• Sonuç bulunamadı

1.5. Dördüncü Sanayi Devrimi İle Birlikte Değişen Tüketim ve Tüketici Alışveriş

1.5.1. Tüketim Alanındaki Değişiklikler

Tüketim kavramı pek çok disiplinin ilgi alanına dahil olmasının yanı sıra sosyolojik, psikolojik ve ekonomik bakımdan tanımlanan bir kavramdır. Ancak tüketim kavramı, bahsi geçen bu irdelemeler ile karşı karşıya kalamadan önce de var olan bir davranış olarak yer almaktaydı. Bu anlamda tüketim, birey gereksinimlerinin ve arzularının giderilmesi manasında kullanılan bir kavramdır. Bireyler gereksinimleri ve arzuları giderildiği ölçüde var olabilirler. Tüketmek aynı zamanda var olabilmek demektir. Dolayısıyla yaşamın ilk şartı var olabilmektir. Bu açıdan tüketim evrensel bir kavramdır, tüm canlılar için de mecburi bir davranıştır. Peki, birey gereksinimlerinin karşılanması bağlamında tüketim kavramını bu denli popüler kılan ve tüketim kavramını pek çok disiplin tarafından irdelenmeye mecbur bırakan şey nedir? Tüketim davranışı birey mevcudiyetinin geçmişi kadar eski bir kavram

30 iken, neden çağımızda tüketim kavramının tanımına yönelik anlam paradigmaları yaratılmıştır ve terim olarak niye gereksinim ve imalat terimlerinin gölgesinde konumlanmıştır? Hayatın başlangıcı ile beraber var olabilmek için gereksinim hisseden ve gereksinim hissettiği için tüketim davranışında bulunan bireylerin hiçbiri tüketici olarak nitelendirilemez iken içinde yaşadığımız çağın toplumlarının tüketim ön ismi ile hatırlanması ve toplumda yaşayan her insanın tüketici olarak nitelendirilmesinin sebebi nedir? Bu tarz soruların cevabı tüketim davranışının tüm alanlarına nüfuz ettiği çağımız toplumlarının işleyişinde yatmaktadır.

Genel olarak tüketim kavramı, belirli bir gereksinimin doyuma ulaştırılması çerçevesinde imal edilen bir malı veya hizmeti elde etme olarak ya da üretimi tamamlanan mal ve hizmetlerin, bireyler tarafından gereksinimleri ve istekleri tatmin etmesi maksadı ile kullanılması olarak tanımı yapılabilen tüketim olgusu, çağımızda bahsi geçen bütün bu genel manalarının dışına çıkmış bir durumdadır (Yalınç, 2015: 12). Nitekim “tüketim günümüzde maddesel bir hayat tarzı veya bolluk olgusu ile alakalı fenomenolojik bir gerçeklik olmamaktadır.” Çağımızda tüketimin ne olmadığından söz etmek belki de ne olduğundan söz etmekten çok daha kolay olmaktadır (Baudrillard, 2010).

İhtiyaçları tespit eden bir kavram olmaktan sıyrılan tüketim ne alınan gıdalar ne giyilen kıyafetler ne kullanılan araçlar ne de izlenen görüntülerden ibarettir. Bunun sebebi ise, tüketim aşamasına doğrudan bağlı olan ve bu bağ aracılığıyla sosyal bilimciler tarafından bu konuya dair yapılan tartışmaların odak noktasında bulunan ihtiyaç olgusunun da tıpkı tüketim olgusu gibi değişime maruz kalmasından doğmaktadır. Değişimin merkezinde toplumların yaşadıkları kıtlık ve bolluk süreçleri ile bu süreçler doğrultusunda hareket eden iktisadi düzenlerin yanı sıra zihniyet şekillerinin de ihtiyaçlara etki etmesi yatmaktadır (Maslow, 2014). İhtiyaçlar, dönemsel olarak farklılaşan genellemeler ile kavramsallaştırmalara maruz kalarak değişerek anlam farklılığına uğramıştır. Hayatın başlangıcı ile birlikte maddesel ve bedensel ihtiyaçlar ortaya çıkar. Bireyin var olabilmesi için tüketim davranışında bulunması gerekir. Tüketim yapabilmesi için ise ihtiyaç hissetmesi gerekmektedir. Genel anlamıyla ihtiyaç kavramı, karşılandığı anda bireylere haz ve

31 zevk sunan, karşılanmadığı anda ise keder ve üzüntü yaratan hisler olarak da tanımlanabilmektedir (Atagül, 2013: 1). Ayrıca ihtiyaç kavramı, bütün canlıların yaşamlarına devam etmesi, bedensel ve bütünlüğünü ve canlılığını devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyduğu nefes alma, beslenme, cinsellik, uyku, yerleşim, sosyalleşme gibi başlıca ihtiyaçların giderilmesine verilen isimdir. Fakat ihtiyaçların ne olduğu konusunda genel bir uzlaşma sağlanamamıştır. Zira sosyolojik, psikolojik ve hiyerarşik pek çok dinamik oluşumuna etki etmektedir. Maslow' un kendini gerçekleştirme varsayımının temel kavramı ihtiyaçların hiyerarşisidir. Maslow, bütün insanların kendini gerçekleştirmesi için tabiatlarında bir yatkınlığın olduğunu tahayyül eder. İhtiyaçların veya isteklerin alttakilerini gidermesi ile üsttekilerin gelişim gösterdiğini varsayar (Zorlu, 2006a: 275).

Maslow’un görüşü çerçevesinde ihtiyaçların doyumu belirli bir sıraya göre devam eder. İnsan ilk olarak beslenmek, uyumak gibi bedensel ihtiyaçlarını giderme arzusundadır. İhtiyaçlar hiyerarşisi içerisinde öncelikli olarak karşılanması gereken katman bu iken ardından güvenlik ve emniyet ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Karşılanan her ihtiyaç kendisinden önceki ihtiyaca göre çok daha önemsiz ve ertelenebilir olanı meydana çıkartır. Maslow’a göre ilk iki katmanda yer alan ihtiyaçlar giderildiğinde aidiyet ve sevgi ihtiyaçları meydana çıkmaktadır. Birey aidiyet gereksiniminin sağlanmasının ardından kendisine saygı duyulmasını arzulamaktadır.

Zorlu (2006a)’ya göre, bahsi geçen bu niteliklerin birleşiminde ise birey kendini gerçekleştirebilmeyi düşünmektedir. İhtiyaçların hiyerarşisi, ihtiyacın çeşidine, ortamına, toplum yapısı, toplumsal sınıf, kültür, çevre koşulları, yaş, cinsiyet, eğitim gibi unsurlara göre değişiklik gösterebilmektedir. Toplumda bulunan bireylerin ihtiyaçlarının önceliklerine göre tespit edildiği ve bu halin neden olduğu mecburi ve mecburi olmayan ihtiyaçlar ayrımının tabanında faydalı olanın öncelikli olarak istendiği görüşü egemen olan fayda teorisini geçerli kılmaktadır. Fayda kuramı, "İktisat kuramı bağlamında bir malın tüketilmesinden sağlanan fayda veya tatmin” olarak tanımlanmakla birlikte fayda kuramına göre tüketiciler yaşamsal ve

32 bedensel ihtiyaçlarını şahsi çıkarları doğrultusunda karşılamak zorundadırlar (Zorlu, 2006b: 310).

İhtiyacın oluştuğu zamandan itibaren tüketici, hedonik ve kullanım değerine tabi somut faydalar sağlayan nesnelere karşı ilgi duymaya başlamaktadır. Halbuki fayda kavramı kapsamında evrenselleştirilmek, arzulanan ihtiyacı mecburi ve mecburi olmayan ihtiyaçlar olarak birbirinden ayırmak olası değildir. Zira ihtiyaçların türü, toplumun sosyal ve iktisadi yapısına, içinde bulunulan zamana, mantaliteye ve toplumsal sınıflar arası bağlara göre farklılık gösterebilmektedir. Öyle ki, geçmiş dönem toplumlarından çağdaş toplumlara kadar meydana gelen farklılıklar, bireyin ve ihtiyaçlarının ne ölçüde farklılaştığını ortaya çıkarması açısından dikkat çekicidir. Geçmişten bugüne kadar toplumlar, gelişmişlik seviyesine ve ekonomik duruma tabi olarak yeni ihtiyaçlar ortaya çıkarmış, hızla ilerleyen teknoloji ve yaşam tarzına uyum zihniyetler yaratıldıkça da bütün yaşam alanları gibi ihtiyaçlar da farklılaşmış ve her geçen gün çeşitlilik kazanarak artmaya devam etmiştir. Birey toplumunun her yönden ilerlemesine, mevcut standartlarının artmasına, kültürel ve iktisadi manada tüm uğraşların bireye yönelmesine ve başlıca ihtiyaçlara her geçen gün bir yenisinin ilave edilmesine sebebiyet vermiştir.