• Sonuç bulunamadı

Stratford Canning: Sadaret Kaymakamıyla Yemekte

C. Suriye Operasyonu: M Ali Paşa’ya Boyun Eğdirilmesi

VII. ASKERÎ MODERNLEŞME: LORD PONSONBY’NİN ORDUDA REFORM PLANI

4. Stratford Canning: Sadaret Kaymakamıyla Yemekte

ayrıntılı bilgi için bk. İsmail H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, TTK Yayınları, Ankara 1988, s. 279–282.

140

NA, FO, 78/209, nr. 18, Canning’ten Lord Palmerston’a, 17 Mart 1832. Elçilerin kabul törenlerindeki değişim, 1828 yılında İngiliz ve Fransız elçilerinin İstanbul’a dönüşleri sırasında gözlemlenmişti. Elçilere kürk gibi çeşitli hediyeler verilmiş ve Avrupa tipi eğerlere sahip atlar tahsis edilmişti. Elçilerin gelişlerinde daha önce uygulanmayan yenilikler görünmeye başlamıştı. O ana kadar elçilerin Sirkeci İskelesinde Kireççibaşı mevkiine kayıkla çıkmaları bir çeşit gelenekti. Ancak İngiliz elçisi Gordon, o gün İhtisap önüne kayıkla geldi. Önce divan çavuşları, atlı askerler, ardından kapıcılar kethüdası ve selam ağası, onların arkasında ise mızıka takımı ve yedekler kayıktan indiler. Onlardan sonra İngiliz elçisi, başçavuşla karaya çıktılar. Elçilik heyeti için 20 süvari ve piyade İngiliz askeri yola dizilmişti. Edirne Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Rus elçisinin bulunduğu gemi İstanbul’a top atarak girdi. Daha önce elçi gemilerinin top ateşiyle girişi vuku bulmamıştı. Ahmet Lütfi Efendi, age., II, s. 323, 413.

Bu sırada Lord Palmerston, Osmanlı’da yapılması gereken reformlardan ziyade, Yunan sınır antlaşmasının imzalandığına yönelik İstanbul’dan gelecek habere yoğunlaştı. Zaten Canning’e de reform konusunda araştırma ve buna dair raporlar gönderme görevi verilmemişti142. Ancak Canning, talimat dışına çıkarak bu konuda edindiği bilgileri ve gözlemlerini Londra’ya göndermeye devam etti. Osmanlı’nın mevcut durumu, II. Mahmud ve Babıâli hakkında hazırladığı rapor, daha sonra Lord Palmerston tarafından Osmanlı’ya ait reform programını oluştururken geniş ölçüde kullanıldığı için oldukça önemlidir.

Canning’in topladığı bu bilgiler, II. Mahmud iktidarının iyi bir durumda olmadığını gösteriyordu. Buna göre II. Mahmud, 25 yılını merkezî gücü elde etme mücadelesiyle geçirmişti. Ancak bu süreç, ülkenin kaynaklarını tüketmiş ve halkın genel durumunu eskisinden daha kötü bir hâle getirmişti. Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra padişah, bazı yararlı uygulamaları yürürlüğe koymuştu. Yine de aradan geçen beş yıla rağmen, Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki düşmanlığı azaltma dışında gözle görünür, olumlu bir sonuç doğurmamıştı. II. Mahmud’un yaptığı reformlar “Müslüman halkın dinî ön yargılarına ve alışkanlıklarına aykırı”143 idi. Bu sebeple padişaha nefret artmaya ve “gâvur padişah” sözü halk arasında yayılmaya başlamıştı144

.

Aynı anda M. Ali Paşa da bu nefreti körükleyen bir tutumla faaliyetteydi. Kendi hâkimiyet bölgesinde Avrupa tarzı reformları çok önceden başlatmış olmasına rağmen, dağıttığı beyannamelerde II. Mahmud, işi gücü kâfirleri taklitten ibaret biri olarak gösteriliyor, onun Kuran’a aykırı hareketlerde bulunduğunu öne sürülüyordu. Bu propaganda, birçok Müslüman üzerinde önemli bir etki yaptı145. Aynı M. Ali Paşa, Avrupa’nın çeşitli yerlerine adamlarını göndererek ve bunlar aracılığıyla gazeteler çıkararak Arabistan’ı “Avrupa usulüne” koyduğu, şimdi de Türkiye’yi aynı usule koymak istediği haberlerini yayıyordu146

.

142

Cunningham, Eastern Questions, s. 42.

143 NA, FO, 78/209, nr. 12, Canning’ten Palmerston’a, 07 Mart 1832.

144 William, age., s. 145; Temperley, age., s. 23; Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Timaş

Yayınları, İstanbul 2002, s. 95.

145

Altundağ, age., s. 58–59. M. Ali Paşa II. Mahmud aleyhine, Anadolu’da “gâvur padişah” şeklinde propaganda yaptırarak halkı ve âyânı kışkırtmaktaydı. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu

Toplum ve Ekonomi, Eren Yayınları, İstanbul 1993, s. 349.

Canning’in tespitlerine göre, ulemada radikal reformlar sebebiyle baş gösteren rahatsızlık, onların halk üzerindeki nüfuzları düşünüldüğünde gitgide ciddî bir boyuta ulaşmaktaydı. Nitekim ekonomi bozulmuş, tekel yüzünden ticaret azalmış, paranın değeri düşmüş, Rusya’ya ağır bir tazminat borcu altına girilmişti. Yüksek vergiler II. Mahmud’u halkın gözünden düşürüyordu. Canning, Babıâli hakkında da bilgi topladı. Devletin en yetenekli ve eğitimli kişilerinin ya görevden alındığını ya da sürgün edildiğini tespit etti. Ona göre en eğitimli Osmanlı yöneticilerinde bile belli oranda “barbarizm” devam ediyordu. II. Mahmud’un üzerinde durduğu en önemli husus Avrupa tarzı güçlü bir ordu reformu gerçekleştirmekti. Canning, idarî sistemde reform yapılmadıkça bunun mümkün olmadığını düşünüyordu. Şöyle soruyordu: “Mevcut

idarî sistemi değiştirmeden üstelik ordu ve finans sistemi böylesine verimsizken, ilerlemeyi sağlamak nasıl mümkün olabilir?” Avrupa’ya verilen kapitülasyonlar, dinî

ön yargılar ve padişahın Rusya bağlantısı, modern bir ordu kurulması önündeki diğer engellerdi. Canning, Osmanlı hukuk sisteminin de değişmesi gerektiğini düşünüyordu. Çünkü mevcut sistemde, yaşam ve mülkiyet hakkı bile kanunla güvenceye alınmamıştı. Canning, bu alanlarda köklü değişim olmadan Osmanlı’nın yeniden eski gücünü kazanma şansının olmadığını düşünüyordu. Pertev [Paşa] kendine, Mısır ve Yunan meselesi çözüldüğünde reform için düzenli bir planın uygulamaya konulacağını söylemişti. Fakat Canning, bu meseleler çözülse bile reformu engelleyecek yeni meselelerin ortaya çıkacağını düşünüyordu. Canning’in çizdiği iç karartan bu tablo, aslında Osmanlı’nın reformlarla güçlendirilmesi için yapılacakların bir listesini Lord Palmerston’un önüne koyuyordu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen reformlar yapmaya hazır bir padişah ve buna ehil bir ülke varlığı önemli bir husustu. Canning, yazısının sonunda Osmanlı’ya niçin yardım edilmesi gerektiğini ortaya koydu. İngiltere harekete geçmezse padişahın Rusya eline düşmesinin kaçınılmaz olduğu uyarısını yaptı. Ona göre böyle durumda Avrupa barışının bozulacak olması, Osmanlı’nın geleceği meselesini doğrudan İngiltere’nin çıkarlarıyla bağlantılı bir hâle getiriyordu147.

Canning, tespit ettiği problemleri ve çözüm önerilerini Londra’ya bildirmekle beraber, bunları padişahla da paylaşmanın yollarını arıyordu. Bu amaçla Yunan

meselesinde II. Mahmud’la iletişimini sağlayan saray doktoru Mac. Guffog’a, 30 Mart 1832’de gönderdiği mektubunda “şimdiye kadar yaptığı değişmeleri tamamlayıcı

nitelikte gördüğü[m] yenilikler hususunda sultanı aydınlatmak” istediğini, padişahın

reformlar konusunda “tam bir disiplin içinde harekete geçtiği takdirde, durumun nasıl

birden bire değişeceğini” kendisine izah etmesi gerektiğini bildirmişti. Aksi takdirde

eski düzene geri dönmesi; eskisi gibi sarıklı, cüppeli kıyafetler giymesi ve Yeniçeri sistemini yeniden kurması daha hayırlı olacaktı. II. Mahmud, “dar kafalılık ve disiplin

şıklarından birini seçme”liydi148. Bunun ortası yoktu. Osmanlı’nın mevcut durumu tam da bu noktada bir yerdeydi.

Canning, daha sonraki günlerde Babıâli’yle Yunan sınır antlaşması görüşmelerini sürdürdü. Ancak bu görüşmeler esnasında bile reform konusunu gündeme getirmekten vazgeçmedi. Başta Akif [Paşa]’ya ve diğer Osmanlı yöneticilerine, ülkeye bir nizam getirilmesi gerektiğini, yapılan reformların yetersiz olduğunu, Yunan meselesinin bir an önce bitirilmesini ve Mısır valisine karşı güçlü bir devletle ittifak yapılmasını tavsiye ediyordu. Böylece elde edilen barış ortamında Osmanlı Devleti, kendine çeki düzen verecek ve güçlenecekti149

.

II. Mahmud, M. Ali Paşa İsyanı gittikçe yayılırken Canning gibi bir elçinin İstanbul’da bulunmasını fırsat olarak görüyordu. Sırf bu konuda İngiliz elçisinden bir yardım sözü alabilmek için sınır antlaşmasını imzalamayı kabul edecek durumdaydı. Hatta kendi özel sekreterini Canning’e göndererek İngiltere’nin desteğini istedi. Bu destek verildiği takdirde ülkesine büyük ayrıcalıklar tanınacağını bildirdi. Canning bu konuda şunları yazdı:

[Padişah ve danışmanları] “askerî birliklerinin kurulmasını tamamlamak için gereken zamanı bulabilmek ve mevcut sistemdeki değişimin sağlam temeller üzerinde ilerlemesi konusunda tavsiyeler alabilmek için” [uygun bir müttefik arıyor]. “Rusya’ya bu konuda güvenemezler. Rusya ile böyle bir ittifaka giderlerse bu ancak korku ve aczin onları bunu yapmaya zorlamasıyla olacaktır”150

.

Lord Palmerston’a hitaben yazılan bu ifadeler, aslında hem bir yandan Osmanlı’nın ona rehberlik edecek ve onu koruyacak bir destekçiye ihtiyaç duyduğunu bildiriyor, ki bu İngiltere olabilirdi, hem de İngiltere isteksiz davranırsa bu boşluğu

148 Poole, Lord Stratford Canning’in, s. 76. 149 Ahmet Lütfi Efendi, age., IV, s. 728-729.

Rusya’nın dolduracağı uyarısını yapıyordu. 9 Haziran’da 1832’de ise II. Mahmud’un birçok eski geleneği değiştirerek modern reformlara devam ettiğini “mevcut reform

sistemini daha da ileriye götürmek yönünde güçlü bir eğilim” gösterdiğini bildirdi151 . Yunan sınır antlaşması, İngiltere’nin istediği gibi imzalandıktan sonra Canning İstanbul’dan ayrılmadan vedalaşmak için padişahın huzuruna çıktı. Burada öncekinden daha büyük bir sürprizle karşılaştı. Bu kez II. Mahmud kendini yanında sadece Sisam Prensi Alexander Vogorides bulunduğu hâlde, yalnız ve ayakta kabul etmiş ve bir portresini hediye etmişti. Serasker Hüsrev Paşa’ya, İngiliz elçisi ve maiyetini ağırlaması emrini vermişti ki böyle bir şey ilk defa gerçekleşiyordu. Canning, padişah ve danışmanlarının “mevcut ilerleme sistemini sürdürmenin

avantajlarını görmesi” sebebiyle oldukça memnundu152.

II. Mahmud’un isteğiyle M. Ali Paşa’ya karşı İngiltere’nin yardımı için bir ittifak antlaşması yapılması isteklerini ve karşılığında önemli avantajlar sağlanacağını Canning’e bildirilmişti Ancak İngiliz elçisinin bu meselede böyle bir söz verme yetkisi yoktu. Ancak bu konuda elinden geleni yapacağı sözünü verdi. Gerçekten de Lord Palmerston’a İstanbul’dan ayrılmadan hemen önce şöyle yazdı: “Türk

imparatorluğu çok tehlikeli bir çıkmaz içinde; onun kaderiyle ilgili çıkarı olan kuvvetler vakit kaybetmeden sistemli bir politikayı uygulamaya koymalılar.” Ayrıca

Canning, sadece İngiltere’nin yardım sözü vermekle Osmanlı’yı Rusya’nın eline düşmekten koruyabileceği uyarısını da yaptı153. Bu da onun daha Ağustos 1832’de Hünkâr İskelesi Antlaşması’na giden süreci görebildiğini gösteriyordu.

Canning, Londra’ya döndükten sonra hükûmet üyeleriyle ve diğer politikacılarla görüşerek Osmanlı’ya yardım edilmesini sağlamaya çalıştı. Ancak İspanya’ya özel elçi tayin edilmesi, çalışmalarını tamamlamasını engelledi. Buna rağmen İspanya yolundayken Türkiye hakkında hazırladığı bir memorandumu Londra’ya gönderdi. Canning, söz konusu memorandumda Osmanlı Devleti’nin tamamen çökme ya da

151

NA, FO, 78/210, nr. 41, Canning’ten Lord Palmerston’a, 09 Haziran 1832. Canning bu mektubunda, saraydaki âdetlerin değiştiğini; haremdekilerin yazlık saraya ilk defa üstü açık kayıkla gitmesine şahit olmasıyla örneklemiştir.

152 NA, FO, 78/211, nr. 56, Canning’ten Lord Palmerston’a, 07 Ağustos 1832. Canning, İstanbul’dan

ayrılırken elçilik gemisi 21 pare top atışı gerçekleştirilmiş, saraydan da kendine yine 21 pare top atışıyla karşılık verilmişti. A. Fevzi Paşa, II. Mahmud’un emriyle diğer bir gemiyle İngiliz elçisini uğurladı. Bütün bunlar Osmanlı Devleti’nde ilk kez gerçekleşiyordu. NA, FO, 78/212, nr. 10, Canning’ten Palmerston’a, 25 Ağustos 1832.

yeniden canlanma arasında bir yerde olduğuna, o çökecek olursa İngiltere’nin ticarî menfaatlerinin ve Hindistan yolu güvenliğinin bundan etkileneceğine dikkat çekti. Ona göre Osmanlı Devleti, İngiltere ve Avrupa için şu anda Rusya’nın güneye doğru yayılmasına engel oluyordu. Dolayısıyla Avrupa güçler dengesinin korunmasında önemli bir rol üstleniyordu. İngiltere, M. Ali Paşa’nın bağımsızlığını kazanmasına izin verirse bu, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına sebep olacaktı. Bu noktada, sadece İngiliz donanmasının Osmanlı Devleti’ne yardıma gönderilmesi, fiilî müdahalede bile bulunmadan Mısır Meselesinin bitirilmesi için yeterli bir etki yapacaktı. İngiliz müdahalesinin ortaya çıkaracağı bu olumlu etkinin Osmanlı Devleti’nin reform ve medeniyet yolunda ilerlemesine ve kendini güçlendirmesine oldukça fazla yardımı olacaktı 154

.

Canning’in girişimlerinin ilk etapta somut bir geri dönüşü olmadı. Fakat Lord Palmerston ve diğer kabine üyeleri onun hazırladığı memorandumu okudular. Şimdiye kadar Türklerin lehinde bir harekette bulunmamış, hatta Yunan İsyanı sırasında ve sonrasında Osmanlı aleyhine çalışmış, Doğu’yu çok iyi tanıyan birinden bu uyarıları almak, birçok kişi üzerinde önemli etkiler yaptı. Bunun izlerini özellikle Lord Palmerston üzerinde tespit etmek mümkündür155. Canning’in Osmanlı Devleti ve onun reformlarla güçlendirilmesi hakkındaki görüşleri ve buna dair verdiği bilgiler, Lord Palmerston’un sonraki yıllarda uygulayacağı reform programının temelini oluşturdu. Canning, bu tarihten sonra da Lord Palmerston’u ikna çabalarını sürdürdü. Rus donanmasının İstanbul’a gelmesinin ardından Lord Palmerston’a gönderdiği mektubunda Canning, şu ifadeleri kullandı: “Korkuyorum ki Türkiye meselesinde biz

çok geç kaldık… Sultanın Rus yardımını kabul etmesi, onun egemenliğini sınırlayacak korkunç bir adım”156

.

154

NA, FO, 78/211, 19 Aralık 1832; Cunningham, Eastern Questions, s. 46, 56–65; Crawley, age., s. 212–213.

155 Ingram, age., s. 231–233; Webster, age., s. 257. Canning’in memorandumu üzerinde kurşun

kalemle yazılmış bazı notlar bulunmaktadır. Crawley ve Bailey bu notları Lord Palmerston’un yazdığını düşünmektedir. Buna karşılık Webster ve Vereté bunu kabul etmez. Vereté’ye göre bu notları düşen, düşünce yapısı ve yazı karakterlerindeki benzerlik sebebiyle Lord Holland’tır. Karşılaştırınız. Crawley, age., s. 213-214; Bailey, age., s. 58; Webster, age., s. 284; M. Vereté, “Palmerston and the Levant Crisis, 1832”, The Journal of Modern History, XXIV, 2, Chicago 1852, s. 151. Bu notları, Webster ve Vereté’nin de öne sürdüğü gibi, Lord Palmerston’dan başkası düşmüş olmalıdır. Çünkü notlardaki ifadeler Lord Palmerston’un bakış açısını yansıtmamaktadır. Ayrıca yazı stili, Lord Palmerston’unkinden farklıdır.

İngiltere, Canning’in tüm ümitsizliğine rağmen çok yakında Osmanlı Devleti’ni korumaya ve onu reformlarla güçlendirmeye yönelik bir politika uygulayacaktı. Onun 1832 yılı boyunca Lord Palmerston ve diğer İngiliz politikacılara yaptığı uyarılar ve reform önerileri, izlenecek yeni Osmanlı politikasının şekillenmesinde önemli derece etkili olacaktı.

2. David Urquhart

Osmanlı Devleti lehine girişimlerde bulunan kişiler arasında David Urquhart’ın da özel bir yeri vardır. Urquhart oldukça bilgili ve tecrübeliydi. Osmanlı topraklarında yaşadı. Osmanlı’ya karşı yürüttükleri mücadelede Yunanlara yardım etti; çatışmalara katıldı ve burada teğmenliğe kadar yükseldi. Daha sonra Yunan hududunu denetlemek için bölgeye gönderilen (Mayıs 1830) grupta yer aldı. Bu arada Türkler hakkındaki olumsuz fikirleri değişmeye başladı. Buradan gönderdiği raporlar Kral IV. William’ı da oldukça etkiledi. Urquhart, İngiltere’ye döndüğünde kralın huzuruna kabul edildi. Daha sonra İstanbul’a özel elçi olarak gönderilen Stratford Canning’le İstanbul’a gitti. 19. yüzyıl romantizminin etkisiyle birçok Batılı düşünür ve devlet adamı, Batı medeniyetinin kurucusu olarak gördükleri Yunanlara sempati duyuyordu. Bunların bağımsızlığına engel olan Osmanlı Devleti’ne de bu sebeple husumet besliyordu. Tıpkı Canning gibi Urquhart da Yunanları tanıdıktan sonra bu sempatinin yersiz olduğunu gördü ve Türkleri anlamaya başladı. Böylece Türkler hakkındaki düşüncelerindeki değişim iyice belirginleşmeye başladı. Öyle ki Rusya’ya karşı desteklenmesi ve reformlar yapabilmesi için Osmanlı Devleti’ne yardımcı olunması gerektiğine kanaatine vardı. M. Ali Paşa’ya karşı, II. Mahmud’a yardım edilmesi için çaba gösterdi. Ancak çok az kişiyi ikna edebildi. Urquhart, IV. William’la sonraki görüşmesinde (Ocak 1833), ona Şark Meselesi hakkındaki görüşlerini açıkladı. Bu düşüncelerden etkilenen kral ondan, konuyla ilgili bir memorandum hazırlamasını istedi. Urquhart, bir ay sonra tamamladığı memorandumunda Osmanlı’nın bütünlüğünün korunması gerektiğini, bu politikanın İngiltere çıkarlarının bir gereği olduğunu vurguladı. Ayrıca, Osmanlı topraklarının İngiliz ticareti için stratejik ve potansiyel olarak çok önemli olduğu tezini de savundu. Buna göre, Rusya’nın

Osmanlı’nın iç ve dış meselelerine karışmasını önleyebilmenin tek yolu, İngiltere’nin Şark Meselesine doğrudan müdahale etmesiydi157

.

Urquhart aynı yıl, Türkiye gözlemlerini birleştirdiği Türkiye ve Onun

Kaynakları158

adlı geniş kapsamlı bir kitap da hazırladı. Ona göre Rusya, İngiltere aleyhinde Osmanlı üzerindeki nüfuzunu arttırıyor ve Türklerin kendilerini düzeltmelerine fırsat vermiyordu. İngiltere’nin bunu engellemesi gerekiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı desteklenmesi, İngiliz çıkarlarının bir gereğiydi. İngiltere o güne kadar Rusya’dan aldığı hammaddeyi daha kolay ve çok daha ucuz bir şekilde Osmanlı topraklarından temin edebilirdi. Kral, Urquhart’ın yazdığı kitabı bizzat okudu ve bir kopyasını hükûmet üyelerine gönderdi. O sırada bu kitap, yalnız İngiliz politikacıların değil, İngiliz halkının da büyük ilgisini çekti159

. Bu sayede Urquhart’ın düşünceleri, Türkiye’yi hiç tanımayan İngiliz kamuoyu üzerinde de olumlu bir etki yarattı.

3. Henry Ellis

Aynı günlerde bu konuda harekete geçen diğer bir kişi, daha önce bir süre İran’da görev yapmış olan, Henry Ellis oldu. Ellis, İran’daki görevini tamamladıktan sonra, İngiliz dış politikasının belirlenmesinde çok büyük etkisi olan, İngilizlerin Hindistan gibi uzak bölgelere kadar uzanan sınırlarını ve çıkarlarını nasıl koruması gerektiğine dair kararlar alan Board of Control’da160

göreve başlamıştı. Ellis, son dönemde Doğu’da yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyordu. Bu bağlamda Canning ve Urquhart gibi Osmanlı Devleti’nin çöküşünün İngiliz çıkarlarına aykırı olduğunu görüşünü savunan bir memorandum (Ocak 1833) hazırladı. Ellis, M. Ali Paşa’nın bağımsızlığını kazanarak hâkimiyet alanını genişletmesinin İngiliz çıkarları için çok tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşünüyordu. Bu şekilde güçlenecek M. Ali

157 Bolsover, “David Urquhart”, s. 444-445; Lamb, “The Making of a Russophobe”, s. 339-340, 343,

349-350; Bailey, age., s. 132-133.

158

David Urquhart, Turkey and its Resourches, Saunders and Otley, London 1833.

159

Bolsover, “David Urquhart”, s. 445; Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, İmge Kitabevi Yayınları, İstanbul 1993, s. 199–200.

160 Doğuda uygulanacak İngiliz dış politikasının belirlenmesinde en etkili organlardan biri de Board of

Control’du. Bu kurul, İngiltere’nin Hindistan’daki sömürgelerine ait faaliyetleri gözlemlemek ve

bu bölgede İngiliz çıkarlarının korunmasını sağlamakla görevliydi. 1832 yılında burada alınan kararlarda, Osmanlı Devleti bağımsızlığının korunması, Osmanlı işlerine diğer devletlerin, özellikle de Rusya’nın karışmasını engellemek gerektiğine karar verilmişti. Ingram, age., s. 219, 228.

Paşa, ileride muhtemelen, Fırat Nehri’ni tek başına kontrol edecek, Rusya ile birleşerek İran’ı da paylaşmak isteyecekti. Hâkimiyet sahasını Arap topraklarında hızla genişleten Mısır valisi, kısa sürede önemli bir deniz gücü hâline dönüşecek ve İngiltere’nin Hindistan’daki menfaatlerini tehdit eder hâle gelecekti. Bu sebeple İngiltere, Mısır Meselesinde kendi çıkarlarının zorunlu bir gereği olarak Osmanlı Devleti’ne yardım etmeliydi161

.

Bu üç kişinin en önemli ortak noktası, farklı zamanlarda Türkiye’ye gelmiş, bölgenin stratejik önemini yakından tanımış olmalarıydı. İngiliz siyasetini etkileyen bu kişilerin birleştikleri ortak nokta, Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğünün tehdit altında olduğunu düşünmeleri ve vakit kaybetmeden her türlü vasıtayı kullanarak İngiliz çıkarları için onun korunması gerektiğine inanmalarıydı162

. İngiltere’yi böyle bir politikayı benimsemeye mecbur bırakan en önemli etken, ekonomik ve siyasî çıkarlar için, Rusya’nın oluşturduğu tehditti. Bu kişilerin girişimleri, diğer sebeplerle de birleşerek İngiliz politikası üzerindeki etkisini kısa süre içinde gösterecekti. İngiltere’nin yeni Osmanlı politikasını belirlemek elbette sadece bu üç kişinin eseri değildi163. Ancak Osmanlı Devleti hakkında ayrıntılı bilgisi

olmayan İngiliz politikacıları ve kamuoyu için, onların Doğu deneyimleri neticesinde yaptıkları bu uyarılar yönlendirici bir etki yaptı. Özellikle Canning, Lord Palmerston’u, Urquhart ise kralı, Rusya aleyhine ve Osmanlı lehine yeni bir dış politika belirlemenin İngiliz çıkarları gereği olduğu konusunda etkilemeyi başardı. Bu iki kişinin kralla Lord Palmerston’un fikirleri değiştirmesi, daha doğrusu onların

161

NA, FO, 78/233, Ellis’den Lord Palmerston’a, 09. Ocak 1833; Vereté, agm., s. 149.

162 Bu üçünden önce İngiliz Gazeteci William Cobbett, Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı bir bariyer

olduğu, yıkılması durumunda Rusya’nın önünde bir engel kalmayacağı uyarısını 1829 yılında yapmıştı. A. L. MacFie, “Opinions of the European Press on the Eastern Question, 1836”, Middle

Eastern Studies, XXVII/1, Oxfordshire 1991, s. 133.

163 Bu dönemde Osmanlı Devleti’ni ve Türkleri İngilizlere tanıtan diğer bir kişi ise 1829 yılında

İstanbul’a gelen ve 1830–1832 yılları arasında Osmanlı donanmasında gözlemci olarak yer alan Adolphus Slade idi. Bu seyahati esnasında gördüklerini ve öğrendiklerini İngiltere’ye döndükten