• Sonuç bulunamadı

Sus ve yala şunu, yoksa ben yalayacağım,” dedi şakacı

^'r Şekilde. Gülüm seyerek dolaba gidip kendisine bir bar-

^ su doldurdu. “Su ister misin, yoksa o vegan saçmalı-

^!l11 yutabiliyormuş gibi yapmaya devam edecek misin?”

141

A

f

V

Güldüm ve hemen bardağımı ona ittim. “Kibar davran­

maya çalışıyordum ama o süt her neyse bir yudum daha alamazdım. O yüzden evet, lütfen, su alabilir miyim?”

Gülüp bardağıma su doldurduktan sonra karşıma otur­

du. Gözlerini benden ayırmadan çikolatalı kekten bir ısırık aldı. Konuşmuyordu ama neden burada olduğumu me­

rak ettiğini biliyordum. Hâlâ sorm amış olması inatçılığına hayran olmama neden oldu.

Aniden ortaya çıkmamı açıklamam gerektiğini biliyor­

dum ama ben de biraz inatçı sayılırdım ve onunla olan bu halimizi biraz daha sürdürm ek istiyordum. H oşum a git­

mişti.

Çikolatalı kekini bitirene kadar sessizce birbirimizi iz­

ledik. Keki yerken hafiften bana gülüm seyişi kalp atışları­

mı hızlandırıyordu. Bakışlarımı ondan kaçırmazsam, ona söylemek istediğim her şeyi bir çırpıda ağzım dan kaçıraca­

ğımdan korkuyordum.

Duvarlarda birkaç fotoğraf asılıydı, onlara bakm ak için yerimden kalktım. Fotoğrafların hepsi en fazla birkaç yıl­

lıktı ama daha genç olduğu bu fotoğraflara bakm ak yine de sarsıcıydı. Gerçekten H o p e’a benziyordu.

Fotoğraftaki küçük kızın kocam an kahverengi gözlerine bakmak gerçekdışıydı. Fotoğrafların birkaçında annesiyle olmasaydı, gerçekten H ope olduğuna ikna olabilirdim .

Am a H ope olamazdı, çünkü H o p e’un annesi küçük bir kızken ölm üştü. Tabii Karen, Sky’ın annesi değilse.

Aklım ın hâlâ orada olm asından nefret ediyordum . Ara­

larındaki küçük yaş farkını fark ederek “A nnen çok genç görünüyor,” dedim .

“ G en ç.”

142

“O n a b en zem iy o rsu n . Babana mı benziyorsun?”

O m u z la r ın ı silkti. “ Bilm iyorum . N asıl biri olduğunu h a tırla m ıy o r u m .”

B un u söy lerken ü zgün görünüyordu. Acaba babasını njye h atırlam ıy ord u?

“Baban ö ld ü m ü ? ”

Sky içini çekti. B u konuda konuşmaktan rahatsız ol­

duğunu g ö reb iliy o rd u m . “ B ilm iyorum . O nu en son üç yaşındayken g ö rd ü m .” D etaya girm ek istemediği belliydi.

Mutfağa d ö n ü p y erim i aldım .

“H ep si b u m u ? H ikâye yok m u ?”

“E lbette b ir hikâye var. Sadece anlatmak istemiyorum, hepsi b u .”

O n d an şu an da daha fazla bilgi alamayacağımı anlayınca konuyu d eğiştird im . “ Kurabiyelerin güzelmiş. Aşçılık be­

cerilerini h afife alm am alısın .”

G ü lü m se d i am a tezgahın üzerinde aramızda duran te­

lefon, m esaj geldiğin i gösterircesine ötmeye başlayınca yüzündeki g ü lü m sem esi kayboldu. Sky yerinden fırlayıp fırına ko şark en telefon un a baktım. Keke bakmak için fırı­

nın kapağını açınca, sesin telefondan değil fırından geldi­

ğini sandığını fark ettim .

Fırının kapağını kapatıp bana dönerken telefonunu eli­

me aldım . “ M esa jın var.” G üldü m . “ Kekine bir şey olduğu yok.”

G özlerini devirip fırın eldivenini tezgaha attıktan sonra yerine geçti. C e p telefonu meselesini merak ettim. H afta başında bana cep telefonunun olmadığını söylemişti.

“C ep telefon un a ailenin izin vermediğini sanıyordum ,”

dedim ekranda aşağı doğru inip mesajlara bakarken. “\b k

-sa numaranı verm em ek için uydurduğun acınası bir baha- ne m iydi?”

“İzin verilmiyor. En iyi arkadaşım onu bana dün verdi.

M esaj göndermekten başka bir şey yapam ıyorum .”

Ekranı 011a doğru çevirdim. “B u n la r ne tür mesajlar böyle?” Bir tanesini yüksek sesle okudum .

“Sky, çok güzelsin. M uhtem elen evrendeki en muhteşem yara- tıksın, biri sana aksini söylerse, onu m ahvederim .” O na baktım, m esajlar onu öncesine kıyasla daha çok m erak etmeme neden oldu. “Tanrım. H epsi böyle. Lütfen bana motive olm ak için her gün kendine mesaj gönderdiğini söylem e.”

G ülerek telefonu elim den kaptı. “ Kes şunu. T ü m eğ­

lencesini bozuyorsun.”

“Tanrım, öyle yapıyorsun, değil m i? B u m esajların hep­

si senden m i?”

“ H ayır!” dedi savunm acı bir şekilde. “ S ix ’ten. O benim en iyi arkadaşım, şu an dünyanın öbür ucunda ve beni çok özlüyor. Ü zü lm em i istem ediği için bana her gün böyle güzel m esajlar gönderiyor. Bence çok h oş.”

“ H iç de öyle dü şü n m ü y orsu n ,” dedim . “ Sinir bozucu olduğunu düşünüyor ve m uh tem elen onları okum uyor­

sun bile.”

“O iyi niyetli,” dedi savunm acı bir şekilde kollarını göğsün de birleştirerek.

“ İnsanı delirtir böyle m esajlar,” diye ona takıldım . “Ego­

nu öyle şişirir ki, en sonunda patlarsın.” Telefona kendi num aram ı tuşladım . N u m arasın ı alm adan buradan git­

m em m ü m k ü n değildi ve bu num arasını alm ak için harika bir fırsattı. “İyice kendini kaybetm eden önce bu durum u d ü zeltm eliyiz.” Telefonunu ona geri verip bir m esaj attım.

144

K u r a b i y e l e r i n berbat. Ve aslında o kadar da güzel

¿eğilsin

“Şimdi daha iyi, değil m i?” diye sordum okuduktan sonra. “Egon yeterince indi m i?”

Gülüp telefonu ters bir şekilde tezgaha bıraktı. “Bir kıza ne söylemen gerektiğini çok iyi biliyorsun.” Oturma oda­

sına yürüyüp arkasını döndü. “Evi gezmek ister misin?”

Hiç tereddüt etm edim . Elbette evi gezmek istiyordum.

Evin içinde onu takip edip konuşm asını dinledim. Söyle­

diği her şeyle ilgileniyorm uş gibi yaptım ama aslında tek konsantre old u ğu m şey sesiydi. Benim le bütün gece ko­

nuşsa bile, onu dinlem ekten asla sıkılmazdım.

“O d am ,” dedi yatak odasının kapısını ardına kadar açar­

ken. “Etrafa bakabilirsin am a burada on sekiz yaşından bü­

yük kimse olm adığı için yataktan uzak dur. Bu hafta sonu hamile kalm aya iznim yok.”

Kapıdan içeri girerken duraksayıp onu süzdüm. “Sa­

dece bu hafta son u m u? Yoksa önüm üzdeki hafta hamile kalmayı m ı planlıyorsun?”

G ülüm sedi ve odasına girdim. “Hayır,” dedi. “Sanırım birkaç hafta daha bekleyeceğim .”

Burada olm am alıydım . Sky’la geçirdiğim her an ondan daha çok h oşlanıyordum . O dasındaydım ve evde ikim iz­

den başka kim se yoktu. Ü stelik yaklaşmamamı söylediği bir yatak tam da aram ızda duruyordu.

Burada olmamalıydım.

O na kötü bir çocu k değil, iyi biri olduğum u gösterm ek

^in evine gelm iştim . Öyleyse, neden yatağına bakarken aklımdan kötü şeyler geçiyordu?

145

“Ben on sekiz yaşındayım,” dedim ve bu yatakta yatar- ken nasıl göründüğünü hayal etmeden duramadım.

“Tebrik mi etmeliyim?” dedi şaşkınlıkla.

Gülümsedikten sonra açıklamak istercesine yatağı işa­

ret ettim. “On sekiz yaşında olmadığım için yatağından uzak durmam gerektiğini söyledin. Ben de on sekiz yaşın­

da olduğumu söyledim.”

Omuzları gerildi ve küçük bir nefes aldı. “Öyle mi,”

dedi biraz bocalayarak. “On dokuz demek istemiştim.”

Tepkisi o kadar hoşuma gitti ki, neden burada olduğu­

ma yeniden odaklanmaya çalışmam gerekti.

Neden buradaydım gerçekten? Çünkü aklımdan geçen tek düşünce, yatak, yatak, yataktı.

Önemli bir noktaya temas etmek için buradaydım. Son derece gerekli ve yerinde bir noktaya. Yataktan olabildiğin­

ce uzaklaşıp soluğu pencerenin yanında aldım.

Geçen hafta boyunca okulda birçok kez bahsedildiğini duyduğum pencerenydi bu. Susup dinlediği takdirde in­

san gerçekten çok şey öğreniyordu.

Kafamı pencereden dışarı çıkarıp etrafa bakındıktan sonra içeri girdim. Pencereyi açık tutması hoşuma gitme­

di. Bu güvenli değildi.

“Demek meşhur pencere bu?”

Bu sözüm sohbeti umduğum yöne çekmeyecekse, ne­

yin çekeceğini bilmiyordum.

“Holder, ne istiyorsun?” diye çıkıştı.

Dönüp ona bakınca sertçe beni süzdüğünü gördüm.

“Yanlış bir şey mi söyledim, Sky? Ya da asılsız? Ya da yer­

siz?”

Gidip kapıyı açtı. “N e söylediğini çok iyi biliyorsun ve istediğin tepkiyi aldın. Mutlu musun? Şimdi gidebilirsin.”

146

Onu sinirlendirmekten nefret ediyordum ama gitmemi istemesine aldırmadım. Kafamı çevirip yatağın yan tarafı­

na yürüdüm ve komodinin üzerindeki kitabı elime aldım.

Sohbete nasıl başlayacağımı düşünürken, sayfalarına göz a tıy o r gibi yaptım.

“Holder, kibarca söylüyorum bak. Lütfen git.”

Kitabı bırakıp bana bunu yapmamamı söylemiş olması­

na rağmen yatağa oturdum. Bana zaten kızgındı. Bir yanlış daha yapmam neyi değiştirirdi?

Bir hışımla yatağa yaklaşıp bacaklarımı tuttu ve beni ya­

taktan indirmeye çalıştı. Sonra bileklerimi kavrayıp beni kaldırmaya çalıştı ama onu sırt üstü yatırıp kollarını yatağa bastırdım.

Onu iyice sinirlendirdiğime göre, buraya ne söylemek için geldiğimi söylemenin vakti gelmişti. Sandığı gibi biri olmadığımı, bir senemi ıslahevinde geçirmediğimi ve ço­

cuğun tekini eşcinsel olduğu için dövmediğimi söyleye­

cektim.

Ama onu yatağa yatırmıştım ve bu noktaya nasıl geldi­

ğimize dair hiçbir fikrim yoktu. Mantıklı düşünebilece­

ğimden emin değildim. Altımdan kalkmak için çaba har­

camadı ve ikimiz de bir diğerinin ilk hamleyi yapması için meydan okurcasına birbirimize baktık.

Kalbim güm bür gümbür atıyordu, eğer şu an bakışları­

mı ondan kaçırmazsam, dudaklarına, beni tokatlanmasına neden olacak bir şey yapacaktım.

Ya da öpücüğüme karşılık verecekti.

Bu düşünce çok çekiciydi ama riske giremezdim. Sky’m kollarını bırakıp baş parmağımı burnunun ucuna dokun­

durdum. “U n. Gözüm e takılıp duruyordu,” dedim. Geri Çekilip sırtımı yatak başlığına verdim.

147

Hareket etmedi. Ağır ağır nefes alarak tavana bakıyor­

du. N e düşündüğünden emin değildim ama artık beni odasından atmaya çalışmıyor olması iyi bir şeydi.

“Onun eşcinsel olduğunu bilmiyordum,” dedim.

Kafasını bana doğru çevirdi, hâlâ sırt üstü yatıyordu.

Hiçbir şey söylemeyince, bütün dikkati üzerimdeyken bu fırsatı ona daha detaylı bir şekilde açıklama yaparak değer­

lendirdim.

“Adi herifin teki olduğu için onu dövdüm. Eşcinsel ol­

duğunu bilmiyordum.”

İfadesiz bir şekilde bana baktıktan sonra yavaşça kafasını tavana çevirdi. Ona söylediklerimi düşünmesi için zaman verdim. Ya bana inanacak ve kendisini suçlu hissedecekti ya da bana inanmayacak ve hâlâ kızgın olacaktı. N e olursa olsun, kendini suçlu hissetmesini ya da kızgın olmasını is­

temiyordum. Ama bu eldeki duruma bakarsak başka bir seçeneğimiz kalmamış gibi görünüyordu.

Hiçbir şey demeden, bana en azından bir şekilde karşılık vermesini bekledim.

Mutfaktan bir ses geldi, bu kez cep telefonundan çok fırının saatine benziyordu. Sky, “Kek!” diye bağırdı. Yatak­

tan fırlayıp yatak odasından çıkarken kendimi onun oda­

sında, onun yatağında yalnız buldum . Gözlerim i kapatıp kafamı yatak başlığına yasladım.

Bana inanmasını istiyordum. Bana güvenm esini ve geç­

m işim hakkındaki gerçekleri bilmesini istiyordum. İçim­

den bir ses Sky’ın daha önce karşılaştığım ve beni hayal kırıklığına uğratan insanlar gibi olmadığını söylüyordu.

O nun hakkında yanılmıyor olduğum u um dum , çünkü yanında olmak hoşuma gidiyordu. Bana bir amacım

var-148

IIİİŞ gibi hissettiriyordu. On üç ayı aşkın bir süredir bir arliacım olduğunu hissetmemiştim.

Sky odaya geri dönüp çekingenlikle gülümserken kafa- nıi kaldırıp ona baktım. Ağzında ve elinde birer kurabiye v a rd ı. Diğerini bana uzatıp yatakta yanıma oturdu. Kafası­

yastığına koyup içini çekti.

“O halde, sana eşcinsel çocuğu döven adi herif derken se n i düşünmeden yargılamış oldum, öyle değil mi? As­

lında bir seneni ıslahevinde geçiren cahil bir homofobik değilsin?”

Görev tamamlanmıştı.

Ve bu sandığımdan çok daha kolay olmuştu.

Gülümseyip aşağı doğru kayarak yanına uzandım. “Ha­

yır,” dedim tavanına yapıştırılmış yıldızlara bakarak. “Hiç de değilim. Geçen seneyi Austin’de babamla birlikte ge­

çirdim. Islahevine gönderilme hikâyesi nereden çıktı bil­

miyorum.”

“Söylentiler doğru değilse neden kendini savunmuyor­

sun?”

Bütün hafta boyunca kendini savunmayan biri için ne garip bir soruydu. O na baktım. “Sen neden kendini savun­

muyorsun?”

Kafasını salladı. “Tuşe.”

ikimiz de tekrar tavana bakmaya başladık. Aklının ba­

şına bu kadar çabuk gelmesine sevinmiştim. Özellikle de, ne kadar inatçı olduğunu bildiğim için bu konuda tartış­

maması hoşum a gitmişti.

Yanılmamıştım onun hakkında.

“Daha önce pencere hakkında söylediğin şey?” dedi.

“Söylentilere dikkat çekmeye mi çalışıyordun? Bilerek Elmasız olmaya çalışmıyordun, değil mi?”

149

Bir anlığına bile olsa, acımasız olmaya çalıştığımı dü­

şünmesinden hoşlanmadım. Hakkımda böyle şeyler dü­

şünmesini istemiyordum. “Acımasız biri değilim, Sky.”

“Ciddisin. En azından bu konuda haklıyım.”

“Ciddi olabilirim ama acımasız değilim .”

“Ben de fahişe değilim.”

“Ben de eşcinsel döven adi bir herif değilim .”

“Öyleyse her şeyi açıklığa kavuşturduk sanırım ?”

Güldüm. “Evet, öyle oldu sanırım.”

Kısa bir sessizliğin ardından derin bir nefes aldı. “Özür dilerim, Holder.”

“Biliyorum, Sky,” dedim. Buraya benden özür dilemesi için gelmemiştim. Beni yanlış anladığı için kendini suçlu hissetmesini istemiyordum. “Biliyorum .”

Başka bir şey söylemedi ve ikimiz de yıldızlara bakmaya devam ettik. Yatağında uzandığımız için kendimle sürekli bir çatışma halindeydim. O na olan ilgimi göz ardı etmeye çalışsam da, aramızdaki mesafe sadece birkaç santimken bunu yapmak zordu.

B eni çekici buluyor m uydu acaba? Yanımdayken yaptığı ve saklamaya çalıştığı ufak tefek şeyleri düşününce, beni çekici bulduğuna neredeyse em indim . M esela, koşarken göğsüm e baktığını görm üştüm . Ya da konuşurken ona yaklaştığımda aniden nefesini tutuyor ve bana çok kızmış gibi yapmaya çalışırken gülüm sem em ek için zor duruyor­

du.

Sky’ın benim hakkımda ne düşündüğünden ya da ne hissettiğinden pek em in değildim , am a em in olduğum bir şey vard ı... Bana karşı G rayson’a olduğu gibi kayıtsız de- ğildi.

150

O olayı ve birkaç saat önce onu öptüğünü düşününce suratımı buruşturdum . Bunu sormak uygun olmayabilir­

di ama Sky’ın herhangi birini, özellikle de Grayson’ı öptü­

ğü düşüncesinden ne kadar nefret ettiğimi düşünmeden edemiyordum. Ve eğer onu öpen kişi olacaksam, Gray- s0n’ı bir daha öpm eyeceğinden emin olmalıydım.

Asla.

“Sana sorm ak istediğim bir şey var,” dedim. Bu konuda konuşmayı istem ediğini bildiğim için dikkatli olmalıydım.

Sky’ın Grayson için neler hissettiğini bilmeliydim. Derin bir nefes alıp söze girdim. “ N eden Grayson’ın otoparkta sana öyle şeyler yapm asına izin veriyordun?”

Sky yüzünü buruşturup kafasını iki yana salladı. “Sana söyledim. O benim erkek arkadaşım değil, gözüm ü mo­

rartan da o değildi.”

“Bu yüzden sorm adım ,” dedim ki aslında tam da o ne­

denle sorm uştum tabii. “Grayson’a karşı nasıl tepki ver­

diğini gördüğüm için sordum . Sinirin bozulm uş gibiy­

din. Hatta sıkılm ış gibi göründüğünü bile söyleyebilirim.

Grayson’ın sana dokunm asını istemiyorsan, neden sana o kadar yakınına gelm esine izin verdiğini bilm ek istiyorum.”

Bir süre sessiz kaldı. “ İsteksizliğim o kadar belli m iydi?”

“Evet. Elli metre öteden bile anlaşılıyordu. O nun anla­

mamasına şaşırdım .”

Hemen yan tarafına dönüp dirseğinin üzerinde doğrul­

du. “Öyle değil mi? O n u kaç kez reddettiğimi bilm iyorum ama asla vazgeçmiyor. Gerçekten can sıkıcı ve hiç çekici değil.”

kte bunu söylediğini duym ak gerçekten kelimelere dökiilem e- yecek kadar zevkliydi..

“O halde neden bunu yapmasına izin veriyorsun?”

Gözlerini bana dikti ama yanıt vermedi. Aramızda sa­

dece birkaç santimetre vardı. Yatağındaydı. Dudakları tam karşımdaydı.

Fazla yakınlaşmıştık.

İkimiz de neredeyse aynı anda sırt üstü uzandık.

“Karışık durum lar,” dedi Sky üzgün bir sesle. Buraya onu üzm ek için gelm em iştim .

“Açıklamak zorunda değilsin. Sadece m erak ettim, yok­

sa beni ilgilendirmez tabii.”

Sky kollarını kafasının altına çekip başını ellerinin üstü­

ne koydu. “H iç ciddi anlam da bir kız arkadaşın oldu mu?”

Bu soruyla nereye varm ak istediğinden em in değil­

dim am a en azından konuşuyordu, o yüzden ona uydum.

“Evet,” dedim . “Am a um arım ayrıntıları sorm azsın, çünkü bu tür şeylerden bah setm em .”

“B u yüzden sorm adım ,” dedi kafasını sallayarak. “Onu öperken, ne hissederdin?”

Sorularıyla nereye varm aya çalıştığını kesinlikte bilmi­

yordum . Am a yine de, ona izin verdim . H abersiz bir şekil­

de çıkıp geldikten ve dem ek istediklerim i söylem ek için neredeyse hakaret ettikten sonra en azından bu kadarını yapabilirdim .

“D ü rü st olm am ı istiyorsun, değil m i?”

“Tek istediğim b u ,” dedi benim sözlerim i tekrarlayarak.

Sırıttım . “ Pekâlâ. S an ırım ... Azgın h issediyordum .”

Azgın deyince nefesini tuttuğuna yem in edebilirdim.

A m a çabucak toparlandı. “ Karnında kelebekler u ç u ş u y o r , avuçların terliyor ve kalp atışların hızlanıyordu, değil mi?

“Evet. Birlikte olduğum her kızla böyle hissetmesem de, çoğuyla böyle oluyor.”

152

Başın1 bana doğru eğip tek kaşını kaldırınca sırıttım. “O kadar çok kişi olm adı,” dedim. En azından, ben çok fazla kızla birlikte olduğum u düşünmüyordum. Bu noktada han­

gi sayının fazla olarak görülebileceğinden emin değildim, hem insanlar her şeyi farklı ölçülerle değerlendirirlerdi.

“Ne söylemeye çalışıyorsun?” diye sordum ama kaç kişiyle birlikte olduğum u açıklamamı istemediği için rahatladım.

“D em ek istediğim , ben bu tür şeyler yaşamıyorum. Bu tür şeyler hissetm iyorum . Erkeklerle öpüşürken hiçbir şey hissetm iyorum . H issizlik dışında. O yüzden bazen Grayson’ın bana o tür şeyler yapmasına izin veriyorum, hoşuma gittiği için değil, hiçbir şey hissetmemekten hoş­

landığım için.”

Bu cevabı kesinlikle beklemiyordum. Yanıtından hoş­

landığımdan em in değildim . D em ek istediğim, Grayson’a karşı hiçbir şey hissetm em esi güzeldi ama yine de onun istediğini elde etm eye çalışm asına Sky’ın izin verişi hoşu­

ma gitm em işti.

Ayrıca, hiçbir şey hissetm ediğini itiraf etmesi de canımı sıkmıştı, çünkü ben onun yamndayken hiç hissetmediğim kadar çok şey hissediyordum .

“Mantıklı gelm ediğinin farkındayım ve hayır, lezbiyen değilim,” dedi savunm acı bir şekilde. “ Senden önce kim­

seden hoşlanm adım ve bunun nedenini bilmiyorum.”

D oğru duyup duym adığım dan emin olamadan, yüzü­

mü ona çevirdim . A m a tepkisine ve hemen kolunu kaldı- rıP yüzünü saklam asına bakılırsa, onu doğru duyduğum kesindi.

Benden hoşlanıyordu.

Ve bunu yanlışlıkla ağzından kaçırmıştı.

153

Ve yanlışlıkla yaptığı bu itiraf beni koca bir yıl olmadu ğmı kadar mutlu etmişti.

Uzanıp parmaklarımı bileğine doladım ve kolunu yü, zünden çektim. Şu an utandığının farkındaydım ama bu konuyu boş vermem mümkün değildi.

“Benden hoşlanıyor m usun?”

“Tanrım,” diye sızlandı. “Egon için ihtiyacın olan son şey bu.”

“Doğru olabilir,” dedim gülerek. “Egom seninki kadar şişmeden bir an önce bana hakaret etsen iyi olacak.”

“Saçlarını kestirmelisin,” deyiverdi. “Gerçekten. Sürek­

li gözlerine girdiği için gözlerini kısıyorsun. Ju stin Bieber gibi saçlarını itip duruyorsun ve bu gerçekten dikkatimi dağıtıyor.”

Teknolojiye erişimi olmadığını biliyordum , o yüzden Justin Bieber’ın saçını uzun zaman önce kestiğine değin­

medim. Parmaklarımı saçlarımın arasına sokup kendimi yastığa bıraktım. “Bu gerçekten canımı yaktı. Bana bir sü­

redir bunu söylem ek için fırsat mı kolluyordun?”

“Pazartesiden beri,” dedi.

“Zaten pazartesi günü tam şttk. Teknik olarak, tanıştığı­

mız andan beri saçlarımdan ne kadar nefret ettiğini düşü­

nüyordun yani?”

“Her an değil.”

G üldüm . İnsanlar başkalarının özelliklerine teker teker m i, yoksa bir anda, tamamen mi âşık oluyorlardı acaba?

Ç ünk ü Sky’ın kıvrak zekasına âşık olduğum u düşünüyor­

dum . Ve açık sözlülüğüne. Belki dudaklarına da ama bunu doğrulayacak kadar uzun bir süre dudaklarına bakmama izin vermeyecektim.

Lanet olsun. B ir saattir buradaydım ve şim diden üç özelliğine v u ru lm u ştu m .

“Beni çekici b u ld u ğ u n a inanam ıyorum ,” dedim sessiz­

liği bozarak.

“Kapa çeneni.”

“Sırf çekici, terli ve erkeksi kollarımda seni taşımam için geçen gün bayılma numarası yapmış olmalısın.”

“Kapa çeneni,” dedi tekrar.

“Bahse girerim geceleri bu yatakta beni hayal ediyor-

“Bahse girerim geceleri bu yatakta beni hayal ediyor-