• Sonuç bulunamadı

Stratejinin Tanımı ve Tarihçesi

TAKTĠKLER

3.2 Stratejinin Tanımı ve Tarihçesi

yüzyılın ikinci yarısından sonra askeri planlarda yöneylem araştırması, simülasyon ve matematik modelleme gibi teknikler önem kazanmış ve etkin bir şekilde kullanılmaktadır.

Savaşın ekonomik, politik yönlerini yanında bir de hukuki yönü vardır. Hukuki tanım olarak savaş; “İki veya daha fazla devlet arasında tarafların iradelerini birbirlerine zorla kabul ettirmeleri için ve devletler hukukundaki kaideler gereğince yapılan bir mücadele şeklidir.”

Günümüzde benimsenen tanım ile savaş; “Hak ve menfaatlerin korunması, hak ve menfaatlerin elde edilmesi için bir milletin veya milletler grubunun diğer millet veya milletler grubu ile milli güçlerinin bütünün ortaya koyarak giriştikleri mücadeledir.” Savaşın tanımı konusunda Atatürk‟ün yaklaşımı ise: “Savaş, yalnız iki ordunun değil, iki milletin bütün mevcudiyeti ile, bütün imkanları ile, bütün maddiyat ve maneviyatları ile karşı karşıya gelmesi ve birbiri ile vuruşmasıdır.” (Tekinalp, 1998) Savaş, toplumsal bir olay olduğu için milletlerin geleceğini belirleyebilen oldukça önemli bir olgudur. Günümüzde 2300 yıl önce yaşamış gününü en önemli savaş stratejisti olarak kabul edilen ve günümüzde halen prensiplerinden etkin bir şekilde yararlanılan Sun-Tzu, savaşın önemini şu şekilde belirlemiştir: “Savaş sanatı devlet açısından hayati önem taşır. Ölüm kalım meselesidir. Güven içerisinde yaşamak ya da yok olmak, devleti yönetenlerin savaş sanatını ne denli bildiğine bağlıdır. Dolayısıyla savaş sanatı, göz ardı edilmemesi gereken bir konudur.”

3.2 Stratejinin Tanımı ve Tarihçesi

Uzunca bir süre, “strateji” sözcüğü, daha çok askeri alanda kullanılan bir terimdi. Gerçekte bu sözcüğün kaynağına inildiğinde askeri yanı açıkça belirlenebilmektedir. Özellikle bir savaş ortamı doğduğunda, siyasi iktidarın, sonuca ulaşmak için askeri kuvvetleri kullanma sanatı olarak kabul edilen stratejinin, askeri alan dışında; örneğin, siyasal, ekonomik, kültürel ve benzeri alanlarda da kullanılmakta olması, bu terimin, bilinen anlamını daha da genişletmiştir. (Mütercimler, 2000)

37

“Strateji” sözcüğünün kökeni, etimolojik açıdan ele alındığında, eski Yunanca‟da “generallik saltanatı” anlamına gelen strategos sözcüğüne bağlanmaktadır. Strategos sözcüğü, Eski Mısır‟da Ptolemioslar devrinde, Atina ve Roma‟da askeri ve sivil yönetim başkanlarını ifade etmekteydi. Eski Atina‟da Stratgosluklar, İ.Ö. 501-500 yıllarında Kleisthenes tarafından kurulmuş olup, bu mevkileri işgal eden kimseler, barışta diplomatik ve bazı mali fonksiyonlara sahiptiler. Savaşta rütbelerine göre çeşitli kumandanlık görevlerini yüklenen bu kişiler, devletin genel sevk ve idaresinde önemli roller oynamışlardır. Perikles, strategos unvanı ile uzun yıllar Atina‟ya egemen olan komutanlardan biridir.

Bizanslılar devrinde de yüksek bir rütbe sayılan strategosluk bizzat kral tarafından verilirdi. Strategoslar savaşlarda sivrilmiş askerler arasından ve gözde asker ailelerinden seçilirdi. Bu terim zaman içinde bu kişilerden yavaş yavaş sıyrılarak belirli bir süreci, stratejik süreç adı verilen bir oluşumu ifade eder şekilde kullanılmaya başlamıştır.

Ancak bu sözcüğün anlam ve kapsamı, uygulama da çok geniş bir çerçeve içerisinde yer alan faktörler içermektedir. Düşünce aşaması stratejinin “teori boyutu”nu, bunun eldeki koşul ve olanaklara göre kullanılması da “uygulama boyutu”nu, literatürdeki deyimiyle “stratejik teknoloji”yi oluşturur. Askeri terimle buna “sevk ve idare” denilmektedir. (Mütercimler, 2000)

Strateji hakkında günümüze kadar aktarılan en eski yazılı eser, bundan yaklaşık 2050 yıl önce M.Ö. 51 yılında, Romalı büyük devlet adamı ve önemli komutan Caesar‟ın (Gaius Jullius Cesar) yazmış olduğu 240 sayfalık Gallia Savaşı adlı kitaptır. Ayrıca 1700 yılından bu yana yazılmış pek çok eser bulunmaktadır. Yalnız Napolyon Savaşları hakkında 10.000‟den fazla eser yazılmıştır.

Batı‟da Napolyon Bonaparte‟ın stratejiyi askeri alanda bir sanat olarak uygulamaya koyduğu, teorik çerçevesinin de Carl von Clausewitz tarafından belirlendiği kabul edilmektedir.

38

Strateji Uzakdoğu‟da, Çin‟de ve Japonya‟da 2500 yıl öncesine dayanan bir olgudur. “Savaş Sanatının” büyük ustası Sun Tzu tarafından ortaya konan stratejiler bugün sadece askeri önderler ve stratejistlerce okunmamakta, pek çok politikacı, yönetici ve işadamına rehberlik etmektedir. Öte yandan Türkçe‟ye de kazandırılan Zen ve Savaş Sanatları (Hyams, 1990), Beş Çember Kitabı (Musashi, 1998) Uzakdoğu‟da binlerce yıldır yararlanılan strateji yapıtlarıdır. Yine Çin‟de binlerce yıldır strateji yöntemi olarak kullanılan ve Savaş Hileleri olarak Batı dillerine çevrilen Strategemler (von Senger, 1996), Mao Zedong tarafından hem savaşta hem de kültür devrimi süresince kullanılmıştır.

Sun Tzu, savaşta başarı için dolaylı yöntemlerin daha uygun olduğunu belirtmiş, keza, savaşta, hızın ve manevranın önemine değinerek, savaşta mükemmeliyetin, düşmanın direnişini muharebe etmeden kırmak olduğunu ifade etmiştir. Dünya savaş tarihinde aralarında Anibal, Belisarius, Marlborough, Rommel, Manstein ve Patton gibi askeri dehaların da yer aldığı pek çok komutan bu prensipleri kullanmıştır.

Batı‟da yayınlanan ilk ve en ünlü strateji yapıtları Floransalı Machiavelli‟nin yazmış olduğu Savaş Sanatı ve Prens‟tir. “Amaca götüren her yol geçerlidir (meşrudur).” Makyavelist görüş olarak bilinen bu değerlendirme, yaklaşık beş yüz yıldır popülerliğini yitirmemiştir.

19. yüzyılın en önemli strateji yapıtı, bir savaş kuramı olan Savaş Üzerine‟dir. Yazarı bir Prusyalı General ve askeri yazar Carl von Clausewitz‟dir ve herkes tarafından kullanılan sözü de şudur: “Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır.” Clausewitz en çok Alman Genelkurmayı‟nı etkilemiş; Hitler, Moltke, Ludendorff ve Schlieffen onun fikirlerini uygulamaya çalışmışlardır. Öte yandan Mao ve Mc Arthur da Savaş Üzerine‟den sıkça alıntı yapmaya özen göstermişlerdir. Bunun yanı sıra Lenin, Engels ve Marx‟da, Savaş Üzerine‟yi incelediklerini ve hayranlıklarını belirtmişlerdir. (Mütercimler, 2000)

Stratejinin sözlük anlamı: “Bir amaca ulaşmak için izlenmesi gereken ana yol” şeklindedir. Terim, bu genel anlamı dışında birbirinden farklı olgu ve olaylara ilişkin olarak kullanılmaktadır. İlkin, strateji askeri literatürdeki klasik anlamıyla, bir

39

savaşın kazanılması için savaş sırasındaki askeri harekatın dayandığı esaslar olarak anlaşılmaktadır. Özellikle nükleer silahların ortaya çıkması ile de strateji de global bir nitelik kazanmıştır. Bununla beraber strateji, günümüzün konvansiyonel savaşları açısından klasik anlamını korumaktadır. İkinci olarak, strateji terimi, genel anlamda, parti, işletme, devlet v.b. tür kurum ya da kuruluşun belirli bir amaca ulaşmak için izlediği yol anlamında da kullanılmaktadır.” “Askeri güçlerin harekatını siyasal iktidarca belirlenmiş bir hedefe ulaşacak biçimde birleştirme sanatı. Bir savaşın sürdürülmesi ya da ittifakın savunma hazırlıkları için gerekli askeri, siyasal, iktisadi ve manevi güçlerin hareketini birbirine uyumlu kılma sanatı.” (Büyük Larousse, Cilt 21) “Savaşta belirlenmiş hedeflere ulaşmak için eldeki bütün kaynakları (askeri, ekonomik, siyasal,... v.b.) uygun bir biçimde seferber etme ve düzenleme sanatı ya da bilimi. Bazen “yüksek strateji” olarak da adlandırılan bu tanım, giderek karmaşık bir nitelik kazanan savaşın yürütülmesinde askeri olmayan etkenlerin de önemli rol oynadığı modern çağın gereklerini yansıtır. Teorinin geçerlilik kazandığı 18. yüzyılda ve 19. yüzyıl başlarında strateji, silahlı birliklerin sevk ve düzeni ile askeri harekatları planlama ve yönetme sanatı anlamını taşıyordu.” (Ana Britannica, C.20) Clausewitz‟e göre strateji: “Strateji, muharebenin savaşın amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanılmasıdır. Strateji savaş planını yapar ve öngörülen hedefe ulaşmasını sağlayacak bir dizi eylem saptar; ayrı ayrı hedeflerin planlarını hazırlar ve her birinde verilecek muharebeleri örgütler.” (Clausewitz, 1975)

Stratejinin tanımı basit olmakla birlikte karmaşıktır da. Gerek askerler, gerekse de strateji bilimiyle uğraşan bilim adamları, stratejiyi farklı farklı yorumlamaktadır. Tüm bilimlerde olduğu gibi strateji bilimi de teorik ve pratik (uygulama) olmak üzere iki kısımdan oluşmuştur. Teori kısmı strateji prensiplerini, uygulama kısmı ise teknolojik kısmını içerir ve bu prensiplerin nasıl uygulanacağını öğretir. Teori bölümünü anlamak ve öğrenmek, öbür birimlerde olduğu gibi bir ölçüde daha kolaydır. Zorluk, uygulama aşamasında ortaya çıkar. Örneğin; prensipleri her komutan, işletme genel müdürü, gazete genel yayın yönetmeni bilir ama, tarihe parlak utkuyla geçmiş komutan sayısı çok azdır. (Mütercimler, 2000)

Bir topluluğu iradesinin bir başka üzerine baskın kalabilmesi hedeflerin iyi tanımlanmasının yanı sıra, bu iradeyi hakim kılacak güç ve olanakları

40

oluşturabilmesine ve bu gücün en iyi şekilde sevk edilebilmesine bağlıdır. Yani, strateji ne sadece hedeflerin tanımlanabilmesi, ne de güç unsurlarının sevk edilebilmesinden ibarettir. Strateji, bunların hepsini ve ayrıca güç unsurlarının hazırlanmasını da içermelidir.” (Akad, 1992)

Stratejiyi politik ve sadece askeri anlamda stratejiler olarak ayırabilmek ve ikincisinin son tahlilde birincisine bağlı olabileceğini söylemek mümkündür. Ayrıca mücadelenin bütününü kapsayan genel strateji ile tek tek cephelerde, operasyon alanlarındaki stratejilerden de söz etmek mümkündür. Sorun politika ile askeri olanakların pratik uygulaması arasındaki, bir başka ifade ile araçlarla amaçlar arasındaki dengelerin doğru kurulabilmesidir. Bunun yanı sıra topyekun strateji ile buna bağlı ikinci nitelikte stratejilerden söz edildiği de olur. Düşmanı zayıflatmak, ona, elde ettiği ile orantısız ölçüde kayıplar verdirmek, gücünü dağıtmak, enerjisini tükettirmek, moralini bozmak gibi hususlar bunlara örnek olarak verilebilir. Taktikler ise bizzat savaşmanın nasıl yapılacağına ait hususlardır. Gerek strateji, gerek taktiklerde hedefin en ekonomik yolla elde edilmesi esastır. (Mütercimler, 2000)

Tanımların farklılığından da görüldüğü gibi strateji hakkında yazılmış bulunan eserler dikkatle incelendiğinde, yazarların düşüncelerinde bazen kendileri ile bazen de öbür yazarlar ile çeliştikleri göze çarpmaktadır. Çoğu kez stratejinin tanımında dahi farklılıklar göze çarpmaktadır. Harp, strateji, sevk ve idare terimleri ayrı ayrı anlamlar taşıdıkları halde, açıklamalarda aynı anlamda kullanıldıkları görülmektedir. (Mütercimler, 2000)

Stratejini çeşitli tanımlamalarına örnek olarak şunlar gösterilebilir:

 General Carl von Clausewitz (1831); “Strateji, savaşı kazanabilmek için muharebeleri kullanma sanatıdır.”

 Mareşal Moltke (1870); “Strateji, bir çare bulma ve en zor koşullar altında uygulamada bulunabile sanatıdır.”

 General Andre Beaufre (1959); “Strateji, siyasi ilkelerle saptanan amaçlar yöneltisinde, en etkin katkıda bulunacak şekilde kuvvet uygulama sanatıdır.”

41

 Amiral Robert B. Corney; “Strateji, amaçlara ulaşılması yolunda kaynaklardan mükemmel bir şekilde yararlanmayı sağlayan bir harekat planıdır.”

 Mareşal V. D. Sokolovsky; “Strateji, kompleks sosyal bir olaydır. Savaşı hazırlamayı, savaşın amacının teorisi ile pratiğini kapsar. Devletin en yüksek askeri liderlerinin savaşın hedefine ulaşmak amacı ile askeri kuvvetlerin eşgüdümlü kullanılmasındaki çalışma ve etkinlik alanını oluşturur.”

 General Wavel; “Strateji, harekatın yüksek komuta kademelerinde genel sevk ve idaresine özgü bir sanattır. Muharebeleri hazırlar, en iyi koşullarda idare eder ve büyük sonuçlar almaya gayret eder... Siyaset-strateji-taktik bir bütün oluşturur.”

 Urs. Schwarz – Laszlo Hadik; “Strateji, uluslararası bir ortamda ulusal hedefleri emniyete almak amacıyla barış ve savaşta askeri gücü içeren şekilde, topyekun ulusal gücün sistematik biçimde geliştirilme ve kullanılmasıdır.”

 John Quick; “Strateji, utkuya giden olasılıkları arttırmak ve utkudan beklenen olumlu sonuçları çoğaltmak ve yenilgi olasılığını azaltmak hedefine yönelik noktalara azami desteği sağlayabilmek için politik, ekonomik, psikolojik ve askeri kuvvetleri savaşta ve barışta geliştirme ve kullanma sanatı ve bilimidir.”

 James King; “Strateji, hareketler ve kararlar da dahil olmak üzere, çeşitli araçların hedefleri elde etmeğe yöneltildiği bir plandır.”

 Amiral Mahan (1840-1911); “Strateji, savaş hedefine ulaşabilmek için deniz savaş vasıtalarının (öğelerinin) kullanılması usulüdür.”

 Amiral Colomb (1831-1899); “Deniz savaşının amacı deniz egemenliğini kurmaktır. Strateji, bu egemenliğin sağlanması için tüm deniz kuvvetlerinin sevk ve idaresidir.”

42

Bugünkü yaygın anlamıyla strateji; “Bir amaca ulaşmak için veya bir hedefe erişmek, onu ele geçirmek için, sahip bulunan bütün olanakları, güç ve kaynakları, araç ve gereçleri bilimsel, bir tarz ve kurallar ile planlı bir şekilde yürütmek bilim ve sanatıdır”. (Tekinalp, 1998) Strateji, değişen koşullarda amaca ulaşmak için belirlenen yol olduğu için dinamik olmak durumundadır ve hareket serbestisini hedeflemektedir. Strateji oluşturma çabalarında önemli olan mevcut hareket serbestisini belirleyerek, bu serbestiden faydalanarak bu serbestiyi istenen boyutlara getirmek, bu seviyeyi korumak ve geliştirmeyi amaçlamaktır.

Paul Kennedy stratejiyi şu şekilde tanımlamaktadır: “Strateji, fiili, potansiyel ya da salt sanal düşmanlara karşı yaşamsal çıkarlarını etkili bir şekilde geliştirme ve güvenceye almak amacıyla, silahlı bir ulusun –ya da uluslar koalisyonunun-, kuvvetler de dahil, kaynaklarını kontrol etme ve kullanma sanatıdır. En yüksek tip strateji –kimi zaman Büyük Strateji denilen- ulusun politikalarını ve silahlarını, savaşa girmeyi gereksizce erteleyecek ya da maksimum zafer şansıyla savaşa girecek şekilde birleştiren stratejidir.” (Kennedy, 1995)

Bu tanımda dikkat edilirse strateji tanımı kapsamı genişletilerek barış sürecindeki ulusal politikalar da değerlendirmeye alınmaktadır. Burada dikkati çeken ikinci nokta “Yüksek Tip Strateji” kavramıdır. Bazı stratejistler bunu “Büyük Strateji” olarak betimlemektedirler.

Kennedy önemli bir stratejist olan Liddle Hart‟ın “Strateji” adlı yapıtından “Büyük Strateji” tanımını şöyle aktarmaktadır: “Büyük Strateji, savaş hizmetlerini sürekli kılmak için ulusun ekonomik kaynaklarını ve insan gücünü hesaba katmalı ve geliştirmelidir. Halkın gönüllülük ruhunu beslemek açısından moral kaynaklar da, daha somut güç biçimlerine sahip olmak kadar önemlidir. Büyük Strateji, çeşitli hizmetler arasıda ve hizmetler ile sanayi arasında güç dağılımını düzenlemelidir. Dahası, savaş gücü, Büyük Strateji – karşı tarafın iradesini zayıflatmak için mali, diplomatik ve daha az olmamak üzere- etik baskı gücünü hesaba katması ve uygulaması gereken araçlarından sadece bir tanesidir... Strateji sadece çeşitli araçları birleştirmekle yetinmemeli, aynı zamanda gelecekteki barış durumuna zarar

43

vermekten kaçınacak şekilde –kendi güvenliği ve selameti için– bu araçların kullanılmasını da düzenlemelidir.” (Kennedy, 1995)

“Bunlara ek olarak bir de Stratejik Eylem‟den söz etmek gerekmektedir. Bunlar genelde düşmanın savunma düzenini bozmak, cephesinin konumu değiştirmeye zorlamak, güçlerini dağıtmak, ikmal ve çekilme yollarını tehdit altına almak gibi eylemlerdir. Stratejik eylemler, düşmanın en az direnmeyi örgütleyebileceği, en az beklediği yollardan onu ikileme sokarak ve hareket serbestisinden mahrum bırakarak yapılan eylemlerdir. Bu, bizi, stratejinin temeline, yani güçlerin dağılımı, güçlerin konsantrasyonu ve alternatif hedeflerin elde tutulması gibi noktalara getirir. Bunların açılımı ise stratejik prensiplere değinmemizi gerekli kılar ki, bunlar oldukça yoğun bir şekilde tartışılmış meselelerdir.” (Akad, 1992)

Rus stratejist Genrikh Trofimenko “Büyük Strateji”nin Batı‟da ve ABD‟de farklı tanımlandığını belirtmektedir. Askeri-politik stratejiye Batı‟da bir kural olarak “Büyük Strateji” denmektedir.

ABD‟de çoğunlukla kullanılan deyim ise “Ulusal Güvenlik Stratejisi” ya da “Ulusal Strateji”dir. Resmi bir Pentagon tanımına göre Ulusal Strateji; “ulusal amaçlara ulaşmak için barış ve savaş zamanında silahlı kuvvetleri ve onunla birlikte bir ulusun politik, ekonomik ve psikolojik güçlerini geliştirme ve kullanma sanatı ve bilimidir.” Askeri Strateji ise; “kuvvet ya da kuvvet tehdidi uygulama yoluyla, ulusal politika hedeflerine ulaşmak için silahlı kuvvet kullanma sanatı ve bilimidir” diye tanımlanmıştır. (Trofimenko, 1991) ABD‟li politikacılar ve askeri teknisyenler, askeri doktrin ile askeri strateji arasında açık bir ayırım yapmazlar ve iki terimi birbirlerinin yerine kullanırlar. (Mütercimler, 2000)

Askeri strateji, çoğunlukla “ham” fiziksel kuvvetle (yani askeri kuvvetle) ilgilenir. Bu silahlı kuvvet, doğrudan, düşmanın direnme ruhunu kırmak, onun silahlı kuvvetlerini imha etmek ve zafer sağlamak için kullanılır. Askeri-politik strateji ise dış politika konularını ele alırken çok daha geniş kuvvet kategorileriyle ilgilenir. Politik ve psikolojik, ekonomik, bilimsel, teknolojik, jeofizik ve nihayet askeri kuvvet; böylece askeri kuvvet, bir ulusun toplam gücünü yalnızca bir parçası gibi ele

44

alınır. Ayrıca, askeri kuvvetin kendisi de, yalnızca tamamen fiziksel bir şey olarak değil –örneğin, silah zoruyla baskı uygularken yapıldığı gibi- ama aynı zamanda, askeri yeteneğin yanı sıra, karşı tarafa baskı uygulamak için politik ve psikolojik bir alet gibi de kullanılabilir. (Mütercimler, 2000)

Clausewitz “Politika bir temeldir, Savaş ise yalnızca bir araç; ve bunun tersi değildir.” daha yalın bir tanımlamayla “savaş politikanın devamıdır” demektir. “Savaş Sanatı Tarihi” kitabının yazarı John Keegan ise aslında savaşın politikanın devamını sağlayan bir araç olmadığını, şayet Clausewitz‟in vardığı bu hüküm doğru olsaydı, dünyayı anlamanın çok kolaylaşacağını iddia etmektedir. (Keegan,1993)

1991‟deki Körfez Harekatı‟na baktığımızda ABD‟nin eylemi bunun tersini göstermektedir; savaş hazırlıkları, politikayı yönlendirmiştir ya da daha açık değerlendirmeyle “politikayı belirlemiştir”. Kısacası, savaş amaç; politika ise araç olarak kullanılmıştır. (Mütercimler, 2000)

Clausewitz, Savaş Üzerine (On War) adlı çığır açan kitabında stratejiyi, savaşı kazanmak üzere muharebeleri kullanma sanatı olarak tanımlıyor. Napolyon‟un çağdaşı olan yazara göre strateji, savaşın planıdır. Savaşı oluşturan kampanyaların (seferlerin) önerilen yönlerini belirtir ve bunların her birinde savaşılacak muharebeleri düzenler. Clausewitz‟in teorileri, savaş düzeni üzerindeki eski yaklaşımlara göre büyük yenilikler getirmesine rağmen birçok bakımdan eksik yönlere de sahiptir. Önemli katkıları savaşı salt bir hareket çizgisi ve usulünden ibaret değil, toplumsal-psikolojik karakterde bir olay olarak görmesidir. Ulusun olanaklar ve seferber edebildiği güçleri, iradesinin gücünü ve bunların yanı sıra kişisel komutanlık, risk alma, cesaret, yoğunluk ve azim gibi faktörleri incelemiştir. Psikolojiyi ve rastlantıların rolünü incelemesi de olumludur. Ayrıca savaşın politikadan asla soyutlanmaması gereğini ve her aşamada siyasetin savaşa egemen olduğunu belirtmesi açısından çok önemlidir. (Akad, 1992)

Öte yandan Clausewitz burada politika ile savaş alanları arasındaki ilişkiye haklı olarak dikkat çekerken, bunları bir ve aynı şey olarak (savaş politikanın başka araçlarla devamından ibarettir fikri) görmesiyle hataya düşmekte, öne sürdüğü her

45

görüşü tayin edici muharebeye bağlamaktadır. Clausewitz görüşünde, düşmanı yavaş yavaş yıpratmak değil, hızla çökertmek esastır. Bu görüşün doğal uzantısı strateji ve politikanın aynı kişiler tarafından yapılmasıdır. Şayet bu durum gerçekleşir de tekleşen askeri-politik otorite nihai çözümü tayin edici muharebeye bağlarsa felakete uğrama en olası sonuçtur. Clausewitz‟in vatanı Almanya bu felaketle önce Ludendorf-Hindenburg büyük genel kurmayı, sonra da Hitler‟in yönetimi altında, iki kez karşılaşmıştır. Gerçekten de politik hedef, bir seri askeri zaferin kazanılmasına, hele hele tayin edici bir muharebeye bağlanmamalıdır. (Akad, 1992)

Paul Kennedy‟e göre Büyük Strateji‟nin püf noktası politikadadır; yani ülke liderlerinin ülkenin uzun erimli (savaştaki ve barıştaki) en iyi biçimde çıkarlarını korumak ve güçlendirmek için askeri olan ve olmayan bütün unsurları bir araya getirme kapasitelerindedir. Böylece bir çaba, ölçülemez ve öngörülemez “sürtüşmelerle” doludur. Büyük Stratejist Henry Jomini‟nin tanımıyla (Fransız asker ve yazar) gelenekte bir matematik bilimi değil, Clausewitz‟çi anlamda bir sanattır– ve zor bir sanat; çünkü çeşitli düzeylerde, esas amaca ulaşmak (ya da ertelemek) için hepsi de birbiriyle etkileşen siyasi, stratejik, eylemesel ve taktik düzeylerde ortaya çıkar. Tarihte “Büyük Strateji‟ye sahip devletlere örnek vermek gerekirse; Roma İmparatorluğu; erken modern çağda İmparatorluk İspanya‟sı; 19. ve 20. yüzyıllarda Fransa ve Almanya birbirine bu kadar yakın; fakat stratejileri birbirinden bu kadar farklı iki ülke; dünü ve bugünün Sovyetler Birliği. Yine, bütün örneklerde esas vurgu salt muharebelerin kazanılması, hatta savaşların kazanılması üzerine değil, zaferin oturtulacağı geniş siyasi koşullar üzerinedir. Birçok açıdan bugünkü ABD, Roma, İspanya ve Britanya gibi eskinin “bir numaralı” büyük güçlerine benzer bir konumda bulunmaktadır. Kuşkusuz Amerikan politika oluşturucularının 20. yüzyılın sonunda kendilerini içinde buldukları koşullar kendine özgüdür. Terimin dar anlamında kendini tekrarlamadığından da kuşku yoktur. Fakat, Amerikalı liderler kendilerine ait “birleşik, uzun erimli stratejilerini” geliştirmeye çalışırken bile tarihin farkında