• Sonuç bulunamadı

Tüketim, insanın tarihinde neredeyse üretim kadar eski bir faaliyet olsa da 20. yüzyıla kadar toplum analizlerinde göz ardı edilmiştir. Bunun en büyük nedenlerinden biri de gündelik hayatın son evresi, diğer bir deyişle sonrası olmaması fakat birçok önceli olması nedeniyle ona edilgin bir sıfat atfedilmesidir. Bunun dışında üretim, bölüşüm ve benzeri öncel süreçler teorisyenlere daha çekici gelmiştir (Akyol, 2012: 99). Tüketim kavramının sosyologlar, toplum psikolojisi ile uğraşanlar ya da sosyal kuramcılardan çok ekonomistlerin, reklamcıların ve pazar araştırmacılarının ilgi konusu olduğu düşünülebilir. Ancak toplumu bu kadar derinden etkileyen bir konunun sadece ekonomistlerle sınırlandırılması beklenemez. Özellikle sosyologlar tüketim toplumunun bir yaşam felsefesi haline gelmesiyle bu konuyla doğrudan muhatap olmuşlardır (Bocock, 2009: 11-15). Tüketim ilk bakışta daha çok ekonomik bir faaliyet olarak algılanmasına rağmen, tüketimin gerçekleşmesi sosyal ve kültürel süreçlerle birlikte olmaktadır (Akyol Altun, 2010: 223). Her ne kadar bu zamana kadar tüketim göz ardı edilen bir konu olsa da ilk dönem sosyologlar tüketimin önemine dair vurgular yapmışlardır. Örneğin, Marx’ın üretim bandı dışında tüketim olgusuna da açık kapı bıraktığı görülmekte, sermayenin daha sonraki gelişmesinde tüketim ve üretim ilişkisinin daha yakından incelenmesinin zorunlu olduğunu belirtmektedir (Akyol, 2012: 99).

Sombart, harcama ekonomisi olarak adlandırdığı bir ekonomik örgütlenmeden söz eder. Buna göre her türlü ekonomik etkinliğin başlangıç noktası insani ve doğal maddi gereksinimlerdir. Maddi tüketim ne kadar çok olursa o kadar çok üretmek gerekir. Kapitalizm ve burjuvazi öncesi her türlü ekonomi, harcamaya dayalı bir ekonomi yani tüketim ekonomisidir (Sombart, 2011: 22).

Tüketim, belli bir ihtiyacı tatmin etmek için bir ürün ya da hizmeti edinme, sahiplenme, kullanma ya da yok etme olarak tanımlanabilmektedir (Akçalı İçin, 2006: 98). Daha genel bir ifadeyle de tüketimin insan istek ve ihtiyaçlarının giderilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Fizyolojik, biyolojik, sosyal ve kültürel pek çok bakımdan kendi kendine yeterli olamayan insanın oldukça çeşitli ve çok sayıda olan ihtiyaçlarının

giderilmesi ile ilgili faaliyetlerin tamamı tüketim olarak ifade edilebilir. Torlak, bu tanıma ilaveten, tüketimi “meşru bir ihtiyaç karşılığı olsun ya da olmasın, bunların giderilmesi için göze alınan maddi ve manevi değerlerin seferber edilmesi” şeklinde ifade etmektedir (Torlak, 2000: 17).

Raymond Williams, tüketme teriminin en erken tarihli kullanımlarından ‘tahrip etmek, harcamak, israf etmek, bitirmek’ anlamlarına işaret etmektedir (Yanıklar, 2006: 22; Odabaşı, 2006: 16). Douglas ve Isherwood, tüketimin rasyonel ekonomik kararlardan çok sosyal, geleneksel ve uygulamalara dayalı bir seçim, satın alma öncesi ve sonrasında ürün ve tüketicinin tabi olduğu deneyim ve kültürel bir olgu olduğunu kabul ederler (Bilginer, 2008: 24). Tüketim genellikle kişisel tercihler yapan bireyler tarafından gerçekleştirilen bir eylem olmasına rağmen özünde kolektiftir ve analizi için işaret değerini oluşturan kültürel imgelerin yanı sıra, ticaretin, sanayinin ve devlet politikasının makro projelerini de kavramayı gerektirir (Şimşek Çağlar, 2003: 296).

20. yüzyılın başlarından itibaren belirginleşmeye başlayan ve günümüze kadar uzanan dönemde tüketim “herhangi bir ürün ya da hizmetin seçilmesi, satın alınması, kullanılması, onarılması ve atılması” olarak tanımlanmaktadır (Yanıklar, 2006: 25). Tarihsel gelişimle birlikte tüketicinin nesneye yoğunlaştığı, tüketimin, artık farklı bir anlam kazandığı, sosyal ve kültürel simgeye dönüştüğü görülmektedir.

Tüketim yalnızca satın alma süreciyle kısıtlı olmayıp bir eşyanın arzulanmasını, onun için dolaşmayı, vitrinlere bakmayı, ürünlerin sergilenmesini ve elde edildikten sonra bakımını ve onarımını da içeren çok geniş kapsamlı ve karmaşık bir etkinliktir. Gelişen tüketim ekonomisinde mallar, sadece sayı ve çeşit olarak artmakla kalmamakta, aynı zamanda daha ince ve karmaşık hale gelmektedir (Ayata, 2003: 47-48).

Bauman’a göre, modernleşmenin itici gücü üretim olmakla birlikte, yeni dönemde tüketim öncelik kazanmıştır (Bauman, 2014: 92). Bu dönemin tüketime bakışı, hazcılığa odaklanan ve ihtiyaçlarla uyumluluk kriterini önemsemeyen bir anlayışı yansıtmaktadır. Yeni bakış açısına göre, tüketim simgeler ve imajlar içeren sosyo- kültürel bir süreçtir (Baudrillard, 2004: 83). Robins’e göre ise tüketim artık sanal ve simgesel olduğu için, hem gerçek dünyanın içinde olmaya hem de bu dünyanın acılarından uzaklaşmaya imkân vermekte ve bu yolla kişileri rahatlatmaktadır (Robins, 1999: 190).

Bourdieu, tüketim olgusunu sosyal sınıflar bağlamında ele almakta (Zorlu, 2006a: 215); tüketimi, toplumsal sınıfların kendi kültürel sermayelerini ve sosyal

ayrımlara ilişkin hiyerarşik sistemdeki yerlerini gösterebilecekleri bir araç olarak tanımlamaktadır. Ona göre tüketim, biyolojik kökenli gereksinimlerin giderilmesinden çok, toplumsal grupları birbirinden ayırt etmek için kullanılan değer, gösterge ve sembollerdir (Yanıklar, 2006: 168-169).

Urry’e göre, bir tüketim sosyolojisinin olduğu söylenebilirse eğer, bu sosyoloji şimdiye kadar maddi nesnelerin satın alımı, kullanımı ve simgesel anlamıyla ilgilenmiştir. Bu tür nesneler sadece konutu değil; giysileri, otomobilleri, elektrikli eşya, mobilya ve benzerlerini de içermektedir. Tüketim sosyolojisinin maddi nesneler kadar hizmetleri de ele alması gerekir (Urry, 1999: 177-178).

Baudrillard’a göre tüketim, sadece nesneler ve eşyaları değil, hizmetlerin, fikirlerin ve görüngülerin de tüketimini içine almaktadır (Baudrillard, 2004: 240-247). Tüketim malları, taşıdıkları simgesel anlamlar vasıtasıyla kimliğe dair aidiyetler de taşır. Kültürel görüngülerde, imaj, işaret ve göstergelerde tüketimcilik baskın bir öğedir. Bu yüzden tüketim, artık reel bir ilişkiler spektrumu değil, büsbütün gösterge, sembolik temsil ve işaretlerin diline karşılık gelir (Aytaç, 2006b: 30).

Malların kullanım değerine ikincil ya da yapay bir kullanım değeri, gösterge ya da sing değeri eklenerek tüketim, ihtiyaca tabi bir olgu olmaktan uzaklaşarak (Kahvecioğlu Kaya, 2010: 51), arzuların mantığına cevap vermektedir (Yanıklar, 2010: 31). Böylece tüketim ile arzular arasında bir bağlantı kurulmaktadır (Bocock, 2009: 13). Bachelard’ın “İnsan bir ihtiyaç varlığı olmayıp bir arzu varlığıdır” sözü de (Zorlu, 2006a: 111), insanların arzularının hayatlarını yönlendirmesine vurgu yapmaktadır.

Görüldüğü gibi tüketim, sadece pazardaki mübadele ile açıklanamayacak kadar geniş bir kavramdır. Tüketimin kimlik tanımlamasından tutun da statülerin toplumdaki konumlanmasına kadar hayatımızın her alanında etkili olduğunu söyleyebiliriz. Kısacası, tüketim sadece ekonomik değil aynı zamanda toplumsal, psikolojik ve kültürel bir olgudur.