• Sonuç bulunamadı

C. İngiliz Politikasının Değişiminde Etkili Olan Kişiler

3. Henry Ellis

Aynı günlerde bu konuda harekete geçen diğer bir kişi, daha önce bir süre İran’da görev yapmış olan, Henry Ellis oldu. Ellis, İran’daki görevini tamamladıktan sonra, İngiliz dış politikasının belirlenmesinde çok büyük etkisi olan, İngilizlerin Hindistan gibi uzak bölgelere kadar uzanan sınırlarını ve çıkarlarını nasıl koruması gerektiğine dair kararlar alan Board of Control’da160

göreve başlamıştı. Ellis, son dönemde Doğu’da yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyordu. Bu bağlamda Canning ve Urquhart gibi Osmanlı Devleti’nin çöküşünün İngiliz çıkarlarına aykırı olduğunu görüşünü savunan bir memorandum (Ocak 1833) hazırladı. Ellis, M. Ali Paşa’nın bağımsızlığını kazanarak hâkimiyet alanını genişletmesinin İngiliz çıkarları için çok tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşünüyordu. Bu şekilde güçlenecek M. Ali

157 Bolsover, “David Urquhart”, s. 444-445; Lamb, “The Making of a Russophobe”, s. 339-340, 343,

349-350; Bailey, age., s. 132-133.

158

David Urquhart, Turkey and its Resourches, Saunders and Otley, London 1833.

159

Bolsover, “David Urquhart”, s. 445; Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, İmge Kitabevi Yayınları, İstanbul 1993, s. 199–200.

160 Doğuda uygulanacak İngiliz dış politikasının belirlenmesinde en etkili organlardan biri de Board of

Control’du. Bu kurul, İngiltere’nin Hindistan’daki sömürgelerine ait faaliyetleri gözlemlemek ve

bu bölgede İngiliz çıkarlarının korunmasını sağlamakla görevliydi. 1832 yılında burada alınan kararlarda, Osmanlı Devleti bağımsızlığının korunması, Osmanlı işlerine diğer devletlerin, özellikle de Rusya’nın karışmasını engellemek gerektiğine karar verilmişti. Ingram, age., s. 219, 228.

Paşa, ileride muhtemelen, Fırat Nehri’ni tek başına kontrol edecek, Rusya ile birleşerek İran’ı da paylaşmak isteyecekti. Hâkimiyet sahasını Arap topraklarında hızla genişleten Mısır valisi, kısa sürede önemli bir deniz gücü hâline dönüşecek ve İngiltere’nin Hindistan’daki menfaatlerini tehdit eder hâle gelecekti. Bu sebeple İngiltere, Mısır Meselesinde kendi çıkarlarının zorunlu bir gereği olarak Osmanlı Devleti’ne yardım etmeliydi161

.

Bu üç kişinin en önemli ortak noktası, farklı zamanlarda Türkiye’ye gelmiş, bölgenin stratejik önemini yakından tanımış olmalarıydı. İngiliz siyasetini etkileyen bu kişilerin birleştikleri ortak nokta, Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğünün tehdit altında olduğunu düşünmeleri ve vakit kaybetmeden her türlü vasıtayı kullanarak İngiliz çıkarları için onun korunması gerektiğine inanmalarıydı162

. İngiltere’yi böyle bir politikayı benimsemeye mecbur bırakan en önemli etken, ekonomik ve siyasî çıkarlar için, Rusya’nın oluşturduğu tehditti. Bu kişilerin girişimleri, diğer sebeplerle de birleşerek İngiliz politikası üzerindeki etkisini kısa süre içinde gösterecekti. İngiltere’nin yeni Osmanlı politikasını belirlemek elbette sadece bu üç kişinin eseri değildi163. Ancak Osmanlı Devleti hakkında ayrıntılı bilgisi

olmayan İngiliz politikacıları ve kamuoyu için, onların Doğu deneyimleri neticesinde yaptıkları bu uyarılar yönlendirici bir etki yaptı. Özellikle Canning, Lord Palmerston’u, Urquhart ise kralı, Rusya aleyhine ve Osmanlı lehine yeni bir dış politika belirlemenin İngiliz çıkarları gereği olduğu konusunda etkilemeyi başardı. Bu iki kişinin kralla Lord Palmerston’un fikirleri değiştirmesi, daha doğrusu onların

161

NA, FO, 78/233, Ellis’den Lord Palmerston’a, 09. Ocak 1833; Vereté, agm., s. 149.

162 Bu üçünden önce İngiliz Gazeteci William Cobbett, Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı bir bariyer

olduğu, yıkılması durumunda Rusya’nın önünde bir engel kalmayacağı uyarısını 1829 yılında yapmıştı. A. L. MacFie, “Opinions of the European Press on the Eastern Question, 1836”, Middle

Eastern Studies, XXVII/1, Oxfordshire 1991, s. 133.

163 Bu dönemde Osmanlı Devleti’ni ve Türkleri İngilizlere tanıtan diğer bir kişi ise 1829 yılında

İstanbul’a gelen ve 1830–1832 yılları arasında Osmanlı donanmasında gözlemci olarak yer alan Adolphus Slade idi. Bu seyahati esnasında gördüklerini ve öğrendiklerini İngiltere’ye döndükten sonra 1833 yılında iki ciltlik bir kitap hâline yayınlamıştır. Burada Türklere karşı sempatisini dile getirmiş ve Avrupa’yı Türklere karşı Yunanlıları desteklediği için eleştirmiştir. Ayrıntılı bilgi için bk. Adolphus Slade, Records of Travels in Turkey, Greece, &c.: and of a Cruise in the Black

Sea, with the Capitan Pasha, in the Years 1829, 1830, and 1831, I-II, Carey & Hard Co.,

Philadelphia 1833. Adlophus Slade, eseri ve Türkler hakkındaki görüşleriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Besim Özcan, “İngiliz Amirali Sir Adolphus Slade’in Türkiye İzlenimleri”, Uluslararası

kararsızlıklarını gidermesi, Şark Meselesinin çözümünde İngiltere’nin Osmanlı yanında yer almasını sağladı.

Buraya kadar, Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin başlangıcından 1833 yılına kadar geçen sürede, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nde yönelik uyguladığı politika açıklandı. Görüldüğü gibi özellikle 19. yüzyılın ilk yıllarından itibaren İngiliz politikası sürekli değişkenlik göstermiştir. Bununla birlikte 1791 yılında başlayan Osmanlı’yı korumaya yönelik bir politika benimseme eğilimi, 1833 yılından itibaren somutlaşarak İngiltere’nin resmî dış politikası hâline gelecekti. İngiltere’nin Osmanlı toprakları üzerindeki çıkarları ve Osmanlı Devleti’nin yıkılması durumunda ortaya çıkabilecek gelişmeler, İngiliz devlet adamlarına bundan başka bir seçenek bırakmayacaktı.

İKİNCİ BÖLÜM

OSMANLI-İNGİLİZ İLİŞKİLERİNDE YENİ DÖNEM:

REFORM VE STATÜKO (1833–1835)

İngiltere 19. yüzyıl boyunca takip edeceği yeni Osmanlı politikasını, 1833’ten itibaren uygulamaya başladı. Bu politika, Osmanlı Devleti bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunabilmesi için gereken her türlü tedbirin alınması ilkesine dayanıyordu. Askerî, idarî ve malî alanda yapılacak reformlarla Osmanlı Devleti’nin güçlendirilmesi, bu hedefe ulaşmanın önemli bir ayağını oluşturuyordu. Ancak reform planlarını teoriden pratiğe geçirmek hiç de kolay değildi. Bir yanda Osmanlı’yı bir an önce askerî açıdan güçlü hâle getirmeyi amaçlayan İngiltere, diğer yanda ülkesini Avrupa devletleri seviyene çıkarmak isteyen, ancak bunun için gerekli alt yapıya ve kapsamlı bir reform programına sahip olmayan bir Osmanlı padişahı vardı. Karşılarında ise Osmanlı Devleti’ni zayıflatmak için ellerindeki tüm araçları kullanan ve her türlü değişimi engellemeye çalışan Rusya ve M. Ali Paşa baskısı vardı.

Bu bağlamda bu bölümde aşağıdaki soruların cevapları bulunmaya çalışılacaktır: İngiltere, 1833’ten itibaren hangi gerekçelerle Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumaya yönelik yeni bir politika benimsemişti? İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’u Osmanlı modernleşmesiyle ilgilenmeye iten sebepler nelerdi? Lord Palmerston’un tasarladığı reform programında, hangi alanlarda, ne gibi değişiklikler yapılması öngörülüyordu? Reform programının hayata geçirilmesiyle görevlendirilen İngiliz Elçisi Lord Ponsonby, hangi faaliyetlerde bulunmuştu? II. Mahmud ve Babıâli, yabancı müdahaleleri karşısında nasıl bir duruş sergiledi? II. Mahmud, İngiliz ve Rus politikaları karşısında nasıl bir ikileme düşmüştü? II. Mahmud’un isteğiyle İngiltere ile başlatılan gizli iletişim neyi amaçlıyordu? Lord Palmerston ve Lord Ponsonby’nin reform anlayışları arasındaki temel farklılıklar nelerdi? Bu ve buna benzer soruların yanıtları verilebildiği oranda İngiltere’nin yeni Osmanlı politikasını hayata geçirme süreci açıklanabilmiş olacaktır.

Ancak ilk olarak, II. Mahmud’un 1826’dan itibaren uygulamaya koymaya başladığı reformların izahı, İngiltere 1833’te konuya müdahil olmadan önceki durumun ortaya konulması açısından faydalı olacaktır.

I. MODERN REFORMLARIN BAŞLAMASI VE II. MAHMUD

III. Selim, Avrupa devletlerinin saldırılarına karşı koymak için geniş çaplı reformlar yapılması gerektiğini anlayan ilk Osmanlı padişahı oldu. Bu çerçevede, Rusya ve Avusturya ile 1787’de başlayan savaş biter bitmez, ülkesini Avrupa devletleri tarzında yeniden yapılandırmak için harekete geçti. Devlet adamlarından gerekli gördükleri değişikliklere dair önerilerini bildirmelerini istedi. Böylesi bir değişim hareketini, yüzyıl önce Rusya’da başlatan Büyük Petro’yla (1682–1725) karşılaştırıldığında, III. Selim’in başarılı olabilme şansı oldukça düşüktü. Çünkü Büyük Petro, III. Selim gibi, reformlara şiddetle karşı çıkan kurumlarla, cemiyetlerle ve dinî gerekçelerden kaynaklanan tepkilerle mücadele etmek zorunda kalmamıştı1

. Hâlbuki III. Selim’in elinde ortaçağdan kalma bir devlet sistemi, yetersiz malî kaynaklar ve değişime isteksiz bir toplum vardı. Buna rağmen reformlar birçok alanda birden başlatıldı. Özellikle askerî alanda radikal değişiklikler gerçekleştirildi. III. Selim’in politik tutarsızlıkları ve reform denemelerindeki başarısızlıkları yüzünden çıkarları zedelenenler ve yenilik karşıtları, büyük bir huzursuzluk yaşadılar. Eskiden beri, sistemde hiçbir değişikliği kabul etmeyen ve her zaman Osmanlı padişahlarının karşısına dikilen Yeniçeri Ocağı da her geçen gün isyana daha hazır hâle geldi. Sonuçta III. Selim, Kabakçı Mustafa İsyanı (29 Mayıs 1807) ile tahtan indirildi ve yerine IV. Mustafa geçti2. IV. Mustafa yenilik karşıtı biriydi ve III. Selim’in ıslahatlarını yıkmak için

elinden geleni yaptı3. Böylece Osmanlı Devleti’ni Avrupa devletleri düzeyine

getirmek amacıyla başlatılan ilk kayda değer reform hareketi de bitti.

1

Karal, Osmanlı Tarihi, V, s. 61-62; Eryılmaz, age., s. 79–80; Abdülkadir Özcan, “II. Mahmut ve Reformları Hakkında Bazı Gözlemler”, Tarih İncelemeleri, 10, İzmir 1995, s. 22.

2 III. Selim’in tahtan indirilişi ve IV. Mustafa’nın tahta çıkışıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk.

Mustafa Nuri Paşa, age., IV, s. 214–220; Beydilli, agm., s. 51–54; Mehmet Mert Sunar, “Ocak-ı Amire’den Ocak-ı Mülgâ’ya Doğru: Nizâm-ı Cedid Reformları Karşısında Yeniçeriler”, Nizâm-ı Kadîmden Nizâm-ı Cedîde III. Selim ve Dönemi, (Ed. Seyfi Kenan), İSAM Yayınları, İstanbul 2008, s. 517–527; Zinkeisen, age., s. 323 vd.

Yaklaşık bir yıl sonra, Alemdar Mustafa Paşa’nın müdahalesiyle II. Mahmud (28 Temmuz 1808) padişah oldu. II. Mahmud, amcaoğlunun yapmaya çalıştığı reformlar yüzünden başına gelenlere yakından tanık olmuş, kendi de isyancıların elinden canını zor kurtarmıştı4. Ancak bütün bunlar onun gözünü korkutmadı.

Çünkü o, III. Selim ve annesi Nakşidîl Sultan’ın da etkisiyle değişime açık olarak yetiştirilmişti5. Bu yüzden, III. Selim’den daha güçlü ve kararlı bir reform taraftarı

olarak tahta geçti. Ancak ülkenin içinde bulunduğu şartlarda, doğrudan reform çalışmalarına başlaması da mümkün değildi6. Her şeyden önce, değişim önündeki

engellerin kaldırılması gerekiyordu. Ancak ondan sonra kendi ülkesinin efendisi olmak, merkezî gücü elinde toplamak için harekete geçmek mümkün olabilirdi7. İlk

olarak asi ayanları ve paşaları yola getirdi. Kritik mevkilere, kimseye hissettirmeden değişim taraftarı ve güvenebileceği kişileri yerleştirdi. İzlediği politikayla ulemayı kendi yanına çekti. Bu esnada Rus Savaşı (1806–1812), Sırp ve Yunan İsyanıyla da mücadele etmek zorunda kaldı8

.

5. II. Mahmud: Cuma Namazından Çıkarken (V&A, D. 123, 1895)

4

Beydilli, agm., s. 54–55; Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 105.

5

Temperley, age., s. 7; Ortaylı, age., s. 35.

6 M. Philips Price, A History of Turkey from Empire to Republic, George Allen & Unwin Ltd.,

London 1956, s. 71-72; Bailey, age., s. 32-33.

7 Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform 1856–1876, (Çev. Osman Akınhay), I,

Papirüs Yayınları, İstanbul 1997, s. 36; Zürcher, age., s. 30–31; Özcan, “II. Mahmut”, s. 14. II. Mahmud, asi ayân ve paşaları yola getirmek için özellikle 1815 yılından sonra mücadele etme imkânı bulabilmiştir. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, s. 348.

II. Mahmud, merkezî otoriteyi sağlamayı çalışırken, aklında hep serbestçe reformlar yapabileceği günler vardı. Viyana Kongresine (1815) Osmanlı temsilcisi gönderilmesi tartışılırken şöyle demişti: “Düvel-i nasarâdan hiçbir vakit Devlet-i

’Aliyye’ye yardım olunacağı yokdur, evvel ve âhir tahrir eylediğim vech ile kendi umurûmuza nizâm vermek cümleden elzemdir”9. Bu cümleden, özellikle de “kendi umurûmuza nizâm vermek” ifadesinden, onun daha 1815’te Osmanlı sistemine bir

nizam verme konusunda ne kadar kararlı olduğunu anlamak mümkündü. Bu konudaki kararlılığını, reformlar önünde en büyük engel olan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması (15 Haziran 1826) sırasında gösterdiği cesaretle ortaya koydu. Bu tarihten sonra II. Mahmud’un önünde, reformları engelleyecek ciddî hiç bir güç kalmadı10. Böylece III. Selim’in başlattığı ve onun düşüşüyle uzun bir süredir

kesintiye uğrayan devleti yenileştirme ya da diğer bir değişle modernleştirme çalışmalarına yeniden başlanılmasının önü açıldı11

.

Bu dönemde, merkezî otoritenin büyük ölçüde sağlanması ve değişime karşı çıkan unsurların ortadan kaldırılması önemli gelişmelerdi. Ancak II. Mahmud, bunu yapmakla Çar Petro’nun başladığı noktaya yeni gelebilmişti. Yine de bir reform hareketi başlatabilmek için gereken araçlardan yoksundu. Her şeyden önce bizzat kendi, Avrupa’yı yeterince tanımıyordu. Geniş çaplı bir reform programını

9 BOA, HAT, nr. 44434.

10 Shaw, agm., s. 623; Bailey, age., s. 35. Mustafa Nuri Paşa’ya göre, II. Mahmud 1808 yılında

tahta geçtiği sırada Yeniçeri Ocağı’nı kaldırabilme imkânına sahipti. Ancak Alemdar Mustafa Paşa’nın ordusu karşısında tamamen savunmasız ordusuz kalmamak için bunu yapmamıştı. Ayrıntılı bilgi için bk. Mustafa Nuri Paşa, age., IV, s. 229-230. Bailey’e göre II. Mahmud, reformların erken döneminde İngiltere ya da Fransa’dan değil, M. Ali Paşa’dan etkilenmiş ve onun Mısır’da başlattığı hareketi, kendine örnek almıştı. Bailey, age., s. 38. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasını, olaydan bir yıl sonra Mehmed Esad Üss-i Zafer adlı eserinde anlatmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Mehmed Esad, Üss-i

Zafer, Matbaa-ı Amire, İstanbul 1293; Ahmed Cevdet Paşa, age., XII, s. 193-197, 311.

Ayrıca bk. Fatih Yeşil, “Nizam-ı Cedid’den Vaka-yı Hayriyeye Osmanlı Askeri Dönüşümü”,

Osmanlı Askeri Tarihi, (Yay. haz. Serhat Aslaner-Hatice Çolak Yentürk), Bilim ve Sanat

Vakfı Türkiye Araştırmalar Merkezi Yayınları, İstanbul 2011, s. 139–159. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına sebep olan isyan dönemin İngiliz bir gazetesinde “II. Mahmud’un

orduyu Avrupa modelinde yeniden organize etmesine karşı bir isyan” olarak

değerlendirilmişti. The Age, nr. 62, 16 Temmuz 1826, s. 494.

11 Enver Ziya Karal, “Gülhane Hatt-ı Hümayunu’na Batının Etkisi”, Tanzimat: Değişim

Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu, (Yay. haz. Halil İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu), Phoenix

yönetecek bilgiye ve deneyime sahip değildi12. Üstelik reformları başlatmak ve

sürdürmek için gerekli olan yetişmiş bir kadrosu da mevcut değildi13. Bir Avrupa

dilini doğru düzgün konuşabilen memur veya asker neredeyse yok gibiydi. Osmanlı ekonomisi, reformların finansmanını sağlayacak durumda değildi. Kısa sürede, geniş çaplı reformlara girişileceği kesindi ancak bunun belli bir programı ve gerekli altyapısı yoktu. II. Mahmud, belki de bu sebeple reformlara en kolay ve en çabuk yapılabilecek olanlardan başladı. İlk iş olarak sakalını kısalttı. Mısır- Avrupa karışımı kıyafetler giymeye başladı. Kendi tablolarını yaptırarak devlet dairelerine astırdı. Askerlere ve memurlara fes giydirdi, onların kıyafetlerini değiştirdi. Benzer şekilde Osmanlı sarayında Avrupa âdetleri uygulanmaya konularak, yemek masada yenilmeye ve çatal bıçak kullanılmaya başlandı. Üst düzey Osmanlı yöneticileri, Avrupa elçilerinin İstanbul’da düzenledikleri balolarda boy gösterir oldular. Elçilerin kabul törenlerinde de birçok eski gelenek terk edildi14

.

Bu radikal değişikliklerin, muhafazakâr cephede huzursuzluk yaratması çok sürmedi. Bu grupta yer alanlar, muhalif gücünü kuvvetlendirmek için dinî argümanlar da kullanmaktan çekinmedi. Özellikle devlet dairelerine astırılan padişah portreleri ulemada şok etkisi yarattı15. Ulema, İslamî kurallara aykırı

hareketlerden duyduğu rahatsızlığı belli ettiğinde II. Mahmud, bir portre de

12 Bununla birlikte II. Mahmud, şehzadeliği sırasında III. Selim’in direktifiyle Osmanlı

Devleti’nin mevcut durumu ve Avrupa politikası hakkında bazı bilgiler edinmişti. Temperley, onun bu sayede Batı düşüncesine uygun bir eğitim aldığı görüşündedir. Temperley, age., s. 7.

13 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev. Metin Kıratlı), TTK Yayınları, Ankara

2004, s. 104; Ortaylı, age., s. 34–35; Karal, agm., s. 72.

14 Lewis, age., s. 102–103; Ahmet Lütfi Efendi, age., V, s. 882; Özcan, “II. Mahmut”, s. 17; Bilal

Eryılmaz, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İşaret Yayınları, İstanbul 2010, s. 78; Ahmet Rasim, Osmanlı’da Batışın Üç Evresi, (Yay. haz. Hıfzı V. Velidedeoğlu), Evrim Yayınları, İstanbul 1987, s. 180–181. Aynı konuda ayrıca bk. Reid, age., s. 42-43. A. Lütfi Efendi’nin Esad Efendi’den bildirdiğine göre, çatal ve kaşık gibi Avrupa âdetlerini II. Mahmud’a ilk defa Hüsrev Paşa sunmuş ve bu tarz şeylere onu o alıştırmıştı. Aynı yerde Avrupa elçilerinin ilk defa o tarihlerde (1828–1829) düzenlemeye başladığı balolara, Hüsrev Paşa’nın da katıldığı bilgisi yer almaktadır. Ahmet Lütfi Efendi, age., II, s. 444.

15

John Murray, British Diplomacy and Turkish Independence; With a View of the Continental

Policy Required by British Interests, John Murray, London 1838, s. 16. II. Mahmud

döneminde ulemanın etkisinin zayıflatılmasıyla ilgili bk. Zürcher, age., s. 40. Buna karşılık II. Mahmud’un resimlerini devlet dairelerine astırmasına yönelik halkın, özellikle de ulemanın tepkisi sona ermedi. The Times’da yer alan bir habere göre, 1836 yılında ulemadan Abdurrahman Efendi, ansızın Babıâli’ye gelerek duvarda asılı padişahın portresine karşı ağır sözler söyleyerek bunun İslâm’a aykırı olduğunu dile getirmişti. Pertev Paşa, Abdurrahman Efendi’yi sakinleştirmek de büyük güçlük çekmişti. The Times, nr. 16239, 16 Ekim 1836, s. 3.

şeyhülislâma hediye ederek bu konuda ne kadar kararlı olduğunu gösterdi16.

Reformlara karşı çıkanlar olduğunda rütbesine bakmadan cezalandırdı17. Tüm

bunlar, çok hızlı gerçekleşen ve aceleyle yapıldığı yerli yabancı herkesin gözünden kaçmayan değişimlerdi. II. Mahmud, kaybettiği zamanı hızla telafi etmek istiyor gibiydi18.

Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasından sonra II. Mahmud’a karşı çıkmaya cesaret edebilecek herhangi bir güç bulunmuyordu. Ancak bu, radikal değişimler sebebiyle ona karşı halkta ve yöneticilerde tepki oluşmasına ve padişahın giderek gözden düşmesini engellemiyordu. Halk ve ulema “kendi geleneklerine ve dinî

duygularına aykırı” bu değişiklikleri kabullenmek istemiyordu. Reformları

yürütmekle görevlendirilen Hüsrev Paşa gibi birçok yönetici bile gerçekte değişime karşı kişilerdi19. Askerler ve memurlar, bir anda kıyafetlerini değiştirmeye

zorlanmışlardı. Fakat onların düşünce yapılarını değiştirmeden ve gerekli eğitimi vermeden yapılan bu değişimlerin kalıcı olması mümkün değildi. O ana kadar yapılanlar, Osmanlı’nın gerçek problemlerini çözmekten çok uzak ve yüzeyselliğin ötesine geçememiş şeylerdi. II. Mahmud, iyi hazırlanmış bir reform programı olmadan, küçük adımlar atarak büyük bir etki ortaya çıkarmaya çalışıyordu20.

II. Mahmud, değişime tahta geçtiği tarihten itibaren başlayabilmiş olsaydı, reformları gerçekleştirirken belki de daha temkinli ve programlı bir hareket tarzı izleyebilirdi. Ancak 1826’da değişim önündeki engeller kalktığı gün, aynı zamanda kara ordusunun kaybedilmesi, ülkeyi savunmasız bıraktı. Bu tarihten sonra siyasî başarısızlıklarla, art arda alınan darbelerle içine düşülen durum, reformlarda ilerlemeyi imkânsız hâle getirdi. Artık dışarıdan destek alınmadıkça ne reformlar yapılabilir, ne de devletin bağımsızlığı ve bütünlüğü sağlanabilirdi.

16 Finkel, age., s. 393. 17

Temperley, age., s. 21.

18 Bailey, age., s. 37-38; Özcan, “II. Mahmut”, s. 19.

19 Murray, age., s. 13; Ortaylı, age., s. 34–35; Elizabeth W. Latimer, Russia and Turkey in the

Nineteenth Century, A. C. McClurg and Company, Chicago 1893, s. 77–78. Bir İngiliz

gazetesinde, II. Mahmud’un Avrupa’yı örnek alarak gerçekleştirdiği değişikliklerle ilgili ilginç yorumlar yapılmıştı. Bu yazıya göre Osmanlı yöneticileri ve halk yenilikleri uygulamakla birlikte, bunları gönüllü bir şekilde değil zorunda oldukları için yapıyorlardı. II. Mahmud’un içki içmesi, pantolon giymesi, patates yemesi ve diğer Avrupa adetlerini benimsemesi sebebiyle cehenneme gideceğini düşünüyorlardı. Bu da Osmanlı halkının Avrupa medeniyetine girmeye istekli olmadığı anlamına geliyordu. The Court Magazine and

Belle Assemblée, nr. 2, 01 Ağustos 1834, s. 70.

İşte tam bu sırada İngiltere devreye girdi. Osmanlı’nın korunmasına talip tek devlet olan İngiltere, Osmanlı’nın reformlarla güçlendirilmesine yönelik bir politika izleyecekti. İngiltere’nin bu politika değişikliği, Osmanlı modernleşmesinin bundan sonraki seyrini büyük ölçüde etkileyecekti.