• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: OSMANLI’DAN 1960’LARA TÜRKİYE’DE SİYASETİN HAKİM

1.1. Osmanlı’nın Son Döneminde “Millet-leşme Mücadeleleri”

1.1.1. Millet-leşme Mücadeleleri Kavramı: Bourdieu’den Gorski’ye

Philip S. Gorski, millet-leşme mücadeleleri kavramını, Pierre Bourdieu’nün sınıflandırma mücadeleleri kavramından hareketle ortaya atmıştır. Bourdieu’de sınıflandırma, toplumsal dünyada makul davranışın öngördüğü pratik bilgi ve eylem ilkelerinin bütünüdür. Her sınıflandırma bir ikili karşıtlık yaratır. İyi-Kötü, Güzel-Çirkin, Uzun-Kısa, Siyah-Beyaz gibi. Bu ayrımlara ilişkin bölme ilkeleri, toplumdaki faillerin ortak ve anlamlı bir dünyayı paylaşmalarını sağlayan temelleri ifade eder (Bourdieu, 2015b:677). Sınıflandırma biçimleri, ürettikleri karşıt sıfat çiftleri bakımından tüm toplumun ortak paydasını, üzerinde uzlaştığı ya da çatıştığı zemini oluşturur. Sınıflandırma; bir kavram etrafında toplananları “biz”, karşıt kavram etrafında toplananları “onlar” olarak kurar. Toplumsal failler bu kuruluma göbekten bağlı oldukları6 için dahil olurlar. Bir kez bu kutuplaşma temin edildikten sonra toplumsal mücadele biz ve onlar arasındaki mücadeleden daha derin bir çizgide ilerler. Her toplumsal özne, kendi niteliklerinden en iyisini öne çıkartarak cevap verebildiği bir sınıflandırma biçiminin egemen olması için bir çaba ortaya koyar (Bourdieu, 2015b: 688). Yani mücadele, neyin meşru ve makul, toplumsal hayatta tartışılmaya ve üzerinde yaşanmaya değer olduğuna dair bir mücadeledir. Sınıflandırma mücadelesi, “biz” ve “onlar” ayrımını kuran, bu ayrım üzerinden içerilme ve dışlamaları meşru kılan bir zımni sözleşmenin tetikleyicisidir (Bourdieu, 2015b:692).

Gorski’ye göre de milliyetçilik teorik açıdan, yatkınlık ve ayrım ilkelerine göre kurulan bir sınıflandırma sistemidir. Yazar, Boudieu’nün La Distinction’da (Ayrım) (1979, Türkçesi 2015b) ortaya koyduğu sınıflandırma ve sınıflandırma mücadeleleri kavramlarına ilişkin ilkeleri milliyetçiliğe uyarlamayı denemiştir. Tanımdaki kavramlardan “yatkınlık”, kavramın İngilizce karşılığından hareketle (dis/position), toplumsal konumlarla irtibatlı olarak ele alınır. Bireylerin yatkınlıkları toplumsal konumlarını, toplumsal konumları da yatkınlıklarını karşılıklı olarak etkiler (Gorski, 2015:331). Ayrım ilkeleri ise yine kavramın İngilizce karşılığıyla (di/vision) bireyin görme biçimleri, tasavvurları yani vizyonu ile ilişkilidir. İçinde bulunulan (toplumsal) konum belli bir (toplumsal) görme (vision) ve ayırma (division) biçimini dayatır. Bourdieu ile aynı şekilde Gorski, bir toplumda herkesin paylaştığı tek bir sınıflandırma sistemi (yatkınlıklar ve ayrım ilkeleri) bulunmadığını savunur, zira toplumu oluşturan bireylerin işgal ettiği toplumsal konumlar ve vizyonlar birbirinden farklılaşmıştır. Benzer toplumsal konumları ve vizyonları paylaşanlar kurdukları toplumsal gruplarda öbekleşirler. Tıpkı sınıflandırma mücadelelerinde olduğu gibi hangi grubun hakim olacağını hangi sınıflandırma sisteminin hakim olacağı belirler (Gorski, 2015:333). Millet ve milletleşme, toplumsal konumları ile coğrafi konumları ve toplumsal görme ve bölme kategorileri (vizyonları) aynı veya yakın olan faillerin temsil ettiği bir kategori ve süreçtir. Milletleşme süreci (ya da uzamı) söylemsel ve eylemsel uzamların bir toplamıdır. Tarihsel anlatılar, söylenceler, efsanelerden oluşan söylemsel uzam, milletin zihinlerde kurulumunu gerçekleştirir. Eylemsel uzam ise gündelik pratiklerde, törenlerde ve çeşitli ritüellerde milletin varlığını yeniden üretir. Eylemler, söylemsel uzamdaki unsurların bugünde yeniden organize edilmiş ve yeniden canlandırılmış halidir. Onları günün koşullarına göre eğip büker ve yeniden formüle eder. Farklı söylemsel ve eylemsel uzamlardan gelen bireyleri düşündüğümüzde, birine vatanseverlik olarak gözüken şey, diğeri için ihanet anlamına gelebilir (Gorski, 2015:336). Farklı yatkınlık ve ayrım ilkeleriyle donatılmış toplumsal failler, farklı söylemsel ve eylemsel uzamlarda serpilmiş millet tanımlarını rekabete sokarlar. Böylelikle millet olmaya dair birbirine rakip tasavvurlar ortaya çıkar. Milletin nasıl tanımlanacağı ve milletin grup kimliğindeki göreli ağırlığını tespit etmek üzerine gerçekleştirilen bu mücadele millet-leşme mücadelesidir (Gorski, 2015:335).

Millet-leşme mücadeleleri yaklaşımı ulusları, devletlerin ürettiği homojen tasarımlar olmaktan çıkararak, toplumsal ve tarihsel temeller üzerine oturtmaktadır. Bu da ikinci bölümde üzerinde duracağımız üzere ideoloji kavramını, devletin topluma empoze ettiği aygıtlar olmaktan kurtarıp, devlet-toplum ilişkisinin kurucu momenti ve toplumsalın mücadele alanlarından biri olarak kavramayı mümkün kılar. Bir toplumsal uzamda, birbirinden farklı millet tasavvurları aynı anda, bir arada ve devlet alanını ele geçirmek üzere devamlı mücadele halinde var olurlar.

Milletleşme, mekânsal yakınlığa sahip, aynı ya da yakın mekanlarda bulunan öznelerin toplumsal etkileşimi sayesinde mümkün olur. Kültürel benzerlik ve ekonomik işbirliği sayesinde bu etkileşim kuvvetlenir. Gorski, milletleşmeyi ve milletleşme mücadelelerini hızlandıran diğer başlıca etkenleri şöyle sıralamıştır (2015:342):

 İşgal ve sömürgeleştirme yoluyla toprak ve halklar üzerindeki denetimin biçim ve içeriğinin değişmesi: Bir devletin coğrafi sınırlarındaki değişim, o devlete mensup olmayı tanımlayan sembolik sınırları yeniden tanımlar.

 İletişim ve ulaşım teknolojilerindeki değişiklikler: Bu değişimler sayesinde, aynı kültürü paylaşıp farklı bölgelerde yaşayanların birbiriyle etkileşimi kolaylaşırken, ulusal kimliğin yerel kimliğe karşı öne çıkması da mümkün olmaktadır.

 Kültürel ve ticari ağların ölçek ve yapısındaki değişimler: Başta eğitim kurumu olmak üzere, dernekler, gençlik örgütleri yardım dernekleri ve ticari birliklerin ulusal kimliğin tanımlanmasındaki eylemsel uzama dair rolü ön plana çıkmaktadır.

 İç ve dış göçlerle gerçekleşen kitlesel nüfus hareketleri: Dinsel aidiyet ya da etnik benzerlikler nedeniyle nüfusun belli kesimlerinin belli coğrafi bölgelerde öbekleşmesi ya da devlet tarafından buralara gönderilmesi, söz konusu bölgelerde nüfusun homojenleşmesine neden olur.

 (Sembolik ve sembolik olmayan) Sermayenin dağılımı, bileşimi ve değerindeki dönüşümler: Bu değişimler milletleşme lehine statükoyu hedef alır. Kültürel seçkinlerin din adamı sınıfına mensup olmaması seküler bir millet tasavvurunu tetiklerken, bu durum din temelli bir millet anlayışını da tahrik edebilir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılına bakıldığında Gorski’nin yukarıda değindiği etkenlerin hemen hepsinin birbiri ardına yaşandığı kaotik bir atmosfer göze çarpmaktadır. Bu etkenlerden bazıları dış devletlerin müdahaleleri sonucunda ortaya çıkmışken bazıları bizzat devlet eliyle bazıları da devlet dışı toplumsal unsurların siyasi, sosyo-ekonomik faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Sonuçta karşımıza hem birbirleriyle rekabet halinde olan bütünleştirici, hem de devletle mücadele halinde olan ayrılıkçı milliyetçilikler çıkmıştır. Aşağıda buraya kadar derlenen bilgiler ışığında, bu rakip millet tasavvurları analiz edilecektir.