• Sonuç bulunamadı

Sosyal Hayatın Cinnetli Kaçakları: ġadan ve Deli Hikmetullah Filozof Efend

Bihruz Bey’in Safderun Alafranga Dünyasında Hastalıklar:

MĠLLET *Göğüs yaran ve yürek

4.3.4. Sosyal Hayatın Cinnetli Kaçakları: ġadan ve Deli Hikmetullah Filozof Efend

Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın Ben Deli Miyim? (1925) romanına 1924 yılında

“adab-ı umumiyeye muhalif neşriyat” (Gürpınar, 2011a, viii). Suçlaması ile dava

açılır. Bu davaya iliĢkin itirazını çeĢitli gazetelerde açıklayan Hüseyin Rahmi, eserinin yanlıĢ anlaĢılmasına karĢı duyduğu tepkiyi ve sansürün edebiyatta olumsuz etkilerini 1924 yılında yayımlanan Son Telgraf gazetesinde Ģöyle anlatır:

“Abdülhamit zamanından beri bu memlekette susmanın mükâfatı, söylemenin mücazatı vardır. Bu hakikatler hepimizin mücerrebidir” (Gürpınar, 2011a, xi). Deli Filozof romanı ise, “Önce Vakit gazetesinde tefrika olunur, 24 Eylül 1930 günü yazılmaya başlanmış ve 7 Mayıs 1931 tarihinde tamamlanmıştır” (Göçgün, 1987,

531).

Hüseyin Rahmi, Abdülhamit devrinin basın ve yayım hayatını susturan toplumsal algısı üzerinden konuĢur. Batı‟dan gelen tesirle ahlak yapımıza çöken alafranga tesirleri Ben Deli Miyim? romanında anlatan yazar, gençlerin içine gömüldüğü bu çıkmazı eleĢtirmenin tabi sonucunun da altını Ģu sözlerle çizer.

165

“Bugün ahlaksızlığın, fuhuşun mecerası yer yer patladı. Şimdi her fenalık açıkta, gözlerimizin önünde taşarak, etrafa fışkırarak akıyor. (...) Ahlaklı ahlaksız, hepimiz bu müteaffin kârizin kenarında seyirci değil miyiz? Bu zehirli miyazmanın içinde çırpına çırpına her gün yüzlerce genç vücutların boğulduklarını görmüyor muyuz?” (Gürpınar, 2011a: xi).

Toplumun kanayan ahlak yarasına bir yazar olarak el atan Hüseyin Rahmi, kendisine atfedilen suçlamaları Ģiddetle reddeder. Sosyal hayatın içindeki sancıları kaleme almada her zaman cüretkâr ve azimli olan yazar, Ben Deli Miyim? romanını da hayatın içinden kopmuĢ bir ders niteliğinde görür. “Bu eser alelade bir hikâye

değil, seriri bir derstir” (Gürpınar, 2011a, xii) diyen Hüseyin Rahmi, hikâyesindeki

dersi anlamada gösterilen bu ısrarcı tutum karĢısında da ĢaĢkınlığını ifade eder. Yazar, bu noktada eseri yazarken kimseden izin almadığını da Ģu sözlerle belirtir:

“Sanat neşterini, bu elim mevzua dokundurmak için şehremanetinden ruhsat tezkiresi alan bir bakkal gibi müddeiumumilikten izin mi istenecektir?” (Gürpınar,

2011a, xiii). Hiçbir izne ve ruhsata ihtiyacı olmadığını anlatan Hüseyin Rahmi,

“Roman sanattır. Ve sanat hürdür” (Gürpınar, 2011, xiii) diyerek kendisini savunur.

Kendisine yapılan bu ağır eleĢtirilerin, temelde kendi okurlarına karĢı da yapılmıĢ olduğunun üzüntüsünü dile getirirken, bugüne kadar yaptığı iĢleri emsal göstererek Ģöyle der: “Bugün kirli bir top gibi mahkeme parkelerine fırlatılmak istenilen bu isim,

bu ana kadar memleketin hiçbir mülevves meselesine karışmamıştır” (Gürpınar,

2011a, xiii). Ben Deli Miyim? romanının muhtevasını, Şıpsevdi, Tebessüm-i Elem ve

Cehennemlik‟ten farklı görmeyen Hüseyin Rahmi‟ye göre, bu esere dava açılması

son derece tuhaftır.

Ben Deli Miyim? romanında bir delinin hikayesini bir baĢka delinin gözünden

anlatan yazarın, mahkeme savunması 29 Eylül 1924 yılında İleri Gazetesi‟nde yayımlanır. Hüseyin Rahmi eserini mahkemede Ģu sözlerle savunur: “Bu bir

romandır. Bunları söyleyen bir delidir. Yapan da bir delidir” (Gürpınar, 2011a, xxviii).

Hüseyin Rahmi, bir delinin neleri yapabileceğini göstermek için Mazhar Osman Bey‟in Ģahitliğini ister, ama heyet buna lüzum görmez. Mahkeme reisinin, “Bir delinin

ağzından dahi sadır olmuş olsa kanun bu kabil şeyleri mugayir-i edep addetmiş ve kanunen neşrini muvafık görmemiş ve men etmiştir. Buna ne dersiniz?” (Gürpınar,

2011a, xxix). Sorusu karĢısında kendini savunan Hüseyin Rahmi, bugüne kadar yazdığı kırk beĢ eserde, edebe muhalif olmayıp da Ben Deli Miyim? romanının bu anlamda suçlanması karĢısında ĢaĢkındır. Eserin diğer romanlardan farklı olarak perdeleri araladığına inan yazar, her Ģeye rağmen bu Ģuçlamaları reddeder. 1 Ekim 1924 yılında yayımlanan Tevhid-i Efkâr gazetesinde, Hüseyin Rahmi‟nin davadaki beĢinci savunmasına ve beraat kararına yer verilir.

166

Hüseyin Rahmi‟nin yukarıdaki savunmasından ve görüĢlerinden de anlaĢılacağı gibi ahlaklı olmamız ya da ahlak yoksunu olmamız bizi olaylara seyirci kalmamızı gerektirmez. Yazarı eseri için açılan davada ĢaĢırtan ise, yaranın üzerine defalarca parmak basmasına rağmen Ben Deli Miyim? romanına yapılan eleĢtirinin acımasız yönüdür. Hüseyin Rahmi eserlerinde, hayatın olumsuz yanlarına iĢaret etmek, imada bulunmak ya da değinip geçmek yerine, söz konusu ahlaksal yozlaĢmaya titizlikle eğilen, olayları detaylandıran, kimi zaman bu detaylarda kurguyu boğma pahasına gerçeği irdeleyen, bu yolda abartılı bir dil kullanmaktan da çekinmeyen bir yazardır. Eserlerinde bir neslin çöken değerlerine ıĢık tutan yazar, ahlaksızlığı anlatırken, bunu gençlere özendirmek için yazmadığı da açıkça bellidir. Zira eserlerinde kötünün cezalandırıldığı, bu yoldaki gençlerin felakete sürüklendiğinin her zaman altını çizer. Kötünün karĢısına kötüyü çıkaran ve neredeyse hiçbir eserinde iyi bir insanı alta çekmeyen yazar, Ben Deli Miyim? romanında deliliği bir sanat biçiminde yorumlar.

Ben Deli Miyim? romanında hayata dair soruları ile bir aydın seviyesinde sesi

yükselen delilerin dengesizliği ve ahlaki yozlaĢması deliliğinin bir parçası Ģeklinde kurgulanmıĢtır. Toplumsal ahlak kurallarını delicesine hiçe sayan, zihnen ve ruhen geleneğin bağından kopmuĢ tipler ile delilerin ahlak düĢkünlüğü aynı hizada gösterilir. Deli Filozof romanında ise delilik halkın gözündeki bir algı biçiminde okura sunulur. Her iki romanın da incelememize dâhil olmasındaki en önemli yan da bu noktadan ileri gelmektedir. Zira Hüseyin Rahmi bundan evvel yazdığı kırk beĢ romanında gerçek hayattaki tipleri kurguya dâhil ederken, onların kimi zaman abartılı hal ve tavırlarını delilik mertebesinde yorumlamıĢtır. Burada ise, aklî kapasitesi yerinde olmayanların, bu kadarı da olmaz dedirtecek halleri, ancak bir noksanlığın neticesinde normal karĢılanabilmektedir. Hâl böyle iken, Şık, Şıpsevdi,

Utanmaz Adam, Kaderin Cilvesi gibi romanlarda karĢımıza çıkan aynı sorunsal,

burada deli cesareti ve deli tabiatı üzerinden yorumlanmaktadır. Söz konusu romanlarda, akli kapasitesi normal bir insanın ahlak yapısındaki çöküĢ mutlak bir cezaya dâhil edilir.

Ben Deli Miyim? ve Deli Filozof romanında ise yapılan tüm hareketler,

deliliğin gümrüğü ile ayıp kurallarının dıĢına çıkabilmektedir. Ben Deli Miyim? romanında yaptıkları hiçbir Ģeyde akıl yürütmeyen ve neticede bir hastalığın sonucu ahlaksızca davranan deliler için yaptıklarında mazur bir yan bulan yazar, toplumsal çöküĢü bir deli cesareti ile hızlandıran gençlere açık bir gönderme yapar. Deli Filozof romanında ise, çoluk çocuk sahibi orta yaĢ bir bilge kiĢi/zamanın kutbu sıfatları ile

167

okura sunduğu Hikmetullah Efendi karĢımıza çıkar. Yazar burada da Tanrı‟ya kafa tutan Hikmetullah‟ı, delilik sıfatı ile bu günahtan bertaraf eder. Hüseyin Rahmi‟, “ben deli miyim?” sorusunda ahlakî bir hesaplaĢmanın sancısını çeker. Giderek büyüyen BatılılaĢma hareketinde, artarak devam eden köklerinden kopuĢ, burada deliliğin basamağında ele alınmıĢtır.

Üzerinde çok tartıĢılan ve neticede mahkeme koridorlarında beraat kararı elde eden Ben Deli Miyim? romanı iki deli olan ġadan ile Kalender Ali‟nin öyküsüdür. Romanın baĢında konuĢan ġadan‟ın, zekâsından dolayı delirdiği okura anlatılır. KonuĢmalarındaki teklifsizlik ve açıklık onun deliliğine isnat edilse de, ġadan gerçekte içgüdülerine göre davranan ve düĢündüğünü o anda söyleyen biri olarak gösterilir. ġadan bu yanı ile normallerden ayrılır. Hüseyin Rahmi, sosyal hayatta normal sayılan anormallerle, deliler arasındaki benzeĢmeyi bu noktada ifade eder. Romanın temel çatıĢması da, aslında gerçekte kimin deli olduğu üzerine kurulmuĢtur. Yaptıklarını deliliğin kılıfı ile hafifletenlerle, akıllı geçinenlerin deliliği arasındaki ikilemi çakıĢtıran yazar, hanginiz deli? sorusu ile okuru yüzleĢtirir.

Deli Filozof romanında ise, halkın dini, ahlakî ve sosyal yapısındaki dengeler

ile deli filozof Hikmetullah Efendi‟nin fikir çatıĢmaları anlatılır. DüĢünen, okuyan ve her Ģeyi sorgulayan Hikmetullah Efendi, halkın gözünde garip, farklı, dinsiz ve her Ģeyden önemlisi de sözlerine itibar edilmeyecek bir delidir. Bunun en önemli nedeni de halkın, kabul ettiklerini sorgulayan zihniyeti kabul etmemesinden kaynaklanır.

Hikmetullah Efendi‟yi delirten, onu kötücül yapan halkın cahilane yaĢayıĢ biçimidir. Deli filozof, halkın inandığı Tanrı‟ya karĢı çıkıp, kafa tutar. Temelde ilmin merkezindeki Kur‟an‟a sözü yoktur. Halkın cehaleti ile yobazlaĢan sıkıyönetim Tanrı‟sına isyan eder. Onun bu noktadaki amacı Tanrı‟ya kafa tutmak değil, cahilliğe savaĢ açmaktır. Kinle, yozlaĢmıĢ ahlak yapısı ile parasızlık ve güçsüzlükle dejenere olan halkın Tanrı algısına isyan eden Hikmetullah Efendi, bu sebeple de dinsiz ve zındık kabul edilir.

Hüseyin Rahmi, deli filozofu çileden çıkaran nedenleri roman boyunca üst üste yığar. Hata kurgudaki bu yığın, bir müddet sonra masal havasına geçiĢe neden olur. Yazar, Hikmetullah Efendi‟yi aydın mertebesine taĢımak, ona modern bir bakıĢ açısında sunmak için kurgunun da sınırlarını zorlar. Deli filozofa “ne kadar humanist” dedirtmek adına, roman masalımsı bir yapıya sürüklenir. Normal bir insanın ahlak sınırlarını zorlayan nedenler arasında bile, Hikmetullah Efendi‟nin “üstün olgun baba

168

tavrı” romanı bir müddet sonra olağandıĢı bir hale sokar. Deli Filozof romanın belki de en marazi yanı, kurgunun okuru bu anlamda sınayan kurgusundan kaynaklanır.

Deli Filozof romanını felsefi boyutundan ayırıp, macera kitabına sürükleyen

Hüseyin Rahmi Gürpınar, deli filozofu sıradıĢı bir olgunluk sınavına sokar. Bu sınavda, ahlâki değerler dini kurallar, ailevi güçler, kısacası manevi değerler bütünü, aklın ve felsefenin hizasına çekilir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi masalsı kurgunun içine, felsefesi ile kapı açan Hikmetullah Efendi roman boyunca üç mesajın altını çizer. “AĢk, hırs ve para” insanın baĢını döndürmektedir. Buna göre tüm kötülük insanların bu ihtiraslarından kaynaklanır. Deli filozof insan ruhunu bozan her Ģeyin kaynağında tabiatı, yaradılıĢı suçlar. Bu nedenle de Tanrı ile kavgaya tutuĢur. Ona göre, insan aklını yeteri kadar kullanmadığı için fırsatçılar bu boĢluğu ilimsiz, temelsiz, ölçüsüz bilgiler yığını ile doldurmaktadır. Bu nedenle ġeytan diye bir Ģey de yoktur. “Biz pratik hayat

meydanında her şeyi bu duygularımızla ölçüye vurarak gerekli olanları kabul, olmayanları reddetmek egzersizleri yapmalıyız. Baştan çıkarıcı Şeytan, dinlerin uydurdukları fesatçı ve tuhaflıklarıyla semavi bir palyaçodur” (Gürpınar, 1969, 32).

Hüseyin Rahmi Gürpınar, insanın kötülüğünü kendindeki malzemeye bağlar. Deli filozof, “Ģeytan” fikrine inanmayı bir zavallılık olarak görür. Zira tüm Ģer bizim bozuk yaratılıĢımızdan kaynaklanmaktadır. Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan romanında da böylesi bir çıkarımda bulunarak romanını sonlandırır. Ömer, yaptığı kötülüğü Ģeytanın karĢı konulamaz gücü ile iliĢkilendirir. Bir müddet sonra da içindeki Ģeytanın kendisi, algıları, hırsı, düĢkün tabiatı ve ruhu olduğunu anlar.

Ben Deli Miyim? romanında ġadan, deliliğin itirafı ile tıpkı deli filozof gibi

entelektüel bir perdeden konuĢur. Yazar burada hissettiğini yaĢayamayan, düĢündüğünü samimiyetle konuĢamayan insanlara normal denilmesinin eleĢtirisini yapar. Kendine dürüstçe, “Ben deli miyim?” (Gürpınar, 2011a, 1) sorusunu soran ġadan, kendi aklına hayran olan insanlara da ĢaĢırır. Ġnsanoğlunun kendi dehasına olan itimadını sarsmaya çalıĢan Hüseyin Rahmi, deli olduğunu kabullenen ġadan‟ı aklın üst sınırında konumlandırarak, onu entelektüel tarafa sürükler. Mehmet Narlı,

Edebiyat ve Delilik adlı çalıĢmasında, ġadan‟ı entelektüel bir deli olarak Ģöyle

anlatır:

“Hem olay örgüsünün merkezi kişisi hem de anlatıcı olan Şadan, kendi deliliğini problem edinen, deliliğin belirtilerini kavramaya, genetik, ruhsal, toplumsal hatta siyasal etkenlerini bilmeye çalışan; toplumsal deli etrafındaki

169

kabullerini ve deli algısını eleştiren, hatta akıllılık ile ilgili genel kabulleri de tartışan oldukça entelektüel bir delidir” (Narlı, 2013, 126).

Hüseyin Rahmi, aslında herkesin bir parça deli olduğu iddiası ile romana Ģöyle baĢlar. “Hey! Kendini akıllı sanan biçare, kira otomobillerine konan taksiler gibi sana

da her saatini, hareketlerini kayda mahsus bir âlet rapt etseler, bazı bazı darüşşifadakileri imrendirecek şeyler yaptığını belki biraz anlardın” (Gürpınar 2011:

1). ġadan‟ın ağzından anlatılan roman, aslında herkesin “gizli deli” olduğunun dıĢa vurumudur.

“Aynanın karşısında grimas yaparak kendini zeklediğin hiç vaki değil midir? Daha böyle yapmaktan hoşlandığımız fakat kimseye göstermek istemediğimiz birçok tımarhanelik hareketimiz vardır. Demek hepimiz birer parça gizli deliyiz” (Gürpınar 2011, 2).

Ġnsanların içindeki pek çok tımarhanelik hareketten yola çıkan Hüseyin Rahmi,

Ben Deli Miyim? romanındaki ġadan‟ın soruları,Deli Filozof romanında Hikmetullah

Efendi‟nin ağzından dökülüyor gibidir. Hikmetullah Efendi bu deyiĢlerle, tıpkı ġadan gibi delilik cesaretinden güç alarak Allah ile konuĢur. Halkın o gün ki Tanrı algısına farklı bir pencere açan deli filozofun, Tanrı karĢısındaki sorgulayıcı tavrında zerdüĢtçe bir yanda görmek mümkündür.

170

Çizelge 10. Deli Filozofun Tanrı Ġle KonuĢmaları. Deli Filozofun Tanrı ile KonuĢmaları

Ġnsanlar birbirini öldürüyor, kalpleri kötülük ve fesatla dolan insanlar çoğaldı. Sen nerdesin?

Kâinatın tamamında baĢıbozukluk var. Seni inkâr edenler çoğaldı.

Ġnsanlar ikiye bölündü. Bir kısmı senin varlığını ispata çalıĢıyor; diğer yandan buna herkes dudak büküyor. Ey Tanrı, senin bu suskunluğunun nedeni ne? Halk seni tahtından indiriyor. Onlar modern Allah istiyor. Mabetlerin, ibadetlerin Ģekli değiĢiyor.

Artık diplomalı peygamberler bekleniyor.

Ġnsanlar geleceğe hakim olmak isterken senin azametli, egoist tavrını örnek alıyor. Zalimler, Allahlığa kalkıyor.

Ġnsanlar sırf senden korktukları için sana ibadet ediyor. Ey Tanrı! Seni Ģımarttılar. Bense gerçekleri söyleyecek kadar cesurum.

Ġnsanlar savaĢ, sel, hastalık vs. UğraĢıyor. Dünya birbirine girdi. Bunun sorumlusu sensin.

KeĢke bize dünyaya gelmeden evvel fikrimizi sorsaydın. Bu idam yerine doğmayı kimse istemez.

Kadın ve erkeğe cismi duyguları sen verdin. Bunu yapanları da cehennem ile cezalandırıyorsun.

Hayır ve Ģer sendense, “İyilere mükâfat; kötülere mücazat neden” (Gürpınar, 1969, 9).

Yarattıklarının içinde akılca sana üstünlük iddiasında bulunanlar var.

Tanrılık yarıĢması açılsa, seninkinden daha iyi dünya kurmaya kalkıĢacakları göreceksin. “Sana şerikin, nazirin yoktur diyorlar. İnanıyor musun?” (Gürpınar, 1969, 9).

Teknolojiyi senden evvel insanlar buldu. Artık radyolar varken, postacı meleklerin hükmü de kalmadı.

“Hep bunlar Tanrılık kudretinden şüphe ettirecek ihtimallerdir” (Gürpınar, 1969, 9).

Hikmetullah Efendi, Tanrı‟yı yukarıdaki ifadelerle eleĢtirirken, her Ģeyi Tanrı‟nın yüzüne vuracak cesareti kendinde bulduğunu da itiraf eder. Benzer cesaret, sosyal hayatta doğruları söylemek adına kendine gümrük koymayan ġadan‟da da vardır. Cesareti ve fikirleri ile Tanrı‟dan üstünlüğünü ortaya koyan, Tanrı‟yı açıkça görevini yapmamakla suçlayan ve “modern Tanrı” fikrini düĢleyen Hikmetullah Efendi, isminin önündeki delilik sıfatı ile kendisine gelecek eleĢtirileri de böylece bertaraf eder. Deli filozof, evrenin kaotik yapısı içinde, Tanrı‟yı karĢısına alan, umutlarını kaybetmiĢ, kötücül entelektüel bir tiptir. Hüseyin Rahmi, Hikmetullah Efendi‟nin kötücül yanını Tanrı fikri ile yaĢadığı çatıĢma ile de besler. ġadan‟ın kötücüllüğü ise insanların birbirlerine karĢı aldatıcı/riyakar yapısından kaynaklanır.

171

Deli Filozof romanında çatıĢmayı güçlendirmek için de kurguya cahil, kültürel

düzeyi düĢük, hatta dinle ilgisi olmayacak kadar yobaz tipleri dahil edilmiĢtir. Bu tiplerin mekân ile bağlantılı sembolik yapısı ise Ģöyledir:

Çizelge 11. Tipoloji ve Mekân.

Ev: Kayınvalide Hafıza Hanım Mahalle Kahvesi: Hoca Sadık Ahlak ve din kurallarını dejenere

ederek, yobazlık derecesinde geri fikirleri olan kadın tipi

Dini, kutsal kitabı kendine göre yorumlayan, yobaz, yeni fikirlere kapalı hoca tipi

Hafıza Hanım: GeçmiĢin belleği, yeni bilgiler ile donanmamıĢ, eskiyi ezber eden tip

Hoca Sadık: Dini çarpıtan ve dindar görünen, sadece gerici fikirlere sadık yobaz tip

Kayınvalide Hafıza Hanım, cahil, yeni ve eski fikirler bakımından arada kalmıĢ, dini bilgiler noktasında kulaktan dolma fikirlere inanan bir kadındır. Roman boyunca Hikmetullah Efendi ile çatıĢma yaĢar. Ona göre damadı, uğursuz ve dinsiz bir adamdır. Hikmetullah için de kayınvalidesi dinsizdir. ġadan, Hafıza Hanım‟ın hiçbir fikrini ve tavrını dinsel bir gerçeklikle iliĢkilendirmez. Hüseyin Rahmi, deli filozofu evin çözülüĢü noktasında haklı çıkarmak için, Hafıza Hanım‟ı dejenere/cahil/yobaz yanı ile ön plana çıkarır. Hafıza Hanım‟ın damadına söylediği, “Sen kızımı aldığın

zaman benim erkeğim ölmüş olaydı, onun yerine beni alacaktın değil mi?” (Gürpınar, 1969, 14) sözleri Hafıza Hanım‟ın olgunluk düzeyini göstermesi adına

önemlidir. Kendi üzerine göz konulduğunu düĢünen Hikmetullah Efendi, kayınvalidesinin ahlakça düĢkün yapısını anlamlandıramaz. Kayınvalide/anne tipinin sembolik anlamdaki bu düĢkünlüğü, yazarın gözündeki kaosun evde baĢladığının da göstergesi sayılır.

Evin koruyucu, huzur verici yapısına “ata” sıfatı ile yerleĢtirilen kayınvalidedeki bu düĢüĢ, deli filozof gözünde delirmek/çıldırmak için de meĢru bir sebeptir. Sokaktaki yaĢantının temsili olan mahalle kahvesi de, halkın nabzını tutmak adına kurguda önem taĢır. Yazar burada da deli filozofu haklı gösterecek kadar cahil ve yobaz tipleri yerleĢtirir. Sadık Hoca, dini ağzından düĢürmez ve dini kullanarak geleceğe dair kehanetlerde bulunan biridir. Bu yönü ile cahil din hocası biçiminde okura sunulan Sadık Hoca, kültürel yozlaĢmanın da bir parçası gibi okura takdim edilir. Tıpkı evde olduğu gibi, sokakta da Hikmetullah Efendi‟nin kabul görmesi mümkün değildir.

172

“Mahalle ona, dinsiz hoca, zındık herif derler. Semtte ne felaket olsa onun

uğursuzluğundan bilinir. İlimle cehaletin birbirine nefret ateşi, bu zavallı adamın başına sürekli olarak bir volkan gibi tüter durur. Fakat bazı aydın gençler gözünde Filozof Hikmetullah zamanın önemli bir kutbu olarak tanınmak gibi iyi bir zan kazanmıştır” (Deli Filozof, 1999, 28).

Felsefenin kuramsal kısmıyla pek ilgilenmeyen, hayatın yaĢanan yüzünü felsefi bulan, kitapları satmayan Hikmetullah Efendi sokağın gözünde iki Ģekilde kabul görür. Bu Ģekiller yukarıda da belirtildiği gibi birbirinin tümüyle zıttıdır. Cahiller onu deli bulurken; entelektüeller onu zamanın kutbu sayar. Hüseyin Rahmi, deli filozofa iki ayna tutar. Bunlardan ilki cehalet ile ilmin çatıĢmasında kalan adamın deliliği ve uğursuzluğudur. Diğer yandan da, entelektüel kesimin kutbu, fikirlerine riayet edilen adamıdır. Yazar bu noktada ise deli filozofun hem deliliğini hem de filozofluğunu aynı çizgide gözler önüne serer.

Ben Deli Miyim? romanında da filozofça delirme noktasında benzer bir algı

karĢımıza çıkar. Anormalliğin aslında herkesin içinde olduğunu, ama delilerin bunu göstermekte sakınca duymadığını söyleyen ġadan, “Akıllılar delilik seyretmekten

niçin bu kadar haz ediyorlar?” (Gürpınar 2011, 2) diye sorar. Deliliğini itiraf eden

ġadan, sınırların dıĢındaki düĢüncelerinin delilik olarak yaftalandığına inanır. ġadan‟a göre, “Miskin beşer volkanlı kafalardan feveran eden fikirlerin ateşine

dayanamaz. Bütün dimağları adi, yavaş, sönük, ahmakça fikirlerle oyalanmak ister”

(Gürpınar 2011, 2). Ġçimizdeki gizli delilik, gerçek bir deli ile yüzleĢtirilir roman boyunca. Ben Deli Miyim? romanı her ne kadar bir delinin ağzından anlatılmıĢ olsa da, burada amaç bir delinin galiz yanlarına dikkati çekmek için değil, kimim ne kadar deli olduğunu ya da delilikten ne kadar nasibi andığını ortaya koymak içindir. Ġnsanları miskin beĢer olarak kabul eden ġadan, düĢünen kafaların her zaman bir sınıra sokulduğunu söyler. Yazarın bir taraftan da dini, ahlaki ve içtimai sınırlılıklara dikkati çekmesi ve ġadan‟ın bu sınırları zorlama konusundaki ısrarı ile deliliğe bir paye çıkarıĢı da söz konusudur.

ġadan, gerçek anlamda sosyal hayatın içinde değildir. Ġnsanlar onu konuĢmalarından ve hareketlerinden dolayı dıĢlamıĢtır. ġadan‟ın annesinin yanında bile kabul görmeyiĢi, insanların içindeki tuhaf halleri onu yalnızlığa sürükler. Ben Deli

Miyim? romanında bir delinin gözünden hayata bakan yazar, aslında insanların içindeki delinin tedaviye ihtiyacı olduğunu anlatır. ġadan dıĢlanmıĢlığı, farklılığı,

yalnızlığı ve buhranları ile bize baĢka bir tipolojinin doğumundaki sancıları anlatır. Yukarıda da ifade edildiği gibi, ġadan‟ın felsefi duygu evreninde düşünen,

173

sorgulayan adam vardır ve burada toplumun biçimlendirdiği ölçüde delilik emaresi