• Sonuç bulunamadı

1.5. İSLAMİ FİNANSTA TEMEL EKONOMİK VE SOSYAL AMAÇLAR

1.5.1. Sosyal ve Ekonomik Adaletin Sağlanması

İslami finans kapsamında gerçekleştirilecek tüm uygulamalar, mutlaka İslam’ın yüksek ahlaki değerlerine istinad ettirilmelidir (Çapra, 1993: 55). Bu kapsamda İslami finans faaliyetlerinin en temel amacı toplumda sosyal ve ekonomik adaletin sağlanmasıdır.

Toplumlar, ruhu, aklı ve şahsiyeti birbirinden farklı milyonlarca insandan oluşur. Bireylerin bir araya gelmesinde asıl maksat, ihtiyaçların giderilmesi amacıyla birbirine yardımcı olmak ve ihtiyaçların daha kolay yoldan giderilmesini sağlayan yeni imkânlar aramaktır. Dolayısıyla “fert toplum için değil, toplum fertler içindir” (Kutub, 2011: 146).

İslami finansta sosyal adalet, yukarıda ifade edilen yaklaşımdan yola çıkarak şekillenir ve “bir finansman faktörü” olarak değerlendirilir (Tabakoğlu, 2005: 253). Sosyal adalet, toplumdaki üretken her bireye fırsat eşitliği ve istihdam edilme imkânı sağlanması sonucu, herkesin bütün yeteneklerini işte kullanmak suretiyle kendi çabasının karşılığını kazanabilmesi durumunda ortaya çıkar. (Algaoud and Lewis, 2007: 40) Fırsat eşitliğinin sağlanması, herkesin aynı refah düzeyine erişmesi ve refahın dengeli dağılımı konusunda tek başına yeterli olmasa da bireylerin asgari ihtiyaçlarının karşılanmasını garanti edecektir. Böyle bir garanti altında insanlar, ekonomik faaliyetlerde risk üstlenmek konusunda daha istekli davranacaktır (Tunç, 2010: 88). Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta, adalet kavramı ile matematiksel bir eşitliğin kastedilmediğidir. Birbirinden farklı bedeni, fikri ve ruhi kabiliyetlerde yaratılan insanlar arasında yapılacak böyle bir varsayım, üstün değer ve kabiliyetlerin yollarını kesmekle eş değer olup; onların insanlık ve topluma

30

katkılarından mahrum kalmak anlamına gelecektir. Burada ifade edilen mutlak bir adalettir ve herkese eşit fırsatlar sunulduğu halde, kişiler arasındaki farklılıklara bağlı olarak farklı sonuçlar elde edilmesi kabul edilen bir durumdur (Kutub, 2011: 51-58). Çünkü kabiliyet ve gelirlerdeki bu tür bir farklılık, işbölümü ve sosyal hareketliliğin temelini teşkil etmektedir (Tabakoğlu, 2008: 67).

Ekonomik adalet, ancak toplumun tüm birimleri ekonomik ihtiyaçlarını karşılayabildiğinde mümkündür. Bu ise ekonomik rekabette yer alamayacak insanların ve rekabete girebilmek için yardıma ihtiyacı olanların dâhi ekonomide var olma imkânına sahip olması anlamını taşır (http://www.financialİslam.com/the- İslamic-economic-system.html; E.T. 18.02.2011).

İslami finansta, İslam geleneklerine ve ruhuna uygun bir ekonomik düzeninin tanımlanması ve kurulması amaçlanmaktadır (Timur Kuran, 1997: 2). İslami perspektifte, insanın ahlaki ve siyasi özgürlüğü kadar ekonomik özgürlüğüne de büyük önem verilmektedir (Mevdudi, 2011: 123) ve akıl, baliğ ve hür bir insana sınır konulamayacağı yönünde icmâ bulunmaktadır (Çapra, 1993: 37) İnsan ticaret de dâhil olmak üzere, hayatın her alanında seçme özgürlüğüne sahiptir. Örneğin varlıklar, özgürce elde tutulabilir ya da ticareti yapılabilir (Thomas, 2005:1). Birey, etik, dürüst ve sosyal uyum sağlayan bir atmosferde girişim ve rekabet özgürlüğüne sahiptir.

İslami finansta, bireysel özgürlüğü teşvik edici bir yaklaşım benimsemekle birlikte, bu özgürlüğün bir bütün olarak birey ve toplum arasında bir dengenin mevcut olduğu toplumun refahına pozitif bir katkıda bulunmasını beklenir. Diğer bir ifade ile İslami finansta bireylerin özgürlükleri sınırsız değildir ve toplumun genel refahının sağlanması ve her kesimin adil olarak hakkına düşen payı alması amacıyla kısıtlanır (Hamoudi, 2008: 274). Bu kısıtlama iki türlüdür: İlki kişisel kısıtlamadır ve kişinin kendi iç derinliğinden kaynaklanan ve gücünü İslam kimliğine bağlı olan manevi ve ideolojik niyetlerinden almaktadır. İkincisi ise nesnel kısıtlamadır. Nesnel kısıtlama sosyal davranışları belirleyen ve düzenleyen dış güçlerin ifadelerinden oluşur (Sadr, 1991: 33). Nesnel kısıtlamaların en önemli sebebini kanun gücü olarak

31

düşünebiliriz. Fakat İslami finansta ekonomik adalet daha ziyade, kişinin isteklerini olumlu şekle sokması ve düşünce ölçülerini güzelleştirmesi; doğruluk, adalet ve ihsanın yapılan tüm faaliyetlere yansıtılması ile gerçekleştirilmeye çalışılır (Mevdudi, 2011: 124).

Yaşamın geneline yansıması beklenen adalet olgusu insanlar arasında gerçekleştirilen alış-veriş faaliyetleri için hayati önem taşımaktadır. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde, adil ekonomi vizyonunu biçimlendirmeye yönelik 500’ü aşkın ifade bulunmaktadır. Bu ifadelerden çıkan iki ana ilke ekonomik adalet ve eşitliktir (Timur Kuran, 1989: 172) İslam, tüm toplumun ekonomik zenginliğini hedefler ve zenginliğin birkaç kişide toplanmasını, topluma zararlı olduğu için onaylamaz. Elde edilen kazancın biriktirilmesi ve saklanması bu kapsamda doğru bulunmamıştır ve adaleti sağlayacak şekilde paylaşımı tavsiye edilir. Böylelikle bireylerin toplumun refahına katkı sağlayıcı yollara başvurması teşvik edilmiştir.

Ekonomik adalet sermaye sahibinin ya da tedarikçisinin ödüllendirilmesini gerektirir. Ancak bu ödül fonların kullanıldığı projenin riskiyle orantılı olmalıdır (Samad and others, 2005: 73). Bu sebeple İslami finansta yasaklanan şey önceden sabit bir miktar belirlenmiş getiridir. Bir kredi işlemi ile borç veren taraf, borç alanın yatırımından elde edeceği sonuçtan sabit bir getiri elde eder. Oysa kâr/zarar paylaşımı (PLS- profit-loss sharing) ise çok daha âdildir. Bu anlamda âdil olmanın iki boyutu vardır: sermaye sahibinin almaya hak kazandığı ödül, ilk olarak aldığı risk ve ikinci olarak sarf ettiği emek ile orantılı olmalıdır. Bu yüzden elde edilecek gelir ya da diğer bir ifadeyle ödül fonun sağlandığı projeden elde edilen gelir ile ilişkilendirilmelidir (Algaoud and Lewis, 2007: 46). Burada risk-getiri paritesi dış etkenlere bağlıdır. İslami pazarlar rekabetçi pazarlardır ve bu rekabet risk ve getiri arasındaki dengeyi düzenler (Obaidullah, 2005: 28).

Ribânın tüm ilahi dinlerde yasaklanması, risk paylaşımı olmadan kazanç olmaması gerektiğini gösterir. Bu demektir ki bir kişi bir gelir elde etmek istiyorsa sonuçta bir kayıp olma riskini de üstlenmelidir. “Risk yoksa kazanç da yok” aslında İslami finansın temel prensibidir. Muhtemel bir kaybı üstlenme durumu, yatırımcıları

32

kendi yatırımlarını yaparken daha dikkatli olmaya iter. Bu durum finansal yatırımlarda risksiz kazanımlarla ilgili etik tehlikeyi yok etmeye yardımcı olur. Bu da finansal sistem açısından yüksek derecede disiplin edici bir durumdur (Ayub, 2007: 9).

Tam istihdam ve yüksek ekonomik büyüme oranları ile ekonomik refahın sağlanması, gelir ve zenginliğin eşit dağılımı, paranın zaman değerinin stabilize edilmesi, tasarrufların, ekonomik kalkınmayı sağlayacak şekilde mobilize edilmesi ve yatırımlara aktarılması, İslami finansta tüm taraflardan katkı bekleyen diğer sosyo-ekonomik amaçlardır (Hasan and Lewis, 2007: 2).

1.5.2.Evrensel Kardeşlik Duygusunun Geliştirilmesi ve Karşılıklı