• Sonuç bulunamadı

1. GIRIŞ

2.3. Sosyolojik Açısından Değer

Sosyolojide değerlerin, daha çok grup veya toplumun, kişilerin, örüntülerin, hedeflerin ve diğer sosyo-kültürel nesnelerin önemliliği üzerindeki değerlendirmelere dayandırılarak; kültür ve topluma anlam ve önem veren ölçütler olarak tanımlanmaktadır.

Kızılçelik ve Erjem‘Sosyoloji Sözlüğü’nde değeri; “Bir sosyal grubun veya toplumun kendi varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından doğru ve gerekli oldukları kabul edilen; onların ortak duygu, düşünce, amaç ve menfaatini yansıtan genelleştirilmiş temel ahlâki ilke veya inançlar.” olarak tanımlamışlardır (Akt: Avcı, 2007: 22).

Sosyolojik olarak bakıldığında değer kavramı, nesnelerin ve bilinç olgularının toplum, sınıf ve insan açısından taşıdıkları önemi ifade eden niteliklerdir. Değerler, içinde bulunduğumuz toplumun sosyo-kültürel unsurlarına değer ve anlam katan en önemli ölçütler arasında yer alır. Bundan dolayıdır ki, toplum içinde bireyler ve bu bireylerin davranış örüntü boyutları sosyolojik çalışmalarının başlangıç noktasını oluşturur (Dilmaç, 2007: 20).

Sosyoloji genel anlamda değerlerin tanımlanması, ortaya çıkış yolları, toplumsal olgu, kurum ve süreçlerle olan etkileşimleri, tipleri ve belli somut durumlarda karşılaşılan değer çatışmaları üzerinde durmuştur (Avcı, 2007: 17, Yiğittir, 2009: 14).

Kağıtçıbaşı (1981)’ya göre sosyal filozoflar ve sonra sosyal bilimciler, bireyler düzeyindeki çatışma ve farklılıklara karşın toplumsal düzenin nasıl sürebildiğini açıklamak için toplumsal norm ve toplumsal değer kavramlarını kullanmışlardır. İleri sürülen çeşitli açıklamalar aynı zamanda birey ile toplum ikilemini aşma ve ikisi arasındaki ilişkiyi saptamaya da yöneliktir. 17. ve 18. Yüzyıllarda bu sorun bireyi ön plana alan “sosyal kontrat” kavramı ile açıklanırken, 19. Yüzyıl sosyologlarının yazılarında “toplumun bireyi şekillendirmesi” olarak vurgulanmıştır. Toplumun ön planda olduğu bu görüşte, toplumsal normların kişinin dışında ve üstünde bir varlığı olduğu ve kişiyi zorlayıcı niteliğe sahip olduğu öne sürülmüştür (s.18).

Değerleri anlamak için kişisel ve toplumsal ihtiyaçların öğrenilmesi gerekir. Sosyologlar özellikle değerlerin olaylarla olan bağlantısını ve sonuçlarının toplum üyeleri üzerindeki etkilerinin ne olduğuyla ilgilenmektedirler (Bakırcı, 2010: 15).

Sosyologlar, değer kavramını ayrıca sosyal kurallar, normlar, örfler, gelenekler vb. birlikte davranışa yön veren önemli bir etmen olarak da ifade etmişlerdir. Sosyoloji, çeşitli sosyal ve kültürel yapıları şekillendiren, insan hayatında ve toplumların hayatında bir insanı diğerinden ayıran veya bir toplumu diğerinden ayıran özelliklerden biri olarak da değere yer vermiştir (Çalışkur, 2008: 29).

1960’lı yılların sonuna kadar etkisini sürdürmüş ve uzun süre soysal bilimcilerin değerler konusuna mesafeli durmasına neden olan bu düşünce daha sonra etkisini yitirmiş ve bu tarihten sonra değer araştırmalarında ciddi bir artış gözlemlenmiştir. M. Weber’in anlayıcı sosyolojisi Protestan ahlâkı tezinin etkisiyle değerlerin önemi anlaşılmış ve bilimsel araştırmaya konu olabileceği düşüncesi kuvvet kazanmıştır. Değerleri toplumsal içkin olgular olarak tutum ve heyecanlarla birlikte ele alan F. C. Sharp bu konudaki ilk çalışmayı yapmıştır. Benzer bir yaklaşımla J. Dewey değerlerin pratiklerin bir ürünü olduğu görüşünden hareketle 1939’dan 1960’a kadar bir dizi araştırma içerisinde olmuştur (Arslan,2006: 26).

Günlük yaşantımıza ve geleceğimize yön veren değer kavramları hakkında olumlu görüşlerin yanı sıra bir kısım araştırmacıların bazı olumsuz görüşleri de bulunmaktadır.

Özensel’e göre; Sosyal bilimciler uzun yıllar değerin nesnel bir gerçekliği olmadığı, bireylerin kişisel değer ve tercihlerine değinilmeksizin değer kavramının incelenemeyeceği gerekçesiyle, değerler üzerinde çalışma yapmaktan kaçınmışlardır. Bu düşünce pozitivizmden beslenmektedir. Pozitivizmin temel tezi; bilimde yansız ve nesnel olmanın, ancak değerleri dışlamak, değerlerden bağımsız olmakla mümkün olacağı, eğer değerler işin içine girerse şahsi kanaat, eğilim, inanç ve yargılar bilimsel araştırmaların objektifliğine zarar verir.

Toplumsal değerlerin insan yaşamının önemli bir yanını oluşturması, sosyologlar için neredeyse ortak bir görüş olmuştur. Örneğin; toplumsal sistemlerin dengeyi nasıl koruduğunu ve nasıl yeniden denge kurduğunu çözümlemek isteyen işlevselci sosyologlar, asıl kavram olarak paylaşılmakta olan değerleri ve arzu edilenlerle ilgili, genel olarak kabul edilen standartları kullanmayı öngörürler. Çünkü değerlerle ilgili ortaklaşa paylaşım ve düşünce birliği, sonuçta bireylerin ait oldukları topluma aynı zamanda ahlâksal olarak da bağlı olmaları anlamına gelecektir (Avcı, 2007: 13).

Sosyal bilimciler açısından değerlerin özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

1. Bireylerin şahsi kanaatlarına bağlı değildir. Çoğunluk tarafından kabul edilip paylaşılır. 2. Toplumsal ihtiyaçları karşılayan değerler genel kabul görürler.

3. İnsanlar yüce değerler için canlarını bile verme pahasına fedakarlıkta bulunabilirler. Bu aynı zamanda değerlerin duygusal içerikli bir yapıya sahip olduğunu da gösterir.

4.Değerler insanların zihninde kavramsal bir varlığa sahiptirler (Arslan,2006: 30) Yukarıdaki özelliklerin ışığında sosyal değerlerin genel işlevleri aşağıdaki gibi ifade edilmektedir:

1. Değerler, bireylerin ve birlikteliklerin sosyal değerinin yargılanmasında hazır birer araç olarak kullanırlar.

2. Değerler, bireylerin dikkatini istenilir, yararlı ve önemli olarak görülen maddi kültür nesneleri üzerinde yoğunlaştırırlar.

3. Her toplumda ideal düşünme ve davranma yolları, değerler tarafından işaretedilir. 4. Değerler, bireyin sosyal rollerini seçmesinde ve gerçekleştirilmesinde rehberlik eder. 5. Değerler, sosyal kontrol ve baskının araçlarıdır.

6. Değerler, dayanışma aracı olarak da işlevde bulunur(Dilmaç,2007: 22).