• Sonuç bulunamadı

YENİ OSMANLI POLİTİKASININ BELİRLENMESİ

C. İngiliz Politikasının Değişiminde Etkili Olan Kişiler

II. YENİ OSMANLI POLİTİKASININ BELİRLENMESİ

Lord Palmerston 1830 yılının son aylarında dışişleri bakanlığı görevine getirildiği sırada, Şark Meselesine dair İngiliz dış politikasını yönlendirebileceği somut bir düşünceye sahip değildi21. Gerçi daha bir yıl önce, Rusya’nın Edirne’ye

kadar gelmişken İstanbul’u da işgal etmemesinden üzüntü duyduğunu, Türklerin Avrupa’dan atılması gerektiğini düşündüğünü dile getirmişti22. Yunan İsyanına da

destek vermişti23. Hatta Osmanlı bütünlüğünün korunması fikrini savunan Earl

Aberdeen’e karşı çıkarak (Şubat 1830), Avrupa’daki Osmanlı topraklarının Türklerin elinde kalmaması gerektiğini bile savunmuştu24

. Yunan Devleti sınırlarının genişletilmesi için çaba göstermesi ve Mısır Meselesi başladıktan sonra Stratford Canning’in çağrılarını bir süre için dikkate almaması, Lord Palmerston’un Osmanlı lehine bir dış politika izlemediğini açıkça ortaya koyuyordu25. Ayrıca Lord Palmerston’un bu dönemdeki kişisel tutumu, İngiliz

politikasını tek başına yönlendirecek kadar da güçlü değildi26. Dolayısıyla her ne

kadar İngiliz dış politikası, Osmanlı lehine davranmıyor ise de Lord Palmerston’un bu kişisel görüşlerinin İngiliz dış politikasına tam olarak yansıdığı söylenemez. Ancak 1833’e gelindiğinde Lord Palmerston’un İngiliz kabinesindeki ve dışişlerindeki ağırlığı iyice arttı. Osmanlı Devleti ile ilgili izlenecek politikada onun vereceği kararlar, son derece önemli hâle geldi.

21 Bailey, age., s. 64; Woodward, age., s. 222.

22 Muriel E. Chamberlain, Lord Palmerston, GPC Books, Cardiff 1987, s. 52–53. 23

Lord Palmerston, bu dönemde Yunanların bağımsızlık kazanması fikrini desteklemiş olmasına rağmen, Osmanlı Devleti bağımsızlığının korunması gerektiğini düşünüyordu. Çünkü Osmanlı Devleti’nin ancak Yunanistan gibi fazlalıklarından kurtulması hâlinde ayakta kalabileceğine inanıyordu. Bailey, age., s. 55.

24 Robert Hardwicke, The Debates on Motion for Papers with a View to the Impeachment of the

Right Honourable Henry John Temple Viscount Palmerston House of Commons, Feb.8th, 23rd, March 1st, 17th, 1848, London 1860, s. 7.

25 Crawley, age., s. 55; Rodkey, agm., s. 570-571; Sander, age., s. 195. 26 Chamberlain, Lord Palmerston, s. 45.

Lord Palmerston, Mısır Meselesi ortaya çıktıktan sonra II. Mahmud ve M. Ali Paşa arasında kimin desteklenmesi gerektiği konusunda kısa bir tereddüt geçirdi27. Hatta belli bir süre, Rusya’ya karşı daha etkili mücadele edebileceği

düşüncesiyle M. Ali Paşa’nın Osmanlı tahtına geçmesini destekleme eğilimi bile gösterdi28. Ancak kısa sürede ‘taç, başı akıllandırır’ sözü mucibince, diğer İngiliz

dışişleri bakanlarında olduğu gibi, ülkesinin çıkarları söz konusu olunca, onun da düşünceleri değişti. Gerçekten de Lord Palmerston, M. Ali Paşa’nın İngiltere’ye yaklaşmaya çalışmasında asıl niyetinin ne olduğunu, Akka’yı işgal etmek için harekete geçmesinden sonra anlayarak ondan uzaklaşmaya başlamıştı29.

Bu sırada M. Ali Paşa, İngiltere desteğini kazanabilmek için, Süveyş Kanalı’nın açılması gibi Hindistan yolunu kısaltacak cazip tekliflerde bile bulunuyordu. Lord Palmerston, bir süre sonra tereddütlerinden kesin olarak kurtularak, II. Mahmud’un desteklenmesi gerektiği kanaatine vardı. Çünkü bölgedeki istikrarın korunması için, köklü bir devlet geleneği olan Osmanlı’nın korunmasının daha doğru olacağını görebilmişti. Bir başka tehlike de M Ali Paşa’nın bağımsızlığını kazandıktan sonra padişahın yerine güçlü bir devlet adamı olarak geçebilme ve İran’la birleşerek Rusya’ya karşı bir bariyer olma ihtimaliydi. Bu takdirde M. Ali Paşa kuracağı yeni güçlü imparatorlukla İngiltere’nin Hindistan yolunu kesebilecek ya da Rusya ile iş birliği yaparak İran’ı paylaşabilecek, Hindistan yolunda yine güçlü bir tehdit olacaktı. Mısır ticaretini geliştirme gibi sebeplerle M. Ali Paşa’nın yaptığı reformlar desteklenebilirdi; ancak Lord Palmerston, onun gerçekleştirdiği reformları sağlam temellerden yoksun buluyordu. Mısır gelirlerinin artması da neticede uygulanan tekellere dayanıyordu. M. Ali Paşa’nın ülke gelirini arttırmaktaki gerçek amacı, insanlarının refahını artırmak değil daha fazla toprak kazanmaktı. Mısır valisinin Suriye’de elde ettiği başarılar, kendi gücünden ziyade Osmanlı’nın bölgedeki zayıflığından kaynaklanıyordu. Suriye’ye hâkim olması, bu bölgede bir medeniyetin yerleşmesi bakımından olumlu bir katkı sağlamayacaktı. Diğer taraftan Osmanlı Devleti, İngiliz ticareti önüne büyük engeller koymuyordu. Buna karşılık M. Ali Paşa,

27 Ingram, age., s. 229. 28 Temperley, age., s. 64.

bölgede iktidarını kurduğu takdirde yüksek gümrük vergileri uygulayabilirdi. Bu da İngiltere’nin Basra Körfezi ve Bağdat’taki ticaretine zarar verebilirdi. M. Ali Paşa’nın ölmesi hâlinde kurduğu sistemin parçalanması da kuvvetle muhtemeldi30.

6. Lord Palmerston (NA, Government Art Collection’dan)

Lord Palmerston, tüm bunları göz önünde bulundurarak, II. Mahmud M. Ali Paşa’ya karşı yardım istediğinde ona destek verilmesi için gayret gösterdi. Hatta Başbakan Lord Grey’i, en azından iki İngiliz gemisi göndererek M. Ali Paşa’yı barışa zorlamak konusunda ikna etti. Ne var ki bu plan da bir türlü hayata geçirilemedi31. Buna rağmen bir yandan Fransa’nın desteklediği M. Ali Paşa ve bu

sayede bölgede Fransız nüfuzunun etkin olması tehlikesi, diğer yandan Rusya’nın İstanbul ve Boğazlardaki emelleri, padişah üzerinde üstlenmeye çalıştığı koruyucu rol ve İran ve Kafkaslarda ele geçirdiği topraklar sebebiyle Hindistan yolunda

30 C. W. Crawley, “Anglo-Russian Relations 1815–40”, Cambridge Historical Journal, III/1,

Cambridge University Press, Cambridge 1929, s. 56–57; Crawley, The Question of Greek

Independence, s. 214–215.

31

Smith, age., s. 286; Webster, age., s. 284; Lord Palmerston, Namık Paşa’yla 1835’te gerçekleştirdikleri bir görüşmede, Mısır krizi sırasında II. Mahmud’a yardım edilmesini istemesine rağmen bu konuda hükûmetini ikna edemediğini, o tarihte yapılanın büyük bir hata olduğunu düşündüğünü söylemişti. BOA, HAT, nr. 37532, 12 Şubat 1835; BOA, HAT, nr. 46430. L. Vereté, Rodkey gibi bazı tarihçilerin Lord Palmerston’un Doğu Akdeniz’deki İngiliz konsolosları tarafından verilen yanlış bilgiler sebebiyle müdahale etmediği yönündeki fikirlerine karşı çıkmakta ve buna dair herhangi bir delilin bulunmadığını ileri sürmektedir. Vereté, agm., s. 143-144.

oluşturduğu tehdit, vakit kaybetmeden aktif bir politika izlenmesini zorunlu hâle getiriyordu32. Bu düşüncelerin ve gelişmelerin sonunda Kral IV. William’ın da

desteğini alan Dışişleri Bakanı Lord Palmerston, diplomasiyi etkin bir şekilde kullanarak yeni bir Osmanlı politikasını uygulamaya karar verdi. Böylece son dönemde izlenen hatalı politika ardından İngiltere’nin uğrayacağı zarar en az seviyeye indirilecekti33.

İngiltere’nin yeni Osmanlı politikası, temelde Osmanlı’nın bağımsızlığı ve bütünlüğünün korunması ilkesine dayanıyordu. Bunun gerçekleşmesi içinse önce barış ortamının sağlanması ve statükonun korunması gerekiyordu. Böylece hem diplomasi yoluyla diğer Avrupa devletleri, bilhassa da Avusturya, Rusya ile mücadeleye ikna edilecek hem de İngiltere’nin Şark Meselesiyle ilgilenmesini engelleyen diğer problemleri çözüm sürecine girecekti. Ancak bu hedeflere ulaşılması hiç de kolay bir iş değildi. Lord Palmerston, II. Mahmud ve valisi arasında sağlanacak geçici bir barışın kalıcı olamayacağını da çok iyi biliyordu. Er geç iki taraftan biri çatışmayı yeniden başlatacak, bu da Rusya’ya duruma müdahale etme fırsatı verecekti. O zaman geldiğinde İngiltere, yanında zayıf bir Osmanlı istemiyordu. Fakat elçilerden ve konsolosluklardan kendisine ulaşan raporlar, Osmanlı’nın neredeyse hemen her alanda büyük bir zafiyette olduğunu gösteriyordu. Osmanlı ordusu ve donanması, en küçük bir saldırıya dahi karşı koyabilecek güçte değildi. Padişah, İngiltere’nin müttefiklik ilişkisi kuracaksa en azından kendi sınırlarını koruyacak kadar güçlü bir orduya sahip olmalıydı. Ayrıca padişahın ordusunu ve donanmasını güçlendirmek için düzgün bir idarî ve malî sisteme ihtiyacı vardı. Bu ihtiyaç, statükonun korunması ilkesi yanı sıra Osmanlı Devleti’nin reformlarla güçlendirilmesi prensibini de yerleştirdi34. Bu tarihten

itibaren Osmanlı’nın istikbali sorunu ve bu süreçte İngiltere’nin rolünün ne olacağı sorusu, İngiliz diplomasinin en önemli meselelerinden biri hâline geldi.

Osmanlı politikasında yeni belirlenen hedeflere ulaşmak basit bir iş değildi. Bunun için gerekli altyapının öncelikle oluşturulması gerekiyordu. Oysa özellikle

32 Ingram, age., s. 243; Bourne, age., s. 35.

33 Charles Webster, The Foreign Policy of Palmerston (1830–1841), II, G. Bell&Sons Ltd,

London 1951, s. 525.

34 Lord Palmerston, Osmanlı Devleti’nin reformlarla güçlendirilmesi fikrini Kasım 1832’de İngiliz

hükûmetine bildirdiğinde kabine üyeleri, Osmanlı Devleti’nde reform yapılmasının en iyi yolunun M. Ali Paşa’nın tahta geçirilmesi olduğunu öne sürmüşlerdi. Edward, age., s. 234.

Navarin Olayından sonra, İstanbul’daki İngiliz nüfuzu son derece azaldı. 1827’de Canning’in İstanbul’dan ayrılmasından sonra elçiliğe Robert Gordon getirildi. Bir süre sonra o da ayrılınca İngiliz elçiliği, elçilik sekreteri Mandeville’in elinde kaldı35. O günden beri, hatta Canning’in özel elçilikle İstanbul’da bulunduğu sırada

bile, bu görevi Mandeville yürütmüştü36. Uluslararası ilişkilerde, temsil seviyesinin

bir ülkenin diğer ülkeye verdiği önemin bir göstergesi olarak kabul edildiği göz önünde bulundurulduğunda, İngiliz nüfuzunun bu dönemde Osmanlı nezdinde niçin bu derece zayıfladığını anlamak zor değildi. Canning, özel elçi olarak İstanbul’a geldiğinde (1832), İngiliz elçiliğinde tam yetkili bir temsilci eksikliğinin doğurduğu boşluğu bilen ve hisseden II. Mahmud ve Babıâli, Canning’in gelişini bir fırsat olarak gördü ve buna uygun hareket etti37. Oysa aynı dönemde Rusya ve

Avusturya, İstanbul’da büyükelçilikle temsil edilmekteydi.

Canning’in özel elçi olarak İstanbul’da bulunduğu sırada burada yarattığı hava ve İngiliz etkisinin kısa süre içinde belirgin bir artış göstermesi, İngiliz politikacıların gözünde İstanbul’daki İngiliz elçiliğinin önemini bir kat daha arttırdı. Bu doğrultuda İstanbul’a daimî bir İngiliz elçisi atanarak, onun aracılığıyla meselelerin yakından izlenmesinin ve bu sayede gerektiğinde olaylara anında müdahale edilmesi zorunlu olduğuna karar verildi. Bu, gerçekten de isabetli bir karardı. Çünkü İngiliz diplomasisinin olağanüstü gelişmelerin son derece hassas ve önemli bir nokta hâline getirdiği İstanbul’da etkin olabilmesi, ancak tam yetkili, kriz yönetimini bilen, diğer Avrupalı meslektaşları kadar yetenekli bir temsilci bulundurulmasına bağlıydı38. Bu gerekçelerle üstün nitelikli biri İstanbul’a elçi

atanmalıydı. Lord Palmerston bu durumun farkındaydı; Şark Meselesiyle ilgili aktif bir politika izlemeye karar verdikten sonra, bu konuda harekete geçmekte gecikmedi. İşe, İskenderiye konsolosluğuna Albay Champhell’i atayarak başladı. Hemen ardından İstanbul elçiliği için uygun bir kişi tespitine girişti. Başbakan

35

Gordon, elçilik sekreteri Mandeville’i, kendi yerine “murahhas elçi” elçi olarak bıraktığını bildirdikten sonra İstanbul’dan ayrılmıştı. BOA, HAT, nr. 46628, 1831; BOA, HAT, nr. 46482; BOA, HAT, 46482. D, 1831.

36 Mandeville’in Gordon’un yokluğunda “orta elçi gibi” görev yapmasına karar verilmişti.

Canning, özel elçilikle İstanbul’a geldiğinde bu durum değişmedi. NA, FO, 78/212, 01 Şubat 1832 ve 29–31 Mayıs 1832.

37 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. I. Bölüm. 38 Webster, age., I, s. 289.

Lord Grey, bu görev için, o sırada Napoli elçiliğini yürüten Lord Ponsonby’yi (Eylül 1832) önerdi. Bunun üzerine, İstanbul elçiliğine Lord Ponsonby’nin (Kasım 1832) tayinine karar verildi39.

Lord Palmerston, İstanbul’da ve Mısır’da uygulayacağı yeni İngiliz politikasını bu tarihten sonra bu iki kişi, özellikle de Lord Ponsonby vasıtasıyla yürütecekti.