• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: DEVLET TOPLUM İLİŞKİSİNE DAİR ALTERNATİF BİR

2.4. Modern Devletin Toplumsal Dayanağı Olarak Milliyetçilik

3.1.1. YÖN'de İktidar Stratejileri: Sol Bir Kitle Partisi Arayışları

3.1.1.2. CHP’yi Sola Çekme Çabaları

YÖN dergisinde üretilen sosyalist stratejinin bir yönünü sosyalizm ve milliyetçilik arasında kurulan ilişki, diğer yönünü ise mevcut siyasal alanı başlangıç kodlarına döndürmeye yönelik eleştirel yönelimler oluşturmaktadır. Bu çift yönlü strateji, her iki yönü bakımından Bourdieucü’dür. Bir yandan sosyalizmin geniş kitlelerdeki meşruiyetini ve toplumsal kabulünü artırmak için milliyetçiliğin gerçek formu olarak tanımlanması, diğer yandan CHP’nin 1940’lardan itibaren Atatürk’ün hedeflerinden saptığı ve muhafazakar bir parti kimliğine büründüğü iddia edilerek yeniden Atatürk’ün yoluna çağırılmak yoluyla sola çekilmesi olarak tarif edilebilecek bu stratejiler, sermayece zayıf olan faillerin alanda gerçekleştirdiği “yıkma” ve “sınıflandırma kategorilerini yeniden düzenleme” stratejilerine denk düşmektedir.

YÖN’de CHP’ye yönelik bakışı anlamanın bir yolunun dergi yazarlarının demokrasiye bakışlarını anlamaktan geçtiği söylenebilir. Zira YÖN’de CHP hakkındaki yazıların pek çoğunun çok partili hayata geçişte yapılan yanlışlara dair serzenişler niteliğinde olduğu görülür. Çok partili hayata geçiş görünüşte demokratik bir hamle olarak düşünülebilirse bile, bu hamle geniş bir sosyo-ekonomik reform programı ile desteklenmediğinden, tek parti otoriterliğinden kaçınan halk kitlelerini değil ağa-eşraf zümresini iktidara taşımış; bu yönüyle işlevsizleşmiştir. Memleketteki kötü gidişin baş müsebbibi olarak kimliğini kaybeden CHP ve onun politikaları sorumlu tutulmaktadır. Partinin başlangıçtaki ilkelerinden ve kuruluştaki kuvayi milliyeci ruhtan saptığını iddia eden YÖN yazarları,

CHP’nin yeniden “devrimci” bir kimlik kazanmakla bu kötü gidişten kurtulabileceğine inanmaktadırlar. Öte yandan 27 Mayıs’tan sonra Türkiye’de ciddi bir değişim yaşanmış; köyden kente yoğun göçler ilk meyvelerini vermeye başlamış, işçi kitleleri haklarını aramak için sokak eylemlerine başlamış, köylerde ağa zulmünün etkileri şehirlere kadar uzanmış, üniversitelerde gençlik hareketleri görünür hale gelmiştir. YÖN’cüler Türkiye’nin 27 Mayıs’tan sonra yaşadığı bu büyük dönüşümün daha ciddi krizler üretmemesi için CHP’nin kimliğini sola yakınlaştırmasının da önemine vurgu yapmışlardır. Bunun için CHP’nin gerektiğinde parlamento desteğini aramaktan vazgeçip parlamento dışı unsurların da desteğine başvurmaktan çekinmemesi gerekmektedir (Avcıoğlu, 1962c:3).

YÖN’e göre CHP, 1960’ların Türkiye’sinde devrimcilik ve devletçilikten uzaklaşmış, ülkeyi gericiliğe adım adım yaklaştıran bir pasifizm içine düşmüştür (Soysal, 1962a:3). Aslında bu pasifizm, cumhuriyetin ilanını takiben belli bir süre sonra devrimci kadronun, “Mustafa Kemal’in halis inkılapçılarının”, partiden ayrılmasıyla başlamıştır. CHP bu sürecin sonunda halktan uzaklaşmış ve iktidarı Demokrat Parti’ye kaptırmıştır (Hocaoğlu, 1961a:14). CHP, nasıl ki cumhuriyetin kuruluş devrinde, dönemin şartları ve ülkenin imkanları gereği devletçiliği uygulamaya koymuş ise 1960’lara gelindiğinde de bir program olarak sosyalizmi benimsemelidir. Bu strateji esas itibariyle nostaljik değil, YÖN’cüler açısından siyasetin (alanın) gereklerinin sosyalizmi mecbur kılmasından ortaya çıkmıştır. YÖN’ün failleri alanı dönüştürmeyi yalnız orijinal haline götürmek olarak görmemektedirler. Onların yaptığı daha ziyade başlangıçta Kemalizm’in taşıdığı “oyun ruhu”nu yakalayarak günün şartlarına uygun bir politikayı yeniden organize etmektir, ki bu stratejik yaklaşım onların sosyalizmini milliyetçilik ve Kemalizm’le bir araya getirerek meşruiyetini genişletmelerine imkan vermiştir.

Bu gidişi durdurmak için YÖN, öncelikle yine Türkiye için umudun CHP’de olduğunu vurgulayan yazılar yayınlayarak kamuoyu yaratmaya çalışmıştır. Atatürk’ün kurduğu ve cumhuriyeti yoktan var eden bu partinin Türkiye’nin en buhranlı devri olarak tanımladıkları 1960’lı yıllarda da çözümün anahtarı olduğunu savunmuşlardır. Öncelikle partinin asli ilkelerine dönmesi, bunun için de liderin kararlı ve iradeli bir duruş sergilemesi gerektiği savunulmuştur. Zira ülke içinde pek çok konuda kökten reformlar isteyen ciddi bir kitle vardır, CHP’nin görevi bu kitleyi seferber ederek yönetmek ve

rejimi uçurumun kenarından almak olmalıdır (Avcıoğlu, 1962b:3). Özellikle Albay Talat Aydemir’in gerçekleştirdiği ve başarısız olan 22 Şubat 1962 darbe girişiminin ardından demokratik rejimin korunmasında önemli rol oynayan İsmet İnönü’nün etrafında ciddi bir destek birikmiştir. YÖN’cülere göre İnönü’nün böyle tarihi bir anda rejimin eline geçen bu son şansı özgürlükler ve sosyalizmin gelişmesi yönünde kullanması gerekmektedir (Soysal, 1962b:4).

CHP’nin Nisan 1962’de gerçekleştirdiği parti meclis toplantısında yapılan konuşmaların haberleştirilmesinde, özellikle devletçilik ve devrimciliğe önem verilmesini vazeden konuşmalara yer verilmiştir. Bu toplantıyı yorumlayan YÖN, CHP’nin halkçılık ve devrimcilik ilkelerine yeniden sarılması ve Atatürkçü kimliğini ortaya koyması gerektiğini vurgulamıştır. Aksi takdirde, partinin içinde bulunduğu muhafazakarlık ortamından çıkamayacağının altı çizilmiştir (YÖN,1962a:6). Öte yandan CHP’yi sola çekmeye ilişkin arayışlar sadece tavsiyeler ve yorumlardan ibaret olmamış, zaman zaman şikayetler ve serzenişlerle de CHP’nin konumunun netleştirilmesi gerektiği hatırlatılmıştır. Derginin 16. Sayısında kutu içinde verilen bir mesajla YÖN’e devlet şirketlerinin reklam vermemesi, bununla birlikte ırkçı Turancı yayınları tercih etmeleri eleştirilmiş, devletçiliği savunan YÖN dergisine devlet teşebbüsleri tarafından reklam verilmemesinin rejimin ve hükümetin meşruiyetini gölgelediği iddia edilmiştir (YÖN, 1962a:4). Denilebilir ki YÖN, CHP’ye Bourdieucü bir perspektifle yaklaşmakta ve CHP’yi aslına getirecek simgesel sermayenin kendisinde olduğunu savunarak parti içi mücadelelerde konum almaya çalışmaktadır.

CHP’nin YÖN’e bakışı ise YÖN’ün CHP’ye bakışı kadar radikal ve eleştirel değildir. Hatta derginin parti ile -ya da partinin bir kanadı ile- organik bağı olduğunu düşündürebilecek emareler bulunmaktadır. Nitekim YÖN Dergisinin kurucuları arasında yer alan Cemal Reşit Eyüboğlu CHP milletvekilliği ve 27 Mayıs Kurucu Meclis üyeliği yapmıştır. Zaman zaman CHP’li bazı milletvekilleri (Şükrü Koç, Sırrı Hocaoğlu vd.) YÖN’de çeşitli yazılar kaleme almışlardır. Bu bakımdan YÖN dergisi CHP içindeki sol kanada hitap eden bir yayın organıydı ve CHP’yi sola çekme stratejisi boşuna değildi. CHP içinde yerleşmiş bir sol grup olduğunun bilinciyle bu strateji üretilmişti ve sol kanadın egemen olması isteniyordu demek mümkündür. Nitekim CHP’nin sol kanadının ünlü isimlerinden, daha sonra 1971 Muhtırası ile Başbakan olacak, Nihat Erim YÖN’ün

18. Sayısına verdiği mülakatta, kendisini ortanın solunda gördüğünü, YÖN dergisinin ortanın solu adına değerli hizmetler yaptığını ve sosyalizmi komünizm zannedenleri aydınlatan bir fikir mücadelesi verdiğini ifade etmiştir (YÖN, 1962b:7).

YÖN’ün CHP’yi Atatürkçü köklerine döndürerek sola çekme stratejisi parti içinde ortanın solu olarak adlandırılan bir doktrinin geniş kitlelerle buluşmasına yardımcı olmuştur. Bu strateji YÖN açısından tam anlamıyla başarılı olmamışsa da 1970’leri Türkiye’sinde CHP’nin bir sol popülizm üretmesine imkan veren bir parti örgütlenmesinin mümkün olmasına 1960’lı yıllarda entelektüel destek sağlamıştır. Öte yandan YÖN’ün iktidar stratejileri bakımından hem Türkiye Çalışanlar Partisi denemesi, hem de TİP ile girişilen polemiklerin sonuçsuz kalması gibi CHP’yi sola çekme denemeleri de YÖN’ü ve YÖN’cü fikirleri rejim içinde yükselen bir değer haline getirememiştir. Bu üç denemenin başarısız olması ve 1965 yılındaki seçimlerde Adalet Partisi’nin tek başına iktidara gelmesi, YÖN’ün demokratik yöntemlerle arasına mesafe koymasında büyük ölçüde etkili olmuştur. Zira YÖN, solda bir kitle partisinin oluşmasını ve YÖN Hareketi’ne bağlı aydınların bu partinin “beyin takımını” oluşturmasını; böylelikle sendikalar, aydınlar, siyasiler, askeri bürokrasi ve üniversitenin birleştiği bir kitlesel devrimci hareketin ortaya çıkmasını büyük bir hevesle istemiş ancak hareket, beklenen kitlesel birleşmeyi bir türlü yakalayamamıştır.