• Sonuç bulunamadı

Geleneğin Ġpini Ruhunda Koparan, Bilinçli Kötü: Ceylan

Bihruz Bey’in Safderun Alafranga Dünyasında Hastalıklar:

4.2. Ahlaksız Züppe

4.2.2. Geleneğin Ġpini Ruhunda Koparan, Bilinçli Kötü: Ceylan

Ahmet Mithat, Jön Türk romanına ismen siyasi bir gönderme ile baĢlasa da, romanın genel kurgusu siyasi çatıĢmalardan çok, bir aĢk üçgeni içinde sıkıĢan hayatlardan izler taĢır. Ahmet Mithat‟ın 1910 yılında kitap haline getirilen ve yazarın son kitabı olan Jön Türk romanı sevgisine karĢılık alamayan Ceylan‟ın Nurullah‟tan intikam alma kurgusu üzerine inĢa edilmiĢtir. Alaaddin Karaca, Ahmet Mithat

Efendi‟nin Jön Türk Adlı Romanı makalesinde kitabın ağırlıklı kurgusu hakkında

Ģöyle der:

“Jön Türk, siyasî bir hareketin romanı mı yoksa aşk hikâyesi midir? Bu soruya verilecek en uygun cevap, romanın temelde bir aşk hikâyesi olduğu şeklindedir. Ancak romancı, aşk hikâyesinin arasına II. Abdülhamit dönemindeki çeşitli siyasî ve sosyal sorunları katmıştır. Böylece Jön Türk'te, aşk öğesinin yanında zayıf kalan bir siyasî boyuttan söz edilebilir. Bunun dışında esere, siyasî roman demek güçtür. Belki Ahmet Mithat, bir siyasî

87

hareketin romanını yazmak istemiştir; ancak eser, bütünüyle bu hareketin romanı olabilecek niteliklere ulaşamamıştır. Çünkü romanın merkez-figürü olan Nurullah, sürgüne gönderilinceye değin, bırakın Jön Türkleri, diğer siyasî konulara bile ilgi göstermez” (Karaca, 1991, 123).

Ahmet Mithat‟ın romanlarının genel özelliği olan ata sesi veya aydın yazarın sesi diyebileceğimiz ses Jön Türk romanında da vardır. Ahmet Mithat‟ın kötüyü cezalandırma, ona ders verme anlayıĢı romanın önemli noktalarındandır. Hatta iyinin ne kadar iyi, kötünün ise ne kadar melun olduğunu okura ispat için girilen çabalar kurguyu ağırlaĢtırsa da bir dönem romanı olan Jön Türk, toplumsal gerçekliliği anlatması, yansıtması bakımından önem taĢır. Hülya ArgunĢah‟a göre,

“Mithat Efendi bu yolda olağanüstü bir çaba göstermiştir. Toplumun her

tabakasında kadın eğitimini teşvik etmeyi, kadınları da erkekler kadar eğitimin gerekliliğine ikna etmeyi, bu eğitimin nasıl olması gerektiğiyle ilgili önerilerde bulunmayı, eğitilmiş kadınları yazmaya ve hemcinslerine örnek olmaya yöneltmeyi, yazan kadınların elinden tutarak onları matbuat dünyasıyla tanıştırmayı hayatı boyunca -hem de zevkle- sürdürür. Gazete yazıları, edebî faaliyeti, pedagojik çalışmaları ve kadın yazarlara yönelik teşviki onun bu çok yönlü çabasının somut göstergeleridirler” (ArgunĢah,

2013, 5).

Jön Türk romanında da Ahmet Mithat Efendi‟nin bu çabası hemen göze

çarpar. Alafranga hayatın özellikle kadınlar üzerindeki tesirleri ve olumsuzu gösterme çabası romanın ana düğümünü oluĢturur. Yazarın Ceylan üzerinden böyle

olmayınız mesajı, değiĢim içinde olan Türk toplumundaki yazar kaygısının da açık

bir göstergesi sayılır. Romanda iyi bir aile kızı olan ve ortalama bir dünya görüĢü ile evlenilecek kadın olarak sunulan Ahdiye‟nin Nurullah ile evlenecekleri gün, Nurullah‟ın gelmeyiĢi ile yıkılmıĢlığı anlatılır. Bunun asıl sebebi ise romanın Başka

Roman baĢlığı altından anlatılan yazar, Ceylan‟ın kim olduğunun nasıl bir kız

olduğunun altını çizmek için bilgiler verir.

Jön Türk romanında, Ahlaksız züppe olarak kurgulanan bu defa bir kadındır.

Ahmet Mithat, AvrupalılaĢma‟nın Müslüman bir Türk kızına, zihinsel ve ruhsal bakımdan etkilerini anlatır. Yazarın Bu Başka Roman baĢlığı ile romanın ilk bölümünden itibaren bambaĢka bir girizgâhla Başka Bir Romana baĢlar. Daha ilk cümlesinden Ceylan‟ın nasıl serbest bir kız olduğunu anlatmak için kurgulanan bu ilk bölümde, diğer romanlarında olduğu gibi karakteri tüm yönleriyle okura tanıtmaya baĢlar. Ceylan ile Nurullah‟ın bu bölümün baĢındaki konuĢmaları aslında romanın hareket yönünü de gösterir. Ceylan‟a göre mıymıntı, çekingen olan Nurullah, zihninde olması gereken kadın tipini tek cümleyle Ģöyle özetler. “Kız kızlığını bilmeli,

88

Fransızca‟yı çok iyi bilen Nurullah aslında sadece bir kadın aramakta olduğunun farkındadır. “İnsan, hatta bir kız bile birçok şeyleri öğrenmeli fakat içinde yaşadığı

mevkiin mektezasına tevfiki muameleden ayrılmamalıdır” (Ahmet Mithat, 2010, 50).

Nurullah, zamanın değiĢen yüzünün farkında olarak, bir kadınında eğitimli olması gerektiğini düĢünür, hatta ona göre kadın kültürlü olmalıdır, ama tüm hadlerin yaĢanan mevkiin sınırlarını aĢmaması gerektiğinin fakında olması da gerekir. Buna göre kadın, her Ģeyi öğrenmelidir, bunda sakınca yoktur, ama yetiĢtiği kültürün bütününden kopmadan yaĢamalıdır. ĠĢte Ceylan tam da bu noktada Nurullah ile faklı düĢünür. Ceylan cesareti, roman boyunca sınırlarını bilmeyen ihtirası ile Nurullah‟a Ģöyle der.

“(...) okuduğum Avrupa asarından o netayici intaç etmiş olan mukkaddemata doğru zihnimi sevk eylemiş bulunduğumdan sizi kafama denk buldum. Apaşikâne söylüyorum. Sevdim! Ne o? Bir kızın bu cüretini beğenmiyorsunuz ha?” (Ahmet Mithat, 2010, 51).

Nurullah‟ın ise buna Ģöyle itiraz eder: “Sevdim demenize ses çıkarmıyorum,

ama bir şartla! Bu hududun haricine çıkmamak şartıyla.” (Ahmet Mithat, 2010, 51).

Hududun haricine çıkmayı reddeden Nurullah, sevmenin, sevdim demenin değiĢtiğinin farkındadır. Eli kalem tutan kızların sevdikleri erkeklerle mektuplaĢmalarına, onların fotoğraflarını göndermelerine de sıcak bakmaz. Bazı Ģeyler eskimiĢ olsa da Nurullah gelenekten gelen sevdaların daha saygın olduğunu düĢünür. Ceylan ise geleneksel olan her Ģeyin karĢısındadır. Sevdasından konuĢamayan, yataklara düĢen, verem olan kızların müĢküllerini anlattıktan sonra,

“Hicran ve hasretten yanıp yakılmak miskinliği şu zaman için tahayyül edilebilecek şeylerden midir?” (Ahmet Mithat, 2010, 51) diye sorar ve devrin değiĢtiğini

Nurullah‟a anlatır.

Ahmet Mithat, Ceylan‟ın erkekleĢmiĢ cesaretini ön plana çıkarır. Ceylan, iki erkeğin teklifsiz konuĢmalarının bir erkek ve bir kadın arasında da olabileceğini düĢünür. Nurullah ise hem fikren hem de ruhen bu serbestliğe karĢıdır. Ahmet Mithat burada da Nurullah‟ın dilinden milli hudutlara dikkati çekerek Ģöyle der. “Her

milletin kavanin-i diniye ve dünyeviyesinden mütehassıl bir usul-ı medeniyeti vardır. Sizin ve emsalinizin nazariyeleri o usul-ı medeniye ile tevfik kabul etmezse size uyarak o usul ve kavanini ayaklar altına mı alalım?” (Ahmet Mithat, 2010, 52-53).

Usul ve kavaninin ayaklar altına alınması Ceylan için önemli değildir. Buradan sonra Ceylan‟ın konuĢmaları, yüzünü tümüyle Batı‟ya dönmüĢ, züppe bir tonda kendini gösterir.

89

“Hangi medeniyetin kanunları? Menşei Hindistan‟a kadar varan yedi sekiz bin senelik medeniyet-i Brahmaniye kanunları mı? Gözlerinizi yalnız Şark‟a dikip oradan ayıramayacağınıza biraz da Garb‟a çevirseniz a. Avrupa ve Amerika‟nın yeni medeniyeti medeniyet değil midir?” (Ahmet Mithat, 2010,

53).

Nurullah ise Ceylan‟ın söylediklerini, Alafranga düĢkünlüğünü ifrata yakın bulur, çünkü Nurullah‟a göre Amerika ve Avrupa‟daki insanlar bile bu yeni medeniyete tam anlamıyla adapte olmamıĢtır. Üstelik onların yaĢama Ģekilleri, dünya algıları bizdekinden tümüyle faklıdır. Nurullah bu hevesleri çocukça görüp, basitleĢtirse de asıl dram bu varolan tehlikenin görülememesinden kaynaklanır. Zira romanın temel hareket noktası olarak, serbest tavırları, ifrata dayanan alafrangalığı ile erkekleĢen kadınların, görüntüde ise Ceylan‟ın okura sunulmasıdır. Ahmet Mithat züppeleĢen kızları ise Ģu sözlerle anlatır: “Bu kesim kızlar, kadınlar hatta erkekler

nezdinde en büyük kanun „şıklık‟ değil mi ya? Şık olan her şey mahbul, şık olmayan her şey merdut olacak ki modern yani terakkiyat-ı zamaniyeye uygun „yeni adam‟ olabilsin.” (Ahmet Mithat, 2010, 54) Yazarın Felatun Bey ile Rakım Efendi romanı ile

baĢlayan, ardından Recaizade Mahmut Ekrem‟in Araba Sevdası, Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın Şık, Şıpsevdi gibi romanlarda safderun alafranga tiplerin karakteristiği olan Ģıklık, züppeleĢen erkek ve kadınların da tipolojisinde önemli bir yere sahiptir. Yeni adam olmanın altın kuralı sayılan Ģıklık prensiplerinin, züppeleĢen tiplerin de ayrılmaz bir parçası olduğunun altını çizen yazar, Ceylan üzerinden ahlaksız züppeye dönüĢen kadınların özelliklerini ortaya koyar.

Ahmet Mithat, roman boyunca Ceylan‟ın yapacağı kötülükleri okurun nazarında beklenebilir kötülükler hâline getirir. Onun daha adından itibaren kendini ve kendine ait değerleri reddeden bir kız oluĢu ön plana çıkarılır. Asıl adı AyĢe iken, Fransızca biche kelimesinin Türkçesi Ceylan tercih etmesiyle, Ceylan‟ın hayata bakıĢ açısını yansıtmıĢ olur. Ahmet Mithat‟ın burada romana açtığı parantez ifratın da tefritin de kadınların geleceği adına iyi olmayacağını anlatmak içindir. “Kızları

esen yellerden esirgemek gayretiyle kafesler derununda kanarya kuşu gibi yetiştirmek de tehlikelidir bir hürriyet-i tabiiye ile başıboş gezen sakalar, isketeler, ispinozlar gibi bırakmak da” (Ahmet Mithat, 2010, 55). Ahmet Mithat‟ın burada altını

çizdiği iki önemli nokta vardır. Kızlar sembolik olarak Ģöyle anlatılmıĢtır: Çizelge 5. Kanarya ve Atmaca Sembolü

Kanarya   Ahdiye Köklerine bağlı kızlar (Aileleri tarafından kuĢatılmıĢ kızlar) Atmaca

 Kendini zihnen ve ruhen baĢkalaĢtırmıĢ kızlar. (Aileleri tarafından serbest bırakılanlar)

90

Ahmet Mithat‟ın Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında olduğu gibi, Jön

Türk romanında da iki karĢı tip kurgulanmıĢtır. Ancak Felatun Bey ile Rakım Efendi

birbirleri ile çatıĢmayan, sadece hayata bakıĢ açısı ile yollarını ayıran tiplerdir. Her ikisinin de birbirine zararı yoktur. Hatta Rakım Efendi, bir ata sıfatı ile Felatun Bey‟e yol göstermek için de çabalar. Buna rağmen, yazar Felatun Bey‟i seçtiği hayat nedeni ile cezalandırır. Felatun Bey‟in roman boyunca en büyük zararı kendinedir. Jön Türk romanında ise karĢı tip kurgusu Ahdiye ve Canan üzerinden yapılır. Yazar Ahdiye‟yi geleneğin safına koyar; Canan ise geldiği yolu ĢaĢıranlardandır. Onun baĢkalaĢmıĢ ruh hali, roman boyunca kötülük saçar. Tam da bu noktada safderun alafrangalardan ayrılan Ceylan yaĢama biçimi ile ahlaksızlaĢan züppe bir tiptir. Ahmet Mithat Ceylan‟ı kendine verdiği zarar nedeni ile eleĢtirmez. Hatta roman boyunca onun ahlaksız züppe yanını kabullenmiĢtir. Ona verilen ceza ve asıl eleĢtiri baĢkalarının hayatına verdiği acılardan kaynaklanır. Ahlaksız züppenin bedel ödemesi, safderun alafrangalarda olduğu gibi basit bir hesaplaĢma, geldiği yoldan sessizce uzaklaĢma, parasını kaybetme gibi de değildir. ÇalıĢmamızın diğer bölümlerinde de ele alacağımız romanlarda olduğu gibi, ahlaksız züppeler ölüm, intihar gibi sonlarla bedel öder. Yazarların, bu tipleri feci Ģekilde yok etme arzusu, yanarak ölme gibi motiflerJön Türk romanında da karĢımıza çıkar.

Yazar, masum bir kuĢken, kendilerine verilen serbestliğe inanıp, kendini aslından farklı görüp, ben atmacayım diyen ve kızken erkekte olacak cesarete özenenleri eleĢtirir. Yazara göre, Ceylan ya da Ceylan gibi kadınlar şık hanımlar mertebesindedir, ama kendilerine dair pek az Ģeyleri kalmıĢtır. Ahmet Mithat burada Ceylan gibilerin kim olduğunu da Ģu sözlerle anlatır: “Bunların ser-amedleri Ceylan

gibi Avrupa‟nın mesail-i nisvaniyeye müstefid olan birçok erkekler dahi o kariat-ı serbesti-perestana yardım ederler. Nev-i nisvana karşı bu tavrı-ı ahraranede bulunmayı da bir şıklık sayarlar” (Ahmet Mithat, 2010, 57).

Ahmet Mithat, bir büyük hakikat olarak karĢısında duran bu manzarayı örtmenin doğru olmadığını düĢünür. Bunu âleme göstermenin, insanların tedbirine neden olacağına inanır. Böylece romanı neden yazdığını da Ģu satırlarda anlatır:

“Evet, hakikat böyle diyor. Bir murdarlığı örtmek ile onun levsinden tevakki edilmiş olmaz. Onu açmalı, âleme göstermeli, âlem onu görmeli. Sihhat-i ahlâkiye için ne kadar muzır olduğunu anlamalı da ona göre ondan tevakki ve mücanebet etmeli”

(Ahmet Mithat, 2010, 57). Toplumsal anlamda yaĢanan yozlaĢmanın hakikati karĢısında, seyirci kalmayı reddeden Ahmet Mithat, bunu içsel anlamda murdarlık olarak görür. Bu durumu da okura sunma noktasında önemli görür. Zira ibretlik

91

sahnelerden halkın çıkaracağı dersler algısıyla kaleme alınan romanlarda, ahlaksız

züppenin ödediği bedel böyle yaşarsanız, sonunuz bu olur kanaatini uyandırmak içindir.

Ceylan‟ın anlatıldığı bölümlerin ardından romanın asıl düğüm yeri gelir. Romanın baĢından beri bir genç kız terbiyesinden uzak olan Ceylan, serbestliğinden aldığı cesaretle, anne ve babasının evde olmadığı bir günde Nurullah‟ı yemeğe davet eder. Nurullah buna itiraz etse de daha sonra bunun masum bir akĢam yemeği olduğuna inanır. Aslında Nurullah‟a göre evlenmeden önce biz kızla erkeğin evde serbestçe görüĢmesi doğru değildir. Nurullah bu noktada tıpkı Rakım Efendi gibi tutucudur. Ahmet Mithat, Ceylan‟ı öyle kelimelerle çizmiĢtir ki Ceylan‟dan iyi bir Ģey yapmasını okura umdurmaz. Onun sakin oturduğu zamanlarda bile araya girerek, Ceylan‟ın içindeki Ģeytana iĢaret eder. Onun, evlilik sonrası iliĢki için de düĢünceleri farklı değildir. Ona göre sevmek, sevdim diyebilmek birisiyle serbestçe görüĢmek, ayrılıp evlenmek çok normaldir.

Ahmet Mithat, diğer romanlarında olduğu gibi alafranga hayata düĢkünlüğün noktalarını burada da anlatır. Ceylan‟ın babasından gelen tavırlarının kız üzerindeki etkisi sorgulanır. Buna göre Ceylan‟ın babası Kazım Bey Ģu sözlerle ifade edilir:

“Babası Kazım Bey bir büyük ailenin kethüdasıdır.

(...) Hüsn-i hattı pek mükemmeldir. Fakat ondan başka bir hüneri yok. İfade-i merama ancak muktedir. Kazım Bey‟in en büyük malumatı taayyüş hususundadır. İyi yaşamayı pek âlâ bilir. Her şeyin iyisini anlar. Çünkü mensup olduğu daireye her şeyin iyisi alınır gayet alafranga meşrep bir adamdır.” (Ahmet Mithat, 2010, 66).

Yazar burada da tıpkı Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında olduğu gibi, alafrangalığın menĢeini babadan gelen tavra bağlar. Babanın içi boĢ alafranga hayat düĢkünlüğü, babadan oğula ve kıza sirayet eder. Yazar burada babaya ata sıfatı ile yapması gerekenleri de hatırlatır. Çözülmeyi babada yaĢayan neslin, alafranga hayat karĢısındaki tutumu Jön Türk romanında da ibretlik biçimde anlatılır.

Ahmet Mithat, kızın aldığı eğitimi de sorgular. Kazım Bey‟e göre alafranga olmak için Fransızca Ģarttır. Kibar kızların öğrendiği bu dili kızı da öğrenmelidir. Bunun için de kızına Türkçe okumaya baĢlamadan evvel Fransızca öğretir. Türkçe‟nin kaba ve yetersiz bulunuĢu, Fransızca‟nın her yönü ile üstün dil olarak görülmesi burada da karĢımıza çıkar.

92

Ahmet Mithat Efendi, 1880 yılında Şark Mecmuası‟nda yayımlanan Romancı

ve Hayat adlı makalesinde romanın veya hikâyenin ahlak kurallarını yansıtma biçimi

hakkında Ģöyle der:

“Roman ve hikâyeler ahlak-ı umumiye için muzır mıdır, değil mi? Buna bir hüküm vermek için evvel-emirde roman ve hikâyelerahlak-ı umûmiyenin aynı mıdır, gayrı mıdır, bunu tayin etmek lâzım gelmez mi? Romanlar ahlak-ı umûmiyenin gayrı iseler ona roman dememek iktiza eder. Zira roman denilen şey bir cemiyet-i beşeriye içinde görülen ahvâlden birisini veyahut bazılarını kâğıt üzerinde koymaktan ibarettir” (Kolcu, 2015, 303).

Ahmet Mithat, neden bu hale geldik? sorusunun yazarıdır. Yazar, bir yandan ahlak düĢkünlüğünün kaynaklarına ıĢık tutarken, diğer yandan da alafranga düĢkünlüğünün sonuçlarına okuru hazırlar.

Ceylan‟ın akĢam yemeğine Nurullah‟ı davet ettiği gece, Nurullah‟ı serbestçe öpmesi ve bu durum karĢısında utanan Nurullah‟ın yaĢadığı mahcubiyet hali romanın iç sesini ortaya çıkarır. Serbest bir kadın ve utanan bir erkek algısı ile yozlaĢmanın boyutları ön plana çıkarılır. Buna göre AvrupalılaĢmak sözde Ceylan‟ı ama öz olarak Türk kadınını baĢkalaĢtırmaktadır. Geleneğin reddi ile baĢlayan ve Batı‟yı her yönü ile kabullenen zihinler, bir müddet sonra karakterleri de deforme eder. Safderun alafranga tiplerde iĢlevsiz hale gelmeye baĢlayan vicdan, ahlaksız züppe tiplerde sıfırlanır. Böylece, safiyane temayüller, ahlaksız züppeliği doğurdukça, tipoloji de evrimlenir ve tipler kötülüğe doğru yaklaĢır.

Ceylan‟ın evindeki hizmetçinin, Nurullah‟ın ardından kurduğu Ģu cümleler ahlaksız züppe tiplerde kadının çerçevesini çizer.

“Ne iyi çocuk! Ne uslu akıllı delikanlı! Bizim küçük hanım pek talihli bir kız. Ama zannımda hata etmezsem bu delikanlı o kadar talihli bir adam değil. Zira çocuk ağırbaşlı bir filozof. Bizim küçük hanım ise pek hafif, pek hoppa, pek çılgın bir zirzop.” (Ahmet Mithat, 2010, 113).

Ceylan, kendi ruhundaki düĢkünlüğün de farkındadır. Nurullah‟ı sarhoĢ edip, odasına gittiği gecenin ardından ona yazdığı mektuptaki Ģu satırlar önemlidir.

“Ettiğim cüretin derece-i mecnunanesini takdirden âciz değilim. Benim ettiğim işi bir familya kızı değil o esafil-i inasın en bedbaht bir karısı bile gözüne kestiremez. Fakat bu işte mesuliyet doğrudan doğruya bana, yalnız bana raci olmak revay-ı hak mıdır?” (Ahmet Mithat, 2010, 114).

Bu satırları kaleme döken Ceylan‟ı okurun gözünde daha alt bir seviyeye çekmek isteyen Ahmet Mithat, romanda konuĢmaya devam eder. Onun yaptığı iĢten asla piĢman olacak biri olmadığının altını Ģu sözlerle çizer: “Ceylan ise aynı ayına

93

bir hali ve tavrı görülebilsin” (Ahmet Mithat, 2010, 118). Ceylan‟ın annesine göre

Sezayidil Hanım‟a göre de kızını bu hale getiren frenk kitaplarıdır. Kızının hamile olduğu öğrendikten sonra, kızına öfkesi büyüyen Sezayidil Hanım, kızının düĢtüğü bu durumun kaynağını Ģu sözlerle anlatır: “Bir delikanlıyı uyutup... Şeytanetini hangi

kız düşünmüş? Bunu olsa olsa frenk kitaplarından akıl alan matmazeller düşünebilirler” (Ahmet Mithat, 2010, 136). Ahmet Mithat, bu noktada araya girerek,

genç kızların bu anlamdaki düĢkünlüğünün cemiyet üzerindeki etkilerini anlatır. Ona göre, kadın erkek iliĢkisinin serbestleĢmesi ve bu iliĢkilerden doğacak çocukların sonları da yazar için ibret verici bir sahnedir.

“Ahmet Mithat‟a göre her iki medeniyetin maddi ve manevi yönleri vardır. Doğu medeniyeti ferdi ve içtimai ahlak üzerine çok eğilmiş, buna mukabil maddi terakkiyi –o da son asırda- ihmâl etmiştir. Batı ise maddede inanılmaz derecede tekamül göstermiş, fakat ahlaken gittikçe çökmüştür. Şu halde müstakbel medeniyet, batının maddi, doğunun manevi terakkisine dayanacaktır” (Okay, 2008, 29).

Ahmet Mithat Efendi, doğunun manevi yapısının ve ahlak anlayıĢının temelinde yükselen bir terakki hayal eder. Ġlerlemeyi bir bütün halinde gören, her iki medeniyetin de üstün ve zayıf yanarına dikkati çeken yazar, her Ģeye rağmen manevi değerlerin kıymetini ön planda tutar. Bu nedenle de romanları, ödül ve ceza dengesinde, bıçak sırtı bir ayrıĢmanın içinden yükselir. Jön Türk romanında da Tanzimat romanlarındaki safderun alafranga tipinin de üzerine çıkarak, ahlaksız züppeliğin genç kızlar üzerindeki etkileri anlatılır. Ahmet Mithat, Ceylan‟a kötü olma, kötü iĢler yapma cesareti vermiĢtir. Ceylan, yaptığının farkında, kötülüğün mislinden çekinmeyecek kadar cesur bir kızdır. Buna rağmen, romanın sonunda kötü olduğu için cezalandırılır. Nurullah‟ın kendisini değil, Ahdiye‟yi tercih etmesi, onu her türlü fenalığı göze alabilecek intikam duygularına sevk eder. Nurullah‟ın evine gizlice yerleĢtirdiği yasaklı yayınları, Nurullah‟ın sürgüne gitmesine neden olur. Yaptığı tüm kötülüklere rağmen, romanın sonunda Ahdiye ile Nurullah‟ın kavuĢmalarına engel olamaz ve neticede Ceylan yanarak ölüm kurgusu ile Ahmet Mithat tarafından cezalandırılır.