• Sonuç bulunamadı

Konağın Duvarlarını Köklerinden Sarsan Nesil: Seniha ve Faik

Bihruz Bey’in Safderun Alafranga Dünyasında Hastalıklar:

4.2. Ahlaksız Züppe

4.2.5. Konağın Duvarlarını Köklerinden Sarsan Nesil: Seniha ve Faik

Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟nun Kiralık Konak romanı bir devrin çöküĢünü ve bu yıkıntılar arasında kalan yeni neslin çırpınıĢlarını konu alır. Roman bu yapısı

107

ile alafranga hayatın içinde yaĢayan gençler, onun tam aksi biçimde geleneğin ipine sımsıkı tutunanlar ve Naim Efendi‟nin konağının sarsıntılarından izler taĢır. Kiralık

Konak, bir çatıĢma temeli ile kurgulanmasından çok, devirlerin artık bittiğine iĢaret

etmesi bakımından önem taĢır. Zira roman boyunca, Naim Efendi‟nin taraf olduğu yerden, alafranga özentisi serbest nesle herhangi bir taĢ atılamaz; Naim Efendi‟nin ağzından onları incitecek söz dökülmez. Ġnci Enginün‟e göre,

“Kiralık Konak, tolumun en küçük birimi olan ailenin çöküşünü anlatır. Elbette ki İstanbul‟daki devlet memurunun konağı ufak bir birimden daha farklıdır. İçinde üç nesli barındıran konak, çevresine toplananlarla bir bakıma Osmanlı Devleti‟nin sembolüdür” (Enginün, 2003, 257).

Aynı konakta üç ayrı dünyayı anlatan yazar, çöküĢün ve diriliĢin sesini aynı çizgiden okura yansıtır. Bir taraftan batılılaĢma sorunsalı çerçevesinde ele alınan ahlaksız züppe tipler ile Hakkı Celis tipolojisinde anlatılan kötücül entelektüel karĢı karĢıya getirilir.

Kiralık Konak romanında Seniha ve Faik tipolojisi safderun alafranganın

uzantısı olan züppe tiplerdir. Her iki tipolojide de safderun genlerden gelen alafranga yaĢama tutku tüm cepheleri ile romana dâhildir: Fransızca konuĢmak, Türkçe‟yi kaba ve yetersiz bulmak, geleneksel olan hiçbir Ģeyi beğenmemek, Ģık giyinmek ve zihinsel anlamda sadece görünene kafa yormak, okumak gerekiyorsa tercihi aĢk romanlarından yana kullanmak (kadınlar için) gibi özellikleri ile Seniha ve Faik tipik bir safderundur, ancak onları ahlaksız yapan ve züppeleĢtiren ayrıntılar daha baskındır. Ahlaksız züppe tipolojisinin en görünür yanı olan alafranga davetler, serbest evlilik modelini kabul ve hain olmak Seniha ve Faik tipinin içini doldurur. Cevdet Kudret‟e göre de Kiralık Konak romanı, “Hikâye ve roman edebiyatımızın

geleneksel temalarından biri olan aşırı Batı hayranı züppe tipi başarı ile çizilmiştir”

(Kudret, 1981, 139). Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bu züppe gençleri tüm yönleri ile temellerinden sarsılan konağın içinde, geleneğin pasif ruhu Naim Efendi ile yüzleĢtirir. Konağın sahibi aynı zamanda Seniha‟nın büyükbabası olan Naim Efendi, ata olamayıĢı, sesini gür çıkaramayıĢı ile cezalandırılır. Niyazi Akı, Yakup Kadri

Karaosmanoğlu adlı eserinde Naim Efendi‟nin tavırlarını sosyal bir netice olarak

Ģöyle değerlendirir: “Değerleri kesin ve hayat görüşü kalıplaşmıştır. Bu sebeple

önündeki istikrarsız cemiyet karşısında bedbindir. Naim Efendi bir sosyal neticedir”

(Akı, 2001, 174-175). Kiralık Konak romanında en büyük kabahat Naim Efendi‟ye atfedilerek anlatılır. Onun sessizliğinde, çürüyen ailevi değerler ve çaresizce kabullenilmiĢ ahlaksızlık, sembolik anlamda konağın kiralanması biçiminde

108

karĢımıza çıkar. Yazar, bir zamanlar kültürel hayatı besleyen konağın kiralanması kurgusu ile temelde Naim Efendilerin saltanatının da bittiğinin altını çizer.

Hakkı Celis ise yazarın iç sesi biçiminde karĢımıza çıkar. Yazar onu Seniha‟ya âĢık ederek, önce iki ayrı dünyayı bir dairenin içine sıkıĢtırır. Ardından da aĢkın tutkulu duygularını Hakkı Celis‟e vererek alanı giderek daraltır. Hakkı Celis‟in baĢlangıçta Seniha‟ya olan tutkusu onu ruhen ve zihnen zayıflatır. Yazar, Hakkı Celis‟in ayağına Seniha‟nın aĢkını bağlayarak onu zihnen ve ruhen dibe çeker. Bu düĢüĢte önce kendiyle ardından karĢı tiplerle çatıĢan entelektüel Ģuuru olgunlaĢır. Bir baĢka ifadeyle, yazar Hakkı Celis‟i ruhsal anlamda dibe çekerken, ona entelektüel aydınlığın da yolunu açar. Hakkı Celis, mistik bir yolda Seniha‟yı sayıklarken, gerçek aĢkı bulur. Yakup Kadri, bu sonsuz ve gerçek aĢkı romana vatan sevgisi biçiminde yerleĢtirir. Milli Mücadele ruhuna tüm kalbiyle bağlı olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Hakkı Celis‟e de gerçek aĢkı, vatan aĢkını bahĢeder. Bu mistik aydınlanmanın izleri romanda açıkça kendini gösterir. Vatan sevgisine, gerçek sevgiliye, kavuĢtuktan sonra, Seniha‟yı ve ona olan aĢkı son derece basit ve sığ bulan Hakkı Celis‟in, tüm bunlara rağmen kötücül bir yanı da vardır. Bu damarı besleyense, ahlaksız züppe tiplere duyduğu öfkedir.

Yakup Kadri, çöküĢün dilini neredeyse tüm romanlarında kullanır. Onun ilk romanı olan Kiralık Konak da, Osmanlı‟nın çöküĢü ile yeniden inĢa edilen yaĢam biçimine ıĢık tutar. Ġnci Enginün‟e göre Kiralık Konak romanı okuruna iki bakıĢ açısı sunar. Buna göre;

“Yıkılış devrinin psikolojisini ve sosyal kurumlarda yaptığı tahribatı işlerken, okuyucu sadece yıkılışı görmez, yıkılanın ardında doğan yeniyi de sezer. Yıkılışın verdiği kötümserlik yerini bu surette iyimserliğe bırakır. Kiralık Konak‟ta Hakkı Celis –romanda ölse bile- ufuktaki kurtuluşu sezdirir”

(Enginün, 2012, 124).

Yakup Kadri, bir yandan yıkıĢın toplumsal çığlığından örneklem sunarken; diğer yandan diriliĢin de ayak seslerini okura fısıldar.

“Düşüşü sembolize eden Naim Efendi‟nin konağında yaşayanlar arasında; şımarıklık ve züppelik şeklinde görülen modernlik; içki ve kumar, aşk ve evlilik dışı münasebetler, sosyal hayat telakkisi, savaş zenginleri ve maddî çıkar sağlama hususlarında birbirine bağlı olan çatışmalar meydana gelmiştir” (Hayber, 1993, 171).

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, söz konusu edilen bu çatıĢmaları ailevi değerlerin çöküĢü üzerinden anlatır. Seniha‟nın konağa ve büyükbabaya isyanında alafranga züppe sesin yankısını görmek mümkündür. Naim Efendi‟nin sükûnetinde

109

ve eylemsizliğinde ise çöken bir imparatorluğun izleri vardır. Naim Efendi “ne çok

zengin ne çok hesapsız” (Karaosmanoğlu, 2004, 9) biridir. Babadan kalan servetini

büyük bir özenle idare edip, muhafaza eder. II. Abdülhamit devrinde pek çok önemli memuriyetlerde bulunmasına rağmen, servetine hiçbir Ģey katmaz ve “günden güne

bulanan hükümet işlerinde tiksinerek bir köşeye çekilir” (Karaosmanoğlu, 2004, 9).

Naim Efendi‟nin iki önemli fazileti vardır: “Bir ana kadar müşfik ve bir dul kadın kadar

titizdir” (Karaosmanoğlu, 2004, 10). Yakup Kadri, romanın baĢında Naim Efendi‟yi

bu Ģekilde tasvir ederken, romanın geleceği hakkında da iki önemli sırrı açığa çıkarır. Bunlardan ilki onun fazileti olarak adlandırılan müĢfikliğidir. Onun bu ruh hali ise hayata karĢı dirayetli olamayıĢı beraberinde getirir. Titizliğinde ise kültürel mirasına içsel anlamda sahip çıkıĢı ve bu konudaki hassasiyeti yatar.

Naim Efendi, roman boyunca iç çeken, hıçkıran ve ağlayan adamdır. Konağın içindeki varlığı da bu noktada sembolik ve pasiftir. Ailesi Naim Efendi‟ye saygı duymakla birlikte, onun değerleri karĢısında hiçbir hassasiyet göstermez. Yakup Kadri burada, geleneği temsil eden ata sembolünü de yıkar. Naim Efendi, temsil ettiği değerler toplamı ile değil; değerlerine sahip çıkamayıĢı ile ön plandadır. Bu nedenle de Kiralık Konak romanı bir nesil çatıĢması hikayesi sayılmaz. Zira Seniha ve Cemil ile Naim Efendi arasında ciddi bir çatıĢma göstergesi olan konuĢmalar da romanda yer almaz. Ne damadı Servet Bey‟in ne de torunları Seniha ve Cemil‟in onu üzme gibi bir endiĢeleri yoktur. Evin içinde bildiklerini okurlar. YaĢayıĢlarındaki ölçüsüzlük, Naim Efendi‟nin değerleri için sınırlandırılamaz. Bu noktada önemli olan diğer taraf, Naim Efendi‟nin onlara karĢı sesini çıkarmayıĢıdır. Yakup Kadri, torunlarına karĢı özellikle Seniha‟ya karĢı derin bir sevgi duyan Naim Efendi‟nin eline ya da diline güçlü savunma silahları vermez. O roman boyunca kalbinin esiri biri olarak konağın içinde hıçkırmaya devam eder. Hakkı Celis‟in kendisine anlattığı Çanakkale‟ye dair malumatlara ya da ülke siyasetine dair hiçbir hissiyatı yoktur. Onu roman boyunca periĢan eden tek kiĢi Seniha‟dır. Seniha‟nın Avrupa‟ya kaçtığı günlerde bile, onu düĢünerek ve eline onun fotoğraflarını alarak kahrolur.

Kiralık Konak baĢlangıcında bir kuĢak çatıĢması üzerine inĢa edilen bir kurgu

gibi görünse de Yakup Kadri‟nin burada altını çizdiği nokta farklıdır. Zira Naim Efendi ile torunları arasındaki çatıĢma yüksek sesle kurguya dâhil olmaz. Naim Efendi, bir ruhtan ibaret olarak, evinin içinde ya da odasında her Ģeye seyirci kalan adamdır. Ne damadını ne de Cemil ve Seniha‟yı ahlaksız züppe yapan davranıĢlardan men edecek kudrette değildir. Onların ölçüsüzlüğü karĢısında, o daima ulvi bir ölçü ve

110

nizam bulmaya çalıĢır, ama baĢaramaz. Naim Efendi, söylemez, susar. Hareketli değildir, sabit bakıĢlar ve müĢfik tavırlarla konakta bir sağduyu yaratmak ister, ama bu alafranga yaĢama merakına yakalanmıĢ gençler için mümkün değildir. Naim Efendi, Seniha‟nın serbest tavırlarını değerlendirirken yalnız ĢaĢkınlığa uğrar. Nefesi yorgun, bedeni kudretsiz ve gözü yaĢlıdır. O yalnızca üzüntü ve öfke nöbetlerinde nefesini kesen bir hıçkırıkla konağın içinde var olduğunu hatırlatır.

Yakup Kadri‟nin romanda idealize ettiği tek tip Hakkı Celis‟tir. Hakkı Celis, Seniha‟ya âĢıktır ve hayattan tek beklentisi genç kız tarafından sevilmektir. Bunun için her Ģeyi yapacağını düĢündüğü dakikalar olsa da, mizacen sıkılgan bir gençtir. Yakup Kadri‟nin hayatından da izler taĢıyan Hakkı Celis, tıpkı onun gibi Ģair tabiatlıdır. Seniha, onun için hülyalı Ģiirlerinin yegâne ilhamıdır. Ona duyduğu aĢk, Ģairlik mizacını besler. Hakkı Celis bir müddet sonra Seniha‟nın içine düĢtüğü durumdan utanır. Bu yolda bir kıza âĢık olduğu için kendini suçlar. Yakup Kadri‟nin Naim Efendi‟ye de en yakın dost olarak tasvir ettiği Hakkı Celis, romanın sonuna doğru kabuğunu Ģu sözlerle kırar: “Eve döner dönmez, şimdiye kadar yazdığı

yazıları ve bütün kitapları yakacağım. (...) Hakkı Celis kendi nefsine karşı Seniha‟yı sevmiş olmaktan ve belki hâlâ sevmekte devam etmekten utanıyordu”

(Karaosmanoğlu, 2004, 153). Yakup Kadri, romanın özüne yerleĢtirdiği fikirlerini yine Hakkı Celis‟in ağızından, onun ruh isyanından söyletir. Naim Efendi‟yi açıkça Ģu satırlarla suçlar: “Naim Efendi de yeni başlayan devrin eşiğindeki korkunç

hayaletlerden biridir. Hiç şüphesiz arkamızda bıraktığımız mazinin son feryadı ve önümüzde hissettiğimiz uçurumun ilk ürpertisi Naim Efendi‟dir” (Karaosmanoğlu,

2004, 166). Hakkı Celis‟e göre Naim Efendi cezalıdır. Cezası geride bıraktığı âleme ve nesline karĢıdır:

“İstanbul‟da parmakla sayılmaya başlayan o Osmanlı konaklarından birini, Naim Efendi‟nin konağını böyle hafif bir ökçe darbesiyle ta temellerinden yıkıveren mahlûk hiç şüphesiz herkesten ziyade Naim Efendi esriydi. O kadar necabet ve salâbetle başlayan o büyük Tanzimat cereyanı, döne dolaşa, nihayet İstanbul‟un ortasında Seniha gibi bir kadınla, Faik Bey gibi bir erkek örneği bırakıp gitmişti. Türk dehasının yaptığı bu son medeniyet tecrübesi de gelmiş ve gelecek nesillere acı bir imtihan olmaktan başka bir şeye yaramamıştı” (Karaosmanoğlu, 2004, 167).

Yukarıdaki ifadelerden de anlaĢıldığı gibi, Hakkı Celis‟i kötücül yapan içsel bir huzursuzluk ya da buhran değildir. Onun öfkesinde Seniha ve Faik gibi tiplerin sosyal hayatta var olma biçimleri yatar. Ahlaksız züppe tiplere karĢı, isyanla büyüyen bu duygular bir müddet sonra entelektüeli kötücül algının içine atar. Hakkı Celis, Seniha‟ya âĢıktır, ama ondan nefret de eder. Bu iki zıt hissiyatın tabanında ise

111

onlar gibi olamadan sevilemeyeceğini bilmesi yatar. Ahlaksız züppe bir kız tarafından kabul görmek için, onunla aynı paralele inmesi gerektiğini bilir. Oysa Hakkı Celis, duyuĢ ve düĢünüĢ bakımından o dünyanın tamamen dıĢında bir karakterdir. Kiralık Konak romanının hem dıĢlanan hem de bu dıĢlanma ile onurlandırılan kiĢisi Hakkı Celis‟tir.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Naim Efendi‟nin acı hıçkırığıyla, Seniha‟nın kahkahasındaki manayı aynı bulur. Bu iki sesi de biten bir Ģeyin habercisi olarak yorumlar. “Bunun içindir ki, Seniha‟yı son senelerde türeyen yeni bir kadın neslinin

muayyen bir örneği ve Naim Efendi‟yi memleketin sallanan toprağı altında, ürkerek, bağırmak için çıkmış bir acıklı müstehase telakki ediyor” (Karaosmanoğlu, 2004,

167). Bu noktada Hakkı Celis biten devrin ardından kendini, türedi nesli ve bunların arasında kalan mevcudiyetini de sorgular. Hangi tarafı temsil ettiğini, baĢının üstünde esen yelde arar. Kendini bir yol ayrımında görür. “İşte ben, bu yolun önüne

katılanlardanım! Fakat nereye gidiyorum, bilmiyorum. Bir garip heyecan içinde sarhoş gibi yürüyorum ve korkmuyorum” (Karaosmanoğlu, 2004, 168). Hakkı

Celis‟in heyecanında ve bir rüya hâli psikolojisine rağmen korkusuzluğunda, tabandan yükselen milli mücadele ruhunun izleri vardır. Tüm bu düĢünce yumağının içinde kendini ve kendisi gibi olan nesli geride kalan âlemden büsbütün faklı görür. Senihalardan, Faik Beylerden, Naim Efendilerden oluĢan mayasız, çürümüĢ âlemi, yeni doğacak âleme ait görmez. O, Çanakkale‟ye ölmeye giderken, yeni bir neslin doğması için can vereceğini düĢünür. Bu nedenledir ki Ģehit olmak için acele eder. Ölmek üzereyken istediği su, bir an evvel ölüme kavuĢma iĢtiyakından ziyade, yeni neslin diriliĢini çabuklaĢtırmak içindir. Hakkı Celis, Çanakkale‟ye giderken tüm gerçeklerle yüzleĢir. Uğruna öleceği milleti Naim Efendiler ya da Senihalar olarak görmez.

“Hayır hayır, Millet denilen şey Naim Efendi gibi müstehaselerle, Senihalar ve Faik Beyler gibi sefil iştahlı insanlardan mürekkep bir varlık değildi. Bunlar milletin çürüyen ve dökülen tarafıydı. Ve havaya kalkan sekiz yüz bin kılıç, işte bu kangren olmuş uzvu kesip atmak içindi” (Karaosmanoğlu, 2004, 175).

Yakup Kadri‟ye göre bu devirler geçmiĢtir. Milletse ayakta yeniden durabilmek için bu kangren olan taraflarından kurtulmak zorundadır. Bu nedenle roman boyunca Naim Efendi idealleĢtirilmez, değerleri içinde kutsallaĢtırılmaz ya da geleneğin temsili bir adam gibi somutlanmaz. Aksine, onun bu pasifize olmuĢ mizacı da milletin baĢına bela olarak gösterilir. Hatta Hakkı Celis daha da ileri giderek onları milletine de dâhil etmez. Buna göre uğruna öleceği millet, bu taraf da değildir. Yakup Kadri, Naim Efendi‟nin değerleri uğruna bir savaĢım verdirmez. Ona göre alafranga

112

özentisi tipler de, geleneği bekleyen kudretsiz ihtiyarlar da gençliğin, yeni milli oluĢumun parçası değildir. Hakkı Celis‟in bir fasıl olarak değerlendirdiği Naim Efendi, konağının içinde çürümeye mahkûm edilir. O bu kudretsiz ve sessiz yanı ile sefalete göz yumuĢu ile cezalandırılır. Yalnızlığı, parasızlığı, evin viraneye dönüĢümü ve neticede konağın kiralanması bir devrin tamamen sona erdiğini anlatmak içindir. Yeni çürüyen, dökülen konakta Naim Efendi‟nin ağır hıçkırıkları gecenin tuhaf bir sedası olarak kalıverir. Kiralanan Konak ise, sembolik olarak, bir dönemin bitiĢine anlam verir.

Yakup Kadri, Hakkı Celis üzerinden “edebiyat” bahsinde bunu daha net açıklar

“1933 yılında Kadro‟da çıkan yazısında, Garp emperyalizmasının kandan ve yağmadan gözü dönmüş kurt sürüleri, bütün vahşeti ile bizim zavallı ağıllarımız üstüne de saldırdı ve ortada, ne edebî cemiyetlerden ne mukaddes sanat davamızdan eser kaldı. O zaman bütün acı ve serahatiyle anladım ki, istiklali uğrunda o derece ter döktüğüm sana, evvela bir cemiyetin ifadesi” (Aldemir, Cançelik, ÇoĢkun, Dabanlı, Gülper, Kasap, Kuzu, Orakçı,

Türkan, Türkölmez, Yayla, Yıldız, 2013,112).

Bir zamanlar Seniha‟nın aĢkı ile Ģiirler yazan Hakkı Celis, gerçekler karĢısında büsbütün değiĢir. Artık Ģiir yazmadığını söyleyen Hakkı Celis, romanın sonunda, Edebiyat-ı Cedide‟ye, Fecr-i Atiye ve Hececilere yüklenerek, onların edebiyatını zampara edebiyatı olarak telakki eder. “Bu yavan, bu tuzsuz ve mayasız

edebiyata –affedersiniz- bir tek isim bulabiliyorum: Zampara Edebiyatı”

(Karaosmanoğlu, 2004, 179). Ona göre gerçek Ģairler mensubu oldukları milletin itikatlarını, gazalarını, hezimetlerini, elem ve neĢatını anlatan halk adamlarıdır.

Yakup Kadri romanın baĢında Ġstanbul‟da cereyan eden iki devirden bahseder. Bunlardan biri Ġstanbulin, diğeri redingot devridir. Yazar bu iki devir üzerinden ahlaksız züppe tiplerin de yapısını ortaya koyar:

113

Çizelge 8. Ġstanbul‟da Ġki Devir.