• Sonuç bulunamadı

AK Parti Dönemi Ordu-Siyaset İlişkileri

AK Partinin iktidara gelmesinin hemen akabinde ordunun, sitemin bekçiliğini yapma gö-revi tekrar gündeme gelmiş ve ordu da her fırsatta buna hazır olduğu izlenimini vermiştir.

İlk iktidar döneminin sonlarına kadar AK Parti-Ordu arasındaki ilişkinin düzlemi, siya-set analizcileri tarafından kontrollü anlaşmazlık olarak nitelendirilmiş, ordu kendi bakış açısından laiklik ve üniter devletin korunmasıyla ilgili bazı konularda hükümete baskı yapmayı sürdürürken hükümetin meşruiyeti konusunda ise tartışmalara girmekten ka-çınmıştır. AK Parti ile ordu arasındaki ilk kriz, 20 Kasım 2002’de Cumhurbaşkanı Sezer’in yurtdışına gidecek olması nedeniyle havaalanındaki uğurlamaya TBMM Başkanı’nın ba-şörtülü eşiyle katılması sırasında yaşanmış ve başörtüsü bürokratik elitleri tedirgin etmiş-tir. 28 Kasım’da Özkök başkanlığındaki kuvvet komutanlarının TBMM Başkanı’nı ziyareti sırasında bu rahatsızlıklarını dile getirdikleri sonradan açıkça ortaya çıkmıştır.

AK Parti hükümetinin ilk iktidar döneminde TSK, AK Partiye yönelik doğrudan mey-dan okuyucu bir tutum takınmasa da zaman zaman sert uyarıcı eleştirileri ile tarihsel ola-rak sürdürdüğü siyasallaşmış kurumsallık pozisyonunu sürdürmüştür. Bu pozisyonunu Tablo 8.4

12 Eylül 2010 Referandum Sonuçları

meşrulaştırıcı dayanak olarak özellikle Cumhurbaşkanı Sezer ile ortak hareket etmekten kaçınmamıştır. Örneğin, AK Partinin lider kadrosundan ve bu kadronun eşlerinin başör-tülü olmasından duydukları rahatsızlığı gizlememişler ve resmî resepsiyonlara AK Parti-nin yönetici kadrosunu eşsiz davet etmişlerdir. Ayrıca Sezer, atamalarda eşi başörtülü olan birçok üst düzey bürokratın atanmasını onaylamamıştır.

AK Parti ile ordu arasındaki ikinci ve daha büyük bir kriz hükümetin imam-hatip me-zunlarının üniversiteye girişteki kat sayı adaletsizliğini gidermeye imkân tanıyan kanun tasarısında ortaya çıktı. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı, söz konusu düzenlemeleri görüşmek üzere üniversite rektörleri ile toplantılar düzenledi ve sert tepkiler içeren açık-lamalar yaptı. Örneğin, 14 Eylül 2003’te Orgeneral Özkök, silahlı kuvvetlerin “millî eğitim sitemiyle ilgili değişiklikleri” izlemesinin doğal olduğunu açıklayarak bu okuldan mezun olanların “yalnızca din hizmetlerinde görev almaları gerektiğini” belirtti. AK Parti iktida-rının ilk döneminde ordu ile arasındaki ilişkiler gerek Kıbrıs sorunun çözümüne ilişkin kabul edilen Annan Planı’nın içeriği ile ilgili, gerekse de Kürt sorununa dair zaman zaman geliştirilen söylemler sebebiyle gerilse de gerginliğin derinleştiği esas mesele 2007 Cum-hurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlardı. Sezer’in görev süresinin dolması sebebiyle yeni bir cumhurbaşkanı seçme noktasında AK Partinin elinde güçlü bir sayısal çoğunluk vardı ve bu da AK Parti’ye kendi adayını en geç üçüncü tur oylama sonucunda seçme imkânı veriyordu. Önceki satırlarda detaylandırılan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ordu doğrudan müdahale ederek 27 Nisan 2007’de hükümete karşı, sonradan E-Muhtıra ola-rak nitelendirilen, bir bildiri yayımlayaola-rak doğrudan siyasal alana müdahale etti. Ordu komutanlarının özellikle 2007 yılının başından itibaren hükümetin otoritesine meydan okumanın en üst seviyesi olan muhtıraya karşı, hükümetin sert bir açıklama ile karşılık vermesi, ordunun siyasal alana daha fazla müdahalesini engellemiştir. Böylece askerî vesa-yetin sorgulanmasında hükümetin kararlı tutumu önemli bir eşiğin atlanmasında kurucu bir mahiyet arz etmiştir.

2007 öncesi asker-sivil ilişkilerinin demokratikleştirilmesi yönünde, AB’yle uyum yasaları bağlamında MGK’nın yapısı ve fonksiyonu değiştirilmiş, örneğin MGK genel sekreterinin siviller arasından seçilmesinin önü açılmıştı. Bunun yanı sıra DGM’ler kal-dırılmış, askerî bütçe denetimi ile ilgili de birtakım düzenlemeler getirilmiştir. Millî Gü-venlik Siyaset Belgesi (MGSB)’ndeki değişiklikler ve Yüksek Askeri Şura (YAŞ)’nın konu-mu ile ilgili düzenleme girişimleri de bu dönemde hayata geçirilmeye çalışılmıştır. MGK Genel Sekreterliğinin görevleri ve işleyişinin Anayasa’nın 118. maddesine uygun hâle getirilmesi amacıyla 30 Temmuz 2003 tarihinde 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sek-reterliği Kanunu değiştirilmiştir. Böylece MGK genel sekreterinin, başbakanın teklifi ve cumhurbaşkanının onayı ile atanması usulü getirilirken MGK genel sekreterinin görev ve yetkileri de yeniden düzenlenerek daha çok bürokratik bir işlev gereğince MGK gün-demini hazırlama prosedürüyle mükellef kılınmıştır. Bununla birlikte genel sekreterin sivil olmasının da yolu açılmış ve nitekim 2004’ten sonraki tüm MGK genel sekreterleri siviller arasından atanmıştır.

2003 yılında, ulusal güvenliği ilgilendiren konularda sivil otoritelere başvurmaksızın psikolojik harekâtlar düzenleme yetkisini MGK Genel Sekreterliğine veren Toplumla İliş-kiler Başkanlığı da kaldırıldı. Ekim 2005’de gerçekleşen MGK oturumunda –gizli anayasa veya kırmızı kitap diye bilinen– MGSB değiştirilmiş ve Mart 2006’daki Bakanlar Kuru-lu toplantısında da kabul edilmiştir. 2003 yılında kabul edilen ve 2005 yılında yürürlüğe giren askerî harcamaların TBMM Başkanı’nın onayı ile birlikte Sayıştay kontrolüne tabi tutulması düzenlemesi getirilmiştir.

12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşen Anayasa referandumu sonrası sivil-asker ilişkileri-ni ilgilendiren önemli değişiklikler de olmuştur. YAŞ kararları ile ordudan

uzaklaştırılan-lara yargı yolu açılmıştır. Sivillerin, askerî mahkemelerde yargılanmasına son verilmiştir.

Askerlerin, askerî suçlar dışındaki suçlarla ilgili olarak sivil mahkemelerde yargılanması sağlanmış, askerî yargının bağımsızlığı güvence altına alınmış ve 12 Eylül darbecilerini yargılama yolu açılmıştır. Ayrıca 2013 yılında ordunun genellikle askerî darbeler için meş-ruiyet devşirdiği İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi değiştirilmiştir

2007 yılında yaşanan E-Muhtıra krizinden sonra asker kısmen geri çekilmiştir. 2007 yılında sivil-asker ilişkilerini de aşan ve ucu çok farklı noktalara uzanacak olan Ergene-kon soruşturmaları asker-siyaset ilişkilerinde önemli bir kırılmaya işaret etmektedir. Özel yetkili mahkemeler tarafından yürütülen soruşturma süreçleri, 12 Haziran 2007 yılında, İstanbul’un Ümraniye semtinde bir gecekonduda gizlenmiş silahların bulunması üzerine başlatılmıştı. Soruşturmalar hızla tutuklamaları da beraberinde getirmiş ve Ergenekon adı verilen örgütün üyesi oldukları iddiasıyla üst düzey rütbeli bir çok subayın da aralarında olduğu emekli ve muvazzaf askerler tutuklanmıştır. Tutuklamalar, günden güne dalgalar hâlinde artarak Ocak 2008’de emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un da aralarında bulunduğu ordunun yönetim kadrosuna da sıçramıştır.

Diğer bir tutuklama dalgası ise Balyoz Davası olarak adlandırılan soruşturmalarla baş-ladı. Mart 2003 yılında Birinci Ordu Komutanlığında hazırlandığı iddia edilen bir planın adı olan Balyoz Eylem Planı hakkında 2010 yılında soruşturma başlatıldı. Birinci Ordu eski Komutanı emekli orgeneral Çetin Doğan, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek ve Hava Kuvvetleri eski Komutanı İbrahim Fırtına’nın da arala-rında bulunduğu kamuoyunda büyük yankılar uyandıran isimler soruşturma kapsamında göz altına alındı. Bu komutanlardan Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlükler, uzun süre tartışıldı ve Genelkurmay Başkanlığı bu günlüklere arşivlerde ulaşılmadığı açıklamasını yaptı.

2011 yılına damga varan ordu-sivil ilişkileri bağlamındaki son gelişme de 2011 YAŞ sürecidir. Askerî personel ile ilgili süren davaların, özellikle de Balyoz Davası’nın gölge-sinde gerçekleştirilen Ağustos 2011 YAŞ toplantısı birçok farklı tartışmanın gölgegölge-sinde ya-pılmıştır. Terfi sırası gelmiş olan Balyoz Davası’ndan tutuklu komutanların geleceği ile il-gili YAŞ toplantısı sırasında yaşanan anlaşmazlık üzerine, Genelkurmay Başkanı ile Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanları istifa etmiştir. 2011 Şurası’nda görev süreleri dolan komutanların istifasına ek olarak, 2 yıl daha görevini sürdürmesi beklenen Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in de istifa etmesi bir taraftan derin bir kriz olarak görülürken, diğer taraftan asker-sivil ilişkilerinde sivil otoritenin ağırlığını arttırdığına ilişkin yorumları da beraberinde getirmiştir. Ancak açık olan husus, istifaların ordunun Ergenekon ve ardın-dan yaşanan Balyoz Eylem Planı tutuklamalarına karşı rahatsızlıklarının en net ifadesi ve tepkisi olarak değerlendirmek mümkündür. TSK’nin en yüksek rütbesindeki komutanla-rın istifasıyla yaşanan kriz ise 29 Temmuz’da Jandarma Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Özel’in Kara Kuvvetleri Komutanlığına asaleten ve Genelkurmay Başkanlığına ise vekâleten atanmasıyla çözüme kavuşturulmuştur.

Kamuoyunda Balyoz Davası olarak bilinen Balyoz Güvenlik Harekât Planı davası 21 ay süren yargılamanın ardından 21 Eylül 2012’de sonuçlandı. Başta ‘Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs ettikleri’ gerekçesi olmak üzere çeşitli sebeplerle aralarında üst düzey komutanların da bulunduğu 330 sa-nığa değişen sürelerle hapis cezası verildi. Davanın temyiz süreci, 9 Ekim 2013 tarihinde sonuçlandı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 237 sanık hakkında verilen mahkûmiyet kararlarını onarken 88 sanığın tahliyesine karar verdi. Cezalandırılmasına yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığına hükmedilen 25 kişi hakkındaki mahkûmiyet hükümleri ise bozuldu.

Kamuoyunda çokça tartışılan diğer bir dava olan Ergenekon Davası’nda da birkaç ay sonra karar çıktı. 2008 yılında açılan Ergenekon Davası, 5 Ağustos 2013’te sonuçlandı. 5 yıllık süre boyunca 67’si tutuklu 275 sanığın yargılandığı davada, 21 ayrı iddianame bir-leştirildi. Savunma avukatları duruşmalar sırasında savunma hakkının ihlal edildiğini, de-lillerin eksik toplandığını ve mahkeme sürecinde birçok usulsüzlüklerin yapıldığını iddia etmelerine rağmen bu itirazları dikkate alınmadı. Dava sonucunda Ergenekon’un ‘silahlı terör örgütü’ olduğu belirtilerek 100 sanık terör örgütü üyeliğinden mahkûm oldu. Ara-larında Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un da bulunduğu 19 sanık müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Anayasa Mahkemesi yargılamada hak ihlali olduğuna kararı verdi ve ardından da Mart 2014 tarihinde Ergenekon ve Mart 2015 tarihinde ise Balyoz Davası sanıkları beraat etti. Davalardan beraat eden bazı komutanlar sonradan Yüksek Askeri Şura kararlarıyla terfi ettiler.

AK Parti dönemi asker-siyaset ilişkilerinin demokratikleşmesine dönük atılan adımları sı-ralayınız?

AK PARTİNİN ÜÇÜNCÜ DÖNEMİ (2011-2014): YENİ TÜRKİYE