatıldığı makteller asırlar boyunca Arap, Fars ve Türk edebiyatında önemli yer işgal etmiştir.

Konusunu Kerbelâ vak’asından alan ve İslâmî edebiyatta yaygın olan diğer eserler mersiyelerdir. Kerbelâ vak’asından bahseden birçok eserde Hz. Hüseyin ve diğer şehitler üzerine yazılmış mersiyelere rastlanmakla birlikte Hüseyin için yazılmış müstakil mersiye kitapları da vardır. Genellikle manzum olan, bazan mensur parçalarla

Hüseyin’in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olarak anılmış ve yaşatılmıştır/^® İslam matem tarihinin karakterini yansıtan"^® ve Şiî-Fâtımî devletinin himayesinde devlet merasimleri ile icra edilmeye başlayan Kerbelâ faciasının yıldönümü hâlâ Şiî ülkelerde törenlerle anılmakta ve yetkililerin yasaklamadığı yerlerde Kerbelâ'daki çatışmanın merhalelerini sembolik bir tarzda dile getiren kutsal törenler şeklinde icra edilmektedir.'*^^

Yavuz, "Aşurâ", DİA, IV, 25-26 VVelIhausen, Partiler, s. 116

Lewis, İslam Tarihi, 1, 95

sebep olmuştur. Nitekim Emevî devletinin en çok tenkit edilen hükümdarı olan Yezîd'in

"nefret edilen kimseler için kullanılan bir sövgü sözü”" ’ ® gibi telakki edilen isminin müslümanlar arasında pek yaygın olmaması bunun bir göstergesidir. Öte yandan Kerbelâ’da bizzat iştirak etmese bile Hz. Hüseyin’in susuz bırakılmasına sebep olduğu düşüncesiyle, özellikle Şiî toplumlarda birisini sudan mahrum bırakan kimseye "Yezîd”

denilmesi bunun açık örneğidir.

Kerbelâ’nın sonuçlarından birisi de bu vak'anın meydana gelişinden kısa süre sonra ortaya çıkacak hemen bütün ayaklanma hareketlerinin bahanesi olmasıdır. Diğer bir ifadeyle “Emevîler devrindeki isyanların reislerinden pek çoğu, "Ehl-I Beyt’in”

intikamını, faaliyet programlarına temel hedef kıldılar.”'*^° Özellikle Yezîd’in vefatından hemen sonra Kûfe’de Emevîlere karşı ortaya çıkan Tevvâbûn'’^’ ve ondan sonraki Muhtar es-Sakafî^^^ hareketlerinde Kerbelâ’nın intikamı sloganı daha bariz görülmektedir.

Kerbelâ vak’asının en önemli sonucu ise Hz. Ali taraftarlarının saflarını sıklaştırarak zihinlerinde teşeyyü fikrinin gelişmesine, önceleri nazarî bir siyasî görüş durumunda olan Şiîliğin, bir akide halini almasına sebep olması idi.''^^ Nitekim Şiî dünyası, Şiîliğin hareket noktası ve temel şahsiyeti Hz. Ali olmakla birlikte, şehid edilişinin arka planında varlığını sürdürebilen güçlü bir siyasi kuruluş olmadığından, bu olayla fazla ilgilenmiyordu. Hz. Hüseyin'in şehadetini ise Şiîliğe hayat veren bir kaynak telakki ederek İçtimaî ve siyasî hayatının parolası haline getirdi.''^'’

Şia ve diğer müslümanlar arasındaki uçurumu derinleştiren bu olay, Şiî inancın canlı tutulması ve mezhep bütünlüğünün korunması maksadıyla 10 Muharrem Hz.

419 420 421

422 423 424

Türkçe Sözlük, II, 2445 Watt, s. 48

Ayrıntılı bilgi için bk. VVelIhausen, Partiler, s. 116 vd.; Onat, Şii Hareketleri, s. 63 vd.

Ayrıntılı bilgi için bk. VVelIhausen, a.g.e., s. 121 vd.; Onat, a.g.e., s. 93 vd.

Hatipoğlu, s. 47; Brockelman, s. 62; Nevin Mustafa, s. 216 Fığlalı, “Hüseyin", DİA, XVIII, 521

Kerbelâ vak’asının ele alındığı ikinci Bölümde belirtildiği gibi Ebû Mihnef’in makteli ile klasik İslam tarihçilerinin aynı müelliften aktardıkları rivayetler arasında mühim farklar bulunmakta, birincisinde daha çok hayal ürünü olan abartılı ve menkıbevî rivayetlerin yer aldığı görülmektedir. Asıl nüshası günümüze intikal etmeyen ve zamanla yukarıda zikredilen değişikliklere maruz kalan bu eser VVüstenfeld tarafından neşredilirken orijinal ismi M aktelu'l-H useyn yerine A rap D ünyasından B ir Rom an başlığının kullanılması önceleri birinci el tarihî kaynak olarak istifade edilen bu kitabın sonralar tarih sahasındaki değerini kaybederek daha çok edebî türe yaklaştırıldığını göstermektedir.

Arapça maktellerden bir diğeri Muvaffak b. Ahmed el-Hârizmî'nin M aktelu’l- Huseyn'\d\r. On beş fasıldan oluşan bu kitapta Hz. Peygamber’in, Hz. Hatice’nin, Hz.

A li’nin ve annesi Fâtıma’nın, Hz. Fatım a’nın, Hz. Haşan ve Hüseyin’in faziletlerine birer fasıl ayrılmış, sekizinci fasıldan itibaren kronolojik olarak Yezid’in hakimiyete gelmesinden Kerbelâ vak’ası ve Muhtar es-Sakafî harekatına kadarki gelişmeler bazan ilk kaynaklardaki rivayetlere uygun şekilde, zaman zaman da bu sınır aşılarak anlatılmıştır.

Esasen Ebû Mihnet ve Hârizmî'nin eseri hakkındaki değerlendirmeyi Arapça yazılmış maktellerden günümüze ulaşmış olan Ibn Tâvûs’unki hakkında da söylemek mümkündür. Bu kitapta da menkibevî ve destansı bir çok rivayetin mevcudiyeti maktel türü bu eserlerin daha çok edebî mahiyette olduğunu göstermektedir.

Kerbelâ vak'asının ilk başlarda tarihî, zamanla tarihî-edebî, nihayet edebî mahiyette anlatıldığı Arapça maktel türü kitapların telifi VII./XIII. asırdan sonra bazı

Süleymaniye kütüphanesinde de bulunmaktadır. İzmirli, nr. 2118

sebeplerle ihmal edilmişse de daha sonra Hz. Hüseyin’in şahsiyeti hakkında yazılmaya başlayan monografik eserler vasıtasıyla bu konu yeniden gündeme getirilmiştir. İsmi maktel olmamakla birlikte en az onun kadar Kerbeiâ vak’asından bahseden ve özellikle son yüzyıllarda kaleme alınan bu eserlerde geleneksel metottan farklı olarak doğumundan şahadetine kadar Hz. Hüseyin’in hayatına da yer verilmiştir.''^® Ayrıca Hz.

Peygamber’in her iki torununun hayatını ele alan müstakil eserlerin mühim bir bölümünü de Kerbeiâ vak'asına ayrılmıştır.'*^^

Son dönemlerde Kerbeiâ vak’asından bahseden çalışmaların önemli bir kısmı şüphesiz Hz. Hüseyin’i imam olarak kabul eden Şiî müelliflerin yazdıkları monografik eserlerdir.''^® Bundan başka aynı mezhep mensupları, seleflerinin sırf Hz. Hüseyin'in kabrini ziyaretin faziletiyle ilgili Ziyâ ra t isimli eser telif etme geleneğini'’^® devam ettirerek aynı düşünceyle pek çok kitap kaleme almışlardır.'’'*®

Kerbelâ'daki şehadeti dolayısıyla Hz. Hüseyin hakkında Arapça yazılmış mensur eserlerden başka ekseriyetle mersiyelerden oluşan çok sayıda manzum eserler de vardır. Öldürülen şahsın ardından ağlayarak mersiye söylemek eski Arap toplumunda bir gelenekti. Cahiliye döneminde bitip tükenmek bilmeyen kabile mücadelelerinde

436

437 438

439

440

Abbas Mahmud el-Akkâd, el-Huseyn, Beyrut ty. Zencânî,

Vesîletu’d-dâreyn fî ensâri’l-Huseyn, Beyrut 1375/1975; Abdullah el- Alâyilî, Târîhu’l-Huseyn, Beyrut 1994; el-Hüseynî es-Sicistânî, Nahzatu’l Huseyn, Beyrut ty.

Muhammed Rızâ, el-Hasan ve'l-Huseyn, Beyrut 1407/1987

Şiî müellifler için bk. Meclisî, Târîhu’l-lmâmi’l-Huseyn, XLIV-XLV {Bihâru'l

Envâr‘ \n içinde); Mahran Muhammed Beyyûmî, el-lmamu’l-Huseyn b. Ali, Beyrut ty.; Bâkır Şerif el-Kureşî, Hayâtu'l-lmami'l-Huseyn, Beyrut ty.; MCısa Muhammed Ali, Seyyidü'ş-Şühedâ el-lmâmu'l-Huseyn, Beyrut 1985; Fehmî Üveys, e/- Imâmu'l-Huseyn b. Ali b. Ebî Tâlib, Kahire 1948; Ayrıca bk. Tahrânî, V, 21-22 IV./X. asırdan itibaren Şiî müelliflerin bu konuda kitap telif ettikleri bilinmektedir.

Bk. Cafer b. Muhammed b. Kûlaveyh el-Kummî, Kâmilu'z-Ziyârât, Beyrut 1418/1997; Ayrıca Şeyh Sadûk’un da Ziyârât isimli Kitâbı olduğu bilinmektedir.

Bk. Sadûk, Men lâ yahduruhu’l-fakIh,M, 360

Ebû Abdullah Muhammed b. Ali, Fadlu ziyârati’l-Huseyn, Kum 1403; Aynca bk.

Tahrânî, XII, 77-80

ölenlerin ardından ağlayan, hatıralarını mersiyelerinde yaşatan, onların yakınlarını intikama teşvik eden kadın şairlerin de ayrı bir yeri ve vazifesi olduğu bilinmektedir.'*'^’

Bu sebepten dolayı genelde müslümanlar, özelde ise Hâşimoğulları nezdinde ayrı bir yeri olan Hz. Hüseyin'in Kerbelâ’daki yürekler yakıcı akıbeti tabii olarak olayın vuku bulduğu zamandan itibaren Ehl-i Beyt'e sempati duyan şairler için mevzu teşkil etmiştir.

Kerbelâ vak’asındah ve Hz. Hüseyin’in şehadetinden bahseden en eski manzum metnin, Arap nahvinin ilk esaslarını tesbit eden alim ve zamanının şiir yarışmalarında çıkan ihtilafların hallinde hükmüne itibar edilen şair'*'*^ Ebü’l-Esved ed-Düelî (ö. 69/688) tarafından yazıldığı bilinmektedir. Koyu taraftarı olduğu Hz, Ali ve soyuna karşı haksızlık eden kimseler olarak gördüğü Emevîler’e nefretini hemen her fırsatta belli eden şair, Kerbelâ vak'ası üzerine yazdığı şiirinde Resûl-i Ekrem’in ailesine yapılanlardan duyduğu derin hüznü ifade etmiş ve Hz. Hüseyin’in katlini emreden İbn Ziyâd’ın hakimiyetinin Semüd ve Âd kavimlerinki gibi sonuçlanması için bedduada bulunm uştur/''^

Aynı dönemde Kerbelâ vak’asını şiire döken diğer bir şahıs da Ubeydullah b. Hurr el-Cu'fî (ö. 68/687) olmuştur. Onun Kerbelâ vak’asını ele alması sadece olaya karşı duyduğu üzüntüden değil aynı zamanda Hz. Hüseyin’i yardımsız bıraktığı için çektiği vicdan azabından da kaynaklanmaktaydı. Böylece Hz. Hüseyin’in kendisinden istediği desteği zamanında kabullenmeyen şair daha sonra bu tavrından dolayı duyduğu pişmanlığı Kerbelâ vak’ası üzerine yazdığı şiirine yansıtmıştır.'*'’''

441 442 443 444

Çetin, “Arap-Edebiyat-”, DİA, III, 287

Topuzoğlu, “Ebü’l-Esved ed-Düelî", DİA, X, 311-312 İbn Sa’d, Tabakât, I, 512-513; Mes’ûdî, III, 78

İbn Sa'd, a.g.e., I, 513-516, 518-519; Taberî, III, 470; Ibnu’l-Cevzî, s. 243-244

Kerbelâ vak’asından kısa bir süre sonra olay üzerine yazılmış mersiyelerden en meşhuru Basrâ'daki kurrâdan olan ve Ehl-i Beyt taraftarlığı ile tanınan Süleyman b.

Katta el-Adevî et-Teymî'ye (I.A/II. Yy.) aittir. Şair, vak’adan üç yıl sonra Kerbelâ mevkiinden geçerken okuduğu şiirinde Hz. Peygamber’in ailesinin feci akıbetini müslümanların büyük felaketi olarak tarif etmiş, Hz. Hüseyin'in şelnadetinden dolayı bütün yer yüzünün mateme girdiğini ifade etmiştir."'’^ Kümeyt b. Zeyd el-Esed (ö.

126/744^®, Abîde b. Am r el-Kindî ( I.A/II. Yy.)""", Ebü Dihbil el-Cumehî (I.A/II. Yy.)""®

gibi şairler de bu feci olayı şiirlerinde terennüm etmişlerdir.

Kerbelâ vak’ası sadece olayın vuku bulduğu Emevîler döneminde Resûl-i Ekrem ’in ailesinin intikamının alınmasını teşvik eden şiirlerin konusu olmamış, bir bakıma o dönemden itibaren iktidara karşı muhalefet vasıtası olarak kullanılmıştır.

Nitekim Hz. Peygamber'in amcasının soyundan gelen Abbâsîlerin Ehl-i Beyt’e karşı takındığı tavırdan memnun kalmayanların şiirlerinde de Kerbelâ vak’asının kendi ifadesini bulduğu görülmektedir. Ayrıca aralarında Mansur en-Numeyr (ö. 190/806), Kasım b. Yusuf b. Subeyh (lll./lX.Yy.), Di’bil b. Ali el-Huzâî (ö. 246/861), Abdullah b.

Mu’tezz (ö. 296/909), Bisamî, (ö. 302/914), Ebu'l-Muhsin et-Tenûhî’nin (ö. 302/914 ) bulunduğu bazı şairlerin de zaman zaman Cafer es-Sâdık (ö. 148/765), Ali er-Rıza b.

Mûsâ (ö. 183/818) ve diğer Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlerin teşvik ve takdiriyle kendi şiirlerinde Kerbelâ vak’asının intikamını canlı tuttukları bilinmektedir.”*"®

445

446 447 448 449

Ibn Sa’d, I, 510-512; Belâzürî, III, 420; Ibn Şehraşûb, IV, 117; Meclisi, XLV, 293 294; Emin, I, 622

Kümeyt, s, 167-175 Ibn Sa’d, 1, 516-518 Belâzürî, III, 420

Bk, Hârizmî, s. 143 vd.; Ibn Şehraşûb, IV, 114 vd.; Meclisî, XLV, 278 vd.; Emîn, I, 622 vd.; Ayrıca bk. Lynda Clarke, "Elegy (Marthiya) on Husayn: Arabic and Persian", s. 13-28

Arap edebiyatında Kerbelâ vak’asının tasvirine Emevî ve Abbâsîler’den daha çok doğal olarak Fâtımîler dönemi şairlerinin şiirlerinde yer verildiği görülmektedir. Nitekim aralarında Halife Muiz’in oğlu Tem im ’in (ö. 375/985) de bulunduğu dönem şairlerinden Muhammed b. Hani b. Sadun el-Endelusî (ö. 362/973), Ebu’l-Hasan Ali Ahmed el- Cürcânî (ö. 380/990), Sahib İsmail b. Abbad (ö. 385/995), Hammad el-Basrî (IV,/X.

Yy.), Şerif er-Rızâ Muînuddîn Yahyâ b. Selmâme (IV./X. Yy.) gibi şairler Kerbelâ olayına karşı duydukları acıyı şiirlerine yansıtmışlardır.''^^

İslâmî edebiyatın hemen her döneminde Ehl-i Beyt’e sempati besleyen samimi m üslümanlar ve özellikle Şiî’ler arasında Kerbelâ vak’asının tasvir edildiği bir çok Arapça şiir ve mersiyeye rastlamakla birlikte konunun sınırlarını aşacağı için burada bu kadarı yeterli görülmektedir.'*^^