• Sonuç bulunamadı

Bir Araba Gölgesinde, Alafranga Sevdalar: Bihruz Bey Recaizade Mahmut Ekrem‟in, Araba Sevdası (1898) romanı Türk edebiyatı

ROMANDA SAFDERUN ALAFRANGA TĠPLERE YANSIMALAR

4.1.1. Bir Araba Gölgesinde, Alafranga Sevdalar: Bihruz Bey Recaizade Mahmut Ekrem‟in, Araba Sevdası (1898) romanı Türk edebiyatı

tarihine realist tavrı ile kaydedilmiĢ ve bir öncü roman olarak kabul görmüĢtür. Recaizade Mahmut Ekrem, bu realizmi kendi ifadesi ile Ģöyle anlatır: “Hakikat veya

imkân dairesinde tasavvur ve tasvir olunmak şartıyla büyük (roman) ve küçük hikâyeler insanlığa ait vakalar ve hallerin birer ibret verici aynasıdır” (Kabaklı, 1997,

119).Romanı hayatın ibret verici bir aynası olarak gören yazar, Araba Sevdası romanında Batı hayranlığının toplumdaki ilk etkilerini anlatır. Ruhunda hiçbir mukayese izi taĢımaksızın, Batı‟da gördüğü her Ģeyi koĢulsuzca taklit edenlerin ilk örneklerinden sayılan Bihruz Bey, safderun alafranga tiplerin de ilklerindendir. Öğrendiği birkaç Fransızca sözcükle, Bihruz Bey, konuĢmasından, tavırlarına, hayatı algılayıĢ biçimine kadar taklit ürünüdür.

“Bihruz Bey, ilk hevesle beş altı ay kadar kaleme devam ederek daha Fransızca bir ibare okumaya iktidar hâsıl etmeden, ağızdan bellediği hayli elfâz ve terakib ile alafranga genç beylerin tavr ü kıyafet ve hâl ü harekatlerini taklitte, hakkâ ki bir büyük eser-i istidat gösterdi” (Recaizade

Mahmut Ekrem, 2012, 23-24).

Yukarıda da iĢaret edildiği gibi, Bihruz Bey her Ģeye hevesle baĢlar, ama baĢladığı hiçbir iĢte tam yetkinlik gösteremeden onu taklide koyulur. Kendi kültüründe olmayan her Ģey Batı‟dır onun gözünde. Bu yüzden de iyi ya da kötü ayırt etmeksizin, düĢünmeden alafranga hayatı kendi hayatına tatbik eder. Nihat Sami Banarlı‟nın da belirttiği gibi, “Araba Sevdası, Türkiye‟de yaşayış bakımından

42

Avrupalılaşma hareketlerinin aksaklıklarına dikkat eden eserdir. Ev, aile hayatı ve gençlik terbiyesi bakımından zararlı bir frenkleşmeye dikkat eden bir görüşle yazılmıştır” (Banarlı, 2001 919). Bihruz, yerli olan bize ait olan Ģeyleri beğenmez.

Bizdeki her Ģeyi bayağı bulur. Bihruz‟un Ģımarık büyütülmesi, babasının servetini istediği gibi kullanması da onun zevklerine yön vermiĢtir. Bihruz‟un üç zevki vardır. Bunlar, araba kullanmak, herkesten süslü olmak ve Fransızca konuĢmaktır. Kenan Akyüz‟ün de ifade ettiği gibi, “Bihruz Bey çok basit bir kültüre sahiptir. (...) Yerli ve

milli olan her şeyi beğenmemek ve hatta hor görmek alışkanlığındadır. (...) Aptal, basit ve zıpırdır” (Akyüz, 1995, 80). Kenan Akyüz‟ün Bihruz için söylediği aptal, basit ve zıpır ifadeleri safderun alafranga tiplerin genel özellikleri sayılır. Yukarıda da ifade

edildiği gibi, burada züppelik ya da ahlaksızlık yoktur. Bihruz, Alafranga hayata safderun bir aĢkla yönelir. Onun aptal, basit ve kimi zaman da zıpır oluĢu, ahlaksız, hain züppe tipolojisinden farklıdır.

Araba, romanda sembolik olarak alafranga hayatı temsil etmektedir. Arabanın modern görüntüsü, Bihruz‟un içindeki hastalığı da iĢaret eder okura.

“Recaizade Ekrem, araba motifi ile devrinin batılılaşmacı kesiminde birdenbire peyda olan varlıklı tüketici-bürokrat zümrenin yaşayış tarzları ve değer yargılarını vurgular. Bu insanlar arasındaki münasebetler yalan üzerine kurulmuştur ve para bu insanlar arasındaki münasebetlerin düzenlenmesinde birinci derecede rol oynar”(Türk Dili ve Edebiyatı

Ansiklopedisi, 1976, 149).

Recaizade Mahmut Ekrem, araba sembolü ile safderun alafranga tiplerin oyuncağını tasvir eder roman boyunca. Modern dünyanın, teknolojik kaynakların sınır ucunda yaĢayanlar için araba güç ve ses olarak halka telkin kaynağı da sayılmaktadır. Söz konusu telkin ise, ötekileĢtirmenin ve paranın hâkimiyetinde bir nesil sonrasında yaĢanacakların habercisi de sayılır. Zira safderunî bir ahenkle Fransız rüzgârına kapılanlar gittikleri yerde kendilerini baĢkalaĢmıĢ bir kimlikle yeniden inĢa edeceklerdir. Bu kimlik inĢasında ise rolü oynayacak aktörler, tıpkı hikâyenin baĢında olduğu gibi paranın ve modern hayatın kendisinden baĢkası olmayacaktır. Safderun algının eğilip bükülmesinin ardından karĢımıza çıkacak ahlaksız züppe tiplerde de yukarıda izah edildiği gibi taklidi bir yaĢamın uzantıları olarak kendisini gösterecektir.

Recaizade Mahmut Ekrem, taklidi yaĢamı, bir hastalığın ilk belirtileri olarak sunar okura. Bihruz‟un alafrangalık hastalığı ve bunu temsilen araba sevdası hastalıklı bir gösteriĢin, huysuz ve kaprisli bir ruhun ilk maceralarıdır. “Âlem-i

43

sabâvetten, âlem-i şebâba intikâl edince beyefendi ibtida araba sevdasına düştü. Bâdehu, alafrangalık illetine giriftar oldu.” (Recaizade Mahmut Ekrem, 2012, 181).

Bihruz‟un tek amacı arabası ile yaptığı gösteriĢin etkisini, kıyafetleri ve konuĢmasıyla bütünleĢtirmektir. Bunun nedeni ise her zaman en dikkat çekici olanın kendisi olmasını istemesidir. Bihruz‟un PeriveĢ Hanım‟a olan aĢkının temelinde de bu gösteriĢ yatar. Bihruz, PeriveĢ‟in sırasıyla, arabasından, giyiminden ve konuĢmasından etkilenmiĢtir. Seveceği kadını seçerken bile önce bindiği londoya dikkat eden, dıĢ görünüĢü her Ģeyin üstünde tutan Bihruz, PeriveĢ‟i yerli olmaktan uzaklaĢtırdığı için, gözünde melekliğe yükseltmiĢtir.

Bihruz‟a göre her Ģeyin ölçüsü paradan geçmekte ve maddiyatla kıymetlenmektedir. Onda manevi değerlerler önemli değildir. Hatta onun gözünde semtler bile maddiyatla biçimlenir. “Ne münasebet? Kadıköy gibi burjuva kartiyede

bu derece şık bir ekipaj bulunsun. Ne münasebet?” (Recaizade Mahmut Ekrem,

2012, 31). PeriveĢ Hanım‟ın landosunu Kadıköy‟e layık görmeyen Bihruz, baktığı ile yetinen, baktığı ile karar veren, düĢünse bile parayı her Ģeye/konuya gümrük olarak seçen gençlerin temsilidir. Bihruz, Ġstanbul ahalisini kendi dünyasında üçe ayırır: Bunlardan ilki, kendisi gibi soyluların takımı; ikincisi, Burjuva sınıfı, yeni uygar düĢünceden uzak kaba halk (Kadıköy); üçüncüsü ise, esnaf takımıdır.

Ġnsanları bu Ģekilde sınıflayan Bihruz Bey, yalnızca parası olan ve kendisi gibi yaĢayanları birinci sınıf halk olarak kabul eder. Bihruz Bey‟e göre bayağı, sıradan insanların hayatları da sıradandır, çünkü ona göre kıyafeti, konuĢması yerli olan her Ģey bayağı, sıradan ve alt tabakadandır. Safderunca bir uyumla alafranga hayata adapte olan Bihruz, kültürel ayrıĢmanın ilk aĢamasını oluĢturur. Bu aĢamada alafranga hayata geçiĢte tek nokta paranın gücünden geçmektedir. Maddi üstünlükle doğru orantılı dâhil olunan alafranga hayatta muhakemeye, kıyaslamaya, kültür buhranına yer yoktur. Bu noktada safiyane bir dikkatin, taklidi yaĢayıĢ tarzına dönüĢümü söz konusudur.

Araba Sevdası romanında teknik olarak divan Ģiiri unsurları da göze çarpar.

Buna göre;

ÂĢık → Bihruz Rakip → KeĢfi MaĢuk → PeriveĢ

44

Bihruz ile PeriveĢ roman boyunca bir türlü karĢılaĢamazlar. Ara sıra rakip ortaya çıkar. Bihruz‟un kafasını karıĢtırır. PeriveĢ‟in yüzü tavırları gönül çalan dilberlerden farksızdır.

“(...) edâ-yı dil-firibe mâlik bir nâzenin idi. Şaçları şimdiki boyaların verdiği kızıl renkte değil, gayte açık tabi sarı, gözleriyse nakkâş-ı tabiatın bir sehv-i savâb-nümâ-yı lâtifi olmak üzere mavi değil de tahrirli koyu sarı (...) ağzı şairlerin tasvir ettikleri nokta-ı mevhûme derecesinden beş on bin defa büyük, ama gene de alelâde küçük idi”(Recaizade Mahmut Ekrem, 2012,

36).

Aynı zamanda tıpkı divan Ģiirinde olduğu gibi aldatıcı, acımasız ve hain olan PeriveĢ, bu özelliklerine rağmen romanın alafranga kadın tipini sembolize eder. PeriveĢ‟e Bihruz‟dan bakılırsa hayal edilen bir kadındaki her özelliğe sahiptir; yazardan ya da yazarla ortaklık kuran okurdan bakılırsa ahlaksız bir kadındır. PeriveĢ de araba, elbise, Fransızca gibi Bihruz‟un safderunluğunu göstermek için kurulmuĢtur. Recaizade Mahmut Ekrem, roman içinde bu figürlerin hepsini yok ederek adeta Bihruz‟a ve onun gibi düĢkünlükleri olanlara da bir bedel ödetmek ister.

Bihruz, roman boyunca saf, bir görüĢte âĢık olan, sevgilisine mektup yazan, hayal âleminde yaĢayan bir tiptir. Hayalinde PeriveĢ ile sevgili, hatta niĢanlıdır. Gerçekte olmayan ve tamamen bir kuruntu olan bu hal, Bihruz‟u öylesine etkisi altına alır ki bir müddet sonra hayalini gerçekmiĢçesine kurgular. PeriveĢ‟i günlerce bekler. Sevgilisinin gelmeyiĢini baĢka baĢka nedenlere bağlar. Sevilmediğini ya da dikkate alınmadığını aklına bile getirmez. Bunun en büyük nedeni Bihruz‟un Ģık, etkileyici ve soylu olduğuna iliĢkin güvenidir. Ona göre herkes ona âĢık olabilmelidir. PeriveĢ‟i sevme nedeni de zaten budur. Bihruz gerçekte kadının dıĢ görünüĢüne aĢık olmuĢtur. Onu gözünde kutsayan Ģey, PeriveĢ Hanım‟ın Avrupai görünüĢü ve konuĢmasıdır. Onun, arabası, giyiniĢi de yine maddi gücün ürünüdür. Bihruz‟un

kendine layık bulduğunu sevme ölçüsünde narsist bir yan da vardır. Zira kendisini ve

yaĢama Ģeklini safiyane bir algı ile kusursuz bulan Bihruz, bu kusursuzluğun yanına yakıĢacakları alafranga hayatın içinde bulur. Bu durum safderun alafranga tipolojisinin de en belirgin özelliğidir.

Bihruz, PeriveĢ Hanımı tanıdıktan sonra kendi dünyasında bir aĢk macerası icat eder. ÂĢık olduğu, kendine layık bulduğu yalnızca kadının dıĢ görünüĢüdür. Aslında Bihruz, kendine layık birini bulup kaybetmenin hüznünü yaĢar. PeriveĢ, neden Bihruz‟a layıktır? Bunun Bihruz‟a göre üç nedeni vardır: Birincisi, PeriveĢ‟in

45

arabası, landosu çok güzeldir. Ġkincisi, PeriveĢ sarıĢındır. Üçüncüsü ise, PeriveĢ, Avrupai bir kadın gibi konuĢur. (Serbest tavırları vardır.)

Bihruz, roman boyunca ağlar, kuruntulara kapılır, ama sonunda gerçeklerle yüzleĢince geldiği yöne bakar. Bihruz, sadece alafranga hayatı kabul edip yaĢarken safderun değildir, yazar onu sahip olmak istediği tüm değerlere geçiĢte safderun olarak kurgulamıĢtır. Zira kadını da, arabayı da, Fransızca konuĢmayı da aynı noktada birleĢtiren tek his, alafranga hastalığının deruni bir saflıkla kabulü sayılabilir. Mektup bile yazamayan, mektup yazmak için günlerce kıvranan, yazdığının ne anlama geldiğini tam olarak bilemeyen Bihruz aslında bu tavırları ile kültürel boĢluğun ilk sesleridir. Ona mürebbilik yapan ve kendi Ģartları için kültürlü bir insan sayılabilecek Mösyö Pier, aslında Bihruz‟un ahmaklığının, cahilliğinin, taklit hastalığını kısaca safderunluğunun farkındadır. Fakat Bihruz‟dan aldığı paraya da ihtiyacı vardır. Bihruz‟un SüveyĢ Kanalı gibi önemli bir mevzuyla bile saçma kuruntuları yüzünden ilgilenmemesi Piyer‟i kızdırır ama yapacak bir Ģey yoktur:

“(...) bî-edep şâkirdini iyice haşlamak istedi, fakat istediğini yapamadı. Çünkü Çamlıca‟nın havadar bir köşkünde, haftanın iki gecesini safa-yı hatırla geçirmek için vapur ve araba ücretlerinden maada peşin olarak her ay eline geçirdiği altı adet yirmi frank, yetmiş beş santim Mösyö Piyer‟e hatırlıca bir dost idi” (Recaizade Mahmut Ekrem, 2012, 59).

Bihruz Bey‟in kültürel tabanına, manevi değerler bütününe olan yabancılığının temelinde beğenmeme hastalığı vardır. Recaizade Mahmut Ekrem, Bihruz‟u son derece yerli ve huzursuz bir tip olarak kurgulanmıĢtır. Onu devrin modasına uygun biçimde, o devrin parası olan gençlerine özgü bir tavırla, beğenmeme hastalığına boğar. Zira Bihruz, kendini bile alafranga olduğu için sever. Fiziksel anlamda aynadan yansıyan kendine hayran oluĢunun altında, ruhsal bir tabiiyet değil, dıĢsal yanılsamalar vardır. Bir suyun üzerindeki bulanık çehresinde kendisini, kendisinde olanları göremeyecek kadar Batı‟ya hayran olan Bihruz, temelde bir hastalığın ilk sayıklamaları, ilk çırpınıĢlarıdır. Burada henüz kendindekini keĢfetmemiĢ, kötülük duygusundan uzak salt bir taklit hayatının tatbiki vardır. Bihruz korkulu bir rüyanın içinde, sıkıntılı bir hayalin ortasında da değildir. Onun PeriveĢ‟e gözyaĢı dökerken bile okuru gülümseten saf bir yüzü, çocuksu bir vurdumduymazlığı vardır. Kendi kendini ustaca kandıran, kendine oyunlar oynayan Bihruz‟un beğenmeme hastalıkları ise Ģöyledir:

46