• Sonuç bulunamadı

Dönemin önemli geliĢmelerinden biri de 12 Ağustos–17 Kasım 1930 tarihleri arasında çok kısa bir siyasi ömrü olan ve tamamen Mustafa Kemal PaĢa‟nın inisiyatifi ile kurulan Serbest Fırka hadisesidir. Bu demokratik giriĢimde, Gazi‟nin partiyi kurmakla görevlendirdiği Fethi Bey, partiyi kurarken Gazi‟nin umumi reis sıfatından dolayı bundan böyle nasıl bir tavır takınacağı konusunda bir anlamda Gazi‟den teminat istemiĢ, Gazi‟de tarafsız olacağını, kendisinin partiler üstünde hakem konumunda bulunacağını açıkça belirtmiĢtir (Cumhuriyet, 12 Ağustos 1930, Yetkin, 1982: 37). Ancak, geliĢmeler hiç de böyle olmamıĢ, toplumda yükselen muhalefeti gören CHF çok kısa süre içinde Serbest Fırka‟ya karĢı bir tavır almıĢtır. CHF bu olayda partinin kurucusu ve ebedi Ģef‟i Mustafa Kemal PaĢa‟nın tarafsızlığını da kabullenememiĢ, kendi siyasi varlığının tehlikeye girdiğini hissedince CHF ve onu destekleyenler bu devrimci giriĢimin karĢısında olmuĢtur. Özellikle Ġsmet PaĢa‟nın finanse ettiği Ali Naci Karacan‟ın Ġnkılâp dergisi ve Cumhuriyet gazetesi bu saldırı da baĢlıca rolü oynamıĢtır (Çavdar, 1995: 291–294). Fethi Bey‟in Ġzmir ve çevresindeki yurt gezisi, CHF‟nın en azından Ege bölgesinde halkın güvenini ve desteğini yitirdiğini göstermiĢ, bir seçim

sonrasında CHF‟nın iktidarı kaybedebileceği tehlikesini açığa vurmuĢtur. (Yetkin, 1982: 231).

Belki de Türk siyasi ve sosyo-ekonomik tarihinde çok önemli bir değiĢime neden olabilecekken çok kısa sürede kapanan bu partinin hangi koĢullar altında ortaya çıktığı, hangi görüĢleri savunduğu ve neden bu kadar hızla kapandığı bilgileri kanaatimizce önemlidir. Çünkü SCF özgürlüklerin önemli ölçüde kısıtlı olduğu bir dönemde ortaya çıkmıĢtır. Bir muhalefet partisi olarak o dönemde iktidardaki partinin zaaflarını çekinmeden, korkmadan eleĢtirebilen belki de tek organ olmuĢtur. Dönemin uygulamalarını nesnellik ilkesine bağlı kalarak doğru değerlendirmek açısından SCF‟nın o döneme iliĢkin yaptığı eleĢtiriler ve tespitler bu açıdan önem taĢımaktadır. Bizim SCF‟na çalıĢmamızda yer vermemiz; o günlere hâkim olan zihniyeti ve bu olayda “Cumhuriyet” gazetesinin SCF‟ na bakıĢını yansıtmak, o günlere hâkim olan zihniyeti ve gazetenin gücünü ortaya koymak açısından önemli olacaktır.

Serbest Fırka‟nın kurulma nedeni ile ilgili olarak farklı görüĢler vardır. Fethi Okyar‟ın anlattıklarına göre Gazi Mustafa Kemal PaĢa sağlığında Cumhuriyet rejiminin gereği olarak ikinci bir parti kurulmasını istemiĢ, çok partili demokratik yaĢama geçilmesini arzu etmiĢtir. SCF‟nın kurulmasını iĢte bu nedenle Fethi Okyar‟dan istemiĢtir. SCF‟nın önemli adamlarından Ağaoğlu Ahmet Bey de Gazi PaĢa ile Fethi Bey‟in karĢılıklı mektuplarına dayanarak, SCF gibi ikinci bir partinin Cumhuriyet rejiminin bir siyasal gereği olarak ortaya çıkmıĢ olduğu görüĢünü savunmaktadır (Ağaoğlu, 1969: 3–4–99).

Atatürk‟ün Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak da Atatürk‟ün daha 1924 yılında resmi bir muhalefet fırkasının önemini takdir ettiğini, bu nedenle Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası‟nın teĢekkülüne karĢı çıkmadığını belirtirken, ayrıca Ģunları ilave etmektedir:

“…hepsinden mühim olarak, Atatürk esasa yani tek Fırkaya, tek Fırka zihniyetine muarızdı. Ġnkılâbın korunması için zaruri gördüğü sıkı tedbirleri alırken, o zaman Avrupa‟da revaçta bulunan tek fırka sistemi ile onun dayandığı sakat ideolojilerin zihinlerde yer edip kök tutmamasına da bilhassa dikkat etmekteydi” (Soyak, 2008: 396– 403).

“Benim gençliğim Abdülhamid istibdadına karĢı mücadeleyle geçti. ġu hale bak. Bugün gözümü kapatacak olsam, arkamda bırakacağım Ģey bir diktatörlük manzarası”

dediği ifade edilmektedir (Düzel, 2011: 63).

Ülkenin içinde bulunduğu iktisadi ve siyasi koĢullar sonucunda 1930 yılında Mustafa Kemal PaĢa‟nın onayıyla liberallerden kurulan SCF‟nın görevi, rejimi eleĢtirenlerin düĢüncelerini açığa çıkarmak ve bu Ģekilde halkı yatıĢtırmaktı. Belki de Mustafa Kemal PaĢa, Türkiye‟nin bir diktatörlüğe benzemesini önlemek ve ulusuna totaliter görünümlü bir rejim bırakmak istememesi nedeniyle bu partiyi kurdurmuĢtu (Ahmad, Kasım 2009: 76).

Yetkin‟de, gerek Mustafa Kemal PaĢa‟nın gerekse de SCF‟nın kurucularının ve emeği geçen herkesin ülkede gerçek demokrasinin yerleĢmesini arzu ettiklerini, çok partili özgürlükçü demokrasinin sağlayacağı siyasal denetim mekanizmasını ülkeye kazandırılmak istendiğini belirtmektedir (Yetkin, 1982: 89).

Cumhuriyet gazetesinin 1930 yılında çıkan bir sayısında da Gazi Mustafa Kemal PaĢa‟ya ait Ģu sözler de bu görüĢleri doğrulamaktadır:

“Büyük Millet Meclisinde ve millet müvacehesinde, millet iĢlerinin serbest münakaĢası ve hüsnü niyet sahibi zatların ve fırkaların içtihatlarını ortaya koyarak, milletin ali menfaatlerini aramaları, benim gençliğimden beri âĢık ve taraftar olduğum bir sistemdir.” (Cumhuriyet, 12 Ağustos 1930).

Fırkanın kuruluĢuna gerekçe gösterilen bir baĢka neden ise ülkenin o günlerdeki iktisadi durumu ile ilgilidir. Türk devrimi amaçları arasında yer almasına rağmen reformların Türk köylüsüne ulaĢmasını sağlayamamıĢ, dolayısıyla köylünün ekonomik ve toplumsal durumunda herhangi bir değiĢikliğe yol açamamıĢ, yoksulluğu yenememiĢtir. SCF‟nın kuruluĢ günleri, CHF‟nın devrimleri sağlam bir zemine yerleĢtirip, yaygınlaĢtırmayı hedeflediği, ülke kalkınmasının en önemli kaynağı olarak da halktan toplanacak vergilerin görüldüğü, iktisat politikalarının vergiler ve tekeller yoluyla yoksul kitlelerin sırtından yürütüldüğü yıllar olarak dikkat çekmektedir. (Yetkin, 1982: 28). Nitekim Gazi Mustafa Kemal PaĢa‟da 1930 yılı baharında yaptığı bir yurt gezisinde Aydın ve Antalya‟da halk kitleleri ile temas etmiĢ ve halkın bu sıkıntılarını fark etmiĢtir. O günlerde gördüğü manzaralar karĢısında hissettiklerini ve düĢüncelerini yaveri Hasan Rıza Soyak‟a Ģu sözlerle ifade etmiĢtir:

“ Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum! Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, Ģikâyet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi periĢanlık içinde. Ferahlatıcı pek az Ģeye rastlıyoruz; maateessüf memleketin hakiki durumu bu iĢte! Bunda bizim günahımız yoktur; uzun yıllar hatta asırlarca dünyanın gidiĢinden gafil, birtakım Ģuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket; düĢe düĢe Ģu acınacak hale düĢmüĢ. Memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil; çoğu görgüsüz, kifayetsiz ve ĢaĢkın. Büyük istidatlara malik olan zavallı halkımız ise, kendisine mukaddes akideler Ģeklinde telkin edilen bir sürü batıl görüĢ ve inanıĢların tesiri altında uyuĢmuĢ, kalmıĢ” (Soyak, 2004: 389).

Ayrıca, 1930 yılı 1929 Wall Street iflası ile baĢlayan iktisadi buhranın kendini önemli ölçüde hissettirmeye baĢladığı bir yıl olmuĢ, ülkenin neredeyse tek ihraç kalemi olan tarımsal ürün fiyatlarındaki keskin düĢüĢler de zaten kritik olan durumu daha da ağırlaĢmıĢtır. Özellikle ihracat merkezleri olan Karadeniz, Akdeniz, Ege bölgelerinde (Ġzmir ve çevresi bunalımdan en çok etkilenen yerler olmuĢtur) durum daha da vahim bir hal almıĢtır. Geçimi ihracata dayalı olan Ģehir ve kasaba halkı durumundan çok Ģikâyetçi olmuĢ, fiyatlar çok düĢmüĢ, talep de çok azalmıĢtır. Yine 1927 ve 1928 yıllarında Orta Anadolu‟da yaĢanan kuraklık da tarımsal üretimi etkileyen bir baĢka faktör olmuĢtur. Zaten üretim koĢulları çok ilkel ve kredi imkânı yok denecek kadar az olan Türk köylüsü bu yıllarda tam bir yoksulluğa sürüklenmiĢtir. Hükümet bütçe gelirlerinin düĢmesine rağmen bayındırlık iĢlerine, özellikle de demiryolu inĢaatlarına devam etmek konusunda kararlı davranmıĢ, bu yatırımların finansmanı, buhrandan dolayı dıĢ kredi imkânı da olmadığından, büyük ölçüde köylüden toplanan vergiyle karĢılanmıĢtır. Mesela, 30 Ağustos 1930 tarihinde Sivas demiryolu gösteriĢli bir törenle iĢletmeye açılmıĢtır (Yetkin, 1982: 24–25).

Bu sıkıntıların yanı sıra toplumda baĢka bir rahatsızlığa yol açan ve ahlâki normlara da hiç sığmayan baĢka olayların varlığından da dönemin yazarları daha sonraları söz etmiĢlerdir. Mesela, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milli Mücadelede yer alan ve aynı zamanda Cumhuriyet‟in devrimci kadroları arasında bulunan bazı kiĢilerin kiĢisel menfaat ve kazanç peĢinde koĢtuklarını, arsa spekülâsyonu, komisyonculuk gibi iĢlerin peĢinde olduklarından söz etmiĢtir (Yetkin, 1982: 23). Yine Falih Rıfkı Atay‟da Çankaya adlı eserinde, milletvekillerinin belediyecilerle nasıl iĢ birliği yaparak “kaçak kat, dükkân” yaptırdıklarını, siyasi nüfuzu olmayanların iĢ yapmakta nasıl zorlandıklarını bazı örneklerle anlatmakta, verdiği örneklerle o dönemde iĢlerin nasıl yürütüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır (Atay, 1984: 427–428–455).

Hükümet çevrelerinde bu türden çıkar ve suiistimal olayları olurken iĢin kötü tarafı, Kemalizm‟in devrimleri ve rejimi korumak için tehdit saydığı her türlü eleĢtiriyi ve saldırıyı önlemek amacıyla özgürlükleri kısıtlaması, halkın sıkıntılarını dile getirememesine ve yapılan yolsuzlukların açığa çıkarılamamasına ortam yaratmıĢtır (Yetkin, 1982: 24).

Bunların yanı sıra, 1930‟lu yıllara gelindiğinde CHF bir “halk fırkası” olmayı baĢaramamıĢ, halktan kopuk kalmıĢtır. Fırka kendisine seçim ve menfaatler gereği bağlanmıĢ, mahalli, fakat dar bir taĢralı taraftardan ibaret kalmıĢtır. Aydemir, parti vilayetlerinde yüksek kademelerde bulunan “mutemet”lerin dürüst olmakla beraber halk tarafından sevilen kiĢiler olmadığını, merkezde ve taĢrada partili olmanın, gelecekte parti sayesinde çıkar sağlamak anlamına geldiğini belirtmektedir (Aydemir, III, 1969: 386).

ĠĢte toplumdaki bütün hoĢnutsuzlukların gerçek nedenlerini gören Mustafa Kemal PaĢa, bu sıkıntıların bir tepkiye dönüĢerek, Cumhuriyet‟in ve inkılâpların zarar görmesinden çekinmiĢ ve toplumda oluĢan muhalefetin kontrollü, düzgün bir Ģekilde ifade edilmesi için en yakın arkadaĢlarından Fethi Bey‟e Serbest Cumhuriyet Fırkasını kurdurmuĢtur (Çavdar, 1995: 291–294).

Gazi tarafından SCF‟nın kuruluĢu için görevlendirilen Fethi Bey gerek devlet yönetiminde gerekse de ekonomide liberalliği savunmuĢ, Ġttihat ve Terakki‟nin Babıâli Baskını‟na ihtilal yöntemlerine sıcak bakmadığı için karĢı çıkmıĢ, ordunun dolaylı/dolaysız siyasete karıĢmasının karĢısında olmuĢtur. ġeyh Sait isyanı sırasındaki yumuĢak tutumu nedeniyle ikinci kez yürüttüğü baĢvekillik görevinden çekilmek durumunda kalmıĢ, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası‟nın dağılması gerektiğini Kâzım Karabekir, Ali Fuad (Cebesoy) PaĢa ve Rauf Bey‟e (Orbay) bildirirken de aslında bu kararı onaylamadığını belirtmiĢtir (Yetkin, 1982: 47).

Parti, zenginleĢmenin yolunun sermaye sahiplerinin serbestçe iĢ yapabileceği, iktidardaki partinin tersine devletin kesinlikle müdahalesinin olmadığı, vergilerin azaltıldığı bir iktisadi düzenden bahsetmiĢtir. SCF eleĢtirilerini halktan kopuk bir bürokrasi ve devlet kapitalizmi üzerinde yoğunlaĢtırarak, gerçekte toplumda çıkarları birbiriyle çeliĢen kesimleri (ticaret burjuvazisi, kapitalizme dönük büyük toprak sahipleri, iĢçiler, yoksul köylüler) peĢinden sürüklemeyi baĢarmıĢtır. Ülkedeki

yoksulluğa bir çare bulamayan, sorunlara çözüm üretemeyen CHF‟nın karĢısındaki SCF yoksul halka bir umut ıĢığı olmuĢ, çok az zamanda çok fazla bir taraftar kitlesine sahip olmuĢtur. SCF çok kısa zamanda CHF‟na ve onun yönetimine karĢı bir tepki olarak hızla teĢkilatlanmıĢtır (Yetkin, 1982: 143–245).

Genel kabul görmüĢ görüĢlere göre iki parti arasındaki temel görüĢ ayrılığı; CHF‟nın ülkeyi içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı ve bunalımdan çıkarmak için “devletçi” çözümler araması, SCF‟nın ise liberal politika önerileriyle ortaya çıkmıĢ olmasında yatmaktadır (Yetkin, 1982: 143). Fethi Bey‟in liberal görüĢlerine karĢın Ġsmet PaĢa liberalizme karĢı olduklarını Sivas‟taki söylevindeki Ģu sözlerle açıkça ortaya koymuĢtur:“Liberalizm nazariyatı, bu memleketin güç anlayabileceği bir Ģeydir. Biz iktisadiyatta, hakikaten mutedil devletçiyiz” (Cumhuriyet, 31 Ağustos 1930).

Ancak, genelde bilinenin aksine SCF‟nın kuruluĢ günlerinde bu partiyi CHF‟dan ayıran temel farklılığın birinin liberalizmi, diğerinin ise devletçiliği savunması olduğu düĢüncesi doğru değildir. Çünkü SCF‟nın kurulduğu günlerde CHF devletçilik politikalarını henüz benimsememiĢti. Kısaca o günlerde devletçilik anlayıĢı diye bir Ģey henüz yoktu. CHF 1923‟teki Ġzmir Ġktisat Kongresi‟nden beri liberalizmi savunmuĢ, 1930‟dan sonra devletçiliğe yönelmiĢtir. Bu nedenle her ne kadar SCF prensip olarak devletçiliğe karĢı olmakla birlikte, SCF‟nın CHF‟na getirdiği asıl eleĢtiri kuramsal devletçilik anlayıĢı ile ilgisi olmayan “liberal” CHF‟nın, yedi yıllık ekonomi siyasası ve “devletçilik” diye adlandırdığı bazı yanlıĢ uygulamalarına olmuĢtur. CHF, geçmiĢ uygulamalarını SCF‟nın liberal olmasına karĢın kendi icraatlarının “devletçilik uygulamaları ” olduğunu vurgulayarak, savunmuĢtur (Yetkin, 1982: 147).

Fırkanın ideologu Ahmet Ağaoğlu‟na göre devletçilik; ekonomik etkinliklerin devletin elinde toplanması demek olan “sol” bir yönetim Ģeklidir. Bu yönetim Ģeklinde devlet ekonomik faaliyetleri yine kendi ülkesinin imkânları ile yapar. Mesela, Fransa demiryolları açısından devletçidir. Devlet bu sektörde ulusun çıkarlarını en üst düzeyde gözetmiĢ, ulaĢım fiyatlarını halk lehine düĢürürken, iĢçi ücretlerini de yüksek tutmayı hedeflemiĢtir. Ağaoğlu bizde olan ve CHF‟nın bu tanıma uymayan “devletçilik” dediği uygulamaları Ģöyle eleĢtirmiĢtir:

“Hâlbuki bizdeki devlet teĢebbüslerine bakınız. ġimendifer meselesini misal alalım: ġimendifer kurmak için malzemeyi, raylar, vagon ve lokomotifleri kendimiz yapmıyoruz. Avrupa‟dan getiriyoruz. Bu inĢaattan istifade eden birinci derecede Avrupa

oluyor. Sonra bunları memlekete getirmek için araya birçok komisyoncular giriyor. Asıl aradaki farktan bunlar istifade ediyor. Bu suretle Ģimendiferleri görünüĢte hükümet yapıyor, fakat hakikatte Avrupa‟nın ve komisyoncuların hesabına çalıĢmıĢ oluyor” (Ağaoğlu, 1969: 105–107).

Cumhuriyet gazetesi ise SCF‟nin Ģiddetle eleĢtirdiği hükümetin demiryolu politikasına karĢılık, Ġsmet PaĢa‟nın Ģimendifer politikasını savunmuĢtur. Yunus Nadi, 10 Eylül 1930 tarihli sayıda, SCF‟nın Ģimendifer yapımına karĢı olmadığını, ancak bunun külfetini bir nesle değil de gelecek nesillere de paylaĢtırarak, uzun vadeli istikrazlar yoluyla maliyeti daha uzun bir vadeye yaymanın doğru olacağını savunduğunu açıklamıĢtır. Gazeteci kendisinin de bu kanaatte olduğunu, ancak, Türkiye‟nin o yıllarda uygun Ģartlarda istikrazlar yapmasının imkânsızlığına dikkat çekmiĢtir. Yunus Nadi, Ġsmet PaĢa hükümetinin mecburen kendi sınırlı bütçesiyle bu iĢleri yapmak zorunda kaldığının bir realite olduğunu belirtmiĢtir (Cumhuriyet, 10 Eylül 1930).

Ahmet Ağaoğlu CHF‟nın devletçiliğini eleĢtirirken bir baĢka örnek olarak Ģeker inhisarını göstermiĢtir:

“Yurt dıĢından 18 kuruĢa alınan Ģekeri halk altmıĢ küsur kuruĢa yemektedir. Aradaki fark, 5–6 komisyoncunun kârından, okkadan 8 kuruĢ vergi almak için 80 kiĢinin çalıĢtığı ve yıllık harcamaları 1 milyon TL‟den fazla olan dairenin masraflarından ve bir sürü vergiden doğmaktadır”. Bu farkın halka yüklendiğinden bahseden Ağaoğlu “bu mu devletçilik” diye sormaktadır (Cumhuriyet, 19 Ağustos 1930).

Fırkanın tek parti iktidarına yönelttiği baĢka eleĢtiriler de olmuĢtur. CHF‟nın izlediği ekonomi politikalarının halkı iyice yoksullaĢtırdığı, vergilerin ağırlığı, inhisarların yabancı Ģirketlere ve özel Ģahıslara çıkar sağlamaktan baĢka bir anlam ifade etmediği, demiryolu yapım masraflarının memleketin mali kapasitesini aĢtığı ve bu ağır yükün halka yansıtıldığı, devlet aracılığıyla bazı kiĢi ve çevrelere imtiyaz ve ayrıcalıklar tanındığı, adli sistemdeki bozukluklar, memurlar arasında rüĢvetin genel bir eğilime dönüĢtüğü bu eleĢtirilerden bazılarını oluĢturmuĢtur (Cumhuriyet, 13 Ağustos 1930; Yetkin, 1982: 132–158).

SCF’nın Kapatılmasında Cumhuriyet Gazetesi’nin Oynadığı Rol

Gazetenin yeni fırkaya karĢı tavrı baĢlangıçta oldukça olumlu olmuĢtur. Ancak, bu olumlu hava bir süre sonra yok olmuĢ, bunun yerine SCF‟na cephe alan, bambaĢka bir tutum ortaya konulmuĢtur. Cumhuriyet gazetesinin eleĢtirel yaklaĢımı Ağustos ortalarından itibaren oluĢmaya baĢlamıĢ, gazetenin 17 Ağustos 1930 tarihli sayısında

Yunus Nadi “Cumhuriyet Halk Fırkası bundan sonraki mesaisinde Serbest Cumhuriyet Fırkası‟ndan geri kalmamağa itina etmek mevkiindedir” baĢlıklı bir yazı yayımlamıĢtır. Bu yazıda, SCF‟nın programında biraz acele ettiği, hatta buna program denilemeyeceği, program diye ileri sürülen maddelerin Ġsmet PaĢa hükümetinin bazı icraatlarını tenkit etmekten ibaret olduğu belirtilmiĢtir.

O günlerde SCF‟na yöneltilen yoğun eleĢtirilerden biri de partinin “gericililerin partisi olduğu” Ģeklindeki iddia olmuĢtur. Ancak, SCF‟nın laikliğin karĢısında olması gibi bir Ģey söz konusu olmamıĢtır. Çünkü SCF‟nın programı aslında burjuvazinin çıkarlarına hizmet edecek bir program olmuĢ, laiklik de her zaman burjuvazinin en önemli yanını oluĢturmuĢtur. Laikliğe çok vurgu yapan CHF‟nın sınıfsal tabanının oluĢumuna bakıldığında ise ilginç bir durum ortaya çıkmaktadır. Ulusal KurtuluĢ SavaĢı asker-sivil aydınlar ile bazı din adamı ve eĢraftan kiĢilerin öncülüğünde yapılmıĢtır. Bu öncü kadro içinde ülkede sanayi olmadığı için ne iĢçi sınıfı ne de burjuva diye nitelendirilen kesimler bulunmamıĢtır (Yetkin, 1982: 121–244).

CHF‟nın gericililerle ilgisi olduğu suçlamalarına Cumhuriyet gazetesi de katılmıĢtır. Gazetenin bu türden eleĢtirileri karikatürlere de yansımaya baĢlamıĢ, 21 Ağustos tarihli sayıda Ģu alt yazılı bir karikatür yayımlanmıĢtır:

“ Necmettin Molla, Ziya Molla, Hacı Mehmet, Hafız…Ne o yahu, Kısası Enbiya mı okuyorsun?... Hayır canım, elimdeki bugünkü gazete… Serbest Cumhuriyet fırkasına girenlerin isimlerini okuyorum…”.

29 Ağustos 1930 tarihli nüshada da, fırkaya sarıklı bazı kiĢilerin girip çıktığına dair bir fotoğraf yayınlanmıĢ, SCF yetkilileri ise bu habere kızarak, bu türden kiĢilerle partilerinin bir ilgisinin olmadığını açıklamıĢlardır. Gazete bunun üzerine elinde bu türden baĢka resimlerin daha bulunduğunu, SCF‟nın bu haberlerden rahatsız olmaması gerektiğini yazmıĢtır.

Gazetenin eleĢtirileri her geçen gün biraz daha artmıĢ, gazete SCF‟nın hükümete yönelttiği suçlamalarda CHF‟nı ve onun icraatlarını savunmuĢtur. Gazete, günlerce Ġsmet PaĢa‟nın Sivas demiryolunun açılıĢı vesilesiyle Fethi Bey‟in eleĢtirilerine cevaben vereceği nutuktan bahsetmiĢ ve 31 Ağustos 1930 tarihli sayısında “Ġsmet PaĢa Cevap Verdi” manĢeti ile 1. ve 4. sayfayı komple bu nutukla ilgili haberlere ayırmıĢtır.

Yunus Nadi, 2 Eylül 1930 tarihinde yazdığı “Yağımızla Kavrulmak Efsanesi” baĢlıklı yazısında, Ġsmet PaĢa‟nın Ģimendifer yapımında niçin yabancı sermayeyi tercih etmediğinin haklı gerekçelerini vurgulayarak, Ġsmet PaĢa‟nın Ģu sözlerine yer vermiĢtir: “Eğer ecnebi sermayesinin gönlü olacak diye bitmez tükenmez müzakerelerin çıkmaz yollarına girseydim, bugün hala ilk kazmayı vuramamıĢ bulunurduk! …Müsait Ģeraitle alınacak para bulundu da ben ret mi ettim?..Zararsız Ģeraitle para bulunduğu zaman onu almağı ben belki herkesten iyi bilirim…”

Yunus Nadi‟nin bu sözleri destekleyen yorumu ise Ģöyledir:

“…O halde güya ecnebi sermayesine aleyhtar bir zihniyeti ifade etmek üzere kendi yağımızla kavrulmak efsanesi nereden çıkmıĢtır? Ġsmet PaĢa zararsız ecnebi sermayesinden istifade etmeğe hiç Ģeksiz ve Ģüphesiz bir kat‟iyetle taraftar olunca bu rivayetin hiçbir aslü esası olmamak lazım gelir. Nitekim hakikat te bundan ibarettir. Ġsmet PaĢanın öyle iddia olunduğu gibi kayıtsız ve Ģartsız olarak ecnebi sermayesine aleyhtar olduğu rivayeti cidden bir efsanedir…” (Cumhuriyet, 2 Eylül 1930).

Yunus Nadi, “Vesikalar ve Rakamlar” adlı baĢka bir makalesinde de, Fethi Bey‟in demiryolları inĢaatlarının pahalıya çıktığı, ödenen faiz ve komisyonların çok fazla olduğu yönündeki eleĢtirilerine sert bir Ģekilde yanıt vermiĢ ve Ġsmet PaĢa hükümetini savunmuĢtur (Cumhuriyet, 11 Eylül 1930).

Yine Yunus Nadi 12 Eylül 1930 tarihli “65 milyon marklık istikraz” baĢlıklı yazısında Fethi Bey‟in iddia ettiği gibi % 35 faiz ve komisyon vererek, demiryolu inĢaatı yaptırıldığının doğru olmadığını belirtmiĢ, SCF‟nı haksız hücumlar yapmakla suçlayarak, hükümetin yaptığı borç mukavelesini hararetle savunmuĢtur.

SCF‟ na yönelik eleĢtiriler gerek CHF içinde gerekse de gazete de bu Ģekilde çoğalırken o sıralarda Fethi Bey‟in Ġzmir ve civarında yaptığı yurt gezisi fırkaya karĢı olan tüm muhalefeti daha da artırmıĢtır. Çünkü halkın Serbest Fırka‟ya gösterdiği büyük ilgi ve sevgi gösterileri Ġzmir gezisi sırasında doruğa çıkmıĢtır. Ġzmir‟de Fethi Bey‟i karĢılayan, sarılan, vapura atlayan coĢkulu halk yığınları “kurtar bizi” feryatları ile ne denli çaresizlik içinde bulunduklarını ortaya koymuĢlardır. Eylül 1930‟un ilk günlerinde oluĢan bu manzara daha sonra toplu bir gösteriye dönüĢmüĢ, olaylar çıkmıĢ, konulan yasaklara karĢılık ise iĢçilerin grevleri söz konusu olmuĢtur (Çavdar, 1995: 295).

Tek parti iktidarının güçlü savunucusu Yunus Nadi de “Ġzmir Hadiseleri” baĢlıklı bir makalesinde bu geziye değinmiĢ ve geziyi gereksiz bulduğunu belirtmiĢtir. Nadi, SCF‟nın görüĢlerini Meclis‟te açıklamasının daha doğru olacağını yazmıĢtır.

Yunus Nadi ayrıca, SCF‟nın mensup ve taraftarlarının bu geziye haddinden fazla önem verdiğini kaydetmiĢ, gezinin çok Ģatafatlı geçmesi için yoğun çaba sarf etmelerini eleĢtirmiĢtir (Cumhuriyet, 7 Eylül 1930). Buna karĢın, bir süre sonra yazdığı bir baĢka yazıda bu gezinin bir taraftan da iyi olduğunu kaydetmiĢtir. Yazıda, Fethi Bey‟in Ġzmir seyahat ve siyasetinin tamamen memnuniyet verici olmasa da, bu gezinin binlerce insanın binlerce derdi olduğunu gösterdiğini, SCF‟nın temas ettiği Ģikâyetlerin ise “aslında var olduğunu” itiraf etmiĢtir. Yunus Nadi ayrıca, Ġzmir‟deki olayları hükümetin