• Sonuç bulunamadı

Dönemin önemli geliĢmelerinden biri de millileĢtirmeler olmuĢtur. 1939 yılına gelene kadar 4–5 yıl içinde, Terkos Su ġirketi, arkasından Kadıköy-Üsküdar sularının Ġstanbul Belediyesi‟ne devri gerçekleĢmiĢtir. Ayrıca, Ġzmir-Kasaba demiryolları, Aydın, Mudanya demiryolu, Ġstanbul rıhtımları, Ġstanbul Elektrik ġirketi, Aeroesfresso ve Er

Fraus tayyare servisleri tesisatı, Ġzmir telefon Ģirketi, Ġstanbul telefonu da dâhil olmak üzere birçok kamu hizmeti veren Ģirket millileĢtirilmiĢtir (Cumhuriyet, 11 ġubat 1939).

1940‟lı yıllara kadar süren millileĢtirmeler konusunda iki farklı görüĢ bulunmaktadır: Bunlardan ilki millileĢtirmelerin yabancı sermayenin tasfiyesi amacıyla değil de, baĢka amaçlarla yapıldığını belirtmektedir. Tezel‟e göre, 1930‟lu yıllarda ülkedeki bazı yabancı Ģirketlerin devlet tarafından satın alınarak, millileĢtirilme giriĢimleri hükümetin yabancı sermayeye karĢı tutumunun değerlendirilmesinde bir karmaĢa yaratmaktadır. ġöyle ki, 1920‟lerde 3 yabancı Ģirket millileĢtirilirken bu sayı 1923–1950 yılları arasında 24 olmuĢtur. Bu Ģirketlerden 21‟nin millileĢtirilme iĢleminin devletçi sanayi programının uygulandığı döneme rastlaması ise Cumhuriyet‟in sivil- asker yöneticilerinin devletçi yaklaĢımının yabancı Ģirketlere karĢı olan genel bir politikasının sonucu olarak bakılmaktadır. Ancak, millileĢtirmeler incelendiğinde bunların ağırlıklı olarak demiryolları, limanlar ve belediye hizmetlerini kapsadığı, özellikle de I. Dünya SavaĢı ve KurtuluĢ SavaĢı‟nda demiryollarının yabancı Ģirketlerin elinde bulunmasından kaynaklanan sakıncaların dikkate alındığı unutulmamalıdır. Aslında millileĢtirmelerde daha çok stratejik nedenler, birbirinden farklı demiryolu tarifelerinin yarattığı uyumsuzluklar, buhran koĢullarında yabancı Ģirketlerin bu iĢlerden zarar etmesi, hükümetin kilometre garantisi nedeniyle bu zararları ödemek zorunda kalması gibi nedenler etkili olmuĢtur. Bu hizmetlerin kâr amaçlı yabancı Ģirketler yerine toplumun yararını ön planda tutan ve kârlılık amacı gütmeyen kamu tarafından yönetilmesi sosyal politikanın bir gereği olarak tercih edilmiĢtir. Bu hatları satın alarak tek bir ulusal demiryolu Ģirketi kurma yolunu seçen hükümet bu tavrıyla yabancı Ģirketleri tasfiye etmek niyetinde olmadığını birçok kereler vurgulamak zorunda kalmıĢtır43

(Tezel, 1986: 175–176–177).

43

Dönemin BaĢbakanı Bayar‟ın 1938 yılında millileĢtirmeler ve yabancı sermayeye bakıĢı için Ģu sözler anlamlıdır: “Biz her zaman tekrar edildiği veçhile, ecnebi sermayesinin düĢmanı değiliz… Ġstemediğimiz sermaye “vagabond” yani serseri sermaye, politik sermaye, aynı zamanda spekülâtif sermayedir… Memleketimize normal Ģerait dahilinde gelmiĢ… normal Ģerait dahilinde teessüs etmiĢ müesseselere karĢı bizim… yardımlarımız da olur. Mübayaa ettiğimiz müesseselere gelince, bunlar, mukavelelerine riayet etmeyen ve aynı zamanda imtiyaz müddetleri kısalmıĢ olan müsseselerdir. Bunlar mukaveleleri hükümlerine göre çalıĢmak imkânından mahrum oldukları içindir ki satmayı kendileri tercih etmektedir… bu… müesseselerin satın alınıĢı nazar-ı itibare alınaraktan bizim ecnebi sermayesi hakkındaki telakkimiz buna tabi tutuluyorsa arzedeyim ki çok yanlıĢtır”. Daha detaylı bilgi için bkz. Yahya Sezai Tezel (1986), Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), s. 178.

Yine Tezel‟e göre yabancı Ģirketler de kârlılığı düĢük, eskimiĢ, bakıma ve masrafa ihtiyacı olan bu hatların satın alınmasından hoĢnut olmuĢlardır. Ġmalat ve ticaret kesiminde yabancı Ģirketlerin millileĢtirilmesi hiçbir zaman önemli bir sorun olmamıĢ, sadece 1939‟da Bomonti Bira fabrikası ile Amerikan Kibrit Ģirketi dıĢında hiçbir özel yabancı Ģirket millileĢtirilmemiĢtir. Ayrıca, millileĢtirmelerin en yoğun olduğu dönem olan 1934–1938 yılları arasında 32 yeni yabancı Ģirket de ülkede faaliyete geçmiĢtir (Tezel, 1986: 177–178).

Konuya iliĢkin diğer görüĢ ise “millileĢtirme” politikasının 1939–1940‟lara kadar süren kuruluĢ döneminin temel çizgilerinden biri olduğudur. BaĢta demiryolları olmak üzere, alt yapı tesisleri yabancı mülkiyet ve iĢletmelerden alınarak bilinçli olarak kamu varlığı haline getirilmiĢtir (Kuruç, 1987: 209, Boratav, 1993: 53).

Kuruç, Osmanlı borçlarının tasfiyesinin o borçlarla iç içe ortaya çıkmıĢ yabancı imtiyazlara son verme hedefi ile birlikte yürüdüğünü belirtmektedir. DıĢ borçlar ve imtiyazlar nasıl Osmanlı Devleti‟nin son dönemine damgasını vurmuĢsa, bu durumun tersi olan borçların ve imtiyazların tasfiyesi de Cumhuriyet‟in temel gayelerinden birini oluĢturmuĢtur. MillileĢtirmeler ile Osmanlı Devleti‟nin son 70–80 yılındaki sıkıntılarının kaynağını oluĢturan, ekonominin can damarları olan elektrik, havagazı, liman, su, demiryolları gibi alt yapılar yabancıların elinden alınmıĢ, bu imtiyazlara son verilmiĢtir. MillileĢtirmeler için gerekli dövizin bir kısmı borçlanma yoluyla bulunmuĢtur.

Yine Kuruç‟a göre, yoksul ve en çok da döviz yoksunu bir ülkenin her ne pahasına olursa olsun ülkenin alt yapı varlıklarına sahip olmak için dövizin çok kıt olduğu bir ortamda millileĢtirmelere tereddütsüz gitmesi yönetimin bu konudaki kararlılığını göstermektedir (Kuruç, 1987: 209–210–211; 2, 1993: XCIX).

Cumhuriyet gazetesi de millileĢtirmeleri çok iyi takip etmiĢ, bu giriĢimleri desteklemiĢ ve konuya iliĢkin birçok haber yapmıĢtır Gazeteden takip edilen haberlerden o dönemdeki millileĢtirme hareketlerinin ikinci görüĢle daha uyumlu olduğu izlenimi edinilmiĢtir. Buna göre yabancıların elinde bulunan kurumlar bilinçli bir Ģekilde millileĢtirilmeye çalıĢılmıĢ, buralarda çalıĢan yabancılar da bu politikalar doğrultusunda yine bilinçli bir Ģekilde Türk unsurlarla değiĢtirilmiĢtir. Yunus Nadi yazılarında her ne kadar millileĢtirmelerde ecnebi karĢıtlığı olmadığını belirtse de,

gazetenin millileĢtirmeler sırasında yaptığı bazı haberlerden bu giriĢimleri memnuniyetle karĢıladığı görülmüĢtür. Yunus Nadi, amme hizmeti veren iĢletmelerin hükümet veya belediye-amme idarelerinin elinde olmasının birçok nedenden dolayı zaruri olduğunu belirtmiĢtir. Özellikle de amme hizmeti veren su, tramvay, havagazı ve Ģimendifer gibi kamu hizmetlerine ait iĢletme imtiyazlarının ecnebilerin elinden alınması siyasi bağımsızlığın bir gereği olarak değerlendirilmiĢtir.

Mesela gazete Aydın demiryolunun millileĢtirme haberini, “Aydın Demiryolları da dün elimize geçti” baĢlığı ile vermiĢ ve Aydın demiryolu hattının devletçe satın alınmasının sevinçle kutlandığından bahsetmiĢtir (Cumhuriyet, 3 Temmuz 1935). Yine Yunus Nadi, Aydın demiryolunun devletçe satın alındığı günlerde yazdığı bir makalesinde de, hükümetin demiryollarını millileĢtirme politikasını Ģu sözlerle desteklemiĢtir:

“…Ulusal ekonomi yapmak istiyen her devlet götürüp getirme vasıtalarının hâkimiyetini elinde tutmak zorundadır. Söylemeğe hacet bile yoktur ki Türkiye Cumhuriyeti kendi ülkesini ulusal bir ekonomi sistem ile donatmak kararında ve yolundadır ve bu hiçbir kimse için gizli kapaklı bir Ģey değildir. Bu ülkede cumhuriyet rejiminden önce demiryolları kurmuĢ ve iĢletmiĢ yabancı Ģirket ve sermayelere karĢı özel bir düĢmanlık duygumuz ne dün olmuĢtur, ne bugün vardır… Ancak her iĢ kendi zamanının Ģartlarile ölçülür… Sözün kısası her bakımdan Ģimendiferciliğin ve Türkiye Ģimendiferlerinin devlet elinde toplanması biricik gidilecek en iyi yoldu. Aydın demiryolunun da alınması ile bu yolda son büyük adım atılmıĢ oldu” (Cumhuriyet, 3 Mayıs 1935).

Yunus Nadi “Ecnebi sermayeli Son Ģimendifer de Satın alınıyor” baĢlıklı bir baĢka yazısında da ġark Demiryolları‟nın millileĢtirilmesinden bahsetmiĢtir. Yazıda zaten hizmet kalitesi her zaman bozuk olan bu demiryolu hattının millileĢtirilmesinin çok yerinde bir iĢ olduğu belirtilmiĢtir. Yunus Nadi yazısında, ġark demiryolu iĢletmesinin bazı revizyon ve tadilâtlar için masraf yapması gerektiğini, ancak bu gerçeğin en az masrafla en çok kâr‟ı elde etmek isteyen yabancı bir sermayenin amacıyla çeliĢtiğini belirtmiĢtir:

“…Sermayesi kimin olursa olsun bizim topraklarda demiryollarının daima sağlam ve her gün daha iyi halde bulunması elzemdir. ĠĢte yukarıdaki tezaddan dolayı iĢe ecnebi sermayesi karıĢan yerlerde bunun olamadığına ve olamıyacağına karar verilmek zarureti elvermiĢtir” (Cumhuriyet, 30 Ġkincikanun 1936).

Yine gazetenin 14 Ağustos 1935 tarihli sayısının baĢ sayfasında Ģöyle bir manĢet dikkat çekmiĢtir: “Ġstanbul Telefon Sosyetesi de nihayet milli idareye geçti!”.

Gazetenin “ġehir ve Memleket Haberleri” köĢesinde rastlanan “Eski Rıhtım ġirketi Memurları-Yabancı Olanların iĢine nihayet verildi” baĢlıklı haberden de Ģirketin satın alınmasıyla Ģirkette çalıĢan yabancı memurların tasfiye edildiği anlaĢılmıĢtır (Cumhuriyet, 2 Ocak 1935).

Bu dönemde yapılan millileĢtirme iĢlemlerinin yurtdıĢında da yakından izlendiği gazetenin haberlerinden anlaĢılmaktadır. 1934 yılında Marsilya'da çıkan bir Fransız gazetesinde, Ġstanbul Rıhtım ġirketi, Ġstanbul Su ġirketi, Ġstanbul tramvayları, Ġzmir- Kasaba hattı için Türk hükümetinin iyi niyetler beslemediği iddia edilmiĢtir. Yazıda Türk Hükümeti‟nin bunları alarak Fransa‟nın Türkiye‟deki son bağlarının da ortadan kaldırılmak istendiği belirtilmiĢtir. Yunus Nadi ise bu haber üzerine yazdığı “Ecnebi düĢmanlığına Mahal yoktur” baĢlıklı makalesinde, bu Fransız gazetesinin belirttiği gibi yeni Türkiye‟nin ecnebi düĢmanlığı zihniyeti ile hareket etmediğini, bu yöndeki düĢüncelerin yanlıĢ olduğunu belirtmiĢtir. Nadi, bu giriĢimlerde Türk hükümetinin gasp yoluyla hiçbir Ģeye sahip olmaya çalıĢmadığını, her iĢin mukavelelere dayanılarak, hükümetin satın alma hakkını kullanmak suretiyle yapıldığını, zaten Ģirketlerin bazılarının da memlekete çok da yararlı olmadığını kaydetmiĢtir. Yazıda, Ģimendiferle ilgili satın almanın ise hükümetin takdiri olduğu belirtilmiĢtir (Cumhuriyet, 5 Nisan 1934).

Yine 22 Eylül 1932 tarihli sayıda da “Ecnebi ve ekalliyet Mekteplerinde 60‟tan fazla muallim tasfiyeye uğradı” baĢlığı ile bir habere rastlanmıĢtır. Haber, okullarda çalıĢan öğretmenlerin milliyetinin ön plana çıkarıldığı bir uygulama ile ilgilidir ve orta- lise derecesinde olan ecnebi ve ekalliyet mekteplerine Türk muallim kadroların geldiği, bu mekteplerde o sene esaslı bir tasfiyeye gidildiği duyurulmuĢtur. Haberde ayrıca; eczacı, diĢçi olanlarla sair vazifeleri bulunanlar, menĢei Ģahadetnamesi olmayanlar, müfettiĢ raporlarına göre ehliyetsiz görülenlerin vazifelerine son verildiği yazılmıĢtır (Cumhuriyet, 22 Eylül 1932).

1935 yılında Tramvay ġirketi ile Bayındırlık Bakanlığı arasında bir anlaĢmazlık çıktığı görülmüĢtür. ġirketin sözleĢmesi 21–24 Temmuz 1926 tarihli mukavelede taahhüt ettiği yeni hatlar yapma konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine feshedilmiĢtir. Bakanlık, Ģirketin yeni hatların yapımını sağlamak için tarifelerde yaptığı zamlardan dolayı halktan aldığı iki milyon küsur liranın geri verilmesini istemiĢtir (Cumhuriyet, 27 ġubat 1935). Tramvay ġirketi‟nin mukavelesinin

feshedilmesi üzerine, Ģirket kararın iptali için mahkemeye baĢvurmuĢ, Ģirket ile Bayındırlık Bakanlığı arasında ġura-yı Devlet mahkemesinde bir dava baĢlamıĢtır (Cumhuriyet, 20 ġubat 1935). ġurayı Devlet kararına göre ise Tramvay Ģirketinin açtığı dava reddedilmiĢ, Bakanlığın Temmuz 1926 tarihli tramvay mukavelelerini feshetmesi kararı kanun ve nizamlara uygun görülmüĢtür (Cumhuriyet, 27 ġubat 1935).

Tramvay ve Tünel ġirketleri 1 Kânunusani 1939 tarihinde hükümete intikal etmiĢtir. Bu millileĢtirme iĢlemine gazete geniĢ yer vermiĢ, tünel Ģirketinin satın alınması memnuniyetle karĢılanmıĢtır (Cumhuriyet, 9–11 ġubat 1939). Tramvay ve tünel iĢletmesinin devlete geçmesinden sonra Safaeddin Karanakçı tarafından yazılan bir baĢka yazıda da Ģöyle denilmiĢtir:

“Artık bizi istismar eden, ecnebi memur ve müstahdemlerine bol aylık ve ikramiye veren, tesis masraflarını bir hamlede itfa ve mütedavil sermayesini mürabahacılara yakıĢır bir gayretle istismar etmek istiyen ve bizden olmıyan ġirketten kurtulduk. Tünel ve tramvay devlete geçmiĢtir. Devlet bizimdir, bizdendir. Onun bir ecnebi Ģirket gibi bize lakayd kalmasına, bizi istismar etmesine imkan yoktur...” (Cumhuriyet, 22 Mart 1939).

Gazetenin millileĢtirmeleri doğru bulan bu yaklaĢımına karĢın, 1856‟dan beri ülkede faaliyet gösteren ve yabancı sermayenin en önemli temsilcilerinden biri olan Osmanlı Bankası‟na karĢı olumsuz bir tutum sergilenmemiĢtir. Hatta 5 Haziran 1933 tarihinde ġükrü Saraçoğlu ile Banka‟nın Paris müdürü M. Bele arasında imzalanan ve bankanın 1952‟ye kadar imtiyazını temdit eden anlaĢma oldukça olumlu karĢılanmıĢtır. Yunus Nadi imzalanan bu itilâfname üzerine “Memleket için malî Bir muvaffakiyet” baĢlıklı yazıda Osmanlı Bankası‟ndan; ülke ekonomisine her zaman katkıda bulunan, daha Ankara'da Büyük Millet Meclisi kurulduğu günden itibaren Cumhuriyet hükümetleri ile hep iyi iliĢkiler içinde olan, memlekete yararlı bir müessese olarak bahsetmiĢtir (Cumhuriyet, 9 Haziran 1933).

Koraltürk de Osmanlı Bankası ile Türk basını arasındaki diyaloglar hakkında dikkat çekici değerlendirmelerde bulunmaktadır. Aslında banka MeĢrutiyet‟ten itibaren sermayesinin ve çalıĢanlarının önemli bir kısmının etnik kimliği ve uyruğu nedeniyle TürkleĢtirme giriĢimleri ile karĢı karĢıya kalmıĢ, basında çıkan aleyhte kampanyalara hedef olmuĢtur. Basında bu kampanyaların öncülüğünü ise Hüseyin Cahit Yalçın ve gazetesi “Tanin” yapmıĢtır. Osmanlı Bankası‟na tepkiler Cumhuriyet‟in ilanından sonra da devam etmiĢ, banka ise bu kampanyalara karĢı mücadelesini ilginç bir Ģekilde

vermiĢtir. Koraltürk, Osmanlı Bankası‟nın arĢivinde bulunan “gizli” ibareli belgelerden yola çıkarak, bankanın bu kampanyalara “para”nın gücü ile karĢı koyduğunu açıklamaktadır. 1924 yılı Nisan- Mayıs aylarında Paris‟teki komite ile Ġstanbul‟daki Genel Müdürlük arasında geçen yazıĢmalar dönemin basın organlarının Osmanlı Bankası‟ndan alınan parasal yardımlardan nasıl etkilendiklerini, sert milliyetçi söylemleri olan yazarların nasıl tavır değiĢtirdiklerini ortaya çıkarmaktadır.

Bunlardan Paris‟teki komiteden Ġstanbul‟daki Genel Müdürlüğe gönderilen 26 Mart 1924 tarihli yazı ise dikkat çekicidir. Yazıda Tanin‟in bankanın imtiyazının uzatılmasıyla ilgili yaptığı eleĢtirilerden bahsedilmiĢ, bu gazeteye ve sahiplerine ne kadar para verildiği ve gazetenin bu türden yayınlarını önlemek için ne gibi önlemler alındığı sorulmuĢtur. Genel Müdür de Fransızca nüshada Yalçın‟ın inisiyatifi dıĢında çıkan bu yazılar için o‟nun yine de gazeteyi arayarak uyarılarda bulunduğunu, bundan sonra banka hakkında bu gazetede olumsuz bir yazı çıkmadığını bildirmiĢtir. Yazıda ayrıca Tanin‟e geçen yıl olduğu gibi o sene de 500 lira sübvansiyon verildiği not edilmiĢtir (Koraltürk, 2011: 151–166).

Bu yazılardan bir süre sonra Ġstanbul‟daki Genel Müdürlük, Paris‟teki komitenin talebi üzerine bankanın parasal desteklerinin hangi basın organlarına yapıldığını gösteren bir liste göndermiĢtir. 24 Nisan 1924 tarihli bu listede Ġkdam, AkĢam, Ġleri, Tercüman-ı Müstakil, Yeni Gün, Tanin ve Ġçtihad olmak üzere 7‟si Türkçe, 13‟de farklı dillerde yayınlanan 20 gazete ve dergiye abonelik vs yollarla maddi destek verildiği bildirilmiĢtir. Bunlardan Yeni Gün‟e 1923‟te 260 lira olan yardım tutarı 1924‟te 760 liraya yükseltilmiĢtir. Bu ciddi artıĢ üzerine Paris‟teki komite söz konusu artıĢtan ne gibi bir beklentinin olduğunu sormuĢtur. Ġstanbul‟daki Genel Müdürlük ise buna gerekçe olarak gazetenin sahibi Yunus Nadi‟nin Ankara‟da sahip olduğu “en üst düzeydeki nüfuzu” göstermiĢtir. Yine yazıda Yunus Nadi‟nin Haziran 1923‟te kâğıt alımı için bankadan 1500 lira kredi istediği, bankanın da krediyi geri istemek yerine bunu iki yıla bölerek, gazeteye sübvansiyon olarak vermeyi uygun gördüğü belirtilmiĢtir. Yazıda ayrıca, Mustafa Kemal PaĢa‟ya yakınlığı sayesinde Ankara‟da büyük bir etkiye sahip olan Yunus Nadi‟nin Osmanlı Bankası‟na karĢı her zaman olumlu yaklaĢtığı, bunu da gazetecinin kendi çıkarlarını gözeterek yaptığının bilincinde olduklarının altı çizilmiĢtir. Bunun yanı sıra Yunus Nadi‟nin Ġstanbul‟da Cumhuriyet adında bir gazete kurduğu bunun da Gazi‟nin telkin ve tavsiyelerine açık olacağı belirtilmiĢtir:

“Farklı bir tavır takınmıĢ olsaydık, kendisinden korkmak gereken etki sahibi bir insanın düĢmanlığına maruz kalacaktık. Üstelik bugüne kadar Yunus Nadi ile herhangi bir tartıĢmaya girmedik” (Koraltürk, 2011:167–169).