• Sonuç bulunamadı

Sivas Between Rival Ideologies – From the Seljuks of Turkey to Ottomans

Gaye Yavuzcan*

Pınar Savaş**

ÖZET

Ortaçağda Sivas, neredeyse Anadolu’nun Türklerce yurt tutulmaya başla- masından itibaren, Türk-İslâm hâkimlerinin birbirleriyle rekabetinde öne çıkan bir merkez olagelmiştir. Söz konusu rekabetin aynı kültür dairesi mensubu yöne- ten ve yönetilen gruplar arasında gerçekleşmesi, önemli bir sorunu açığa çıkart- maktadır. Herhangi bir siyasal örgütlerarası rekabette tarafların çatışmalarının meşru olması için argümanlarının da desteğine ihtiyaç duyulan unsurlarca kabul görmesi gerekmektedir. Söz konusu siyasal yapılar arasındaki mücadeleler ise söz gelimi devrin doğası gereği serdedilen bir örneklem olarak kâfirlerle mücadele gibi ahlâkî-dinsel kesin hatlara sahip ve anlaşılır bir karşıt grupla girişilen çatışmanın dinamiklerinden son derece farklı özelliklere sahiptir. Bu da kısmen yeni ve nispe- ten karmaşık kültürel aygıtların mevcudiyetini gerektirmiş olmalıdır. Aynı tip ve türden yönetilenler üzerine hâkim, ortak kültür değerlerine malik unsurların ça- tışmasının meşrulaştırılması problematiktir. Bu aşamada ideoloji-alternatif ideo- loji üretimi/ikâmesi bir araç olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu çalışmada Türk hâkimiyetine girmesinden Osmanlı idaresine dâhil olma- sına dek geçen zaman zarfında Sivas özelinde Türk-İslâm hâkimlerin birbirleriyle mücadelelerinin ve yönetilenlerin yönetenlere karşı ürettiği alternatif ideolojilerin meşrulaştırımları üzerine genel bir değerlendirme yapılmaya gayret edilecektir. Anahtar Kelimeler: Sivas, Türkiye Selçukluları, Osmanlılar, alternatif ideoloji, meşruiyet.

Dr. Öğr. Üyesi, Uşak Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 

ABSTRACT

In the Middle Ages, Sivas has become a prominent center of the competition between Turkish-Islamic rulers since Anatolia began to be held by the Turks. The fact that the competition in question took place between the rulers and the ruled groups belonging to the same cultural department raises an important problem. In order to legitimize the conflicts between the parties in any interorganizational competition, their arguments must also be accepted by the ruled groups. The conf- licts between these political structures, on the other hand, have very different cha- racteristics from the dynamics of the conflict with a clear opposite group, such as the struggle against infidels, as an example that is demonstrated by the nature of the era. This must have partly necessitated the existence of new and relatively complex cultural devices. Justification of the conflict between the rulers that rule the same type of groups and have common cultural values is problematic. At this stage, production/substitution of ideology-alternative ideology emerges as a tool.

In this study, a general evaluation will be done about the legitimization of the Turkish-Islamic rulers’ conflicts with each other and the alternative ideologies produced by the ruled against the rulers, specific to Sivas, from the start of Tur- kish rule to the Ottoman period.

Keywords: Sivas, The Seljuks of Turkey, Ottomans, alternative ideology, legiti- macy.

GİRİŞ

İç Anadolu’yu Doğu Anadolu ve Kapadokya’ya, Karadeniz’e ve Ak- deniz’e bağlayan; yine Mezopotamya ve Basra körfezine açılan yolların kavşak noktasında bulunan1 Sivas, Dânişmendli hâkimiyetine girdiği ta- rihten başlayarak Anadolu’da Türk-İslâm kültürünün önemli bir merkezi olagelmiştir. Uluslar arası siyasi ve iktisadi hareketlenmelere dikkati çe- ken Erdem’in ifadesiyle, ‚XII. asrın ikinci yarısından itibaren Sivas ve yö- resinin artan önemi paralelinde yöre üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen bölgesel güçler arasında mücadele şiddetlenmiştir.‛2 Bu dönemden başla- yarak neredeyse kesintisiz bir şekilde alternatif güç merkezlerinin müca- dele nesnesi olan Sivas, XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın başlarında ya- şanan siyasal gelişmelerle sadece Türkiye için değil, Ortadoğu ve Yakın-

1 İlhan Erdem, ‚Türkiye Selçuklu-İlhanlı İlişkilerinde Sivas‛, Selçuklular Döneminde Sivas

Sempozyumu Bildirileri, 29 Eylül-01 Ekim 2005, Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdür- lüğü, Sivas 2006, ss. 65-82, s. 65.

doğu için de bir nüfuz alanı3 haline gelmiştir. Ancak bu mücadelelerde dikkati çeken bir özellik, birbirleri ile çatışan unsurların, İlhanlı Devle- ti’nin tarihsel süreçte bir Türk-İslâm devletine evrilmesinden önceki Mo- ğol tahakkümünü hariç tutarsak, aynı kültür dairesi mensupları olması- dır.4 Dolayısıyla, Anadolu’da Türk Ortaçağı boyunca önemli bir merkez olan Sivas, geniş bir zaman diliminde çeşitli Türk-İslâm hâkimlerinin bir- birleri ile mücadelelerinin meşrulaştırım süreçlerini değerlendirmede önemli veriler sağlayacaktır. Bu bağlamda, mevcut çalışmada, aynı dö- nemlerin komşu ve rakip Türk-İslâm siyasal örgütlenmelerin mücadelele- rinin ideolojik zemini tespit edilmeye çalışılacaktır.

İdeoloji, tartışmalı ve anlamı hakkında anlaşmazlıkların bulunduğu, Mclellan’ın ifadesiyle ‚bütün sosyal bilimlerin en kaygan kavramıdır5.‛ Eagleton ise ideolojinin tek ve yeterli bir tanımı olmadığı gibi böyle bir tanım yapılsa dahi bunun pek yarar sağlamayacağını kaydederek, ideoloji kelimesinin ‚farklı kavramsal liflerle bütün bir doku halinde örülmüş bir metin‛ olduğunu ifade eder6. Mevcut çalışmanın perspektifi, ideoloji- alternatif ideoloji kavramlarını, belirli ortaçağ siyasal örgütlenmelerinin ilişki hatlarını üzerinden değerlendirmek olduğu için, ideoloji, daha ziya- de meşrulaştırım boyutuyla ele alınacaktır. Therborn’un ifadesiyle, ‚kap- sayıcı tarihsel ideolojiler yönetici sınıfın meşruiyet formülleri olarak icat edilmemişlerdir. Tıpkı devletin kendisi gibi bunlar da devletin ve devlet içerisindeki mücadelelerin tarihsel sonucunu ifade ederler7.‛

İdeolojinin, yönetilenleri yönetenlerin meşruiyetine ikna etme ve kendilerini yönetme biçimine itaat etmesini sağlaması işlevinin, onun be- lirli bir siyasal örgütlenmenin bütün tabakaları tarafından mümkün oldu- ğunca geniş ölçekte tasdik ve içselleştirilmesi hedefini dayattığını kay- detmemiz mümkündür. Ancak burada, bu türden bir ideolojinin mukte- dirlerce bilinçli bir tespit ve inşası sürecinin pratikte uygulanabilir olma-

3 Esra Çıplak, ‚XIV. Yüzyılda Süper Güçlerin Nüfuz Sahası Sivas‛, Selçuklular Döneminde

Sivas Sempozyumu Bildirileri, 29 Eylül-01 Ekim 2005, Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Sivas 2006, ss. 156-168, s. 167-168.

4 Türk hâkimiyetinde Anadolu’nun müstahkem ve önemli bir ticaret şehri olan Sivas,

Dânişmendoğulları idaresinde beyliğin merkezi, Selçuklular ve İlhanlılar zamanında Rum eyaletinin merkezi olmuştur. Kadı Burhaneddin devrinde de devlet merkezliği gö- revini ifa eden şehir, Osmanlı idaresine geçtikten sonra eyalet merkezi haline gelmiştir.

5 David Mclellan, İdeoloji, Çev. Barış Yıldırım, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstan-

bul 2005, s. 1.

6 Terry Eagleton, İdeoloji, Çev. Muttalip Özcan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1996, s. 17. 7 Göran Therborn, İktidarın İdeolojisi ve İdeolojinin İktidarı, Çev. İrfan Cüre, İletişim Ya-

yacağı kanaatini de eklememiz gerekmektedir. Bu türden bir ideoloji, ta- rihsel süreçte yönetenlerin bu erkle mücehhez hale gelmesini sağlayan sosyopolitik koşulların doğurduğu bir sonuç olabileceği gibi, mevcut ide- olojinin toplumsal çözülmenin önüne geçemeyerek işlevselliğini yitirdiği- nin müşahedesiyle, hal-i hazırda çeşitli tabakalarda karşılık bulan alterna- tif ideolojik teamüllerin yönetici iktidar yahut namzetince ikame edilme- siyle görünür hale gelmektedir.

Eagleton, şöyle yazmıştır: ‚İnsanların geçerli maddi nedenlerden do- layı – söz gelimi, fiziksel varlığını devam ettirmeyle ilgili nedenlerden do- layı – birbiriyle mücadele etmeleri veya birbirlerini öldürmeleri rahatlıkla anlaşılabilir bir durum; anlaşılması asıl güç olan şey, fikir gibi soyutluğu apaçık olan bir şey adına da bütün bunların yapılabiliyor olmasıdır. Ama yine de fikirler, insanların uğruna yaşadıkları ve yerine göre uğrunda öl- dükleri şeylerdir8.‛ Eagleton’un II. Dünya Savaşı hakkında bir anekdota müteakiben yazdığı modern döneme ilişkin bu satırlar, bir terim olarak ideolojinin sosyoloji lüteratürü kadrosuna dâhil olmasından çok sonraki bir aşamada yapılan incelemenin ürünüdür. Henüz terimsel tanımlaması hatta bunu yapacak bir beşerî bilim dalının mevcut bulunmadığı Orta- çağda, ideolojinin zeminini fikirlerden ziyade inançlar olarak saptamak daha uygun düşecektir. Her ne kadar ideoloji kisvesine girdiklerinde fi- kirlerin de inançlardan çokça farkı kalmadığını söylemek ileri gitmek ol- mayacaksa da, söz konusu inanç iken Ortaçağ ideolojilerinin daha gözü- kara mücadelelere olanak vermesi kaçınılmazdır.

Belirli çatışmaları ideolojik olarak niteleyebiliyor isek, bunun arka- sında yatan temel sebep söz konusu çatışmaların salt iki farklı siyasi örgü- tün yahut belirli bir iktidara karşı muhalefet eden belirli bir grubun fiili mücadelesinden öte bir zeminde vuku bulmalarıdır. Dânişmendli-Türkiye Selçuklu mücadelesi ya da Kadı Burhaneddin Devleti-Osmanlı mücadele- si çok çeşitli özellikleri ile birbirlerinden ayrılmakla birlikte, onları birleş- tiren temel husus, aynı kültür dairesi mensubu yöneten ve yönetilen grupların çatışmaların tarafları olarak belirmesidir. Bu tarafların çatışma- larının meşru olması için argümanlarının da kabul görür olması elzem idi ve işte bu noktada bugünden bakışla ‚ideoloji‛ olarak tanımlayabileceği- miz bir farklılaştırma argümanı işin içine girmiştir. Tersinden okuduğu- muzda, aynı tip ve türden yönetilenler üzerine hâkim ortak kültür değer- lerine malik unsurların çatışmasının çelişkisini gizlemenin bir aracı olarak

ideolojik üretimden faydalanıldığını kaydetmekte beis olmasa gerektir. Söz konusu siyasal yapılar arasındaki mücadele söz gelimi devrin doğası gereği serdedilen bir örneklem olarak kâfirlerle mücadele gibi ahlâkî- dinsel kesin hatlara sahip ve anlaşılır bir karşıt grupla girişilen çatışmanın dinamiklerinden son derece farklı özelliklere sahipti. Bu da kısmen yeni ve nispeten karmaşık kültürel aygıtların mevcudiyetini gerektiriyordu.

Türkiye Selçuklu-Dânişmendli Mücadelesinde İdeolojik Meşru- laştırım

Sivas özelinde ideolojik mücadelenin argümanlarını saptamak için kronolojik bir değerlendirme yapabilmek adına, şehrin Türk-İslâm hâkim- leri arasında ilk mücadele konusu olduğu aşama olan Türkiye Selçuklu- Dânişmendli mücadelesinden başlamak yerinde olacaktır.9

Türkiye Selçuklu-Dânişmendli ilişkilerinin temel hattını şu şekilde izah etmek mümkündür: Dânişmendli beyliği Anadolu’da özellikle Ku- talmışoğlu Süleymanşah’ın ölümünden sonra yeni oluşan otorite-cazibe merkezinin güç yitimi yaşamasıyla, Anadolu Türklüğünün birleştirici ça- tısı olmaya namzet, gazada öncülüğüyle sivrilen bir siyasal örgütlenme haline gelmiştir. Kılıç Arslan’ın Anadolu’ya dönüşü ve tahta oturmasın- dan sonra, Türkiye Selçuklu-Dânişmendli ilişkileri Malatya hâkimiyeti için rekabetin Haçlı tehdidinin belirmesiyle yerini ittifaka bırakmasından itibaren her iki tutum (rekabet/ittifak) arasında gidip gelmiştir. Süreç, Sul- tan Mesud’un hâkimiyet mücadelesi ve tahta çıkmasında Dânişmendo- ğulları’nın desteği ve kayınpederi Emir Gazi’nin ölümüne dek sultanın adeta Dânişmendli vesayeti altında faaliyet göstermesiyle devam etmiş; ancak Emir Gazi’nin ölümünü müteakiben Sultan bu tahakküme son vermiş ve Türkiye Selçuklu hanedanı tedricen Anadolu’nun en yüksek Türk-İslâm hâkimleri haline gelmişlerdir. Nihayet Dânişmendli beyliğinin Türkiye Selçuklu Devletine ilhakı tamamlanmıştır.

9 Çalışmanın temel ekseninden sapmamak adına söz konusu edilen siyasî yapıların idare-

sinde Sivas şehri özelinde ayrı bir değerlendirme yapılmayacaktır. Konuyla alakalı çalış- malar hali hazırda mevcuttur. Dânişmendli idaresinde Sivas için Mustafa Demir, Türkiye Selçukluları ve Beylikler Devrinde Sivas Şehri, Sakarya Kitabevi, Sakarya 2005; Efe Yeşil- durak, ‚Dânişmendliler Devrinde Sivas Şehri: Sosyal, Kültürel ve İktisadi Hayat,‛ Gazi- osmanpaşa Üniversitesi Dânişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015) Tokat Bildiri- ler, Yayına Hazırlayanlar: Ali Açıkel, Murat Serdar, Tokat 2016, ss. 207-215; Selçuklu hâkimiyetinde Sivas için bkz. Osman Turan, ‚Selçuklular Zamanında Sivas Şehri,‛ Sel- çuklular ve İslâmiyet, Ötüken Yayınları, 6. Basım, İstanbul 2012.

İki siyasal örgütün rekabeti, siyasî manada değerlendirilmiş olmakla birlikte, bu rekabetin bir fikir/inanç zemininde izah ve formülünün mevcu- diyeti, devrin doğası gereği kaçınılmazdır. Tarafların mücadeleye girişme- lerinde din adamlarının araya girerek her ikisinin de aynı kültür dairesi ve inancın mensupları olduğunu belirterek mücadeleyi hiç olmazsa geçici ola- rak engellediklerine dönük kayıtlar kaynaklarda mevcuttur. Ancak her iki siyasî yapının hâkim ve temsilcisinin bu türden bir mücadeleye kalkışma- dan önce de bu bilgi ve bilince sahip bulundukları malumdur. Dolayısıyla din/devlet adamlarının müdahalesiyle geçiştirilen mücadelelerin esas enge- li, ya tarafların söz konusu dönemde ötekine galip gelme konusunda bir te- reddütleri yahut mücadeleyi meşrulaştırma noktasında bir eksikliklerinin bulunmasıyla izah edilebilir. Rekabete dayalı mücadelenin zihni bir izaha duyduğu ihtiyaç ise beraberinde meşrulaştırımı getirmelidir.

Dânişmendoğullarının tarihsel önemine baktığımızda, onların Ana- dolu’da Rumlara ve Haçlılara karşı gaza konusundaki başarıları ile tema- yüz ettikleri, hatta Sultan Sancar ve Abbasi halifesi tarafından kendilerine menşur ve emirlik unvanı verildiği görülmektedir. Türkiye Selçuklu ha- nedanının malik bulunduğu kut sahibi yöneten ailesine mensubiyetin ye- rine, gaza motifi Türkmen anasır için bir cezbe vesilesi olarak ihdas edil- miş olmalıdır.

Kafadar’ın ‚Sultanı II. İzzeddin (Keykavus, öl. 1279) için, yönetici hanedanın bu şubesi ile bir zamanlar, özellikle Dânişmend ailesinin en güçlü zamanında, Selçuklu hâkimiyetine karşı ciddi bir meydan okumayı temsil eden boyun eğdirilmiş sınır savaşçıları arasında uzlaşma sağlandı- ğı bir dönemde‛10 yazıldığını kaydettiği Dânişmendname, beyliğin gaza öncülüğü motifini siyasî bir argüman olarak kullanma kapasitesini de or- taya koymaktadır. Bu kapasite beyliğin Türkiye Selçuklu Devletine ilhakı tamamlandıktan sonra Zahireddin İli gibi önemli önderlerinin Bizans sını- rındaki uçlara sevk edilmesinden de açığa çıkmaktadır. Dahası, ilerleyen süreçte uçlarda vücut bulacak gaza kültüründe Dânişmendlilere ilişkin sözlü geleneğin etkisi de sezinlenecektir.

Dânişmendli ailesinin soyu hususunda Uzunçarşılı ve Edgüer’in yo- rumları önemlidir. Onlar, ‚Vakıflar kayıtları arasındaki silsilede Seyyid Ali’den aşağısının uydurma olduğu inancındayız. Dedesinin Seyyid Bat- tal Gazi gibi Anadolu’da çok tanınmış bir kahramana uzanması, halkın

10 Cemal Kafadar, İki Cihan Âresinde, Çev. Ceren Çıkın, Birleşik Yayınevi, Ankara 2010, s.

dinî duygularını tahrik için bir de seyyidlik eklenmesi hükümdarlık nü- fuzunu takviye için çok yerinde bir yoldur. Seyyidlik modası Anadolu’da yüzyıllarca hüküm sürmüştür,‛ yazmışlardır.11 Dinî duygulara hitap eden seyyidlik argümanının yanı sıra, Seyyid Battal Gazi’nin Müslümanların Anadolu’ya dönük askerî harekâtlarındaki rolü de önemli bir muharrik unsur olarak ifade edilebilir. Böylece, Anadolu’nun İslâm’a açılması hu- susunda Dânişmendlilerin Türk-İslâm idaresinden evvele dayanan öncü- lüğü vurgulanmıştır diyebiliriz.

Dikkati çeken bir husus da bir takım kayıtlarda Türkiye Selçuklu- Dânişmendli yönetenleri arasında adeta bir denklik kurulmasıdır.

Reşidüddin Fazlullah, Malazgirt zaferini müteakiben Anadolu’ya yönelip çeşitli merkezleri fethederek tedricen hâkimiyet sahalarını geniş- leten beylerin aralarında anlaşmazlıklar çıkması üzerine, Kutalmışoğulla- rı’nın Anadolu’ya sevk edildiği rivayetini aktarmak suretiyle, daha teşek- kül aşamasında Türkiye Selçuklu hâkimlerini Anadolu Türk beylerinden ve bu meyanda Dânişmendlilerden de yüksek bir mertebeye yerleştirir. Kayıt şu şekildedir:

‚< Sultan, ümerânın memalik-i Rûm içlerine ilerlemelerini, fethedip ele geçirebildikleri her mülkün; kendilerinin, evlâd ve ahfadına (torunla- rına) ait olacağını ve ondan başka hiç kimsenin o (ülke) üzerinde dahl ve tasarrufunun olmayacağını buyurdu. (Bunun üzerine Emir Saltuk Erze- ne’r-Rûm (Erzurum) ve çevresini tamamen ele geçirdi. Emir Artuk Mar- din, Âmid, Malazgirt (Mencigerd), Malatya, Harput (Harpurt) ve bugüne kadar halen ellerinde bulunan yerleri; Dânişmend Kayseriyye, Zamantı (Zamandu), Sivas, Develü, Tokat, Niksar (Nikisar) ve Amasya’yı; Emîr Çavuldur Maraş ve Sarız’ı (sarus), Emir Mengücek Gazi Erzincan memâlikini, Kemah, Kögonya ve diğer vilayetleri ele geçirdi. Onlar bura- lara yerleşip hâkimiyetlerini arttırdıkça daha fazla (ülke ve arazi) elde etti- ler. Her sene güzel bir yaylada yaylayıp (yaylak) mutlu zamanlar geçirdi- ler. Zamanla aralarında ihtilaf çıktı. Büyüklük ve kibir sebebiyle münazaa meydana geldi. Sultan Melikşah zamanında Vezir Nizamülmülk’ün ten- sibiyle Süleyman’ı mülk-i Rûm’un idaresine gönderdiler ki ümerâ arasın- daki muhalefeti ortadan kaldırsın ve memalik-i pâdişahta bir iklim artsın. Eğer öldürülür ise de devlet ayağından bir diken çıkmış olsun.‛12

11 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Rıdvan Nafiz, Sivas Şehri, Yayına Hazırlayan: Recep Toparlı,

Sivas Ticaret Odası, Erzurum 1992, s. 26.

12 Reşîdüddîn Fazlullâh, Câmi‘ü’t-Tevârih (Zikr-i Târih-i Âl-i Selçûk), Tercüme ve notlar:

Çeşitli müelliflerin Dânişmend Gazi ile ilgili nakillerini değerlendiren Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Dânişmend Gazi’nin Azerbaycan ve Arrân dolaylarında oturup kâfir memleketlerine akınlar yaptığını, daha sonra Sultan Alp Arslan’a katılan Türkmen beyleri arasında yer aldığını, akıl, cesaret ve yiğitliği sayesinde Sultan nezdinde itibarının yükseldiğini ifade eder. Sultan ona Sivas, Niksar, Elbistan, Malatya ve başka yerleri ikta etmiş ve ülkesini iktadan muaf tutmuştur. Emir Dânişmend böylece Selçuk- lu hanedanı ile eşzamanlı bir gaza önderi olarak belirmektedir. Selçuklular- la ilişki Alp Arslan dolayısıyla açıklığa kavuşturulurken, Dânişmendlilerin Abbasî halifeliğinden de gazaya izin istediği ve buna dair bir bayrak ile menşur aldıkları kaydedilir. Dikkati çeken bir kayıt, Sivas’ın Seyyid Ca’fer Battal tarafından kurulup imar edildiği; onun ölümüyle Tokat hâkiminin eline geçtiği; Melik Dânişmend Ahmed’in 20 binden fazla askerle şehri ele geçirip imar edene dek buranın harap hale gelmiş olmasına ilişkindir. Melik Dânişmend’in fetihleri başarıyla devam etmiş, ancak onun ölümünden son- ra kâfirler Müslümanlara galip gelmeye başlamışlar ve bazı bölgeleri geri almışlardır. Bundan sonra Abbasî halifesinin araya girmesiyle Dânişmendli Melik Muhammed ile Kutalmışoğlu Süleymanşah arasında evlilik yoluyla akrabalık bağı ve ittifak tesis edilmiştir. Birlikte Anadolu’ya gelen müttefik- ler, kâfirlerle savaşmış, galip gelmiş ve Emir Süleyman, kurtardıkları Melik Gazi’nin ülkesini kendisine iade etmiştir. Melik Muhammed Gazi’nin oğlu Yağısıyan da, onun Emir Süleyman’ın kardeşi olan hanımından doğmuştur. Müneccimbaşı, ağırlıklı olarak Cenâbî’nin el-Aylem’inden aktardığı bu bil- gilerin destan edebiyatındaki kayıtlarla da tutarlı olduğunu ifade eder.13

Selçuklu-Dânişmendli kültür birliği, Evliyâ Çelebi Seyahatnâme- si’nde de yankısını bulmuştur:

‚İbtidâ Selçûkıyân, ümerâ-yı Dânişmendiyye ile yek-dil *ü+ yek-cihet olup Malatiyye ve Kayseriyye ve Alâiyye ve Antâkıyye ve Konya diyârla- rına müstevlî olup Konya’da müstakil pâdişâh olup tahtgâh edindiler. Mülûk-ı Dânişmendiyye diyâr-ı Sivas ve Erzurûm’u tahtgâh edinüp Niksâr şehrinde Melik Gâzî hazretleri kalup anda medfûndur. Bunların ibtidâ-ı tulû‘ları Mâverü’n-nehr’dendir. Ba‘dehû Âl-i Selçûkıyân’dan Sultân Alâeddîn, nâmdâr ve yarar pâdişâh olup Mâhân vilâyetinden Âl-i Osmân’ın ceddi Ertuğrul doğrulup Sultân Alâeddîn yanına geldi. Zîrâ karâbetleri var idi. Ertuğrul, boy beyi olup Konya’dan Bursa ve İznik ve

13 Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel, Selçuklular Tarihi II, Anadolu Sel-

İznikmit tarafların nehb ü gârât edüp tevâbi‘ *u+ levâhıkıyla bây olup nâm *u+ kâm sâhibi oldu.

Hikmet-i Hudâ, sene 600 târîhinde Selçûkıyân inkırâz-ı nesl bulup cümle ahâlî-i Rûm re’y *u+ tedbîriyle Ertuğrul Beğ’i beğ edüp tûğ u alem verdiler, ammâ sikke ve hutbe sâhibi değil idi. Niçe eyyâm beğ olup İznik kurbunda Söğüdcük nâm kasabada merhûm olup anda medfûndur. An- dan yerine oğlu Osmân Beğ Hân Gâzî ibn Ertuğrul, cümle kibâr-ı ev- liyâullah’ın izn-i şerîfleriyle müstakil pâdişâh olup sikke ve hutbe sâhibi oldu. Târîh-i cülûsu, evvelâ ‚Osmân‛ lafzıdır, sene 699.‛14

Bu kayıtlardan yola çıkarak tarihsel süreçte teşekkül eden bir anlayış ileDânişmendoğullarının Anadolu’da kurulan diğer Türk beyliklerinden farklı olarak yeni yurtta Türklerin potansiyel üst siyasî çatısı; Türkiye Sel- çuklu yönetenleri ile adeta denk bir hanedan mertebesinde algılandıkları- nı kaydetmek mümkündür. Osmanlı devrinde böyle bir denklik algısının izlerinin takip edilebilmesi ise ancak söz konusu ideolojik meşrulaştırımın uzamsal etkilerinin beylikler devri Batı Anadolu uc dünyasındaki yankı-