• Sonuç bulunamadı

Sosyal Sermaye Kavramının Gelişimi

1.1. Sermaye Türleri

1.1.5. Sosyal Sermaye

1.1.5.2. Sosyal Sermaye Kavramının Gelişimi

Sosyal ile sermaye sözcüklerinin birbiriyle ilişkisi yokmuşçasına ve biri diğerinin yanına iliştirilmiş gibi bir görüntü verse de sermayenin doğası gereği alış-veriş sürecinde ortaya çıktığı ve sosyal olduğu değerlendirilmelidir. Buradaki alışveriş süreci, mal-meta alışverişinin ötesinde emeğin alınıp satılmasıyla elde edilen artı değerin yeniden üretime katılması kastedilmektedir. Toplumsalın olmadığı ortamda sermayenin olmayacağı kabul edilmelidir. İnsani görülen “sosyal” ve insaniliği tartışılan sermayenin zorunlu birlikteliği şeklinde bir izlenim uyandıran sosyal sermaye kavramı veya ad tamlaması, sosyal olmayan sermayeyi düşündürmeye zorlasa da Marksist teoride emek, sermaye ve girişimci (burjuva) olarak tanımlanan ve emek ve sermaye güçleri arasındaki üretim ilişkilerinden doğan çatışmanın analizinde sosyallik açıkça görülmektedir. Sosyal sözcüğünün, sermaye sözcüğünün zihinlerde oluşturduğu olumsuz yargıyı yumuşatmak amacıyla kullanılmadığı anlaşılmalıdır. Marks’ın teorisinde yaptığı modellemede sosyal bağlara daha az önem verdiği bilinmektedir. Oysa ilişki varsa sosyallik de vardır. Kapitalizmin ortaya çıkışında kaba olarak hammadde, emek ve artı-değer olarak ifade edilen sermayenin oluşum süreci; kapitalizmin karşılaştığı sayısız krizler sonrasında işçi - burjuva, burjuva –tüccar, işçi- tüccar, tüccar- müşteri, müşteri- burjuva gibi üretimin ve tüketimin çeşitli aşamalarında doğan ilişkiler sürecinden beslenmesi nedeniyle sosyal olanı keşfettiği söylenebilir. Kapitalist iktisadi yaklaşım, insanın emeğini satın aldıktan sonra benzer üretim süreçleri arasındaki çıktı farklarını anlamlandırma ve farkları kapatma çalışmaları çerçevesinde öncelikle bireyin kas gücünün dışında beyin gücünü, boş zamanını ve sosyal sermaye kuramını geliştirerek insanın dünyasını işgali sonucu ilişkilerini ve sosyal ağlarını ele geçirmeye çalıştığı söylenebilir. İnsanın ekonomik amaçla ele geçirilmesi ve insana üretim süreçlerinde ilişkileri sağlayan bir temas noktası, bir araç olarak yaklaşılması insani ve vicdani bir yaklaşım olmamasının yanında insanın yaradılışına da uygun değildir. Bu çalışmada sosyal sermayenin iktisadi alanda değerlendirilmesinin aksine eğitimde yarattığı katma değer araştırma konusu yapılacağından, insana dair değerlerin de katkı yaptığı sosyal sermaye üretime değer katan, üretimi zenginleştiren ancak ufkunda kâr amacı gütmeyen bir yapı incelenmiştir.

65

Sosyal sermayenin kişiler arası ilişkilerden doğduğu genel olarak kabul edildiğine göre, sosyal sermaye kavramı ortaya çıkmadan önce hatta kapitalizmden önceki üretim biçimlerinde de bireyler arasındaki ilk etkileşimden bu yana sosyal sermayenin var olduğu söylenebilir. Sosyalleşmenin önemine vurgu yapan masallarda, fıkralarda, efsanelerde, atasözlerinde, filozofların söylemlerinde, kutsal metinlerde bunun izlerini görmek mümkündür. Örneğin, 20. yüzyılın ortalarına kadar, köyden kente göç ile büyük toplumsal değişim yaşanmadan ve modern hukuk normları hayatımızda, ilişkilerimizi tam anlamıyla kuşatmadan önce ticari ilişkiler başta olmak üzere komşuluk ilişkileri, iş arkadaşlıkları veya akrabalık ilişkilerinin bugünkünden farklı olduğu bilinmektedir. Önceden “Söz, senettir.” normu belirleyici olurken, modern kentsel yaşamla birlikte informal ilişkilerin anlamını yitirmesi, ahlaki bir norm olan “sözün senet olması” önermesindeki “söz” yerini yazılı hukuki belgelere bırakmıştır. Yazılı hukukun yaşamın tüm alanlarına egemen olmasıyla ilişkileri daha formal bir niteliğe bürünmeye başlanmıştır. Adeta tüm yaşamımız modern bir örgütlenme içinde ve bir şirket sözleşmesine benzer özellikler taşımaya başlamıştır. Hatta Türk Hukuku’na son yıllarda giren bir norm ile birlikte evlilikler de sözleşmeye bağlanmaktadır.

Bazı yazarlar sosyal sermayenin ilk kavramlaştırmasının Tocqueville tarafından yapıldığını iddia etmektedirler. Bu yazarlara göre Tocqueville’in Amerikan demokrasisini anlatırken vurgu yaptığı Amerikan demokrasisi ile Fransız demokrasisi arasında yaptığı sivil toplum karşılaştırması sosyal sermayeye işaret etmektedir. Tocqueville, Avrupa’da gördüğü geleneksel, hiyerarşik ve daha katı ilişkilerle yürüyen resmi statü ve bağlılıkların yerine gönüllü kuruluşların kendi aralarındaki etkileşimin Amerikalı bireyleri bağlayan etkili bir sosyal yapıştırıcı özelliğinden söz eder (Field, 2008, 42). Kimi siyaset bilimci, yönetim bilimci, sosyolog, ekonomist; körün fili tarifine benzer bir biçimde yeni durumu tarife kalkan herkes aslında doğru ancak eksik, kendi bakış açılarına göre tanımlama yapmışlardır. İktisat kuramcılarının sosyal sermayeye ilişkin yaklaşımları zaman zaman baskın çıksa da resmin tamamı konusunda bir uzlaşma sağlanıncaya dek tanımlar arasında ortaklaştırılan yönleri esas almak gerekmektedir.

Gerni’nin sınıflandırması açısından, sosyal sermayenin tarihsel gelişimini üç devrede ele almak gerekmektedir. Buna göre:

66

• Kavramın fikir olarak ortaya çıktığı ve tartışıldığı dönem (sosyal sermaye terimi kullanılmadan)

• Sosyal sermaye teriminin kullanılmaya başlanıldığı 20.yy başları (L. Hanifan ve sonrası dönem)

• Putnam başta olmak üzere Bourdieu ve Coleman’ın önemli katkılarıyla, sosyal sermayenin siyasi ve ekonomik tartışmaların gündemine oturduğu ve dikkatlerin üzerine çekildiği dönem (Gerni, 2013, 4).

Klasik sosyolojinin topluma ilişkin tezlerinin bugün geliştirilen tezlerin temel yönelimleri üzerinde etkili olduğundan hareketle (Aydemir, 2011, 32) Marks, Durkheim, Weber ve Simmel’in teoriye katkıları önemli olduğunu saptamak gerekmektedir. Marks, toplumu sermaye ve emek sınıfları arasında süregelen çatışmaların yarattığı teziyle yabancılaşma teorisinde insan ilişkilerini “kişiler arasındaki değil, şeyler arasındaki ilişkiler” olarak tarif etmiştir (Swingewood, 1998’den aktaran: Aydemir, 2011, 33). Aynı dönemlere denk gelen sanayileşme ve modernleşmeyle birlikte eski ile yeninin, kır ile kentin farkı analiz edilmeye, toplumsal değişimin anlamlandırılmaya başlanmasından bu yana Tönnies, Durkheim, Simmel, Weber gibi düşünürler de sosyal dönüşümün üzerine durmuşlar, toplumu anlamaya çalışmışlardır. Weber, kapitalizm ve Protestan ahlakı arasındaki ilişkiyi ortaya koyarken, toplumun üreten ve tasarruf eden yapı içinde böyle bir aşamaya geldiğini, kapitalist sistemin bu aşamaya gelmesinde farklı ve yeni çalışma esaslarını içinde barındıran kültürel etmenlere işaret etmiştir (Gerni, 2013, 6). Tönnies, Gemeinshaft ile Gesellshaft karşılaştırmasında, Gemeinshaft’ta var olan kimi ilişkilerin -duygusal, kendiliğinden, mekanik, geleneklere bağlı- yerini kent yaşamında daha organik ilişkilere bıraktığına dikkat çekmiştir. Bir yönüyle kaynaklarının bir bölümünü ağlardan, ilişkilerden, insanlar arası etkileşimlerde sağladığına göre sosyal sermayenin eski ilişkilere gömülü olduğu; benzer bir şekilde Durkheim’ın anomi olarak betimlediği durumun ortaya çıkmasına neden olan belirtilerden birinin sosyal sermayedeki azalma olabileceği düşünceleri değerlendirilmeye değerdir. Simmel’in toplumlaşma olarak asıl üzerinde durduğu şey, bireyler arasında ortaya çıkan etkileşimlerdir. Birkaç bireyin etkileşime girdiği yerde toplum vardır. Bu etkileşim daima belli sebeplerle ya da belli

67

amaçlar gözetilerek gerçekleşir. İnsanlar arasındaki bu etkileşimlerin önemi, bu yönlendirici sebep ve amaçları içinde barındıran bireylerin onlar sayesinde bir birlik, yani bir toplum oluşturmasından gelir (Simmel, 2009’dan aktaran Aydemir, 2011, 39). Bu bağlamda toplum kendini oluşturan bireyler arasındaki etkileşim ve iletişimden ibarettir, denilebilir. Yukarıda aktarılan gelişmeler sosyoloji biliminin doğmasını ve gelişmesini sağlamıştır.

Kavram olarak sosyal sermayenin ilk kullanımı, Batı Virginia’daki okul sistemini değerlendiren Lydia Hanifan tarafından 1916’da gerçekleşmiştir. On beş okul bölgesini veya mahallesini kapsayan kırsal bir okul yöresinde; üçü ilkokula, diğerleri tek öğretmen tarafından okutulan okullara ait bölgenin toplam nüfusu 2180’dir (Hanifan, 1916’dan aktaran: Kılınç, 2009). Ailelerin okula destekleri ve ilgilerinin okul başarısıyla olan ilişkisi üzerinde duran Hanifan’a göre, okul toplumunu oluşturan aileler arasındaki karşılıklı ilişkiler sosyal sermayenin oluşmasına katkı yapmaktadır (Woolcock ve Narayan, 2000, 228). Sosyal sermayeyi akademik düzlemde tartışmaya açan Bourdieu (Bourdieu, 1986) ve Coleman (Coleman, 1988)’ın çalışmalarıdır (Ekinci, 2008, 15). 1990’lardan sonra Putnam’ın yayınladığı “Bowling Alone: America’s Declining Social Capital” adlı çalışma, Amerikan toplumundaki çözülme ve yalnızlaşmayı incelemiş, sosyal sermaye tartışmalarına yeni bir ivme ve popülarite kazandırmıştır (Vermaak, 2006, 19). Sosyal sermayenin ilişkiler, norm ve değerler, sosyal ağlar olarak belirtilen unsurlarına güven eksenli çalışmalarıyla katılan Fukuyama bu alanın önde gelen isimlerinden biri olmuştur. Field’in Harper’den aktardığına göre, alanda yapılan çalışmaların artması da bu alan yönelik ilgi artışının göstergelerinden biridir. Buna göre, 1981 yılına kadar 20 çalışma, 1991-1995 arası 109 çalışma, 1996-1999 arasında ise 1003 çalışma yapılmıştır(Field, 2008, 5). Dünyadaki ilgi artışının benzeri ülkemizde de yaşanmaktadır. YÖK Tez Tarama Merkezinde sosyal sermaye konulu 47 yüksek lisaans, 28 doktora tezi yapıldığı görülmektedir.