• Sonuç bulunamadı

Ahir Neslin Kaderine GözyaĢı Ġle Bakan: Süleyman Nüzhet

Bihruz Bey’in Safderun Alafranga Dünyasında Hastalıklar:

NERĠMAN “Ġki kültür arasında kalıĢ”

4.3.2. Ahir Neslin Kaderine GözyaĢı Ġle Bakan: Süleyman Nüzhet

Halit Ziya UĢaklıgil‟in Nesl-i Ahîr romanında Ġstanbul‟un varlıklı ailelerinden birinin oğlu olan Süleyman Nüzhet‟in Paris dönüĢü Ġstanbul‟da yaĢadığı psikolojik dram anlatılır. “Halit Ziya‟nın 1908 yılında Sabah gazetesinde tefrika edilen son

romanı Nesl-i Ahir, İkinci Meşrutiyet öncesi İstanbul‟unu tasvir eder. Bu bakımdan politik ve sosyal bir devir romanı olarak nitelendirilebilir.” (Kerman, 2008, 114).

Süleyman Nüzhet iyi bir eğitim aldıktan sonra Paris‟e gider ve arkasında Azra isimli kızını bırakır. Paris dönüĢü, tasavvur ettiği tek Ģey kızı Azra‟yı da yanına alarak huzurlu bir hayat yaĢamaktır. Bu hayali aynı zamanda romanın çekirdek vakasını oluĢturur, ama Halit Ziya‟nın asıl vurgusu bir Türk aydını olan Süleyman Nüzhet‟in

150

gençler üzerindeki ümitleridir. Ömer Faruk Huyugüzel de aynı noktayı iĢaret ederek;

“Bu esas hikâye etrafında da siyasi ve sosyal idealler peşinde koşan gençlerin hayat maceraları yerleştirilmiştir” (Huyugüzel, 1995, 48) der. Buna göre, Nesl-i Ahîr

romanı, Süleyman Nüzhet ve kızı Azra‟nın hikâyesinden çok yazar nazarındaki ahîr neslin panoramasıdır.

Paris dönüĢü vapurda karĢılaĢtığı Ġrfan ve ġakir, Süleyman Nüzhet‟in nesl-i ahîr olarak ümitlendiği gençlik tipolojisidir. Halit Ziya, Avrupa görmüĢ bu gençlere “züppelik” ya da “sonradan görmelik” kıyafetini giydirmez. Bir Türk entelektüeli olan Süleyman Nüzhet de idealize edilmiĢ bir karakterdir. DuyuĢ ve düĢünüĢ bakımından Batı‟nın ileri yönlerini kabul etmekle birlikte, asıl yanı her zaman aiti olduğu topraklardadır. Süleyman Nüzhet, kültürünü, geleneksel Türk yaĢayıĢını bir tercih meselesi olarak algılamadığı gibi, hissiyat itibariyle de ġark adamı ruhu taĢır.

Halit Ziya, Nesl-i Ahir‟de roman zamanı olarak II. Abdülhamit devrinin baskıcı rejimini arka plan olarak almıĢtır. Yazar bunu Kırk Yıl kitabında Ģu sözlerle anlatır:

“(...)Bu büyük bir roman olacaktı; büyük ve mühim... İstibdat idaresine karşı ruhunda isyan taşıyan genç nesil bu romanda timsalini (örneğini) bulmuş olacaktı. Ona „Nesl-i Ahir (en son nesil)‟ demiştim” (Halit Ziya, 2008, 900). Halit Ziya, devir itibariyle siyasi

ve toplumsal Ģartların insanlar üzerindeki olumsuz atmosferi roman boyunca kiĢilerin üzerinden ayrılmaz. Zeynep Kerman‟a göre; “(...) devir aydınlarının koyu bir

karamsarlığa sürükleyen, hafiye teşkilâtı, devlet memurlarının ahlâksızlığı, halkın sefaleti, imparatorluğun çürümüş, hazin durumudur” (Kerman, 1998, 115). Ġstibdattın

koyu döneminde jurnallerin, haksızlıkların, sürgünlerin atmosferinde, kendilerine bir yaĢam alanı kurmaya çalıĢan genç aydınların psikolojileri de hastalıklı bir hâl alır.

Nesl-i Ahîr romanının bir nesil romanı olduğunu ve buna göre de yazar/ana

kahraman bakıĢ açısında tüm öfkenin ve kötücül yapının kaynağının devr-i istibdat olduğunu söylemek mümkündür. Mai ve Siyah ve Kırık Hayatlar romanlarındaki bireysel kötücül damar, Nesl-i Ahîr‟de sosyal bir tabana yayılmıĢ durumdadır. Eser bu yanı ile siyasi nedenlerden dolayı öfkelenen, kötücülleĢen ve isyan eden entelektüel bakıĢı anlatır. Süleyman Nüzhet‟in siyasete olan öfkesini, aynı baskıları hisseden Cumhuriyet Devri aydınlarında da izlemek mümkündür. Yönetime ve yönetilme Ģekline dair duyguların öfke ile yoğrulması, entelektüel hüznü, sosyal anlamda güvensizliği, Ģüpheciliği de beraberinde getirecektir. 1945 sonrasında kaleme alınan romanlarda açıkça takip edilen bu sosyal güvensizlik ve huzursuzluk, kaynağını evrensel anlamdaki ideolojilerin etkilerinden alır. SavaĢların, yıkılan ve parçalanan ideolojilerin, hızla yer değiĢtiren fikirlerin, teknolojik gücün, cinsel

151

beklentilerin tümünde izlenebilecek bu kötücül algı, Nesl-i Ahîr romanında öncü bir bunalım yaratır. KiĢisel çaresizlik nedeniyle değil, sosyal anlamda yaralanmıĢ bilinçle konuĢan bu entelektüel travma, yazınsal bir miras gibi romandan romana geçer. Tutunamayanlar romanı ile yüzleĢtiğimiz tutunamama serüveninin temeli; Servet-i Fünûn romanında Nesl-i Ahîr‟de Süleyman Nüzhet‟in olgun sesinde ilk kez kendini gösterir. Bu açıdan bakıldığında Süleyman Nüzhet, gerçek anlamda sosyal acılar çeken, kültürel Ģizofreninin baĢlangıcı gibidir.

Halit Ziya‟nın meĢrutiyetin ilanına Ģahit tutmadığı Süleyman Nüzhet, Ġstanbul‟un gri havasında kendine ve ahir nesle bir yer tutmaya çalıĢır. Ümitlerini bağladığı bu neslin, devrin boğucu havasında eriyiĢine Ģahit oldukça, hayata, devrine ait kötücül bakıĢ açısı büyür.

Süleyman Nüzhet‟i bu anlamda iki temel çeliĢkiyle yüzleĢtirir Halit Ziya. Bunlardan ilki nesl-i ahîrin bir kurtarıcı olarak görülmesi ve ona ümit bağlanmasıdır. Ġkincisi ise devrin siyasi yapısının ümide izin vermeyiĢi, gençlerin yaĢam alanını daraltmasıdır. Kendini ruhsal baskı altında hisseden Süleyman Nüzhet‟in roman boyunca çıkan yüksek sesi yer yer fısıltıya dönüĢerek sürer, ama hiç bitmez.

Nesl-i Ahir dönem aydınlarının prototip gençlerinin yazgısını anlatan devir

romanıdır. Tevfik Fikret‟in Haluk‟u, Mehmet Akif‟in Asım‟ı, Halit Ziya‟nın kaleminde nesl-i ahir olarak kurgulanır, ancak burada asıl dikkat çekici nokta, yazarın realitesidir. Devir istibdattır ve Süleyman Nüzhet genç nesle ümitvâr duygular ile bağlanır, ama buhran Ġstanbul‟unda gençlere ümitlerini gösterecek güneĢ doğmaz. Doğmadığı gibi ruhlarındaki gelecek hülyalarını da baskılarla ve sürgünlerle söndürür. Zeynep Kerman‟a göre de; “(...) Süleyman Nüzhet‟in İstanbul‟a döndükten

sonra tanıdığı, çeşitli mesleklere mensup vatansever gençlerin hemen hepsi, mesleklerini icradan men‟eden hükümete düşman, boşluk hissi içinde ümitlerini kaybetmiş kıymetlerdir” (Kerman, 2008: 143). Yazara göre, Ġrfan ve ġakir‟i ahîr

neslin Ģûlelerindendir. Onların sönen, yıkılan hayalleri üzerinden bir gelecek tasavvur edemeyen Süleyman Nüzhet, bu trajedinin içinde, kötücül bakıĢla romanın bir parçası olur.

Süleyman Nüzhet, daha romanın baĢında elindeki ġark kitaplarından biriyle karĢımıza çıkar. Kurgu bir “esneme” sahnesiyle açılır ve bu rehâvet romanın genel havasına yayılır. Elindeki kitabı esnerken dizlerinin üzerine salıveren Süleyman Nüzhet, kendisinden sonra diğer aydınların da tekrarlayacağı gibi “kitap” metaforu üzerinden konuĢur. Buna göre Garplılar renklerinin gösteriĢine alıĢmadıkları ġark

152

semasına gözleri kamaĢarak bakarken, lisanın belirsizliği içinde ġark‟ı yalanlamaktan korkmazlar. Süleyman Nüzhet bu cesareti, hatta ona göre bu cüreti yürek sızısıyla izler. Halit Ziya, romanın baĢında Süleyman Nüzhet‟i bize iki algı ile tanıtır. Bunlardan ilki fizyolojik olarak esneyen bir adam, diğeri ise ruhen ġark‟a bağlı kalan bir aydın. Yazar, bu hâlet-i ruhîyeyi fizyolojik olarak aydının üzerine yükler. Bir yandan esneyen, yorgun olan Süleyman Nüzhet, fikir itibariyle bağlı olduğu dünyadan Ģüpheci değildir.

Halit Ziya, entelektüel olarak kurguladığı Süleyman Nüzhet‟i romanın baĢlangıcında okura tanıtırken, onun ailesinin seçkinliğinden ve tahsil hayatının, memuriyetinin derecesinden malumat verir. Aynı zamanda Süleyman Nüzhet‟in Paris‟e gitmeden evvelki Ģöhreti de anlatılır. Onun, bir konuĢma esnasında büyük bir memurun yüzüne karĢı sarf ettiği “Sen alçak bir casussun, sen yüzüne tükürülecek

iğrenç bir rezilsin” (UĢaklıgil, 2009, 27) sözleri, onun adını kendisinden sonra

kahramanca parlatmıĢtır.

Süleyman Nüzhet‟in romanın baĢında çıktığı mavi yolculuk ile hülyalar ve umutlar içinde Ġstanbul‟a dönüĢünde sembolik bir gönderme de vardır. Halit Ziya, Paris‟ten kalkan gemiye binen Süleyman Nüzhet‟i bir rüya haliyle Ġstanbul‟a getirirken, karĢısına çıkardığı Ġrfan ve ġakir‟i ona bir ibret sahnesi olarak izlettirir. Umutla geldikleri Ġstanbul‟a, baskılara, sansürlere ve sürgünlere rağmen tutunmaya çalıĢan gençliği izleyen Süleyman Nüzhet, daha yolun baĢında kırgın ve yorgundur. Sık sık “biz zamanlar” olarak addettiği Tanzimat‟ın ilk zamanlarındaki aydınlanma dönemine bakan Süleyman Nüzhet, Ġstibdattın sanat üzerindeki boğucu etkisi karĢısında da üzgündür. Süleyman Nüzhet içine çöken hüzünle ve geri getirilemeyecek zamana acı içinde bakar. Buna rağmen, Ġrfan ve ġakir‟i yeniden diriliĢ olarak görmek ister.

Süleyman Nüzhet, o zamanlardan bu zamanlara baktığında, içine çöken hüznün nedenlerini bilir. Garp‟la ġark‟ın kendi kültüründe uyuĢmamıĢ olmasına, sanatsal gücün baĢlangıcına oranla baskıda olmasına kederlidir. Onun bir aydın olarak ekonomik anlamda bir sıkıntısı olmadığı gibi, seçkin zümresi ve ailesiyle de ayrıcalıklı bir sınıftandır. Süleyman Nüzhet‟in duygularında herhangi bir baskı, düĢüncelerinde Ģüphe yoktur. Geleceğe dair belirsizliği Ģahsi sıkıntılarından gelmez. Onu kötücül yapan Ġstibdat‟ın siyasal düzlemden taĢan ve sanata, sosyal hayata bulaĢan yüzüdür. Halit Ziya, roman boyunca eski ve yeniyi GarplılaĢma noktasında kıyaslar. Bu kıyaslamalar, Süleyman Nüzhet‟in dilinden Ģöyle sıralanır:

153

1.Tiyatrolar:“O zamanlar ve güzel başlayan tiyatroculukta ne parlak

kabiliyat-ı terakki vardı” (UĢaklıgil, 2009, 45). Çuhacıyan, Horhorlar, Köse Kâhyalar,

Arifler… Adındaki oyunlardan bahseden Süleyman Nüzhet bu oyunların ġark ile Garb‟ın musikisini birleĢtirecek bir nokta gibi görür. Buradan kapı açtığı ikinci düĢünce ise musiki alanındadır.

2. Musiki: Nazlı perisi olmayan musikinin, kural ve bağlarla tembelliğe