• Sonuç bulunamadı

1. TOPLUM, TOPLUMSAL YAPI, TOPLUMSAL DEĞĠġĠM VE AĞ

1.2. Toplumsal Yapı ve Nitelikleri

1.2.1. Siyasal Yapı

Yukarıdaki toplumsal sınıf bölümünde sınıfın oluĢum kaynaklarından birinin de siyasal yapı olduğunu bahsetmiĢtik. Bu bağlamda Kongar, siyasal yapının toplumsal yapıyla olan iliĢkisini Ģöyle ifade eder; “İnsan toplumlarının en

önemli niteliklerinden biri de bu toplumların hemen hemen her zaman bir yönetim sistemine sahip olmalarıdır. Böylece nerede bir insan toplumu varsa orada yöneten ve yönetilen ayrımı vardır- her toplumda bir yönetici sınıfın varlığı ve buna karşılık yönetilenlerin bulunuşudur” (Kongar, 2013: 286).

Dahrendorf‘a göre, toplumdaki yönetici sınıf toplumsal değerleri, kurumları kendi çıkarları doğrultusunda, kendi oluĢturdukları ideolojiler ile belirler ve toplumu bu ideoloji etrafında örgütlerler. Bu durum toplumda sınıfsal üstünlüğü olan yani gerek mülkiyet ve gerekse teknolojik ve siyasal anlamda topluma hakim olan sınıfla bu ayrıcalıkları olamayan sınıf arasında ideolojik çatıĢmalara neden olur. Toplumda oluĢan bu sınıfların arasındaki çıkar çatıĢmaları toplumsal değiĢimin de temel nedenini oluĢturur; “Bir toplumdaki değişme, o

25

toplumdaki mevcut çıkar dengesinin ya da egemenliğinin değişmesi demektir. Bunun değişmesi ise gene temelinde teknolojinin yattığı toplumsal yapının, yani insan ilişkilerinin sınıflar arası etkileşim yoluyla değişmesi anlamına gelir”

(Dahrendorf, 1965: 194-196 aktaran Kongar, 2013:286).

Coser, toplum kurumları arasındaki çatıĢma ve bu çatıĢmaya karĢılık devletin müdahale ölçütüne göre “liberal”, ―totaliter” ve “otoriter” toplum modelleri belirler (Coser, 1967: 186-194 aktaran Kongar, 2013: 198); “Liberal Toplum

Modelinde” toplum çeĢitli kurumlara kendilerini yönetme hakkı tanır ve buna

devletin müdahalesi en az düzeydedir. Sadece askeri kurumlar devlet müdahalesi altındayken özellikle ekonomi siyasal müdahaleden bağımsızdır. Kurumlar birbirleriyle etkileĢimli bir halde kendi kendilerini yönetirler. “Totaliter Toplum

Modeli” liberal toplum modelinin tam tersi bir toplumsal yönetim yapısına sahip

olan totaliter toplum modelinde, toplumsal bütünlük kurumlar arasındaki çatıĢmaların devlet müdahalesiyle sağlanır. Tümcülük anlayıĢının temel alındığı bu modele göre siyasal güç tamamen toplumdaki seçkinlerin elindedir. Dolaysıyla da ekonomi de bu gücün elindedir. “Otoriter Toplum Modelinde” bireylerin özgürlükleri çok kısıtlayıcı bir yapıya sahiptir ve buna bağlı olarak toplumun bütünleĢmesi siyasal kurumun baskısıyla mümkün kılınır. Devlet gücünü kısıtlayıcı hiç bir müdahaleye izin vermeyen siyasal güç ancak bazı özerk kurumlara yetki vererek toplum kurumları arasında çatıĢma yaratabilir (Coser, 1967: 186-194 aktaran, Kongar, 2013: 198).

Tarih boyunca tüm toplumlarda birbirlerinden farklı olsalar da siyasal bir yapı hepsinde var olmuĢtur. Bu siyasal yapılar “otoriter yönetim”, “monarşik

yönetim”, “totaliter yönetim”, “demokratik yönetim” ve “liberal yönetim” gibi

farklı biçimlerde görülmektedir (Bahar, 2009: 222-234); “Otoriter yönetimde” hükümet halkın yönetime katılımını engelleyici bir takım otoriter siyasal sistemler uygulayarak halka çok az söz hakkı tanır. Liderlerin yetkileri en üst düzeyde olup ve bu yetkiler elinden alınamaz. Muhalif görüĢlere savunma hakkı verilmez. Otoriter yönetimi Weber, “geleneksel”, “karizmatik” ve “rasyonel” olmak üzere üç biçimde ele alır. Weber‘e göre “geleneksel otoritenin” temel kaynağı geleneklerdir. Krallığın ya da padiĢahlığın babadan oğula geçmesi bu geleneğin devamını sağlayan temel unsurlardan biridir (Weber, 1998).

26

“Geleneksel otorite yapısı içinde yöneten ile yönetilenler arasında açık pazarlıktan söz edilemez. Yönetici kararlarında bağımsızdır” (Bahar,

2009:223). Geleneksel otoritede otoriter güç kutsallaĢtırılmıĢ dolayısıyla insanlar bu güce boyun eğmiĢlerdir. Bu bağlamda insanlar arasındaki sosyal iliĢkilerde sınıfsal eĢitsizlik kutsal sayılmıĢtır.

Weber‘e göre, sanayi devrimi öncesi toplumlar geleneksel otorite yapısı ile yönetilmiĢtirler bu bağlamda sanayi geliĢtikçe geleneksel otorite de etkisini yitirmiĢtir çünkü artık bilimsel düĢünce ile birlikte sosyal değiĢime de neden olmuĢtur. “Karizmatik otoritede” ise lider durumda olan kiĢi kiĢisel yeteneklerine bağlı olarak toplumu yönetir. Bu karizmatik liderler tarih boyunca geleneksel ve bürokratik otoriter yönetimlerde görülürler. Toplumun yönetilebilmesi için gereken karizmanın oluĢturulması için gereken durumlar vardır bunlar örneğin kiĢisel vasıflar, beceriler ve yeteneklerdir. Bunların dıĢında günümüzde olduğu gibi medya liderlik karizmasının oluĢturulmasında önemli bir araçtır. Weber‘e göre, modern toplumlarda otoritenin kaynağının yasalara dayalı olması özelliğinden dolayı günümüzde “Rasyonel otorite” bir baĢka adıyla yasal- bürokratik otorite en yaygın meĢruiyet biçimi olarak nitelendirilir (Weber, 2002: 70). Yasal otoritenin kaynağı olan formel yasalar aynı zamanda toplumlarda liderlerin gücünü temsil ederler. Yönetilenler ile yönetenler arasında bu formel yasaların tanımladığı düzeyde bir pazarlık söz konusudur.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Weber‘e göre, sanayi devrimi sonrası toplumlar rasyonelleĢen toplum yapısı siyasal yapıyı da etkilemiĢ rasyonel düĢünce geleneksel yönetim biçimlerini ortadan kaldırırken, bürokrasinin geliĢimini desteklemiĢtir. Marx‘ın savunduğu gibi, sanayileĢmeyle birlikte yeni bir üretim biçimi geliĢerek bu üretim biçimi gerek ekonomik iliĢkileri ve gerekse yeni sınıfsal iliĢkileri de ortaya çıkarmıĢtır. Bu bağlamda yine Marx‘a göre, sanayi toplumlarında burjuva sınıfı ekonomik gücünü siyasal güze dönüĢtürmüĢ, siyasal partiler, iĢçi sınıfının haklarını savunmak amaçlı organizasyonlar ve örgütler meydana gelerek ulusal hükümetler ya da bir baĢka değiĢle siyasal devletler ortaya çıkmıĢtır. Bu geliĢmeyle dünyada var olan ulus devletlerin yönetim sistemlerinde de farklılıklar görülmeye baĢlamıĢtır. Bu yeni yönetim sistemlerinden biri olan “monarşik yönetimlerde” yönetim, aynı

27

soydan gelen aileler tarafından kuĢaktan kuĢağa geçmesiyle gerçekleĢir. Geleneksel yapıya sahiptirler. “Totaliter yönetim” halkın tüm davranıĢlarını genel anlamda tüm yaĢamını denetleyen bir siyasal sistemdir. Bu denetimi yaparken sahip olduğu teknolojilerden faydalanır. Bireylerin tamamen yasal sisteme itaat etmeleri istendiğinden dolayı muhalefetin varlığı söz konusu değildir (Bahar, 2009).

Totaliter yönetimin bu katı siyasal sistemine karĢılık, bireylerin yaĢamlarını ilgilendiren kararların alınmasında bireylerin katılımına imkân veren “demokratik

yönetim” biçimi aynı zamanda “toplumdaki kaynak paylaşım çabalarının örgütlü ve özgürlük içinde yapılması” olarak da tanımlanabilir (AteĢ, 1995: 9). Demokrasiyi “Yurttaşların doğrudan ya da seçilmiş temsilciler yoluyla politik kararlara katılımını sağlayan politik sistem” olarak tanımlayan Giddens, demokrasinin kelime anlamını

Antik Yunan‘daki “demokratia: demos” yani “halk” ve “kratos” yani “yönetmek-

egemenlik” kelimelerinden türediğini vurgular (Giddens ve Sutton, 2014: 385). Bu

bağlamda, demokraside bireyler bir baĢka deyiĢle katılımcılar doğrudan karalar alma yetkisine sahip olarak yönetme yetkisine sahiptirler. Genel anlamıyla demokrasi;

“politik eşitliği en iyi şekilde sağlayan, özgürlüğü koruyan, ortak çıkarları savunan, yurttaşların ihtiyaçlarını karşılayan, ahlaki benlik gelişimini destekleyen ve herkesin çıkarını göz önünde bulunduran etkili kararlar alınmasına olanak veren politik bir sistem olarak görülür” (Held, 2006; aktaran Giddens ve Sutton, 2014: 385).

Demokratik yönetim tarihte çeĢitli toplumlarda farklı biçimler almıĢtır. Ġnsanların çok sayıda olması herkesin doğrudan yönetime katılımını imkânsız kıldığından dolayı halkın seçtiği seçilmiĢ kiĢiler yönetim otoritesine sahip olurlar bu tür bir demokratik yönetime de “temsili demokrasi” denilmektedir. Bu noktada, temsili demokrasilerde toplumu ilgilendiren kararların alınması halk tarafından değil, halkın seçtiği temsilciler tarafından alınır. “Çoğulcu demokrasi” demokrasinin diğer bir biçimidir ve bu yönetim biçimiyle yönetilen toplumlarda her düĢünce özgürdür, özgürce açıklanır, örgütlenebilir ve hatta iktidara gelme hakkı vardır. Çoğulcu demokrasilerde düĢünceye verilen bu özgürlüğün kısıtlandırılması söz konusu değildir çünkü “Düşünceler yararlı, zararlı, ılımlı, aşırı, meşru ya da meşru olmayan

şeklinde değerlendirilemez. Bu ayrımı yapabilecek ölçütler de yoktur” (Tanilli, 1995:

12). Çoğulcu demokratik yönetimlerde gücü tek bir elit grup ya da otorite bulundurmaz aksine güç merkezde toplanır ve oradan da eĢitlikçi bir anlayıĢla

28

topluma dağıtılır. Ancak bazı demokratik yönetimlerde demokrasinin yaĢaması her ne kadar elitlerin varlığıyla söz konusu olmasa da güce sahip olmak için toplumdaki gruplar arasında rekabet söz konusudur. Bu noktada demokrasinin bir baĢka biçimi olan “liberal demokrasi” kavramı ortaya çıkar. Liberal demokratik yönetimlerde

“güç gruplara açıktır. (…) güç oyunu farklı elit gruplarına açıktır. Güce sahip olmak için birçok grup rekabet halindedir” (Bahar, 2009: 233). Liberal demokratik siyasal

yapıda, devletin baskı gücü azaltılarak devletin müdahalesi olabildiğince azami ölçüdedir ve bireyin demokratik hakları, düĢünce özgürlüğü ve halkın eĢitlikçi bir Ģekilde temsil edilmesi temel alınır.