• Sonuç bulunamadı

Buzlu mu içeceksin?”

L anet olsun, çok sevimliydi. “Sence buzlu mu içmeli- yi m ?”

“ Buzu sever m isin?”

Hazırcevaptı. Etkilenmiştim. “B uzun iyi m i?”

“Parçalanmış mı yoksa küp şeklinde buz m u tercih edersin?”

Neredeyse, küp şeklinde diye yanıt verecektim ama bu­

nun bir soru olmayacağını fark ettim. G özlerim i kısıp dik dik ona baktım. “Sana buz yok.”

“Ha! Ben kazandım ,” diye böbürlendi.

“Acıdığım için kazanmana izin verdim . Senin kadar kötü horlayan birinin arada sırada kazanm ası gerek.”

“Biliyor m usun, hakaretlerini sadece kısa m esaj olarak aldığımda daha kom ik oluyor.”

Sky kalkıp dondurucuya ilerlediği sırada arkam ı dönüp dövülm üş sarım sak alm ak için dolam a gittim . Sırtı bana dönüktü ve bardağına buz d oldu ruy ord u. Buzdolabına uzandığım anda arkasını döndü. O kocam an kahverengi gözleri ve hafifçe büktüğü dudaklarıyla bana bakınca bo­

calamasını um arak ona doğru bir adım yaklaştım . O n u he­

yecanlandırmaya bayılıyordum .

K olum u kaldırıp avucum u b u zdo lab ın a koydum ve gözlerinin içine baktım . “ Şaka yaptığım ın farkındasın, de­

ğil m i?”

H em en nefesini tutup kafasını salladı. Sırıtıp ona bi­

raz daha yaklaştım . “G üzel. Ç ü n k ü horlam ıyorsun. Hatta, uyurken çok sevim li g ö rü n ü y o rsu n .” O n a neden horla­

m adığını söylediğim i bilm iy ordum . B elki de, dün gece uykuya daldıktan sonra yatağında ne kadar kaldığım ı ve uy kusun d a o n u izlediğim i bilm esin i istem iy ordu m .

Sky alt dudağını ısırıp bana u m u tla baktı. G ö ğ sü

yük-164

selip alçalırken kollarındaki tüyleri ürpermişti. Yüzünü kavrayıp onu öpmeyi her şeyden çok istiyordum. Nefes almaktan çok onu öpmeye ihtiyacım vardı.

Ama kendi kendime bunu yapmayacağımı söylemiş­

tim, o yüzden yapmayacaktım.

Yine de bu onunla biraz eğlenemeyeceğim anlamına g e lm iy o rd u . Neredeyse kulağına dokunana dek dudakla­

rımı ona yaklaştırdım. “ Sk y...” Bir saniye durup soluklan­

masını bekledim. “Hareket etmene ihtiyacım var. Buzdo­

labından bir şey almalıyım.” Geri çekilip tepkisini izledim.

Ayakta durmakta zorlanıyormuş gibi avuçlarını buzdolabı­

na yapıştırmıştı.

Yakınlaşmamıza verdiği fiziksel tepkiyi görünce gü­

lümsedim. G ülüm seyince ona bilerek takıldığımı anladı ve gözlerini kısarak bana bakmaya başladı. Gülmeye baş­

ladım.

Beni göğsüm den geriye itti. “Pisliğin tekisin!” dedi tez­

gaha giderken.

“Özür dilerim am a ne yapayım, benden hoşlandığın o kadar belli ki, sana sataşmamak elimde değil.” Sarımsakla ocağın başına döndüğüm de hâlâ gülüyordum. Tavaya bi­

raz sarımsak koyup ona baktım. Utancından elleriyle yü­

zünü gizlediğini görünce, kendimi suçlu hissettim. O n­

dan hoşlanm adığım ı düşünm esini istemiyordum, çünkü Sky’dan, onun benden hoşlandığından daha çok hoşlandı­

ğıma em indim . Sanırım bunu ona açıkça belirtmemiştim ve bu hiç adil değildi.

“Bir şey bilm ek ister m isin?” diye sordu.

Bana bakıp kafasını salladı. “Muhtemelen istemem.”

“Ama kendini daha iyi hissedebilirsin,” dedim.

‘Bundan şüpheliyim .”

165

Ona baktığımda gülümsem iyordu ve bu hoşuma gjt memişti. Şaka yapmak istemiştim, niyetim Sky’ın d u y ^ larını incitmek değildi. Amacımın onu utandırmak olma, dığını anlamasını umarak “Ben de senden biraz hoşlanıy0r olabilirim ,” diye itiraf ettim.

“Sadece birazcık m ı?” diye sordu takılırcasına.

Hayır. Sadece birazcık değil. Tahmin edemeyeceğin kadar çok, Sky’la şöyle karşılıklı konuşabilm ek için elimdeki işi hızla bitirmeye çalışarak yemeği hazırlamaya devam ettim.

Sky ise sessizce tezgahta oturup m utfağında çalışmamı iz­

liyordu. Söz konusu beni izlemek olduğunda, çekinmiyor olmasını sevmiştim. Bana benden başka bir şeye bakmak istemiyormuş gibi bakıyordu ve buna bayılıyordum.

“L e f ne dem ek?”

“Ciddi m isin?”

“Evet, ciddiyim. M esajında yazm ışsın.”

“Kahkaha atmak demek. K om ik bir şey olduğunu dü­

şündüğünde kullanırsın.”

“H ah,” dedi. “Aptalca.”

“Evet, oldukça aptalca. Am a alışkanlık işte... Bir kez alışınca kısa mesajları daha hızlı yazm anı sağlıyor. OMG**, W TF***, ID K**** v e ...”

“Tanrım, dur,” dedi hem en. “K ısaltılm ış mesajlardan bahsederken hiç çekici olm uyorsun.”

O na göz kırptım. “Öyleyse, bunu bir daha yapmam.”

Tezgaha gidip sebzeleri poşetlerinden çıkardım . Onları

yı-*L O L : (Laugh O ut Loud) Kısa mesajlarda kullanılan, sesli şekilde gülmek anlamına gelen bir kısaltma.

* * O M G : (Oh My God) Aman Tanrım.

***W T F : (What the F*ck) Şaşkınlık ve öfke belirten ifade.

* * * * IDK: (I D on’t Know) Bilmiyorum 166

^diktan sonra kesme tahtasını tezgahta önüne koydum, pomatesleri kendi önüm e çekerken “Spagetti sosunu iri parçalı mı, yoksa sade mi seversin?” diye sordum. Dalgın dalgm arkama doğru bakıyordu. Cevap verip vermeyece­

ğini görmek için bekledim ama Sky boşluğa bakmaya de­

vam etti.

Elimi gözlerinin önünde sallayarak “İyi misin?” diye sordum. En sonunda dalgınlığından kurtulup bana baktı.

“Nereye gittin? U zaklarda gibiydin bir an.”

Silkelendi. “ İyiyim .”

Ses tonundan hoşlanm adım . İyi görünmüyordu.

“Nereye gittin, Sky?” diye sordum tekrar. N e düşün­

düğünü bilm ek istiyordum . Belki de, bilmek istemiyor­

dum, çünkü eğer gitm em i istiyorsa, iyiymiş gibi rol yap­

maya devam etm esini tercih ederdim.

“G ülm eyeceğine söz verir m isin?” diye sordu.

Büyük bir rahatlam a hissettim. Gitm em i istemeyecekti sanırım. A m a gülm eyeceğim e de söz veremezdim, o yüz­

den hayır anlam ında kafamı salladım. “ Sana karşı sadece dürüst olacağım ı söylem iştim , o yüzden hayır. Gülmeye­

ceğime söz verem em çünkü komiksin ve bu kendimi tu­

tamayabilirim.”

“Hep bu kadar zor m u su n ?”

Sırıttım am a cevap verm edim . Bana kızması hoşum a gidiyordu, o yüzden ona bilerek yanıt vermedim.

Sky sandalyesinde dikleşip, “Pekâlâ,” dedi. U zu n bir konuşmaya hazırlanıyorm uş gibi derin bir nefes aldı.

Gerildim.

“Flört etm e konusunda hiç iyi değilim, bunun bir ran­

devu olup olm adığını bile bilm iyorum ama her neyse, bir­

likte vakit geçiren iki arkadaştan daha fazlası olduğum uzun farkındayım ve bunu bilm ek gecenin ilerleyen saatlerinde gitm e vaktin geldiğinde beni öpm ey i planlayıp planlam a­

dığını düşünm em e neden oluyor. S ü rp riz lerd e n nefret eden bir insan olduğum için bu n u d ü şü n m e d e n edem iy0, rum , çünkü beni öpm eni istiyorum . K ü stah lık ed iy o r olabi­

lirim ama senin de beni öpm eyi istediğin i dü şü n ü y oru m ve eğer şimdiye kadar ö p ü şm ü ş o lsay d ık sen y e m e k pişiN meye devam ederken ben de bu gecen in nasıl gelişeceğini zihnim de kurgulam aktan vazgeçm iş o lu r d u m .”

O na âşık olm ak için h enüz çok erk en o ld u ğ u n u n far- kmdaydım ama lanet olsun. A ram ızd a aram ızd a k i ilişki­

ye hızlı bir şekilde kendim i k ap tırm am a n e d e n olan bu beklenmedik şeyleri söylem eyi ve y ap m ay ı bırakm alıydı.

Ç ünkü onu öpm ek, on un la sev işm ek , o n u n la evlenm ek ve ondan çocuklarım ın o lm asın ı ve h ep sin in b u gece olm a­

sını istiyordum.

Am a o zam an ikim izin de ilkleri tü k e n m iş o lu rd u ve ilkler bir ilişkinin en güzel kısm ıydı. N e y s e ki sabırlı bi­

riydim.

Bıçağı kesm e tahtasına bırakıp g ö zle rin in için e baktım.

“B u ,” dedim , “du y du ğu m en u zu n c ü m le y d i.”

B u sözüm den hoşlanm adı. O flay ıp d u d ak la rın ı büke­

rek sandalyesine yaslandı.

“ Rahatla,” diye gü ld ü m . S o su h azırlam ay ı bitirm eye koyuldum , makarnayı h azırladım ve b ir y an d a n yemek pişirip bir yandan on un la k o n u şm am a k için b ir an önce işim i bitirm eye çalıştım . M akarnayı h aşlan m ay a bırakınca, ellerim i bulaşık bezine silip o n u tezgaha k o y d u m . Ve son­

ra tezgahın çevresini dolaşıp Sk y ’ın y an m a gittim .

“Avağa kalk,” dedim ona.

Sky yavaşça ayağa kalkınca ellerimi omuzlarına koy­

dum, sonra bu gece onu öpmeyeceğim haberini verirken etrafımda bakabileceğim uygun bir nokta aradım. N e ka­

dar istesem de ve ne kadar istediğini bilsem de, yine de beklemek istiyordum.

Ona kötü biri olmadığımı söylediğimi biliyordum ama acımasız olm adığım ı söylememiştim. Ayrıca, böyle heye­

canlandığını görm ek hoşuma gidiyordu ve onu tekrar bu hale getirmek istiyordum. O nu öpmek için uygun yeri arıyormuş gibi yaparak “H ım m ,” dedim. Mutfağa baktım, sonra bileklerinden tutup onu çektim. “Buzdolabı fon ola­

rak hoşuma gitm işti.” O nu buzdolabına doğru çekmeme izin verdi. G özlerini üzerimden ayırmıyor, dikkatle beni izliyordu. Kollarım ı başının iki yanına koyup yaklaştım.

Gözlerini kapattı.

Benim gözlerim ise açıktı tabii.

Bir süre dudaklarına baktım. D ün gece o uyurken çal­

dığım küçük öpü cü k sayesinde, dudaklarının nasıl bir his­

se neden olduğuna dair bir fikrim vardı. Yine de şimdi, tam karşımdayken tadını merak etmeme engel olamıyor- dum. Birkaç santim daha yaklaşıp öğrenmeyi çok istiyor­

dum ama yapm adım . B unu yapabilirim.

B unlar sadece dudak.

Birkaç saniye daha ona baktım, en sonunda, onu öp­

meyince gözlerini araladı. N e kadar yakın olduğum uzu görünce irkildi ve bu beni güldürdü.

Onunla böyle eğlenmek neden bu kadar hoşuma gidi­

yordu?

169

“Sky?” dedim ona bakarak. “Niyetim sana eziyet etmek değil ama buraya gelmeden önce kararımı vermiştim. Seni bu gece öpm eyeceğim .”

U m u t dolu ifadesi anında yok oldu.

“N ed en ?” diye sordu. Bakışlarındaki reddedilmişlik her ne kadar canımı yaksa da onu öpmeyecektim. Yine de onu öpmeyi ne kadar çok istediğimi bilmesini istiyordum.

Elimi yüzüne götürüp yanağını okşadım. Parmakları­

mın ucunda hissettiğim teni ipek gibiydi. Elim i çenesine ve oradan boynuna indirdim. Bütün vücudum gerilmiş­

ti, çünkü tüm bunları benim gibi hissedip hissetmediğini bilmiyordum. Sky’n hoşuna gidip gitm ediğini umursama­

dan Grayson’ın ona dokunmasına, dudaklarından öpmesi­

ne inanamıyordum.

Elim omzuna varınca durup Sky’ın gözlerinin içine baktım. “Seni öpm ek istiyorum ,” dedim . “ İnan bana, is­

tiyorum .”

H em de çok.

Elimi om zundan çekip yanağına götürdüm . Elim e so­

kulup bana bakarken gözleri hayal kırıklığıyla doluydu.

“Eğer gerçekten beni öpm ek istiyorsan, neden öpm üyor­

su n ?”

A h . B u bakıştan nefret ediyordum . Bana bu şekilde bakmaya devam ederse, geriye kalan iradem i kaybedebilir­

dim . Z aten dayanacak gücüm kalmamıştı.

Sk y ’ın yüzünü benim kine doğru kaldırdım . “Çünkü,”

diye fısıldadım , “hissetm em enden korkuyorum .”

Y üzünde anlayış ve pişm anlık karışımı bir ifade belirdi.

D iğer erkeklere kayıtsız kalm asından söz ettiğim i biliyor­

du. B u n a nasıl bir karşılık vereceğinden em in değildim.

170

S e s s i z d i ve bana karşı çıkmasını, yanıldığımı söylemesini

i s t i y o r d u m . Benim gibi hissettiğini söylemesini istiyor­

dum, ama Sky sadece kafasını sallayıp elimi tutmakla ye­

tin d i.

Gözlerimi kapatıp bir şekilde cevap vermiş olmasını di­

ledim. Ama karşılık verm em esi bu gece onu öpmemem gerektiğini kanıtlıyordu. N eden bu kadar kapalı olduğunu anlamıyordum ama ne kadar gerekirse bekleyecektim. Ar­

tık ondan uzaklaşm am imkansızdı.

Sky’ı buz dolabından çekip kollarımı vücuduna dola­

dım. O da yavaşça kollarını belime dolayıp göğsüme soku­

larak bana karşılık verdi. Arzuyla bana yaslandığında ona sarılmamı istediğini anlamak bile kendimi bütün bir yıl hiç olmadığı kadar iyi hissetm em e neden oldu. Tek yaptığı bana sarılarak karşılık verm ek olsa da, Sky aslında beni ye­

niden hayata döndürüyordu ve bunu yaptığının farkında bile değildi. D udaklarım ı saçına bastırıp kokusunu iyice içime çektim. B ütün gece böyle durabilirdim.

Ama lanet olası fırın zamanlayıcısı öterek akşam yeme­

ğini hatırlattı. B u onu bırakm ak zorunda olduğum anla­

mına geliyorsa, açlıktan ölmeyi tercih ederdim. Ama ona yemek pişireceğim e söz verm iştim . O yüzden kollarımı çekip uzaklaştım .

Yüzündeki m ahcup ve üzgün ifade görmeyi beklediğim son şeydi. Bakışlarını yere çevirince, onu hayal kırıklığı­

na uğrattığımı anladım . Tek yapmaya çalıştığım, onun için uygun olan bir hızda ilerlemekti. Kendi seçimim olduğu için ağırdan aldığım ı düşünm esini istemiyordum . Ç ü n k ü erkeklerle bu tür bir sorunu olmasaydı, şu an bu m utfakta duruyor olm azdık. D ü n geceki gibi yatağında olurduk ve

^u kez bana kitap okuyor olmazdı.

171

Ellerini tutup parmaklarımı onunkilere kenetledim

“Bana bak.” Tedirginlikle kafasını kaldırıp bana baktı. “Sky seni bu gece öpmeyeceğim ama lütfen bana inan, daha önce hiçbir kızla öpüşmeyi bu kadar çok istememiştim.

O yüzden senden hoşlanmadığımı düşünm ekten vazgeç, çünkü ne kadar hoşlandığımı bilemezsin. Elim i tutabilir, parmaklarımı saçlarımın arasında gezdirebilir ve sana spa­

getti yedirirken kucağıma oturabilirsin am a bu gece seni öpmeyeceğim. M uhtem elen yarın da öpm eyeceğim . Buna ihtiyacım var. D udaklarım seninkilere dokunduğunda his­

settiğim her şeyi senin de hissettiğinden em in olmalıyım.

Çünkü ilk öpücüğünün ilk öpücükler tarihindeki en iyi öpücük olmasını istiyorum .”

Gözlerindeki üzüntü kayboldu ve gülüm sedi. Elini kal­

dırıp öptüm. “Şim di suratını asmayı bırakıp köfteleri bitir­

meme yardım et. Tamam m ı?” diye sordum bana inandığı­

nı doğrulamasını bekleyerek. “B u birkaç randevuyu daha idare etmene yetecek m i?”

Gülüm seyerek başını salladı. “Evet. A m a bir konuda yanılıyorsun.”

“N eym iş?”

“İlk öpücüğüm ün en iyi ilk öpü cü k olm asını istediğini söyledin, ama bu benim ilk öp ü cü ğüm olm ayacak. Bunu biliyorsun.”

B u n u ona nasıl söyleyeceğim i b ilm iy ord u m am a daha önce öpü lm em işti. En azından, hak ettiği şekilde. Bunun farkında olm am ası ne kadar kötüydü!, O n a gerçek bir ö p ü cü ğü n nasıl bir his bıraktığını gö sterm ek zorunday­

dım .

Ellerini bırakıp yüzünü kavradım ve onu buzdolabına

172

doğru geri götürdüm . Nefesini dudaklarımda hissedene dek ona yaklaştığımda nefesini tuttuğunu hissedebiliyor­

dum. Gözlerindeki çaresiz ve aç ifade harikaydı ama bun­

la r ın gücü, dudağını ısırdığında üzerimde bıraktığı etkiyle kıyaslanamazdı bile.

“Sana söylem em gereken bir şey var,” dedim kısık bir sesle. “İlk öpücüğünü, benim dudaklarım senin dudak­

larına değdiğinde yaşayacaksın. Başkaları seni öperken hiçbir şey hissetm edin, yani kimseyle gerçekten öpüşmüş sayılmazsın. En azından benim seni öpmeyi planladığım şekilde değil.”

Tuttuğu nefesini verirken kollarındaki tüyleri ürperdi.

B unu hissetm işti.

Zafer kazanm ışçasına sırıtıp ondan uzaklaştım, sonra dikkatimi tekrar ocağa verdim . Buzdolabından aşağı kay­

dığını duydum . A rkam ı döndüğüm de yerde oturmuş şaş­

kınlıkla bana bakıyordu. G üldüm .

“İyi m isin ?” dedim göz kırparak.

Yerden bana gülüm seyip bacaklarını göğsüne doğru çe­

kerken om uzlarını silkti. “ Bacaklarımı hissetm iyorum .”

Güldü ve alaycı bir halde “ Senden çok hoşlandığım için olmalı,” dedi.

M utfakta çevrem e bakındım . “ Sence annenin benden çok hoşlanan insanlar için özel bir ilacı var m ıdır?”

“Annem in her şey için bir ilacı vardır,” dedi.

Yanma gidip elini tutarak onu yerden kaldırdım. E li­

mi sırtının boşlu ğu n a koyup onu kendime doğru çektim, baygın gözlerle, dudakları aralık bir halde bana baktı. K u­

lağına yaklaşıp fısıldadım , “ N e yaparsan yap... O ilaçtan almadığından em in o l.”

173

N efes aldığında göğsü bana doğru yükseldi ve bu gece söylediğim şeylerin hiçbir anlamı yokmuş gibi bana baktı O nu öpm em i istiyordu ve öpmemek için elimden gelen her şeyi yapmam umurunda bile değildi.

Elimi sırtından aşağı indirip kalçasına vurdum.

“Odaklan. Pişirmemiz gereken bir yem ek var.”

★★★

Sky bardağını masaya bırakarak “Pekâlâ, bir sorum var,”

dedi.

Hiçbir sorunun yasak olmadığı ve cevap verilene kadar hiçbir şeyin yenilip içilmediği Akşam Yemeği Soruşturma­

sı adını verdiği bir oyun oynuyorduk. Bu oyunu hiç duy­

mamıştım ama ona sorm ak istediğim her şeyi sorabilme fikrini sevmiştim.

“Marketteyken neden beni arabama kadar takip ettin?”

Om uzlarım ı silktim. “ Söylediğim gibi, başka biri oldu­

ğunu sandım .”

“Biliyorum ,” dedi Sky. “Am a kim ?”

Belki de, bu oyunu oynam ak istem iyordum . O na Ho- pe’tan bahsetmeye hazır değildim . L es’ten bahsetmeye de hazır olm adığım kesindi am a bundan ku rtuluşum yoktu, çünkü cevabım yüzünden köşeye sıkışm ıştım . Sandal­

yem de kıpırdanıp içeceğim e uzandım am a Sky hemen elim den kaptı.

“ H içbir şey içm ek yok. Ö nce sorum a cevap ver.” İçe­

ceğim i masaya koyup açıklamamı bekledi. Berbat geçmi­

şim in detaylarına inm ek istem iyordum , o yüzden kısa ve öz konuştum .

“ Bana kimi hatırlattığından em in değildim ,” diye ya­

lan söyledim. “Sadece birine benzettim. Ancak daha sonra seni kız kardeşime benzettiğimi fark ettim.”

Suratını buruşturdu. “Sana kız kardeşini mi hatırlatıyo­

rum? Bu iğrenç, H older.”

Of, lanet olsun. Böyle söylemek istememiştim. “Hayır, o anlamda değil. O na görünüş olarak bile hiç benzemiyor­

sun. Ama nedense seni görünce aklıma o geldi. Seni neden takip ettiğimi bilm iyorum . Her şey gerçek dışıydı. Biraz tuhaftı, sonra evimin önünde sana rastladım ...”

Bunun bana neler hissettirdiğini ona gerçekten söyle­

meli m iydim? L es’in bununla bir ilgisi olduğundan, bunun ilahi bir m üdahale ya da lanet olası bir mucize olduğundan neredeyse em in olduğum u ona söylemeli miydim? Ç ün­

kü bunun bir tesadüf olarak görülemeyecek kadar kusur­

suz olduğunu hissediyordum .

“Sanki tanışm am ız gerekiyordu,” dedim en sonunda.

Derin bir nefes aldı ve açıklamamın fazla cüretkar ol­

masından korkarak ona baktım. Gülüm seyip içeceğimi işaret etti. “Artık içebilirsin,” dedi. “Soru sorma sırası sen­

de.”

“Ah, benim ki çok kolay. Kimin ayağına bastığımı bil­

mek istiyorum . B u gü n birinden gizemli bir mesaj aldım.

Sadece, ‘Eğer benim kızımla çıkıyorsan, kendi kömürle­

rini satın al ve benim kileri harcamaktan vazgeç, sersem,’

yazıyordu.”

“Six olm alı,” dedi gülerek. “H er gün bana pozitif m e­

sajlar gönderen arkadaşım .”

Tanrı’ya şü kü r.

“Böyle söylem eni um uyordum . Çünkü çok rekabet- Çİyimdir ve m esajı gönderen bir erkek olsaydı, yanıtım o kadar hoş olm azdı.”

175

“Cevap nıı verdin? N e yazdın?”

“Sorun bu mu? Çünkü değilse, bir lokma daha alaca­

ğım .”

“Ağır ol ve sorumu cevapla,” dedi.

“Evet, mesaja yanıt verdim. ‘Nasıl kontör alacağım?’

yazdım.”

Yanakları kızardı ve sırıttı.

“Sadece şaka yapıyordum, sorum bu değildi. Hâlâ sıra bende.”

Çatalımı tabağıma koyup inatçılığına içimi çekerek kar­

şılık verdim.

‘Yemeğim soğuyor.”

Sahte kızgınlığıma aldırmayıp öne doğru eğilerek göz­

lerimin içine baktı. “Kız kardeşini bilm ek istiyorum. Ve neden ondan bahsederken geçmiş zamanı kullandığını.”

Ah, lanet olsun. Les’ten geçmiş zaman kullanarak mı söz etmiştim? Gözlerimi tavana çevirip içimi çektim. “Ah.

Hep zor sorular soracaksın, değil m i?”

“Oyun bu şekilde oynanır. Kuralları ben koymadım .”

Sanırım bu sorudan kaçışım yoktu. Am a gerçekten, ona anlatmanın benim için sakıncası yoktu. Geçm işim e dair değinmemeyi tercih ettiğim belirli şeyler vardı ama Les geçm işim e aitmiş gibi gelmiyordu. O hâlâ içinde bulun­

duğum zamanın büyük bir parçasıydı.

“Sana ailemin çok kötü bir yıl geçirdiğini söylediğimi hatırlıyor m usun ?”

Kafasını salladı, sohbetim ize üzücü bir hava çökmesine neden olacaktım. Am a belirsizlikten hoşlanmadığını söy­

lem işti... “Kız kardeşim on üç ay önce öldü. İntihar etti am a annem ‘bilerek aşırı doz aldı,’ demeyi tercih ediyor.”

G ö z le rim i ondan ayırmadan, “Çok üzgünüm,” ya da, alacaklardan kaçılmaz,” gibi herkesin söylediği şeyler­

den b irin i söylemesini bekledim.

“Adı neydi?” diye sordu. Gerçekten ilgileniyormuş gibi sorm asını bile şaşırtıcıydı.

“Lesslie. O na Les derdim.”

“Senden b ü y ü k m ü y d ü ?”

Sadece iiç dakika kadar. “İkizimdi,” dedikten sonra yeme­

ğimden bir lokma aldım.

Gözleri hafifçe büyüdü, sonra içeceğine uzandı. Bu kez onu ben durdurdum .

“Sıra bende.” Sormamızın yasak olduğu hiçbir soru ol­

m ad ığ ın ı bildiğim için ona dün hakkında konuşmayı iste­

m ediği tek şeyi sordum . “Babanla ilgili hikâyeyi duymak istiyorum.”

Sızlansa da karşı çıkmadı. Bu soruya yanıt vermeyi red- dedemeyeceğini biliyordu, çünkü ben ona Les hakkında tamamen dürüst olm uştum .

“Söylediğim gibi, üç yaşından beri onu hiç görmedim.

“Söylediğim gibi, üç yaşından beri onu hiç görmedim.