• Sonuç bulunamadı

Alafranga Mezatın Kukla ġıkları: ġatırzade ġöhret Bey

Bihruz Bey’in Safderun Alafranga Dünyasında Hastalıklar:

4.1.3. Alafranga Mezatın Kukla ġıkları: ġatırzade ġöhret Bey

Hüseyin Rahmi Gürpınar‟ın ilk romanı olan Şık (1889), ġatırzade ġöhret Bey‟in alafranga düĢkünlüğü ve o hayatı taklidi üzerinden, bir dönemin dejenere olmuĢ yaĢantısına ıĢık tutar. Vasfi Mahir Kocatürk‟ün ifadesi ile“Realist bir metotla,

örf ve âdet romanları yazan” (Kocatürk, 1964, 722) Hüseyin Rahmi, romanlarının

çekirdeğine bu noktadaki yozlaĢmayı yerleĢtirmiĢtir. ġöhret Bey‟in baĢından geçen trajikomik olaylar, Batı hayranlarının sosyal hayattaki durumunu anlatmak içindir. Felatun Bey ve Rakım Efendi romanının yanlış batılılaşma göndermesini tümüyle ihtiva eden roman, üslup olarak da Ahmet Mithat‟ın tesiri altındadır.

Rauf Mutluay‟a göre de, “Ahmet Mithat‟ın açtığı halk romancılığı yolunda

eserler veren” (Mutluay, 1973,149) Hüseyin Rahmi, neredeyse tüm romanlarında

sosyal hayatın içinden konuĢacaktır.

Hüseyin Rahmi, daha romanın baĢında isminden itibaren uydurma olan ġık‟ın gerçeklerden kopuk yaĢantısını anlatır. “Şatırzadeliği eski bir hanedan namına

mensup veyahut sair bir esasa müstenit bir isim zannetmeyiniz. Şöhret, mahza böyle bir unvanla yad olunmayı arzu ettiği için garaibten olarak isminin yanına bir de

56

Şatırzadelik ilave eylemiştir” (Gürpınar, 2013, 9). Hüseyin Rahmi, ġöhret‟in keyfî

olarak isminin baĢına eklediği ġatırzadeliğin uydurma bir unvan olduğunu bize anlatır. Bunun nedeni, ġöhret Bey‟in daha isminden baĢlayarak gösteriĢe olan düĢkünlüğünü anlatmak içindir.

Hüseyin Rahmi, ġöhret Bey‟in Ģıklığını anlatırken, ġık‟ın nasıl ifrata vardığının sıklıkla altını çizer. ġık olmak için her Ģeyi göze alan, pudra, düzgün, allık süren ġöhret Bey‟in, pudralı ve korseli Ģıklığını alay konusu yapar. Onun modaya düĢkünlüğünü anlatırken, giyim ve kuĢamında aslında pahalı yerlerden giyinmeye gücünün olmadığını belirtir. “İşte her süsü böyle benzetme veyahut benzetmemeyi

de aşırarak moda olan şey her ne ise onun ifratını yapıp âleme gülünç olmaktan ibarettir”(Gürpınar, 2013, 10). Giyinme ve Ģıklık yarıĢında ölçüyü de tutturamayan

ġöhret Bey‟in ifrata kaçmıĢ halinin gülünç yanları anlatılır. Gülünç ve her açıdan normalden farklı, abartılı Ģıklığı içerisinde kendini bambaĢka biri gibi gören ġöhret Bey onu gören herkesin hayranlığına mazhar olduğunu düĢünür. Hüseyin Rahmi, ġöhret Bey‟in süse düĢkünlüğünü makul karĢılar. Buna göre, ġöhret Bey çirkindir ve bunun için süslenmektedir. Hüseyin Rahmi okuyucunun gözünün önüne çirkin, giyim kuĢam konusunda özentili ġöhret‟i getirirken, diğer yandan da ġöhret‟in çirkinliğini kendisi tarafından kabul görmediğini belirtir. “Şöhret kendini çirkin mi zanneder

sanıyorsunuz”(Gürpınar, 2013, 11) ifadesi, ġöhret‟in adına, yüzüne, kılığına

kıyafetine ne kadar yabancı olduğunu kanıtlar.

Hüseyin Rahmi, Şık romanında Felatun Bey ile Rakım Efendi‟de gördüğümüz alafranga özentisi tipi yeniden kurgular. Buna göre, Felatun Bey zengin aile çocuğudur ve giyinme, alafranga hayata düĢkünlüğünün menĢeinde babanın rolü büyüktür. Anneler ise oğullarının yaĢadıkları hayatı onaylamamakla birlikte hanımefendi tiplerdir. ġık‟ın da yaĢama biçimi, Felatun Bey‟in hayat karĢısındaki tavrı ile benzerdir. Buna rağmen, Şık romanındaki ġöhret Bey, safderunluk bakımından Felatun Bey‟e benzese de bu romandaki anne babanın özellikleri ve romandaki diğer genetik göndermeler faklıdır. ġöhret Bey‟in har vurup harman savuracağı babadan gelen bir serveti yoktur. Üçüncü sınıf terzilerin maskıyla Ģık olmaya çalıĢır, Ģıklığın gereklerini yerine getirmek için hırsızlık dahil bir çok yola baĢvurur ġık‟da bir mahalle kadını olarak konumlandırılan anne diğer annelere göre zayıf karakterli, ahlakı bozuk bir kadındır. “Zira Şık‟ın validesi İstanbul‟da bir eşi

daha bulunmaz cerbezede ve kadınca eli bayraklı tabir edilen derecenin pek fevkinde edepsiz bir kadındır” (Gürpınar, 2013, 13). ġöhret‟in görgüdeki noksanlığı,

57

romanda Ģu sözlerle anlatılır. “Valideden, pederden kibar olmadığı gibi kendi so‟y ve

gayretiyle kazanmak meziyetinden de külliyen mahrumdur” (Gürpınar, 2013, 12).

AĢk konusunda ise giderek bayağılaĢmaya varan bir çizgi söz konusudur. Araba Sevdasında, Bihruz‟un sevgilisinin de hoppa bir tip olduğunu biliriz, ama Recaizade Mahmut Ekrem onun düĢkünlüğünü üstü kapalı ifadelerle bize anlatır. Ayrıca, Araba Sevdası‟ndaki aĢk tek taraflı da olsa gerçekçidir. Alaturka imajlarla, rüya halleri içinde, yine görüĢülemeyen kadına aĢk söz konusudur. Bu durum baĢka bir ifade ile hayallerin büyüttüğü aĢkın gerçeklerle çatıĢmasıdır. Bu açıdan, Bihruz‟un yaĢamı, kültür düzeyi, özentiliği söz konusu olsa da, ahlaki bakımdan bayağı bir durum vuku bulmaz. Hatta Bihruz, PeriveĢ‟i soylu bir kıza benzettiği için aĢkını büyütür. Niyeti ciddidir. Evlenmek ister. Felatun Bey‟in sevdiği içinse doğrudan “metres” ifadesi kullanılır. Polini, romanın sonunda Felatun Bey‟in servetini bitiren kadın olarak hafızalarda kalır. ġöhret Bey‟in PotiĢ adındaki sevgilisi ise Polini‟nin biraz daha abartıyla kurgulanmıĢ biçimidir. Aynı paralelde olmalarında rağmen, PotiĢ ahlaksızlık bakımından daha reel olaylarla karĢımıza çıkar. Hüseyin Rahmi PotiĢ için Ģu ifadeleri kullanır; “Şatırzade‟nin metresi Madam Potiş piyasa

aşüftelerinin en bayağılarındandır” (Gürpınar, 2013, 13). Burada Hüseyin Rahmi‟nin

tercihi “en bayağı” olanı ġöhret Bey‟in yanında karĢımıza çıkarmaktır. Bu ifade, bu tip kadınların da kendi içinde sınıflandığını bize gösterir. Bu bakıĢ açısından hareketle, bayağılaĢan kadınları PeriveĢ, Polini ve PotiĢ olarak sınıflamak da mümkündür. PotiĢ, ġöhret Bey‟i roman boyunca bir av gibi görür. Ona karĢı herhangi bir sevgisi ya da muhabbeti yoktur. ġöhret‟in zaafı olan Alafranga taklitçiliğinin de farkındadır. Bu nedenle onun en zayıf tarafını kemirir.

“(...) Şık‟ın her halini tetkik etmiş, o zavallının dünyada en ziyade özendiği şeyin alafrangalık olduğunu ve her tavır ve hareketini Frenkliğe tatbike uğraştığını, fakat o maişete bu düşkünlüğü, bu arzu-keşliği nispetinde Avrupa âdâtının büsbütün cahili ve bigânesi bulunduğunu anlamıştı.” (Gürpınar, 2013,

14).

Hüseyin Rahmi bu tabloda cezayı yalnız ġık‟a vermez. PotiĢ‟in zekâca, kurnazlık itibariyle ġöhret‟ten üstünlüğünün altı çizilmekle birlikte, her ikisi ile de alay eder. AĢağılayıcı ve komik olaylar yalnız ġöhret Bey tarafından tek taraflı yaĢanmaz. Bu tuhaf birlikteliğin faturası PotiĢ‟e de kesilir.

ġöhret Bey‟in Fransızcası da Bihruz Bey ya da Felatun Bey düzeyinde değildir. Ona göre metresinin Fransızca konuĢması ve kendinin sözde Ģıklığı en büyük övünç kaynağıdır. “An-asl Fransız bulunduğu için lisan-ı maderzadını gayet

58

fasih ve o milletlerin kadınlarına mahsus latif bir şive ile söylediğinden o tekellüm ettikçe Şöhret hayran olup kalırdı”(Gürpınar, 2013, 14).

Hüseyin Rahmi, romanını ġöhret Bey‟in alafranga özentisi hayatının trajikomik yanları ile örmüĢtür. Mehmet Kaplan‟a göre; “Hüseyin Rahmi‟nin bütün eserlerinde

cehalet ve kültür komiği geniş yer tutar” (Kaplan, 1978, 94). Onun cehaletle kuĢattığı

tiplerden biri olan ġöhret Bey de, bu kültür komiğinin tipleĢmiĢ bir parçası sayılır. Romanın baĢından, nerdeyse sonuna kadar yanlarında taĢıdıkları sokak köpeği ise komedinin en önemli yerindedir. Drol adını verdikleri köpeğin sembolik bakımdan göndermeleri romanın, hatta bir devrin sosyolojik sorununu ortaya koyar. Drol, sokak köpeğidir. Avrupalı pahalı köpeklerin kılıkları taklit edilerek giydirilir. BaĢında kırmızı baĢlık, sokak köpeğinin fiziksel garipliğini pekiĢtirir. Drol sokak köpeği olduğu için, üzerindeki kılığa, girdiği ortama aldırmadan içgüdüsel davranır. Lokantayı birbirine katar, gece insanların arasında ulur. Gezinti yerini karıĢtırır. Drol‟ün yaptıkları, baĢta ġöhret olmak üzere PotiĢ‟in de baĢına bela olur. Asıl komedi unsurunun kaynağı konumundadır. Romanın sonunda Drol öldürülür.

Hüseyin Rahmi, Drol üzerinden sosyolojik bir yanda ortaya koymuĢ olur. Sıradan, sokak köpeğinin alafranga kılığı, alafranga hayata uygun gittiği mekânlar onun özünü bozmaz. DıĢındaki görüntüsüne göre değil, içgüdülerine göre davranan Drol, romanın sonunda tek el kurĢunla yere serilir. Bu aynı zamanda Drol‟ün ölüsü üzerinde ağlayan ġöhret‟in de sonudur.

Drol, burada değiĢmeyecek “bazı Ģeylerin” de iĢaretidir. Sokak köpeğinin alafrangalığı ile yan yana yürüyen ġöhret Bey‟in hayata duruĢu arasında fark yoktur. Drol de ġöhret‟te temelde parasız bir hayatın içinden allanıp pullanıp cemiyete karıĢır. Drol sokağa çıktığında sokak köpeklerinin onu tanıyıp, saldırması ile ġöhret‟in taklidi Avrupalılığını anlamamak da imkânsızdır. “(...) sokak köpekleri

canfes başlıkla tebdil-i kıyafet etmiş hemcinslerini tanımakta güçlük çekmediler”

(Gürpınar, 2013, 24). Yani her ikisinin de kalıpları çıktığında ortada “sokaktakilerden” baĢkası, ötesi kalmaz. Drol havladığında menĢeini belli ederken, ġöhret ise konuĢtuğunda kendini ele verir. MaĢuk Bey‟in evinde kaldığı geceki konuĢmaları ve düĢtüğü komik durum romanda sayfalarca anlatılır. Okumayan, kulaktan duyma yanlıĢ bilgilerle AvrupalılaĢtığına inancı tam olan ġık‟ın sözleri üzerinden gelinen taklidi durum gözler önüne serilir. Hüseyin Rahmi‟nin “Malum o

59

oranın makarası olurlar” (Gürpınar, 2013, 74) ifadesi onu düĢürdüğü komik durumun

önsözü niteliğindedir.

Hüseyin Rahmi AvrupalılaĢma konusundaki taklidi durumu anlatırken özellikle kılık kıyafete yoğunlaĢır. Kadınların giyimi üzerinden eleĢtirdiği moda kavramının bizdeki ve Avrupa‟daki durumunu anlatır. Ona göre, “Bu moda ne kadar acayip bir

adettir” (Gürpınar, 2013, 19). Moda için çirkin olan kadınları anlatırken, “Ya bizim hanımefendiler dahi bu kıyafete imrenip de feracelerinin yakalarını bedene yapıştırarak belin ortasına incelttikçe inceltip omuzlarını kuşkanadı gibi meydana çıkarmadılar mı?” (Gürpınar, 2013, 19) ifadesi kalıpla gelen Avrupalılığın anlatımı

içindir.

Hüseyin Rahmi‟nin açıkça “Hayır hayır hata ettik!” (Gürpınar, 2013, 20) olarak dillendirdiği moda konusu, gelinen durumun, yapılan hatanın “taklit” olduğunu bize anlatır. Durumun vahametini daha açıkça ortaya koymak için hikayeyi bir yana koyarak Ahmet Mithat üslubu ile romanda bağıran Hüseyin Rahmi, “(..) hiçbir şeye

benzetilemeyecek bir hale geldiler” (Gürpınar, 2013, 20) dediği kadınların gelinen bu

noktada ne Batılı ne de Doğulu imajına sahip olduklarını ortaya koyar.

Hüseyin Rahmi, kiĢiler üzerinden moda konusundaki fikirlerini anlatır. Bu noktada ġöhret Bey‟in tam zıt karakteri olan MaĢuk Bey‟in konuĢmaları önemlidir. ġöhret Bey‟e göre herkesin bir zevki vardır. Bu zevki ortaya koymakta da hürdür. Frenklerin serbest oluĢunu anlatan ġık, bizim giyim konusundaki taassubumuzu hoĢ karĢılamaz. Bunun üzerine MaĢuk‟un verdiği cevapta, Hüseyin Rahmi‟nin romanlarında örneklerle anlattığı bu safderun alafranga hayata yöneliĢ ve taklit buhranın ifadeleri vardır.

“Garbı tanımayanlar nazarında Frenkleri berbat eden işte bu yadigârlar değil midir? Türkçe ifadeleri arasında birkaç ecnebi lügatı katmaktan maada bunların Garptan, Şarktan ne haberleri vardır? Frenk olmaya yeltenenlerden Frankler kendileri bile hoşlanmıyorlar. Bunu iyi biliniz ” (Gürpınar, 2013, 68).

Romanda Hüseyin Rahmi‟nin sözcüsü olan MaĢuk, alafranga hayata safderun bir iĢtiyakla gönül verenleri eleĢtirir. Benzer bir yaklaĢım da Felatun Bey ile Rakım Efendi romanında Ahmet Mithat tarafından yapılır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Can ve Margrit, Rakım Efendi‟ye Felatun Bey hakkındaki düĢüncelerini ortaya koyarken, onun bu halini komik bulduklarını belirtirler.

Tanzimat romanlarında sıkça ele alınan konulardan biri olan “dil problemi” de yine karĢılıklı konuĢmalar üzerinden anlatılır. Buna göre ġöhret Bey‟in fikirleri taklitte

60

kaldıkları Alafrangalığın ürünüdür. “Ne yapalım efendim? Söze bir iki ecnebi kelimesi

katmak da mı suç oldu? Türkçemizin birçok şeyleri ifade hususunda ne kadar mahdut bir lisan olduğunu bilmezsiniz ki bu bahiste size kompetan tanıyayım da söz söyleyeyim” (Gürpınar, 2013, 68).ġöhret Bey‟in Türk dili konusundaki düĢünceleri ile

Bihruz Bey ve Felatun Bey‟in düĢünceleri neredeyse aynıdır. Safderun alafranga tiplerde en büyük reddin yaĢandığı dil bahsi, sosyal hayatta Türk dilinin böyle düĢünen gençler üzerindeki algısını da özetler. Türkçe‟yi kaba ve yetersiz görme, bununla birlikte Fransızca‟yı ifade düzleminde yetkin bulma söz konusudur. Temelde Fransızcayı tam olarak anlamayan, hatta bu dili yeterli düzeyde konuĢamayan safderunların Türkçe‟yi ikinci sınıf bulmaları, onların hayat algılarını göstermesi bakımından önemlidir. Zira kendini beğenmemenin, çirkin bulmanın kaynağında, kendine ait tüm değerleri sevmeme ve diğer kültüre hayranlık besleme hissiyatı vardır. Bu nedenle dıĢ görünüĢe verilen önem, modaya düĢkünlük, herkesten ayrı Ģık olma merakı alafrangalığın yüzeysel biçimde algılandığının da göstergesi sayılabilir. Şık romanında, MaĢuk‟un ġöhret‟e verdiği cevapta Hüseyin Rahmi‟nin bu konuyu ele aldığı romanlardaki ağrı dolu sesi ve yabancılaĢmaya olan itirazı duymak mümkündür.

“Ben öyle kimseler tanırım ki Türkçe arz-ı meramda yarı Fransızca olduğu halde iki satır Fransızca‟yı Türkçe‟ye tercümeden acizlerdir. (...) Avrupa etvarına yeltenmek yalnız öyle tırnak uzatmak, Türkçe‟yi beğenmemekle olmaz. Görmüyor musunuz ki erbab-ı gayret bir taraftan tıbbi, fenni kitaplar tercüme ederek ve birçok tabirat-ı fenniyeyi ifade için Türkçe‟de hakikaten meftuk olan pek çok lugatlerı icad edercesine bulup çıkararak veyahut aynen istimal etmek suretiyle lisan-ı millilerinin itmamına uğraşıyorlar. (...) Siz alafranganın öyle cihetlerine özeniniz ki ondan husule gelecek şerefle böyle Andonakiler müşterek bulunmasın. Zemaimim taklidi de icrası da kolaydır. Asıl güçlük muhasenatı taklid edebilmektir” (Gürpınar, 2013, 69).

Hüseyin Rahmi‟nin MaĢuk diliyle bu itirazı, temelde köklerinden sallanan bir neslin dramına karĢılık bir çığlık hükmündedir. Safiyane bir iĢtiyakla alafranga hayatın eteğine tutunanlara bu karĢı koyuĢ, onun pek çok romanının da çekirdeğini oluĢturmuĢtur. Batı‟nın bizce yanlıĢ anlaĢılması, onun sadece dıĢtan taklidine dair sergilenen bu acılı dik duruĢun sonrasında bir neslin dramı olacaktır. YanlıĢ BatılılaĢma öngörüsünün kaynağında yer alan “kendini red problemi” karĢında savunulan “iyi yönlerini alın” travması pek çok eserde de yerini bulacaktır. Safderun alafrangalığın hemen ardından toplumsal hayatta karĢımıza çıkacak ahlaksız züppe tipleri ile bu yanlıĢ geleneğin uzantısı olacaktır. BaĢlangıçta babadan oğula geçen ve sadece taklit ile baĢlayan değiĢim rüzgârı, bir müddet sonra toplumun ahlak

61

yapısına sirayet edecek ve kötülük algısını kötücüllüğe çevirecek bir izle yol alacaktır.

Hüseyin Rahmi, alafranga özentisi tiplerin toplum içinde düĢtükleri trajediyi de ortaya koyar. ġöhret Bey, konuĢmalarında edebiyat sohbetlerinde tamamen bir taklidin ürünüdür. Türkçe‟nin yetersiz ve kaba bulunuĢunun akabinde edebiyatın da beğenilmemesi yazgısı burada da kendini gösterir. ġöhret Bey de tıpkı kendisi gibi safderunların yolunda, biz de Ģair ve edibin olmadığını düĢünür.

Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat üslubunu da elden bırakmaz. MaĢuk‟un diliyle araya giremediği noktalarda, okurunu karĢısına alıp konuĢmayı sürdürür. Onun bu satırlarında, ġöhret‟in aslında bir kurmaca olmadığı sonucu ve onun gibilerin sosyal hayattaki yerinin altı çizilir. “Ey kari! Şık‟ın bu cehaletini, bu belahetini romancının

hayalhanesinde vücut bulmuş bir mübalağa olarak telakki etmeyiniz. Ben bu satırları sırf hayalimden yazmıyorum. Modelim, görüp işittiğim hakikatlerdir”(Gürpınar, 2013,

76). Hüseyin Rahmi, ġöhret Bey‟in kimliğinde bulduğu Ģıkları, safderun alafrangaları hakikatten bir parça olarak görüp yazdığını söyler. Onun “Ey Kari!” sesleniĢinde bir devrin entelektüel çırpınmalarının ilk izleri de vardır. Hüseyin Rahmi, “iĢte bunlar onlar” gösterisi içinde alaya aldığı nesilden de çekinmektedir. Hemen her romanında karĢımıza çıkan dosdoğru tiplerin varlığı onlarla çatıĢma yaĢayacak kiĢiler değil, okuruna doğruyu anlatacak entelektüel seslerdir. Zira burada MaĢuk‟un kötücül bir yanı, tutunamadığı bir değeri yoktur. Aksine hala ateĢle savunduğu, emin olduğu bir tabanı vardır. Bu nedenle kendinden de emindir. Neyi savunduğunun ve neyi bildiğinin farkındadır. Amacı sadece birilerine ibret vermek, kendi gibilerin varlığını emsal göstererek acemice bir yönelimi, budalaca bir aldanıĢı doğru tarafa sevk etmektir.

Şık romanının sonundaki hatime bölümü “amin” diyerek noktalanmıĢtır.

Geleneksel edebi bir söylemle romanda yerini bulan hatimede yazarın bir nesil için duası, iniltili sesi vardır. “Hak-teala hazretleri gençlerimizi bu yoldaki beliyattan

masun ve mahfuz buyursun. Amin” (Gürpınar, 2013, 108). Gençleri böylesi bir

yoldan koruması için Allah‟a sığınan Hüseyin Rahmi‟nin hatimesinde, okuruna naif bir telkin de vardır.

62

4.1.4. DüĢkün AĢkların Rüyasını, Fransızca Tercüme Edenler: