• Sonuç bulunamadı

1. GIRIŞ

2.14. Antik Çağın Ahlâk Felsefesi

2.14.1. Sokrates’te “İyi”

Antik Dönem’in felsefe anlayışı kendi içerisinde önemli değişimleri barındırmıştır. Bunlardan en kayda değer olanı dönemin Pagan inançlarından fazlasıyla etkilenerek, doğanın bilimle olan birlikteliğinin felsefesini inceleyen “Kozmolojik Doğa Felsefesi”nin yerini tabiatın merkezi olarak insanı ve onun ahlakla olan ilişkisini alan Sokrates’in “Antropolojik-Etik” felsefesine bırakması olmuştur. Sokrates felsefesinin önemli yanı merkez olarak aldığı insanın, eğitimine önem vererek onun yeteneklerini tanımasını ve dolayısıyla ruhsal gelişimini tamamlamasını hedef almasıdır.

Bilgiye önem veren Sokrates, erdem, bilgelik ve mutluluğun belirli bir tanımını yapmaz fakat konuyla ilgili görüşlerini açıklar. Sokrates, erdem ile bilginin özdeş olduğunu savunmaktadır. Söylemlerinde usun ve düşüncenin değerini yüceltiyor, dinin ve geleneklerin yetkisini bir yana bırakıyor. O, bireyler-üstü bir kuralın varlığına kuvvetle inanıyor. Ona göre, erdemlerin tümü bilgeliğe dayanıyor. Bilgi, (episteme) insanları doğru eyleme, bilgisizlik de yanlış eyleme götürüyor. Bu nedenle, ahlâksal eylemlerimizin kaynağı bilgi oluyor. Bu bilginin içeriği ise, Sokrates'e göre, iyidir. Erdemli insan iyi ile doğrunun ne olduğunu bilen kimsedir. Sokrates, iyi, güzel ve

yararlı kavramlarını hep anlamdaş olarak kullanıyor (Arat, 1987: 17). Sokrates erdemi,

erdemli insanın özelliklerini şöyle ifade eder; Sokrates’e göre erdemli insanın en büyük özelliği, hayatta elde edebileceğinden fazlasını istememesi, yani kanaatkâr olmasıdır; azla yetinen kişi, Tanrı’ya en yakın olan kişidir. Ve gene Sokrates’e göre, kendi kendine egemen olan ve her işinde doğruyla uyum sağlayan kişi, başkalarını da yönetebilecek, hatta devleti idare edebilecek yeteneğe sahip olabilen kişidir (Altar, 2009: 97).

Sokrates’in bahsettiği bu erk sahibi insan aynı zamanda iyiliğin ve güzelliğin de yaratıcısıdır çünkü erdem içerisinde iyiyi, güzeli ve doğruyu barındırır.

Sokrates’in erk sahibi insan ve sanat içerisinde var olan güzel kavramı hakkındaki düşüncesi; hoş ve yaşamı acısız kılan işlerin güzel olduğunu ifade eder. Ayrıca ona göre; her güzel iş de iyi ve yararlıdır. Öyleyse iyi, belli bir ereğe hizmet eder. Bilgili ve erdemli insan kötüyü isteyerek yapmaz. Çünkü insanın kötüyü iyiye üstün tutması mümkün değildir, insanın doğasına aykırıdır. Erdemli ve bilge insanın en büyük özelliği iyiyi kötüden ayırabilmesidir. Zaten bilgi, erdemdir. Erdemli olmak da bilge olmak demektir. Sokrates’e göre insanların iyi ve mutlu olmasının yolu bilgiyi, bilimin gösterdiği yolu izlemesinde yatmaktadır. Öyleyse Eudamonia'yı (mutluluğu) erdemlilik sağlar (Arat, 1987: 18).

Sokrates için Eudamonia’yı sağlayan bilginin, mutluluğu verebilmesi için düzeni ve uyumu da sağlamış olması gereklidir.

Düzene, uyuma ve bilgiye önem veren Sokrates, düzen ve uyum olan yerde iyi, karışıklık olan yerde kötü ile karşılaştığımızı söylüyor. Bir şeyi iyi kılan, bir düzene sahip olmasıdır. Aynı durum, insan ruhu için de söz konusudur. Usunu kullanabilen insan ruhu uyumlu olur ve o oranda da mutlu olur. Bilgiden doğan iyi, insanı mutlu kılar. Öyleyse bilgiden doğan erdemle, yani ahlâklılıkla mutluluk aynı şeydir (Arat, 1987: 18).

Sokrates bilgiye önem vermektedir. İnsan bilgi edinmek için uğraştıkça erdemli bir birey olur. Erdemli insan iyi ahlâklı güzel insandır. Bilerek ve isteyerek kötülük yapamayacak kişidir. Güzel, iyi, yararlı erdemli insanın özellikleridir. İyilik düzen gerektirir. Düzen ve uyum önemlidir. İnsanı mutlu kılar.

2.14.2. Platon'da “İyi”

Eski Yunan felsefesine bakıldığında erdem, bilgelik ve mutluluk kavramlarını tanımlamaya çalışan ilk filozofun Platon (Eflatun),olduğu görülmektedir. Platon'un felsefesi temel olarak mutlulukçudur. “Platon’da, güzel, iyi ve gerçek, uyumlu bir

biçimde öğretici olan birlik kuralına göre çoklu olanı bağlayan ortak aşkın bir kökene sahiptir: “İyi” ( Farago, 2006: 45).

İyi kavramı Platon felsefesinin temelini oluşturmasına rağmen, Platon ‘iyi’ kavramını saf bir şekilde ele almak yerine, kendi içerisinde birleşenleri olan bir ‘iyi’nin herkes tarafından istenilmesini arzu eder.

Platon için insanın doğal amacı olan mutluluğu sağlayacak yaşama biçimi ve bunun ne olduğu önemlidir. Ona göre mutluluğun kaynağı, iyiye sahip olmaktır. İyi ise herkesin istediği şeydir. Bu sorunu incelerken Platon, bireyi değil, toplumu göz önünde bulundurur. Ona göre en yüksek, iyi, bilgi ve hazzın ölçü, güzellik ve doğruluğa göre birleşmiş bir karışımıdır (Arat, 1987: 18).

Platon’un en önemli diyalogları incelendiğinde özünün her şeyden önce insanlık için büyük önem taşıyan erdemli olma çabasındaki moral üstünlüğü ön planda ele almak olduğu farkedilir. Moral üstünlüğün de şöylesine bir planı sırayla izlemekte olduğu açıkça görülmektedir: 1. Bilgelik, 2. Cesaret, 3. Nefse hâkimiyet, 4. Adalet (Altar, 2009: 101).

Kavram olarak Erdem, ruhun doğruluğu, düzeni ve uyumudur. Kötülük, ise bu düzen ve uyumun bozulmasıdır. İnsan erdemli olduğu ölçüde özgürdür, çünkü böyle bir insanın ruhunu usu yönetir. Usu egemen olduğu için erdemli kişi, mutlu, dengeli ve huzurludur. Tutkularının kölesi olan kimse ise, mutsuzluk, uyumsuzluk ve huzursuzluk içindedir (Arat, 1987: 19). Platon’a göre erdem tek değil, Bilgelik (sophia), Yiğitlik (andreia), Ölçülülük (sophrosyne), Doğruluk (dikaiosyne) ve Dinlilik (osiotes)gibi ruhun bölümlerine karşılık gelen erdemlerdir. Bilgelik ise, usa özgü olup ruha ege- mendir. Bilgelik, bir anlamda anlığın doğruluğudur. Yiğitlik kavramı da insanın korkulacak ve korkulmayacak şeylerle, haz ve acı veren şeyler karşısındaki dav- ranışıdır. Diğer bir deyişle yiğitlik kalbin doğruluğudur denebilir. Ölçülülük ve doğrulu

kise, genel erdemler olarak, bütünün uyumunu kurarlar. Platon, doğruluğu bütün

erdemleri kendisinde toplayan en yüksek erdem olarak saymaktadır. Dinlilik ise, bizim Tanrılıkla olan ilişkilerimizdeki doğruluktur (Arat, 1987: 23).

Bireysel ahlakın savunucu olan ve bireysel ahlakın toplumsal ahlakın sağlayıcısı olduğuna inanan Sokrates yerine Platon toplumsal ahlakın bireysel ahlakı sağladığı düşüncesini savunmuştur. Platon yalnızca tekelin değil, tikelin mutlu olmasının yollarını aramıştır.

2.14.3. Aristoteles'te “İyi”

Aristoteles, Sokrates’in felsefesinden etkilenen Ahlâk Bilimi ile geçerliliğini yüzyıllar boyu koruyan bir Erdem Bilimi meydana getirmiştir. Bu bilim dalı da zamanla Devlet Bilimi’ne dönüşmüştür (Altar, 2009: 105).

Aristoteles’in etiği incelendiğinde ereksel olduğu görülür. O, her eylemin kendisinden başka bir şeye yöneldiğini ve değerinin bu şeyi yaratma eğiliminden doğduğunu söylemektedir (Arat,1987: 23). Aristoteles'e göre «iyi, her şeyin yöneldiği erektir.» Ahlâklılık bazı eylemleri kendilerinde iyi oldukları için yapmak değil, bizi «insan için iyi olan» şeye yaklaştırdıkları için yapmaktır. Yani, Aristoteles, ahlâkta iyiyi

insan için iyi olan şeyle sınırlamaktadır: «İnsan için iyi olan şey, ruhun iyilikle uyum

içinde olan etkinliğidir.» Aristoteles de yaşamın ereğinin mutluluk olduğunu kabul etmesine rağmen, ona göre, mutluluk anlık bir yaşantı değildir. Yaşamanın tümü içinde erişilebilen bir şeydir. Bir tür eylemdir ve haz ona doğal olarak katılır. Tıpkı «bir çiçekle ve tek bir güzel günle yaz olamayacağı gibi, günlük veya kısa bir döneme özgü hoşnutluk insanı tümüyle ve en yetkin şekilde mutlu kılamaz.» (Arat,1987: 24).

Her durumun kendi içerisinde en iyi ve en az iyi olarak derecelendirdiği göreceli iyilik anlayışının bir sistematiğe bağlamanın gerekli olduğunu savunan Aristotales iyinin bir sonucu olarak oluşan mutluluğun en büyük erdem olduğu fikrini oluşturmuştur. Mutluluğa oluşan birey ise kendini tamamlamış ve kendi üzerinde olgun bir yetkiye ulaşmıştır. Haz ise, her eylemin bir bütünlenmesi ve sonucudur. En yüksek hazzı, düşünme ve ahlâksal eylem sağlar. Hazzı elde etmeye çalışmak, yaşama içgüdüsü kadar zorunlu olsa da ancak erdemli insanın hazzı, gerçek bir hazdır. Kılgısal eylemden çok, kuramsal eylem insana özgü eylemdir.

Buna göre, Platon gibi Aristoteles de ruhun değerlerinin gerçek değerler olduğunu kabul etmektedir. Mutluluğun ancak usa uygun eylemde yani erdemli eylemde bulunduğunu söylemektedir (Arat,1987: 25).