• Sonuç bulunamadı

20 EKİM 1991 GENEL SEÇİMLERİ VE DOĞRU YOL PARTİSİ (DYP) - SOSYAL DEMOKRAT HALKÇI PARTİ (SHP) KOALİSYON

HÜKÛMETİ

26 Mart 1989 günü yapılan yerel seçimlerde, altı yıldır iktidarda bulunan ANAP ilk kez bir seçimden üçüncü parti olarak çıkmıştır. ANAP iktidarını tartışmaya açan bu durum neti-cesinde Turgut Özal, kabinesinde değişiklik yaparak yeni hükûmeti kurmuş ve güvenoyu alarak iktidarı sürmüştür. Ardından Özal, 1980 askerî müdahalesi sonrası ilk kez yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmuş ve 31 Ekim 1989 günü Türkiye Cumhuriyeti’nin Sekizinci Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. Böylece Turgut Özal, Türk siyasal hayatında, gerçek manada asker geçmişi olmadan cumhurbaşkanı olabilen bir şahsiyet olarak ön pla-na çıkmıştır. Özal, Türkiye’nin kurucu unsuru olarak değerlendirilen CHP dışındaki bir çevreden kabul edilebilecek bir siyasal anlayışın temsilcisi olarak görülmektedir. Ayrıca, küreselleşme çağına girilirken ülkedeki siyasal liberalleşmeyi sağlama konusu tartışılırken ekonomik ve sosyal liberalizasyonun sağlanması süreçlerinde önemli bir aktör olarak ka-bul edilmiştir.

Özal’ın cumhurbaşkanı olarak Çankaya’ya çıkmasından sonra, kurucusu olduğu ANAP önce Yıldırım Akbulut daha sonra da Mesut Yılmaz önderliğinde iki hükûmet daha kurmuştur. Ancak popülaritesinin de giderek aşınmasının sonucunda, muhalefetin baskısıyla Mesut Yılmaz hükûmeti, toparlanma veya daha fazla kaybı engelleme amacıyla 1991 Sonbahar’ında erken seçime gitme kararı almıştır. 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan milletvekilliği genel seçimleriyle ülkede yeni bir siyasal döneme girilmiştir.

Koalisyon Hükümeti: Anayasal demokratik parlamenter sistemlerde, yapılan genel seçimler neticesinde tek bir partinin iktidarı elde edecek vekil sayısını elde edemediği takdirde (meclis üye sayısının yarısından bir fazlası), meclisten güvenoyu alabilecek sayıyı elde edebilmek için birçok parti tarafından kurulan hükümettir.

Ülke seçim barajı bu seçimlerde de %10 olarak uygulanmış ve birçok parti seçime ittifaklarla girmek zorunda kalmıştır. ANAP’tan kopanların kurduğu Demokratik Merkez Partisi (DMP), DYP saflarında seçime girerken RP ile MÇP (Milliyetçi Çalışma Partisi) de yanlarına Islahatçı Demokrasi Partisini (IDP) alarak RP altında seçimlere girmiştir. Kürt Sorununu siyasi tartışmanın merkezine alan ve Kürt halkını temsil etme iddiasındaki Hal-kın Emek Partisi (HEP) de SHP çatısı altında seçimlere katılmışlardır. Bu ittifaklar sonu-cunda sadece altı parti (veya siyasi blok) ve bağımsızlar seçime girmiştir. Seçimden DYP

%27 oy oranıyla 178 milletvekili ile birinci parti olarak çıkmıştır. Daha sonra sırasıyla ANAP %24 oy oranıyla 115 milletvekili; SHP ile HEP ittifakı %20 oy oranıyla 88 milletve-kili; RP, MÇP ve IDP ittifakı %16 oy oranıyla 62 milletvekili ve DSP ise %10,75 oranıyla 7 milletvekili ile Mecliste temsil edilmişlerdir. 1991 yılında gerçekleşen genel seçim sonuç-ları, ülkeyi 1980 askerî müdahalesinden sonra tekrar tek bir partinin iktidar olamayacağı yeni bir siyasi iklime taşımıştır.

Seçimlerden sonra ortaya çıkan siyasi tablonu iki önemli sorunu beraberinde getir-mişti. Birinci olarak, uzun bir aradan sonra yeniden bir koalisyon hükûmetinin kurulması zorunluluğuydu. İkinci olarak da SHP çatısı altında Meclise giren HEP milletvekillerinin TBMM’de nasıl yer alacakları konusuydu. Birinci sorun, tarihsel olarak farklı siyasi gelenek-leri temsil eden ve seçimlerden en çok oy alan iki parti olan DYP ile SHP’nin koalisyon mu-tabakatıyla sonuçlandı. Koalisyon hükûmetinin kurulmasına yönelik ilk adım olarak DYP milletvekili Hüsamettin Cindoruk TBMM başkanı seçildi. DYP ve SHP, “demokratikleşme paketi” adı altında bir koalisyon protokolü üzerinde anlaşarak DYP Genel Başkanı Süley-man Demirel’in başbakanlığında 20 Kasım 1991 tarihinde yeni hükûmeti kurmuştur. Bu hükûmet 31 Kasım’da ülkenin 49. hükûmeti olarak 164 ret oyuna karşı, 280 oyla Meclis’ten güvenoyu almıştır. Hükûmetteki 20 bakanlık DYP’ye, 12 bakanlık da SHP’ye verilmiştir.

İkinci sorun ise daha yeni TBMM’nin ilk oturumu olan yemin töreninde HEP kökenli milletvekillerinin, Türkçenin yanı sıra Kürtçe yemin etme isteğiyle somut olarak ortaya çıktı.

1991’den sonra siyasilerin belli bir süre uyumlu bir politika izlemeye çalışmaları, bu ko-alisyon döneminin önemli bir özelliği olarak nitelendirilmiştir. Yeni kurulan koko-alisyonun özellikle demokratikleşme paketi adı altındaki bir protokol çerçevesinde hükûmeti kurma-sı, 1982 Anayasası’nın hukuki noktadaki sıkıntılı konularının gündeme getirilmesi adına ülkede bir iyimserlik havası oluşturmuştur. Ülkede ayrılıkçı terörle birlikte anılan Kürt so-runu ve işkencenin engellenmesi ile yargı güvencesi, getireceği öngörülen yasal düzenle-melerin geliştireceği insan hakları mevzuatının yenilenmesi konuları, hükûmetin öncelikli hedefleri olarak gösterilmiştir. Özellikle üniversitelerde özerklik sağlanması, Olağanüstü Hal mevzuatının kaldırılması, siyaset ve sendikal alanda katılım serbestliği sağlanması ko-nusunda umulan yasaların çıkartılması noktasında hem Mecliste hem de ülke gündeminde yoğun tartışmaların bu dönemde yaşandığı görülmektedir.

Bu dönemde yeni hükûmet kendisinden önceki hükûmetlere göre Kürt sorunu konu-sunda daha liberal bir politika takip etme kararı almıştır. 7-8 Aralık 1991’de düzenlenen Güneydoğu gezisinde Başbakan Süleyman Demirel, “Türkiye Kürt realitesini tanımalıdır”

demiştir. Zaten yeni hükûmet programında Kürt sorunu ve 1982 Anayasası çerçevesinde birçok sorun yaşanan insan haklarına ilişkin problemlerin çözümü amacıyla şu ifadeler yer almıştır:

“Ülkemizin tümünde, insan hakları ve temel özgürlüklere dayalı bir hukuk devleti mutlaka kurulacaktır. Bu hukuk devletinde, yurttaşların kendilerine verilen hak ve özgür-lükleri kullanmak ve geliştirmek de doğaldır. Ancak bu istemlerin yerine getirilmesinde hukukun izin verdiği araçlar kullanılabilir. Ülkemizde uluslararası anlaşmalarla kabul edi-len azınlıklar dışında hiçbir yurttaşımız azınlık değildir. Türkiye’de herkes eşittir ve birinci sınıf yurttaştır. Herkesin kendi anadilini, kültürünü, tarihini, folklorunu, dini inançlarını araştırması, koruması ve geliştirmesi temel insan hak ve özgürlüğü kapsamı içindedir. Bu haklar yasal çerçevede sağlanacaktır” (Çavdar, 2000: 333).

Ancak bu konuda hükûmetin iki kanadı arasında ciddi bir fikir ayrılığının olduğu görülmüştür. Özellikle hükûmetin büyük kanadı olan DYP içinde daha muhafazakâr ola-rak nitelendirilen kanadın, ayrılıkçı terörün yenilgiye uğratılmadan Kürtçe yayın da dâhil kültürel konularda yasal düzenleme yapılmaması yönünde görüş öne sürmeleri nedeniyle bu konuda olumlu bir gelişmenin yaşanmadığı görülmüştür. Zaten aynı dönemde Türk Si-lahlı Kuvvetleri (TSK) de ayrılıkçı terör örgütüne karşı büyük bir operasyon başlatmıştır.

Bu düşünceler etrafında koalisyonun yukarıda zikredilen taahhüdünü nasıl sürdüre-bileceği tartışılırken Mecliste SHP çatısı altında Güneydoğu illerinden milletvekili seçilen HEP’liler, siyasi bir çok krizin konusu olmuşlardır. Yemin töreni sırasında zaten ciddi bir tartışmaya yol açmışlardı. Mecliste oldukları dönem boyunca kullandıkları siyasi söylem, geleneksel siyasi anlayışa ciddi bir eleştiri getirmekteydi.

Bu noktada, Kürt meselesinin çözümü noktasında bölgenin siyasal temsilcileri olarak görülen HEP’lilerin beklediği adımların atılmaması, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölge-leri özelinde yoğunlaşan terörünün de artarak sürmesinden dolayı, hükûmet bu konuda adım atma konusunda çekingen davranmıştır. Özellikle 1991-1993 döneminde Kürt soru-nu özelinde ve genel olarak ülkedeki insan hakları problemlerinin çözülmesi kosoru-nusunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Ancak PKK ile yaşanan çatışmaların oldukça yoğunlaştığı bir dönemin yaşanması sebebiyle yasal noktada demokratikleşme için istenen gelişmeler gerçekleştirilememiştir.

Türkiye’de demokratikleşme adına bir şans olması gerektiği varsayılan yukarıdaki du-rumun tersine, etnik kökenli olarak yoğunlaşan şiddet, etnik duyarlılığın farklı kültürel gruplar üzerinde de artışına zemin hazırlamıştır. Bu süreçte, hükûmetin demokratikleşme adına verdiği sözleri tutmaması yanında, ülkedeki terör olaylarının artışı, askerin siyasal sistem üzerindeki etkisini arttırmasına sebep olan bir durumu doğurmuştur. Özellikle kimlik ve kültürel değerler üzerinden yürütülen siyasal tartışmalar, bazı noktalarda as-kerin sistem içindeki güçlü konumunu daha da pekiştiren gelişmeler için gerekçe olarak gösterilebilmiştir.

Bu şekilde yoğunlaşan bir iklim içinde, hükûmetin özellikle koalisyon kurulurken üzerinde anlaştığı protokole rağmen bir çok konuda ortaya koyduğu çözüme yönelik ça-balardan somut sonuçlar istenen düzeyde olamamıştır. Bu dönemde Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu (CMUK)’nda kısmi düzenlemeler yapılmış, 12 Eylül’de kapatılan siyasi par-tilerin tekrar siyasal hayata katılmaları sağlanmış, Dünya Çalışma Örgütü (ILO)nün bazı uluslararası antlaşmaları kabul edilmiştir. Bu dönemde anayasal noktadaki tek düzenleme ise radyo ve televizyon işletmeciliği konusunda devlet tekelinin kaldırılması olmuştur. Bu noktada günümüzdeki genel kanı, demokratikleşme paketi adı altında bu dönemdeki ko-alisyon hükûmeti tarafından topluma verilen sözlerin çok azının yerine getirilebildiğidir.

Özellikle insan hakları ve siyasal hakların arttırılmasına ilişkin olarak ele alınan konuların büyük bir çoğunluğu, koalisyon içinde uzlaşma sağlanamaması, Devlet Güvenlik Mahke-meleri (DGM) gibi kurumların kaldırılamaması ve Mecliste kabul edilen birçok yasanın da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilerek yürürlüğe girememesi nedeniyle sonuca ulaşamamıştır. Bu konudaki en önemli gelişme daha öncede belirtildiği üzere, radyo ve televizyon işletmeciliğindeki devlet tekelinin kaldırılarak yasa dışı olarak yayın yapmak zorunda kalan birçok özel radyo ve televizyon kurumunun resmî olarak yayın yapabilme yetkisi kazanabilmesi olmuştur.

1991 genel seçimleri çerçevesinde iktidara gelen DYP-SHP koalisyon hükûmetinin protoko-lünde, ülkede demokratikleşme adına vaatler nelerdir?

1

SÜLEYMAN DEMİREL’İN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMESİ VE YENİ