• Sonuç bulunamadı

1.9. Sosyal Sermayenin Pozitif Sonuçları: Sosyal Sermaye Niçin Önemlidir?

1.9.4. Sosyal Sermaye ve Ekonomi

Modernleşme kuramcıları, uzunca bir süre gelişmekte olan ülkelerde geleneksel olarak genişleyen sosyal bağların ve akraba gruplarının ekonomik büyümeye belirli bir engel oluşturabileceğini ileri sürmüşlerdir. Modernleşmede geleneklerin kontrol edilmesi ve sınırlandırılması gerektiği ileri sürülmüş ve devlete disiplin altına alıcı bir rol verilmiştir. Yani, eski felsefeler ve eski sosyal kurumlar parçalanmalıdır; kast, din ve ırk bağları ortadan kaldırılmalıdır. Modernleşme teorilerinin kalkınma iktisadına yansıyan Ortodoks neoklasik kalkınma teorileri de, geleneksel sosyal ilişkiler ve yaşam tarzlarını kalkınmanın bir engeli olarak ele almışlardır. Kuramcılar, kapitalizmin yokluğu veya başarısızlığını ve kalkınma önündeki engelleri açıklarken, benzer şekilde çoğunlukla sosyal ilişkiler üzerine yoğunlaşmışlardır. Örneğin Rostow’a göre, bir ülkede kalkınmanın en önemli aşaması olan kalkış (take-off) aşaması düzgün bir gelişmeye karşı koyan güçlerin tamamen yıkıldığı bir aşamadır. Ancak ne var ki, önemli kalkınma teorilerinin sosyal ilişkilerin kalkınmayı etkilemesi ile ilgili olumsuz tüm savlarına rağmen, 1990’lı yıllardan itibaren sosyal sermaye, dünya genelinde ekonomik kalkınmanın temel bir unsuru olarak görülmeye başlamış (Tüylüoğlu, 2006: 29-30), modern toplumlarda ekonomik faaliyetlerin sosyal ilişki yapılarının içinde gömülmüş veya yerleşmiş bulunduğu, ekonomik açıdan analiz edilen kurum ve davranışların sürdürülen sosyal ilişkiler tarafından belirlenmekte veya sınırlandırılmakta olduğu savı (gömülmüşlük- embeddedness savı) (Granovetter 1985: 481-482) gittikçe daha fazla kabul edilmeye başlamıştır.

Sosyal sermaye ile ekonomi arasında pozitif bir ilişkinin varlığına inananlar, ilişkiler, ağlar ve normlardan oluşan sosyal sermayenin piyasanın etkili bir biçimde işlemesine çok çeşitli şekillerde katkıda bulunacağını iddia etmektedirler. Buna göre yüksek düzeyde sosyal sermayenin varlığı, aşağıda belirtilen sonuçları beraberinde getirecektir (Performance and Innovation Unit, 2002: 16-20; Fukuyama, 2005: 43; Grootaert ve Bastelaer, 2002: 8):

(i) Bireysel satıcılar ve alıcılar arasında, sosyal ağlar bilgi akışını kolaylaştırır ve paylaşılan işbirliği kuralları büyük ölçüde işlem maliyetlerini3 azaltır.

(ii) Firmalarda ağlar ve işbirliği kuralları takım çalışmasını kolaylaştırabilir, çalışanlar ile işverenler arasındaki vekil- müvekkil problemlerini azaltabilir ya da elimine edebilir ve bilgi akışını kolaylaştırabilir.

(iii) Firmalar arasında ağlar ve işbirliği kuralları güveni inşa edebilir, pahalı yasal sözleşmelere olan ihtiyacı ve böylece muamele masraflarını azaltabilir. Böyle bir toplum, organizasyonel yenilikler getirmede daha başarılı olacaktır; çünkü yüksek güven duygusu çok çeşitli kapsamdaki sosyal ilişki türlerinin belirmesine izin verecektir. Örneğin son derece sosyalleşmiş Amerikan toplumunun geçtiğimiz yüzyılın sonlarında ve bu yüzyılın ilk yarısında modern kurumsal şirket yapısının gelişmesine öncülük etmesi veya Japonların daha yakın zamanlarda ağ organizasyonların içerdiği imkanları keşfetmesi gibi. Bunun tersine birbirlerine güvenmeyen insanlar, en nihayetinde kendilerini yalnızca müzakereye, anlaşmaya ve dava etmeye iten bir formel kurallar ve düzenlemeler sitemi altında birbirleriyle işbirliği yapabildikleri bir toplum içinde bulacaklardır. Hatta bazı durumlarda, sistem onları baskıcı yöntemler kullanarak kendi kurallarına uygun davranmaya zorlayacaktır. Toplumdaki güvenin yerini alan bu yasal aygıt, ekonomistlerin “işlem maliyeti” olarak adlandırdıkları unsuru kapsar. Diğer bir deyişle toplumdaki yaygın güvensizlik, bütün ekonomik aktivitelere bir tür vergi olarak

3 İktisadi değişimin gerçekleşmesi için yapılan bilgi edinme, sözleme yapma, ölçme, denetleme ve

danışmanlık harcamaları, işlem maliyeti (transaction cost) olarak tanımlanmaktadır (Performance and Innovation Unit, 2002: 16-17).

eklenir. Bu tür vergiyi yüksek güven duygusuna sahip toplumlar ödemek zorunda kalmazlar

(iv) Firmalar ve yerel topluluklar arasında gönüllü çalışma ve diğer etkileşimler, problem çözme ve liderlik gibi yetenekleri geliştirmede çalışanlara fırsatlar sunabilir. Böyle etkileşimler, şirketin işgücü yeteneğini daha az bir maliyet ile geliştirmesine yardım eder.

(v) Ağlar ve bağlantılar, sosyal sermayeyi iş aramayı kolaylaştıran hayli etkin bir mekanizma haline getirir. Sosyal sermaye köprüsü (ağlar ve arkadaşların arkadaşları ile bağlantılar ve tanışıklıklar) iş bulma sürecinde oldukça etkin bir rol oynamaktadır. Bu da, şirketlerin işçi bulma maliyetlerinin azalması anlamına gelecektir. Yüksek düzeydeki sosyal sermayenin piyasanın işleyişi üzerindeki bu etkilerine ilaveten belirtilmelidir ki, sosyal sermayenin düzeyi ve biçimi aynı zamanda ekonominin kurumsallaşma şeklini ve düzeyini de belirleyici bir etkiye sahiptir. Bu etkiyi en net şekilde Fukuyama’da bulmak mümkündür. Fukuyama’ya göre (2005: 78), sosyalleşmeye giden üç yol vardır: İlki aile ve akrabalık çevresi ilişkilerine, ikincisi bu çevrenin dışında yer alan okul, klüpler ve profesyonel organizasyonlar gibi gönüllü birleşmelere, üçüncüsü de devlete dayanır. Her yola karşılık gelen üç ekonomik organizasyon biçimi vardır: Aile şirketleri, profesyonel olarak yönetilen kurumsal şirketler ve devletin mülkiyetine sahip olduğu veya sponsorluğunu yaptığı girişimler. Birinci ve üçüncü yolun, sonuçta birbirileriyle yakından ilişkili olduğu ortaya çıkar. Sosyalleşmeye giden başlıca yolun aile ve akrabalık çevresi ilişkilerinden geçtiği kültürler, geniş çaplı, sürekliliği olan ekonomik organizasyonlar yaratmada büyük zorluklar yaşar; bu ölçekte işleri başlatması ve desteklemesi için devlete dönerler. Diğer taraftan, gönüllü birleşmelere eğilimli toplumlar kendiliğinden büyük ekonomik organizasyonları yaratabilme yeteneğine sahiptir ve bu konuda devletin desteğine ihtiyaç duymazlar. Yani Fukuyama, şayet onlara yoğun kurallar, sözleşmeler, yasalar ve bürokrasi engel olmuyorsa büyük özel sektör şirketlerinin yüksek ölçüde sosyal güvene dayandığını

ülkelerde büyük özel şirketlerin kendiliğinden ortaya çıkması daha az olasıdır ve muhtemelen devlet ortaya çıkan boşluğu doldurmak için adım atacaktır. Tersine, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Almanya gibi sosyal güvenin yüksek seviyelerde olduğu ülkelerde ise devletin bu şekildeki müdahalelerine daha az ihtiyaç duyulacak ve böylesi müdahaleler olmaksızın, büyük kurumsal şirketler var olabilecektir (Performance and Innovation Unit, 2002: 15-16).