• Sonuç bulunamadı

Sunu ispatlasam, hakkında dedikodu yayacakları kimse kalmaz herhalde

77

Kasiyer bankamatik kartını elim den alırken, “ Ç o k kö- tüsiin, dostu m ,” dedi çaktırmadan. “Rozetinin yanlış ya„

zıldığını fark etmesinin ne kadar süreceği üzerin e bahse girmiştik. O etiketi iki aydır takıyor ve ben üç ay dem iş, tim. Bana yirmi dolar kaybettirdin.”

G üldüm . Bankamatik kartını bana geri verdi ve cüzda­

nıma koydum. “Kusura bakm a,” dedim . Y irm i d olar çıka­

rıp ona uzattım. “Al bunu, çünkü ben m ani olm asaydım , em inim kazanırdın.”

Kafasını sallayıp yirm iliği alm ayı reddetti.

Parayı cüzdanıma geri koyarken, gözüm ün ucuyla yan sıradaki birini fark ettim. Kız tamamen yüzünü dönmüş bana bakıyordu, muhtemelen Shayna/Shayla gibi dikkati­

mi çekmeye çalışıyordu. O nun da bebek sesiyle konuşm a­

masını umdum.

Kıza şöyle bir baktım. Ona bakmaktan kaçınmayı isti­

yordum ama biri sizi bu şekilde süzerken, bir saniyeliğine de olsa göz teması kurmamak zordu. Am a onunla göz te­

ması kurduğum anda donup kaldım.

Karşımdaki görüntüden kurtulmayı çok istesem de, ba­

kışlarımı ondan kaçıramadım.

Kalbim durdu.

Zaman durdu.

Bütün dünya durdu sanki.

Küçük bakışım istemsiz bir şekilde dik dik ona bakm a­

ya dönüştü.

Bu gözleri tanıyordum.

Bunlar H ope’un gözleriydi.

O nun burnu, ağzı, dudakları ve saçlarıydı. B u kıza dair her şey H ope’du. Geçmişte kendi yaşımdaki kızlara

bakar-78

ken onu gördüğüm ü sandığım anlara kıyasladığımda hiç bu kadar em in olduğum u hatırlamıyordum. Karşımdaki- nin H ope olduğuna o kadar em indim ki, dilim tutulm uştu bir anda. Bana yalvarsa bile, adımı söyleyebileceğimi san­

m ıyordum .

Birçok duyguyu aynı anda hissediyordum ve kızgın mı, m utlu m u yoksa korkm uş m u olduğum dan emin değil­

dim.

O da beni tamdı mı?

Birbirimize bakmayı sürdürürken, ona tanıdık gelip gelmediğimi düşünmeden edemedim. Gülümsemedi.

Keşke gülümseseydi, çünkü Hope’un gülümsemesini her yerde tanırdım.

Çenesini eğip bakışlarını kaçırdı ve hemen kasiyeri­

ne döndü. O nun da heyecanlandığı belliydi ama Shayna/

Shayla gibi kızları heyecanlandırdığım gibi değildi ondaki hal. Bu kızda farklı bir şeyler vardı ve bu beni hatırlayıp hatırlamadığını daha çok merak etmemi sağlamıştı.

“Hey.” Kelime ağzımdan istemeden yüksek sesle çıktı ve konuştuğum da irkildiğini fark ettim. Kasiyerine acele ettirip telaşla poşetleri kaptı. Sanki benden kaçmaya çalı­

şıyordu.

N eden benden kaçmaya çalışıyordu? Eğer beni tanıma- dıysa... N eden bu kadar rahatsız olmuştu. Ve eğer beni tanıdıysa, neden buna sevinmemişti?

Aceleyle marketten çıkarken kasiyerden fişi almadan poşetleri kaptım. Arabasına binip uzaklaşmadan marketten çıkmalıydım. Tekrar gitmesine izin veremezdim. Doğru­

ca çıkışa yönelip onu görene dek otoparka göz gezdirdim.

N eyse ki, marketten aldığı şeyleri arka koltuğa

yerleştir-inekle m eşguldü. Yanına gitm eden önce du raksadım ve kaçığın teki gibi görünm em eyi u m du m , çünkü o an tarn olarak öyle hissediyordum .

Kapısını kapatmak üzereyken birkaç adım daha attım.

Daha önce konuşam ayacak kadar korkın an n ştım hiç.

N e söyleyeceğim? Lanet olsun, ona ne söyleyeceğim?

O n üç senedir bu anın hayalini k u ru y o rd u m ve on a na­

sıl yaklaşacağıma dair hiçbir fikrim yoktu.

“Hey. ”

H ey mi? Tanrı aşkına, Holder. Harikasın!. Gerçekten çok iyi.

Donup kaldı. Omuzlarının yükselip alçalm asından sa­

kinleşmek için nefes aldığını görebiliyordum . Benim yü­

zümden sakinleşmeye mi ihtiyaç duyuyordu? Kalbim hız­

la çarpıyor ve on üç senedir biriken adrenalin vücudum a yayılıyordu.

O n üç sene. O n üç senedir onu arıyordum ve artık bul­

muştum. Yaşıyordu. Ve benimle aynı kasabadaydı. Sevinçten havaya uçmam gerekirdi ama L es’i ve bu an için her gün dua edip durmasını düşünm eden edem iyordum . Les bü­

tün hayatını H ope’u bulm am ızı dileyerek geçirm işti. Artık onu bulmuştum ama Les artık yaşam ıyordu. E ğer bu kız gerçekten Hope ise, on üç ay geç ortaya çıktığı için kahro- lacaktım.

Belki de kahrolmamalıydım. B u kelim enin belirli du­

rumlara özel olduğunu unuttum . Am a çok kızacağım ke­

sindi.

Bana doğru döndü. Bana bakıyordu ve b u beni öldü­

rüyordu, çünkü ona sarılıp hayatını berbat ettiğim için ne kadar üzgün olduğum u söylem ek istiyordum ama

bana kim o ld u ğu m u bilm iyorm uş gibi baktığı için b u n ­ ların hiçbirini yapam ıyordum . İçim den, “ H ope! Benim ! D ean!” d em ek geliyordu.

E nsem i tutup d u ru m u algılamaya çalıştım. O n u b u l­

mayı bu şekilde hayal etm em iştim . Belki de, bunca yıldır onu bulm ayı hayal etm iş ve abartm iştım ama geri d ön ü ­ şünün ço k daha heyecan verici olacağını sanm ıştım . G ö z ­ lerinin yaşlı olacağını, daha duygusal davranacağını ve bu k ad ar... B öy le rahatsızgörünm eyeceğini u m m uştum .

Şu anda yüzünde beni tanıdığını gösteren hiçbir belirti yoktu. D ehşete kapılmış görünüyordu. Belki de beni ta­

nımamıştı. Belki, ona aptal gibi baktığım için bocalamıştı.

Belki de, peşine düştüğüm ve ona bir açıklama yapmadı­

ğım için korkm uştu. Ü rkütücü bir sapık gibi karşısında duruyordum ve ona yıllar önce kaybettiğim kız olup ol­

madığını nasıl soracağımı bilmiyordum.

Beni tepeden tırnağa süzdü. Kendimi tanıtarak korku­

larını biraz olsun dindirmeyi düşünerek elimi uzattım.

“Adım H older.”

Bakışlarını uzattığım elime çevirdi ve elimi sıkmayı ka­

bul etm ek yerine benden bir adım uzaklaştı.

“N e istiyorsun?” dedi sertçe ve temkinli bir şekilde yü­

züm e bakarak.

Kesinlikle beklediğim tepki bu değildi.

“ Şey,” dedim , şaşırdığımı belli etmemeye çalışarak.

Ama bu hiç de um duğum şekilde gitmiyordu. Şu an hangi yönde ilerlediğim izden bile emin değildim. Akıl sağlığım­

dan şüphelenm eye başladım. Otoparkın öteki tarafındaki arabama bakıp yürüyüp gitmiş olmayı diledim ama bunu yapsaydım, onunla yüzleşm ediğim için pişmanlık duyaca­

ğımı biliyordum .

“ Bıı saçına gelebilir,” diye ona bakarak o n u u y ard ı^

“ am a bana çok tanıdık geliyorsun. A dının ne o ld u ğ u n u so.

rabilir iniyim ?”

N efesin i verip gözlerini devirdikten son ra a r k a sı^

da arabasının kapısının koluna uzandı. “E rk ek arkadaşı^, var,” dedi. D ön ü p kapıyı açtı ve h em en arabaya bindi. Ka- pıyı kapatmak üzereyken yakaladım .

H ope olm adığına em in olana dek gitm esin e izin vere­

m ezdim . H ayatım da hiçbir şeyden bu kadar em in olm a­

m ıştım ve on üç senelik su çlu lu k d u y gu su , saplantı ve kayboluşunu analiz etm enin sır f o n u kızdırm aktan kork­

tuğum için boşa gitm esine izin verecek değild im .

“Adın. Bilm ek istediğim , tek istediğim b u .”

Kapısını kapatm am a engel olan elim e baktı. “ İzin verir m isin?” dedi dişlerini sıkarak. G özleri k o lu m d ak i dövm eye takıldı ve okurken vücud um da dolaşan adrenalin hızlandı, dövmenin hatırlamasına yardım cı olm asın ı um u y ordu m . Y üzüm ü hatırlamıyorsa bile, ona ve L e s’e verd iğ im takma

ismi hatırlayacağından em indim .

Gözlerinden en ufak bir duygu belli etm edi.

Kapıyı tekrar kapatmaya çalıştı am a on dan istediğim şeyi yerine getirene kadar kapıyı bırakm ayı reddettim .

“İsmin. L ü tfe n.”

B u kez lütfen deyince, ifadesi biraz rahatladı ve bana baktı. Bana bu şekilde, öfke duym adan bakınca, neden bu kadar telaşlandığımı anladım. L es’in olm adığı bir dünya­

da bu kızı diğer bütün kızlardan daha çok ö nem siyordum . H o p e’u küçükken bir kız kardeş gibi severdim ve on u tek­

rar görm ek bu duyguları geri getirm işti. E llerim in titre­

m esine, kalbimin güm bür güm bür atm asına ve göğsüm ün

82

sızlamasına neden olm u ştu , çünkü tek istediğim kollarımı ona dolayıp nihayet birbirim izi bulduğum uz için Tanrı’ya şükretmekti.

Ama ağzından yanlış cevap çıkınca, bütün bu duygular ani bir frenle du rdu . “ Sky,” dedi kısık bir sesle.

“Sky,” dedim yüksek sesle durumu anlamaya çalışarak.

Çünkü o Sky değildi. O H ope’tu. Benim Hope’um olma­

masına imkan yoktu.

Sky.

S k y, Sky, Sky.

Hope olduğunu söylemiyordu ama Sky ismi ürkütücü bir şekilde tanıdıktı. Bu ismin benim için neden bu kadar önemi vardı?

Sonra hatırladım.

Sky.

Grayson’ın cumartesi gecesi bahsettiği kız buydu.

Shayna kadar aptal olmasını ve bana yanlış ismi söy­

lediğini um arak “Em in m isin?” diye sordum. Gerçekten Hope değilse, o zaman tuhaf davranışıma verdiği tepkiyi anlayabilirdim.

İçini çekip arka cebinden kimliğini çıkardı. Ehliyetini bana doğru tutarak “ İsm im i bildiğime em inim ,” dedi.

Ehliyeti elinden aldım. Linden S k y Davis.

Ü zerim e çarpan hayal kırıklığı dalgası beni yuttu. Boğu­

luyordum. O n u bir kez daha kaybettiğimi hissettim.

“Ö zür dilerim ,” dedim arabasından uzaklaşırken. “Ya­

nılm ışım .”

Kapısını kapatabilmesi için iyice uzaklaşmamı izledi.

Bir bakıma, o da hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.

Şu an yüzüm de ne tür bir ifade gördüğünü düşünm ek bile

istemiyordum. Öfke, hayal kırıklığı ve utancın bir karişj mı olduğuna em indim ... Am a en çok da korku olm alıya, Arabasıyla uzaklaşmasını izlerken, H o p e ’u bir kez daha hayal kırıklığına uğrattığımı hissettim .

H ope olmadığını biliyordum . H op e olm adığını kanıt, lamıştı.

Öyleyse, neden içgüdülerim onu d u rd u rm am ı söylt^

yordu?

“Lanet olsun,” diye homurdanıp elimi saçlarımın ara­

sında gezdirdim. Gerçekten berbat haldeydim. H o p e’u ve Les’i aklımdan çıkaramıyordum. D urum o kadar kötü bir hal almıştı ki, lanet olası bir marketin otoparkında kızların peşine düşmeye başlamıştım.

Nihayet aklımı başıma topladığımı sandığım için ken­

dime kızarak arkamı dönüp yum ruğum u yanım daki ara­

banın tabanına geçirdim. Aklım başımda değildi. H em de hiç.

★★★

Arabamdan tam olarak inmeden önce telefonum dan Facebook’a girdim. Sky’ın adını arattım, am a karşım a hiç­

bir sonuç çıkmadı. Ön kapıyı açıp diz üstü bilgisayarımı almak için doğruca üst kata çıktım.

Bu konuyu öylece kapatamazdım. Kendim i onun Hope olmadığına ikna edem ezsem , aklımı kaçıracaktım.

Diz üstü bilgisayarımı açıp tekrar ism ini arattım am a hiç sonuç çıkmadı. Yarım saati aşkın bir süre aklım a gelen her siteyi araştırdım ama adına dair hiçbir sonuç yoktu. D o ­ ğum tarihini araştırmayı denedim ama yine herhangi bir sonuç elde edemedim.

84

H ope’un bilgilerini girdiğimdeyse ekran makaleler ve raporlarla doldu. A m a onlara bakm ama gerek yoktu. H o ­ pe’un ortadan kayboluşuyla ilgili yazılan her makaleyi ve ipucunu okuyarak yıllarımı geçirmiştim. H epsini ezbere biliyordum . Bilgisayarı sertçe kapattım.

Koşm aya ihtiyacım vardı.

8. B ölüm

Hatırlayabildiğim belirgin bir fiziksel özelliği yoktu.

D oğum lekesi yoktu. Kahverengi saçlı ve kahverengi gözlü bir kız gördüğüm de, onun on üç sene önceki aynı kahve­

rengi saçlı ve kahverengi gözlü kız olduğunu düşünm em aşırı takıntılı olduğum anlamına geliyordu sanırım .

Takmttlı mıydım? Hayatım da berbat ettiğim şeylerden en az birini düzeltm ezsem , L es’in ölü m ü nü geride bıraka­

mayacağımı mı hissediyordum ?

Saçm alıyordum. B unu unutm alıydım . L e s’i asla geri getiremeyeceğim ve H o p e’u asla bulam ayacağım gerçeğini kabullenmeliydim.

U ç kilometrelik koşum boyunca aynı şeyleri düşünüp durdum . Attığım her adım da göğsüm deki ağırlık yavaş ya­

vaş azalıyordu. H er adımda, kendim e Sk y ’ın Sky, H o p e ’un H o p e olduğunu ve L es’in öldüğünü, geriye bir tek benim kaldığım ı ve aklımı başım a alm am gerektiğini hatırlattım.

K oşm ak markette yaşadıklarım yüzün den içim de bi­

riken gerginliğin azalm asına yardım cı oldu. Sk y ’ın Hope

olmadığına kendim i ikna ettim ama nedense Hope olma­

dığına em in olsam da, yine de kendimi Sky’ı düşünürken buldum. O n u aklım dan çıkaramıyordum ve bunun Gray- son’ın suçu olu p olm adığını merak ediyordum. Önceki gece, partide bu kız hakkında konuştuğunu duymasaydım, markette olan olayı çabucak unutacağımdan ve onu dü­

şünm eyeceğim den em indim .

Am a içim de giderek artan Sky’ı koruma isteğine engel olam ıyordum . G ray so n ’ın nasıl biri olduğunu biliyordum ve nedense, b u kızı birkaç dakikalığına görmek bile ona yaşatacağı şeyleri hak etm ediğini anlamama yetmişti. Bu dünyada G ray so n gibi bir erkeğin yaşatacağı pislikleri hiç­

bir kız hak etm iy ordu .

Sky markette erkek arkadaşı olduğunu söylemişti.

Grayson’ı erkek arkadaşı olarak görme ihtimalinden hoş- lanmamıştım. N edenini bilmiyordum ama bu beni rahat­

sız ediyordu. Birkaç dakikalığına bile olsa, onun Hope ol­

duğunu düşünm ek Sky’a karşı oldukça koruyucu bir tavır takınmama neden olm uştu.

Özellikle de, köşeyi dönüp onu evimin önünde görün­

ce.

Buradaydı. P eki burada ne arıyordu?

Koşmayı bırakıp ellerimi dizlerime koydum ve solukla­

nırken gözlerim i sırtından ayırmadım. Neden evimin önün­

de duruyordu?

Araba yolum un ucunda posta kutuma yaslanmış duru­

yordu. Su şişesini kafasına dikti ve daha fazla su çıkarmak istercesine ağzının üstünde şişeyi salladı ama tamamen boşalmıştı. B u n u fark edince, omuzları düştü ve yüzünü gökyüzüne çevirdi.

Bacaklarına bakılırsa, koşucu olduğu belliydi.

Lanet olsun, nefes alamıyordum.

Ehliyetindeki bilgileri ve Grayson’ın cumartesi gece­

si onun hakkında söylediği her şeyi hatırlamaya çalıştım.

Birden Sky hakkında her şeyi bilmek istediğimi fark ettim.

Üstelik Hope olduğunu düşündüğüm için değil, sadece...

Ç ok güzel olduğu için böyle hissediyordum . Markette ne kadar güzel olduğunu fark ettiğimden bile em in değildim, çünkü aklım orada değildi. Ama şim di, onu böyle karşım­

da görünce... Başka bir şey düşünem iyordum .

Sky derin bir nefes aldıktan sonra yürüm eye başladı.

Hemen vites yükseltip arkasından ona yaklaştım.

“Merhaba!”

Sesimi duyunca durdu ve anında om uzları gerildi. Ya­

vaşça arkasına döndüğünde yüzüne yayılan tem kinli ifade­

yi görünce gülüm sem eden edem edim .

“M erhaba,” diye karşılık verdi. O da beni karşısında gördüğü için şaşırmıştı herhalde. Yine de bu kez daha ra­

hat görünüyordu. Benden otoparkta oldu ğu kadar kork­

muyordu sanırım ve bu iyiye işaretti. Bakışları yavaşça göğsüm den şortuma indi. Bir an tekrar bana baktıktan sonra gözlerini ayaklarına çevirdi.

Gelişigüzel bir şekilde posta kutusuna yaslanıp beni süzdüğü gerçeğine aldırm am ış gibi yaptım . O n u utandır­

m am ak için bunu fark etm em iş gibi yapacaktım am a unut­

mayacağım kesindi. Hatta, m uhtem elen lanet olası günün geri kalanı boyunca gözlerini üzerim de nasıl gezdirdiğini düşünecektim .

“Sık sık koşuya çıkar m ısın?” diye sord um . O an dün­

yadaki en gereksiz soru olabilirdi, am a aklım a başka bir şey gelm iyordu.

Kafasını salladı, egzersiz nedeniyle hâlâ nefes nefeseydi.

“Genellikle sabahları koşarım ,” dedi. “Ö ğleden sonraları- nln ne kadar sıcak o ld u ğu n u u n u tm u şu m .” Bana bakarken güneşten k oru n m ak için ellerini gözlerine siper etti. Teni kızarmış ve dudakları ku rum u ştu . Su şişem i ona uzatınca yine irkildi. G ü lm em ey e çalıştım am a onu markette çok korkuttuğum için ona zarar verebileceğim den korkması bana ken dim i acınası hissettirdi.

“İç bunu.” Su şişemi elimde salladım. “Bitkin görünü­

yorsun.”

Bu sefer tereddüt etmeden şişeyi alıp kenarını dudak­

larına götürdü ve birkaç yudum aldı. “Teşekkürler,” deyip bana geri verdi. Ü st dudağındaki suyu elinin tersiyle silip arkasına baktı. “İki buçuk kilometrelik yolum var, devam etsem iyi olacak.”

“N eredeyse dört kilometre,” dedim. Ona gözlerimi dikmemeye çalışıyordum ama üzerinde neredeyse hiç­

bir şey yokken ve dudaklarının, boynunun, omuzlarının, göğsünün ve karnının her kıvrımı benim için yaratılmış gibi dururken, bu çok zordu. Kusursuz kız için sipariş ve- rebilseydim, şu an karşımda duran versiyona yaklaşmam m üm kün olm azdı.

D udaklarına ancak bu kadar yaklaşabileceğimi düşüne­

rek su şişem i ağzım a götürdüm . Gözlerimi su içerken bile ondan alam adım .

“Öyle m i?” dedi kafasını sallayarak. Kafası karışmış gö­

rünüyordu. Tanrım, lütfen, kafası karışmış olsun.

“Yaklaşık dört kilometrelik yolun olduğunu söyledim.

Conroe’da yaşıyorsun, orası buradan üç kilometreden daha uzakta. N eredeyse sekiz kilometrelik bir gezi.” Sekiz

89

kilom etre koşabilen bir yana, sadece koşu yapan pek fa2}a kız tanım ıyordum . Etkileyiciydi.

G özlerini kısarak kollarını kaldırıp karnının üzerinde birleştirdi. “ H angi sokakta o tu rd u ğ u m u da biliyor mu- su n ? ”

“E v et.”

Soğu k ve dikkatli bakışlarını ü zerim e dikti, sessizdi. En son un da gözlerini hafifçe kıstı, se ssizliğim i k o ru m am a gU derek sinirleniyor gibi bir hali vardı.

“Linden Sky Davis, 29 Eylül doğum lusun. C onroe So­

kağı 1455 numarada oturuyorsun. Boyun bir altmış. Or­

ganlarını bağışlıyorsun.”

“Organlarını bağışlıyorsun,” der dem ez, bir adım geri çekildi ve sinirli ifadesinin yerini şok ve korku aldı. “Kim­

liğin,” dedim hemen, hakkında bu kadar çok şeyi nasıl bil­

diğimi açıklamak istercesine. “Bana daha önce kimliğini göstermiştin. Marketteyken.”

“Ama ona iki saniyeliğine baktın,” dedi şaşkınlıkla.

Omuzlarımı silktim. “H afızam iyidir.”

“Beni takip ediyorsun.”

Güldüm . “Seni mi takip ediyorum ? E vim in önünde du­

ran sensin.” Arkamdaki eve işaret ettikten sonra parmak­

larımı posta kutusunun üzerinde tıklatarak ileriye gidenin ben değil, o olduğunu ona gösterdim .

Arkamdaki eve bakarken utançtan gözleri kocaman oldu. Evim in önünde gelişigüzel bir şekilde takılmasının onu nasıl gösterm iş olabileceğini anlarken y ü zü giderek kızardı. “Su için teşekkürler,” dedi hem en. B ana el sallayıp arkasını döndü ve yürüm eye başladı.

“B ir dakika bekle,” diye arkasından seslendim .

Önü-90

ne kadar koşup arkam ı dön düm ve henüz gitm em esi için bir bahane uydurm aya çalıştım . “ Şişeni doldurm am a izin ver.” U zan ıp su şişesini aldım . “ H em en dönerim .” O n u n ­ la biraz daha vakit geçirebilm eyi um arak eve doğru ilerle­

dim. İlk izlenim kon u su n da telafi etm em gereken çok şey olduğu kesindi.

“ O kız k im ?” diye sord u annem m utfağa girer girm ez.

Sky’ın şişesin i dolan a kadar m u slu ğu n altında tuttuk­

tan son ra ona d ö n d ü m . “A dı Sky,” dedim gülüm seyerek.

“M arkette tan ıştık.”

A n n em p en cered en on a baktı, sonra dönüp bana ba­

karak kafasın ı salladı. “Ve şim d id en onu eve m i getirdin?

Sence de biraz hızlı gitm iyor m u su n ?”

Su şişesini kaldırdım. “Tesadüfen buradan geçiyormuş ve suyu bitm iş.” Kapıya doğru yürüyüp döndüm ve an­

neme göz kırptım . “Suyum uz olduğu için çok şanslıyım.”

G üldü. Annem in gülüm sediğini görmek hoştu, çünkü nadiren gülüyordu. “ İyi şanslar, Kazanova,” diye seslendi arkamdan.

Koşarak şişeyi Sky’a götürdüm ve bir yudum daha aldı.

O nda bıraktığım ilk izlenimi düzeltm ek için bir yol ara­

dım.

“D aha önce olanlar?” dedim çekinerek. “Markette yani?

Seni rahatsız ettiysem, gerçekten çok özür dilerim.”

G özlerim in içine baktı. “Beni rahatsız etm edin.”

Yalan söylüyordu. O n u kesinlikle rahatsız etm iştim . Hatta, dehşete düşürm üştüm . Ama şu an bana kendinden emin bir şekilde bakıyordu.

Bu kız kafam ı karıştırıyordu. Gerçekten kafa karıştırıcıy­

dı.

O nu bir süre izleyip elim den geldiğince ne düşündü, günü anlama çalıştım ama hiçbir fikrim yoktu. Şu an ona kur yapmaya çalışsaydım, bana yum ru k m u atar, yoksa öper miydi bilm iyordum . B u noktada, ikisine de razı ola.

cağımdan em indim .

“Sana asılmaya çalışm ıyordum ,” d ed im bir tür tepki verm esini umarak. “Ben sadece başka biri o ld u ğ u n u san­

d ım .”

“Sorun değil,” dedi kısık bir sesle. Dudakları gergin bir şekilde gülümsedi. Sesindeki hayal kırıklığı barizdi. Bu­

nun onu hayal kırıklığına uğrattığını bilm ek hoşum a gitti.

“Sana kur yapmak istemeyeceğimden değil,” diye dü­

zelttim. “Ama o sırada yaptığım bu değildi.”

zelttim. “Ama o sırada yaptığım bu değildi.”