• Sonuç bulunamadı

Kiralık Evlerde Ahlaktan Mahrum Kalan Nesil: Ülfet, Semiha, Salim Bey

Bihruz Bey’in Safderun Alafranga Dünyasında Hastalıklar:

NERĠMAN “Ġki kültür arasında kalıĢ”

4.2.8. Kiralık Evlerde Ahlaktan Mahrum Kalan Nesil: Ülfet, Semiha, Salim Bey

Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın Kaderin Cilvesi romanında, Salâh adlı namuslu bir aile reisinin parasızlık nedeniyle içine düĢtüğü durumlar anlatılır. Romanın tüm karakterleri bir Ģekilde ahlak düĢkünlüğünün içine sürüklenmiĢ tiplerdir. Yazarın pek çok romanında karĢımıza çıkan ahlaksız tipler, Kaderin Cilvesi romanında aynı çatı altında toplanır. Memduh ġevket Esendal‟ın Ayaşlı ve Kiracıları eserinde olduğu gibi, burada da Salah‟ın evi her yaĢtan yozlaĢmıĢ tiplere ev sahipliği yapar.

Romanın ahlaksız züppe gençleri ise eve gelip gidenlerden oluĢur. Sosyal tabanın içinden bir grup genci örneklem olarak seçen yazar, onların üzerinden iki önemli noktanın altını çizer. Bunlardan ilki, herkes birbirini kandırmaktadır. Ġkincisi ise ahlaksızlık artık her yerdedir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın roman kahramanları bu felsefi dramın gölgesinden beslenmiĢtir. Yazarın felsefesinde Nietzche ve Shopenhauer gibi düĢünürlerin izleri olduğu düĢünüldüğünde de hayata dair kötücül algıların kaynağı daha iyi anlaĢılır. Ahmet Mithat Efendi‟nin bakıĢ açısından ve yazarlık tabiatından feyz alan Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın romanlarında, bu sosyolojik açılımın izleri vardır. Bu anlamda, sosyal gerçekçilikten bir ayna gibi eserlerine vuran halkın bilinçlendirilmesi sorunsalı, onun kahramanlarının da altyapısını oluĢturur.

Karakterlerinin en aydınlanmıĢlarından, yarı aydınlarına kadar biraz deli, biraz serseri ve çokça kötücül olmaları yazarın altında kaldığı felaketler yığınının bir parçasıdır. Yazarın yukarıda da ifade edilen, “eziliyoruz!” nidasında, ezilenler ve ezenler olarak ayrıĢan Türk insanının dramı yatar. “Süregidenle açmazda olanı,

oluşanla değişeni, hastalık derecesinde bağlanılanla kolayca yitirileni/ benimseneni iç içe verir. Toplumdaki çözülmenin sarsıntılarını duyurur adeta” (Andaç, 2000b,

160). Bu sebeple, Hüseyin Rahmi Gürpınar, kadın erkek iliĢkilerini ve her türlü ahlaksızlığı, toplumsal çöküĢte ilk sıraya yerleĢtirir. Bu açıdan değerlendirildiğinde

128

yansımasıdır. Kaderin Cilvesi romanında, Salâh, güngörmüĢ elli yaĢlarında bir adamdır. Romanın baĢında içine düĢtükleri durumu Ģu sözlerle özetler:

“Ben hayli refah ve güngörmüş, nam uskâr, asil bir ailenin ellilik babasıyım. Sonradan düştük... Nasıl düşüş? Altıncı dairenin önünden don bir havada kızağa oturup da doğru kalafat yerine, oradan denize sonra zindan kapısına, daha sonra yerin dibine, merkezi arza kadar inen korkunç bir sükut... Âdeta köpek sefaletine düştük” (Gürpınar, 1964, 5-6).

Baba Salâh‟ın elinde kala kala sapa bir yerde viran bir ev kalır. Ev yedi sekiz odalıdır. Evi kiraya verirler, ama kira alamazlar. Bir gün Salâh, ġemi ile karĢılaĢır ve o günden sonra yoksulluk sefaletinden, ahlak sefaletine düĢer. ġemi, Ġstanbul‟da her iĢi çeviren, kurnaz, kumarbaz, kadın düĢkünü bir adamdır. Baba Salâh‟ın fakirliğini fırsat bilerek evini kiralar. Eline tutuĢturulan paranın büyüsüne kapılan Salâh, namuslu evinin kapısını, namuslu olmayan iĢlere açar. Evi, resmi olmadan genelev gibi kullanılır.

İstanbul‟un Bir Yüzü, Kiralık Konak ve Yaprak Dökümü gibi romanlarında

karĢımıza çıkan mekânın sembolik yüzü, Kaderin Cilvesi romanında da karĢımıza çıkar. El değiĢtiren konaklar ile değiĢen dünya görüĢleri; çözülen ailevi değerler ile dağılan, kiralanan, yıkılıp dökülen evler, Kaderin Cilvesi romanında çok daha farklı Ģekilde bir ele alınmıĢtır. Burada namuslu bir aile evinin geneleve dönüĢümü, ahlak yozlaĢmasını daha farklı bir noktaya taĢır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Salâh‟ın parasızlıktan düĢtüğü çukura gömülüĢünü, tercihlerini ve sonrasını okura sunar. Salâh, oğlu Rıdvan‟a kızı Seniha‟ya kötü örnek olur. Bataklığa batmıĢtır. Vicdanının sesinden kahrolur. Çıkmak istedikçe batar ve romanın sonunda eski sefil hayatına döner. Kayınvalidesi ölür. Oğlu ve kızı da namus belasından kim vurduya giderler. Ġkisi de öldürülür.

Salah ve ailesinin hayatına ahlak düĢkünlüğünü taĢıyan ġemi, ahlaksızdır ama züppe bir tip değildir. Burada ahlaksızlık ile ahlaksız züppelik arasındaki farkı da ortaya koyarsak, her iki anlayıĢında temelde aynı duygudan beslendiğini ama sosyal hayata yansıma biçimleri ile farklılıklar taĢıdığını söyleyebiliriz. Yukarıda Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın Schopenhauer ve Nietzsche gibi düĢünürlerden etkilendiğini belirtmiĢtik. Yazar sosyal ahlak noktasında da Nietzsche ve Schopenhauer‟dan gelen düĢüncelerden beslenmiĢtir. Ahmet Cevizci, Etiğe Giriş adlı çalıĢmasında Schopenhauer‟un ahlak anlayıĢını kötümser etik olarak değerlendirir: “Dolayısıyla sarf edilen bütün çabalar durumu kötüleştirmekten başka

129

yok olma serüvenini seyretmek, sadece katlanmak ve tahammül etmektir” (Cevizci,

2008, 229). Nietzche ise Ahlakın Soykütüğü eserinde, “Ahlak değerlerinin bir

eleştirisine zorunluyuz; değerlerin kendilerinin değeri öncelikle sorgulanmalı”

(Nietzsche, 2010, 33) der. Nietzche, ahlakın insan üzerindeki etkileri üzerinde durarak, tüm etik düzenleri gereksiz ve iĢe yaramaz bulur. Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın Deli Filozof, Utanmaz Adam, Ben Deli Miyim romanlarında ahlak sistemini eleĢtirdiği düĢüncelerin menĢeinde yine Nietzche‟nin etkileri açıkça kendini gösterir. Schopenhauer gibi kötücül algıları ile hayata katlanmak zorunda kalan yazar, Nietzche‟de olduğu gibi, her Ģeyin boĢ ve yetersiz olduğunu da düĢünür. “Ne

diye yaşamalı? Her şey boş! Yaşamak, yani kendini yakmak, yine de ısınamamak”

(Nietzche, 2005, 298). Hüseyin Rahmi romanlarının en önemli problemi olan ahlak sorunsalı yukarıda iĢaret edildiği gibi Nietzche etkileri ile yoğrulmuĢtur. Alafranga yaĢamın Türk toplumuna açtığı ahlak yaralarının neticeleri ile ilgilenen yazar,

Kaderin Cilvesi romanında da ahlaksızlığın bir aile üzerine gelebileceği en dip

zıtlıkları ortaya koyar.

Utanmaz Adam ve Ben Deli Miyim? Romanında utanmayı bilmeyen

ahlaksızları, Deli Filozof romanında delilikte sınır tanımayan ġadan‟ı, Şık ve

Şıpsevdi gibi romanlarında taklidî hayatın en trajikomik noktalarını ele alan Hüseyin

Rahmi Gürpınar, Kaderin Cilvesi romanında da bir ailenin yaĢama ihtimali olan en acı ahlak çöküntüsünü özünde namuslu olan Salah üzerinden irdeler. Felsefi anlamda en hiç olanla, kötümserlik anlamında ise yıkıntıların altında kalıĢla beslenen yazar, ele aldığı fikirlerde de o fikrin sonsuz noktasına ulaĢma gayreti içindedir. Bu nedenle ne adamları utanmak bilir, ne de delilerinin delilikte bir ölçüleri vardır. Ahlaki anlamda da kadın ve erkekleri eğer ahlaksızsa, artık onlardan her türlü tuhaflık beklendiği okura açıkça hissettirilir. Yazarın konuyu alıĢ Ģeklindeki bu en hâli hiçliğin ve kötümserliğin kurguya da zarar verdiği açıkça görülür. Kahramanlarını en

eşiğine getirmek için detaylara giren ve pek çok kez da o detaylar yumağı içinde ana

çerçeveden uzaklaĢan Hüseyin Rahmi Gürpınar, her Ģeye rağmen sosyal bir doku deformasyonuna mercek tutar. Bu bakıĢ açısında dikkatli nazarı ve acıyı da hissettirme gayretindeki dili ön plandadır.

Kaderin Cilvesi romanı, basit ve çok iĢlenen kurgusu ile Hüseyin Rahmi

romanları içinde ön plana çıkmamıĢ olsa da, eserin en önemli önermesi Türk romanında iĢlenmemiĢ bir konuya dikkati çeker. Buna göre, namuslu bir adam eğer parasız kalırsa tüm ahlakından vazgeçebilir. Üstelik evini geneleve dönüĢtürecek ve çocuklarını felakete sürükleyecek kerteye varabilir. Daha evvel yalnızca ahlaksız

130

züppelere, sessiz baba ve atalara ödettirilen bedeller burada evin tümüne genellenir. Hatta Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın olumsuz çizdiği kayınvalideler içinde bile Kaderin

Cilvesi romanındaki kayınvalide gibisi yoktur. Sırf aç karnının menfaati için geneleve

sıcak bakan kayınvalide Halise Hanım, Salah‟ın karısı ġefika, annelik geleneğinin de varlık itibariyle hiçlik sınırına iniĢi sayılabilir.

Yazarın romanlarında teknik bakımdan sondan baĢa doğru akan bir kötücüllük hakimdir. Okura “siz durun daha neler olacak neler” mesajını romanın sonundaki keskin Ahmet Mithat üslubu ile haber verir. Bu açıdan bakıldığında Hüseyin Rahmi Gürpınar romanları ahlaksal hiçlikte Türk romanı adına bir ilk sayılabilir. Kaderin Cilvesi romanı da ahlaksız züppe tipleri aynı ahlaksızlık sınırında iĢler. Modern ev adını verdikleri eve girip çıkanlar ise ahlaksız züppe tipinin içini tam anlamıyla doldurur.

Roman kurgu itibariyle Salâh‟ın evini bu amaçla kullanmaya gelenler ile oldukça çeĢitlenir. Yazar, burada özellikle kadınların ahlaksızlıkta geldiği durumu anlatmak ister. Ülfet, iki erkeği idare eden ve bundan da utanmayan bir kadındır. Utanmak zorunda olmadığını ise Ģu sözlerle ortaya koyar: “Evvelden de bir erkekle

oturmayan karılar çoktu. Fakat bu iş gizli olurdu. Şimdi aşikâreye vurdu. Asrilikte kadınla erkek hukukça birbirine müsavi. İkisi de içiyor, ikisi de barda dans ediyor, ikisi de silâh kullanıyor” (Gürpınar, 1964, 24). Üflet, eski kocasını ve sevgilisini

açıkça idare eden ve bunu modern yaĢamın bir parçası gibi gösteren ahlaksız züppe bir kadındır. Yazar, Ülfet‟in utanma, korku ya da çekinme gibi duvarlarını kırmıĢtır. Ülfet tipi ile ahlaksızlık anlamında her Ģeyi yapabilecek kadınları karikatürize eden Hüseyin Rahmi, serbest evlenme modelini de yine bu kadınlar üzerinden iĢler. “Öyle

bağı çözmek, boşamak, boşamamak yok artık. Gönül kimi severse güzel odur”

(Gürpınar, 1964, 26). Ülfet‟in bu sözleri ile züppe kadınların hayat algısına dikkat çekilir. Serbest evlenmenin, modern hayatın içinde var edenlere cevap veren Hüseyin Rahmi, kadınların ahlaksızlaĢması ve giderek züppe bir hal almasını

Kaderin Cilvesi romanında detaylı biçimde iĢler.

Romanda özellikle modern hayata ahlak düĢkünlüğü ile uyum sağlayan kadınlar yer alır. Erkekleşen kadın tabiatına dikkat çekilen romanda, kadının cesareti, cüreti ile erkekleĢen yanları ön plana çıkarılır. Burada seçen, tercih eden kadınlar Ülfet ile anlatılmaktadır. Kendini gelenekten koparan ve girdiği modern hayatın yalnız bu kısmını bilen züppe ve ahlaksız kadın tiplerin konuĢmalarının temel felsefesi de Ģöyle özetlenir: “Şimdiki kocam Nusrettir. İmamı, muhtarı

131

zincirden bağ yoktur” (Gürpınar, 1964, 27). Yazar Ülfet karakteri ile erkekleĢen kadın

tabiatına yalnız ahlaksal açıdan bakıĢ açısı geliĢtirir. Ülfet, gönlünün istediğini seven, istemezse onu da bırakıp baĢkasını tercih eden, korkusuz bir tiptir. Daha sonra Peyami Safa‟nın iĢaret edeceği erkekleĢen kadın tipinden de farklıdır. Peyami Safa da, kadınların erkeksileĢmiĢ olmasına dikkati çeker. Bu tarz kadınların sosyal hayat içinde çalıĢan, istediklerini söyleyen bireyler olarak da ele alır. Oysa Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın Ülfet ile çizdiği tip, yalnız cinsel dürtüleri ile hareket eden ve özgürlüğü bu yolda yaĢayan kadındır. Yazar burada, erkeklere has olan, terk edip gitme motifini kadına atfederek, Ülfet‟e erkeksi bir baĢkalık katar.

Ġmamı, muhtarı karıĢtırmadan kalbinin sözüyle evlenen gençlerin fikirlerinin temelinde, evlerinde rahatça görüĢtükleri ġemi‟nin felsefesi vardır. Geleneksel bazı adetler nedeniyle, para bulamayan gençler evlenememektedir. Buna çare olarak da, “Maryaj naturel” (Gürpınar, 1964, 46) yani tabi evlilik ortaya çıkmıĢtır. Salâh, ġemi‟den iĢittiği bu sözler karĢısında ĢaĢkına döner. Salah‟ın, “Hayvanlığa dönmek

için mi uygarlığa koşuyoruz? Bu tür izdivaç insanlığa yaraşır mı?” (Gürpınar, 1964,

46) sorularında kaybedilen değerler karĢısında isyan ve öfke vardır. Buna rağmen, ġemi‟nin gençler üzerindeki tezi gelecek için de farklı değildir. Buna göre evliliğin zorlukları, adetleri, harcamaları kökünden sökülecektir. Bu tür evliliklerde kadın erkeğe; erkek kadına yük olmayacaktır. ġemi‟nin Lenin ve Troçki‟nin politikalarından sonra bir Rus dâhisinin tabii evlenme kanunu yazdığını ileri sürer ve gelecekte hayvanlarla insanları ortak bir çizgide Ģu sözlerle buluĢturur:

“Beşerin medenî ve hayvani iki çeşit hayatı vardır. Hayvani hayat, yemek, içmek, uyumak, çiftleşmek gibi bütün hayvanlarla müşterek olandır. İzdivaç namını vererek bu sonuncuyu şeriat ve kanunla takyide yani Monogami şeklinde bir erkeği bir kadınla yaşatmağa uğraşmışlar” (Gürpınar, 1964, 48).

Evliliğin kanun ve Ģeriatça sınırlanmasını doğru bulmayan ġemi‟ye Salâh‟ın karĢılığı tuhaftır. Salâh‟a göre onların gençliğinde dans yoktur ve onlar sadakatlerini böyle Ģeylerin yokluğuna borçludur. Romanda erkekleĢen kadınlardan biri de Semiha‟dır. O da tıpkı Ülfet gibi, birden fazla erkeği idare etmek ister ve bunu son derece tabi bulur. Semiha‟nın da tıpkı Ülfet gibi hiçbir Ģeyden korkusu yoktur ve Ülfet gibi acımasızdır. Semiha önce Fehmi‟ye kaçmıĢtır, ondan sonra da sıkılınca Ferruh‟la birlikte olmuĢtur. Semiha çok büyüleyici bir güzelliğe sahiptir. Annesi, onun daha kötü bir hayata düĢmeden baĢını bağlamak ister. Buna rağmen kimsenin kızını istemeyeceğinin farkındadır. Semi‟nin yokluğunda Salâh‟ı bularak ondan yardım ister. Açıktan olmasa da gerçek niyeti hem sefaletlerine son verecek parayı kazanmaktır hem de kızının yerini belirlemektir. Semiha yaĢlı bir adama metres

132

olmak ister. Kısa bir süre sonra da Salâh‟ın aracılığı ile istediği gibi birini bulur. YaĢlı Sadi Bey, kendine böylesi bir kız aramaktadır. Kıza modern bir semtte ev açılır, her istediği olur ama kıza yaklaĢamaz. Semiha, yaĢlı Sadi Bey‟den tiksinmektedir. Semiha‟nın yaĢlı adama olan nefreti, onu daha derin sevdalara sokar. Ondan kaçtıkça daha da sevgiye yaklaĢır ve nihayet Seniha‟yı eski sevgilileri ile evinde bulur. Seniha‟nın Ferruh ve Fehmi ile aynı odada olmasına ĢaĢırır. Tepkisiz kalamaz ama bu kimse tarafından ciddiye alınmadığı gibi Seniha‟nın ona verdiği cevap ilginçtir. “Gönlümü, sevdamı bu delikanlılar idare edecekler. Evimin masrafını,

keyfimin israflarını siz... İşte görüyorsunuz ki, bana onlar kadar siz de lâzımsınız”

(Gürpınar, 1964, 195). Ülfet tipolojisini son seviyeye taĢıyan ve Semiha‟ya üç erkeği birden aynı anda ve erkeklerin gözleri önünde idare etme cesareti veren yazar, ahlaksız züppelikte kadının geldiği noktayı Semiha ile özetler.

ġemi‟nin evine gelenlerden biri de kendini Ġzzet Dinari Efendi‟nin oğlu diye tanıtan Salim Ġzzet Bey‟dir. ġemi‟nin evine evlilik dıĢı çocuğu doğurmak için sevgilisi ile gelmiĢlerdir. Salâh‟a göre, son derece namus düĢkünlüğü sayılabilecek bu olay karĢısında ise ġemi kahraman olmuĢtur. Zira yardıma ihtiyaç duyulan bir anda, gençlerle evini açarak, zavallı çocuğun hayatını kurtarmıĢlardır. Salim Ġzzet Bey‟e göre genelevcilik önemli bir sanattır. Genelev müdürünün bu görevini insanlığa hizmet olarak niteleyen Salim Bey‟e göre, ġemi‟nin yaptığı iĢ hem zor hem de hastane idaresinden farksızdır. Genelevcinin müĢterisini ücreti ile memnun ediĢinin toplum tarafından ayıplanmasını doğru bulmayan Salim Bey, medeni memleketlerde bu tür yerlerin tıpkı hastaneler gibi bir ihtiyaca karĢılık verdiğini düĢünür.

Genelevi, insanlar için toplumun nizamın devamlılığı için gerekli gören Salim Bey, buna uygun direktörlerin yetiĢtirilmesini Ģart kabul eder. Anadolu‟nun da buna olan ihtiyacını söyleyen Salim Bey o gece çocuğunu Salâh‟a bırakarak gider. Her ay belli bir para yollayacağını vaat ederek sabah ortadan kayboluverir, bir daha da ortaya çıkmazlar. Romanın sonlarına doğru, paralarını alamayan ve sefalete düĢtükleri için çıkıĢ arayan Halise Hanım ile Salâh‟ın hayal kırklığı vardır. O gece çok zengin Ġzzet Dinarı Efendi‟nin torunu olduğu ileri sürülen çocuğun, ona ait olmadığı ortaya çıkar. Bu Salâh‟ın son hayal kırıklığı olur ve romanın sonunda sefalet ve acılar içinde kalır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın romanın sonunda Salâh üzerinden yaptığı tespit,

Kaderin Cilvesi romanının da önsözü sayılır. Gençlerin modern hayat algısı ile

namus düĢkünlüğü iĢlenen romanda iki problemin altı çizilir. Bunlardan ilki; kutsal bir kurum olan evliliğin yok oluĢudur, ikincisi; kadınların erkeklere benzemesidir. Yazar,

133

evliliğin bitiĢini ve aile kavramının çöküĢünü geneleve gelenlerin konuĢmaları ile anlatır. Kadınların erkekleĢmesi ile de onların sadece cinsî tercihleri ile ön plana çıkarılır. Tıpkı erkekler gibi, birden fazla kiĢiyi idare etme ve kimseden korkmadan yaptıklarını itiraf edebilme cüreti burada kadına verilmiĢtir.

Yukarı iĢaret ettiğimiz gibi, Hüseyin Rahmi Gürpınar romanlarının en önemli noktası ele aldığı konuyu “en” seviyesinde iĢlemesidir. Bu kurgu modeli ve en basamağı Kaderin Cilvesi romanında da karĢımıza çıkar. Okuru Ülfet‟in iki erkekle yaĢadığı aĢkla ve bunu itiraf cüreti ile ĢaĢırtan yazar, Semiha‟nın üç erkeği idare ediĢi karĢısında ĢaĢkına çevirmek ister. Sınırları zorlayan kurguda en basamağında, Semiha vardır. Ülfet, Semiha‟nın romana geliĢine sadece bir hazırlık evresidir. Aynı durum namuslu evin geneleve geçiĢ sürecinde de karĢımıza çıkar. Ahlaksız ġemi, romanın baĢında genelevin önemini anlatır. Hemen ardından romana dahil olan Salim Bey tipi ise genelevleri hastaneler gibi kutsar. Hatta genelevlerin Anadolu‟da da yaygınlaĢmasını sosyal düzenin bir parçası olmasını ister. Bu algının en basamağı ise Ģüphesiz Salim Bey‟dir. Okuru genelevin tabî sürecine hazırlayan ise ġemi tipidir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın romanlarında karĢımıza çıkan en‟in hazırlayıcı tipleri ve en‟leri Kaderin Cilvesi romanının kurgusunda açıkça kendini göstermektedir. Bu açıdan roman, ahlaksal yozlaĢmanın yazarın bakıĢaçısına göre üst sınırda yorumlanıĢı sayılabilir.

4.2.9. Ġstanbul’un Ġçinde Ġstanbul’dan Mahrum Nesil: Adnanların