• Sonuç bulunamadı

Lozan Barış Antlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan hemen sonra İtilaf devletleri İstanbul hükûmeti ile TBMM hükûmetini beraberce barış görüşmelerine davet etmiştir. Artık egemenlik ko-nusunda ortak tanımayan TBMM hükûmeti 1 Kasım 1922’de Saltanatı kaldırma kararını oy birliğiyle almıştır. Bu gelişme sonunda İstanbul hükûmeti istifa etmiş ve sadece Halife unvanını koruyan Padişah VI. Mehmet ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. 20 Kasım’da Lozan’da toplanan Barış Konferansı’na katılacak delegeleri hükûmet görevlendirmiştir.

Delegelerden taviz verilmemesi istenen Ermenilere toprak verilmemesi ve kapitülasyonla-rın tamamen kaldırılmasıdır. Diğer konular ise pazarlık edilebilecektir.

ABD’nin Ermenistan’ı manda altına almayı reddetmesi ve Ermenistan’ın Sovyetler Bir-liği hâkimiyetine girişinden sonra İtilaf devletlerinin Ermenilere toprak konusunda ısrarcı olmaları anlamlı değildi. Henüz sonuçları kestirilmeyen Büyük Taarruz sonrasında Türk ordusunun Sakız’da dinlendirilen Yunan ordusunu takip edememesi Ege’de Anadolu kı-yılarına yakın adalarda iddia sahibi olmayı güçleştirmiştir. Ayrıca Doğu Trakya’yı Yunan ordusunun kendiliğinden terkini kabul eden Türkiye, Batı Trakya konusunda ısrarcı ola-mamıştır. Güney sınırları konusu Fransa ile sonuca bağlanmıştı. Musul konusu ise Kon-ferans masasında çözülememiştir. Sınırlar dışındaki konular ise daha ziyade ekonomik ve kültüreldir. Yabancı okulları ve azınlıklar gibi kültürel konuları çözmek nispeten daha

kolaydı. Ama heyetteki başta Cavit Bey olmak üzere iktisatçı danışmanlar kapitülasyonlar ve borçlar konusunda iyileşme beklentisi içinde değildir. Nitekim Şubat başında görüşme-ler daha ziyade iktisadi konularda tıkanmıştır.

Lozan barış görüşmelerine ara verilmesi üzerine yeni görüşme trafiğinin başlamasına kadar iki engelleyici konu çözümlenmiştir. İlki Misak-ı Millî konusunda hiçbir politik pazarlığı söz konusu etmeyen İkinci Grup üyeleri Nisan başında yenilenen seçimlerle tas-fiye edilmiştir. Aslında Konferans’ta anlaşılan hususların sine-i millete dönerek meşruiyet kazanmasını İkinci Grup da istemişti. Fakat seçimlerde iyi organize olan Birinci Grup yeni Meclisin neredeyse tamamını oluşturmuştur. Bu nedenle Konferans’ta varılacak bir ant-laşmanın daha kolay kabul edileceği bir meclis kompozisyonu hazırlanmıştır. İkinci sorun ise ekonomiktir. Bu konuda hükûmetin, 17 Şubat’ta İzmir İktisat Kongresi’ni düzenledi-ğini görmekteyiz. İtilaf devletlerine yabancı yatırımlar ve özel girişim ağırlıklı ekonomik düzen konusunda sıcak mesajlar verilmiştir. Nitekim 22 Nisan’da Konferans yeniden top-landığında İngiltere ekonomik konularda yumuşamış görünmektedir.

Kültürel konularda başı çeken Fransa’nın ise Güney cephesindeki zorluklardan sonra iddialarını zorla kabul ettirecek yeni bir savaşa mecali yoktur. Müttefiklerle arası açılan İtalya ise On İki Adalarla birlikte Akdeniz’deki ileri üslere razıdır. Bozgunun etkisini üze-rinden atamayan Yunanlılar için Batı Trakya ve Ege adaları yeterince teselli olmuştur.

Bu arada Mustafa Kemal, daha 1922 sonunda çıktığı yurt gezilerinde kendi grubu-nun meşruiyetini yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Artık grubu disipline etmenin partileş-mekten geçtiğini düşünmeye başlamıştır. Hatta Halk Fırkası ismini telaffuz etmeye baş-lamıştır. Hâlen oldukça etkili olan ve kontrol altına alınamayan İstanbul basını, fırkanın adının sosyalist çağrışımlarını tartışmaktadır. Mustafa Kemal ise fırkanın “halk” adını taşımasının sınıfsal iddialar taşımadığını düşünmektedir. Zaten ona göre memlekette sı-nıfsal farklılıklara delalet edecek bir farklılaşma da söz konusu değildir. Nitekim Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’te kabulünden hemen sonra Eylül 1923’te Mus-tafa Kemal’in grubu Halk Fırkası adını alacak ve Cumhuriyet’in kurucu partisi olacaktır.

Ekim’in başında da Ankara başkent olarak ilan edilecektir.

Savaş sona ermiş, Antlaşma imzalanmış ve dahası meclisteki muhalefet neredeyse yok edilmiştir. Fakat hâlen rejimin niteliği tartışmalıdır. Zira başkent Ankara’da Meclis, hükûmet ve meclis başkanı vardır ama İstanbul’da Osmanlı hanedanından gelen bir Halife oturmaya devam etmektedir. Birinci Meclisteki daha güçlü muhalefetin istekleri gereğince bakanlar da hâlen tek tek seçilmektedir. Bu yöntem ise her kabinenin uyumlu çalışmakta zorlanan bir koalisyon içermesini zorunlu kılmaktadır. Bu tür koalisyonlar savaş şartla-rında ihtiyaç duyulan meşruiyeti genişletmekteydi. Fakat artık toplumsal desteğin geniş-liğinden kaynaklanan bir meşruiyete değil, etkin karar alıp uygulama performansından kaynaklanan bir meşruiyete ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle yapay bir hükûmet krizi çıkarılarak çözümün “kabine sisteminde” olduğu vekillere gösterilmiştir.

29 Ekim 1923’te alınan kararla birlikte yeni hükûmet sisteminin adı “cumhuriyet” ola-rak konulmuştur. Artık resmî dilinin Türkçe ve başkentinin Ankara olduğu vurgulanan yeni siyasal sistem gereği hükûmetin başı meclis tarafından seçilen cumhurbaşkanı sayıl-mıştır. Cumhurbaşkanı, kabineyi kurması için bir başbakan görevlendirme yetkisine sa-hiptir. Başbakan da kendi oluşturduğu kabineyi kurmakla yükümlüdür. Meclise kalan tek yetki güvenoyudur. Böylece hükûmetin koalisyonlara mahkûm olması önlenmiş ve daha etkili ama daha az demokratik kılınmıştır. Demokrasi, Cumhuriyet’in kurucu iradesinin öncelikli bir konusu olmamıştır.

Özet

Osmanlı modernleşmesinin birikimini açıklayabilme Osmanlı modernleşmesi, özellikle teknolojik geri

kalmışlığın fark edilmesiyle başlamıştır. Avrupa’nın üstün silah teknolojileri karşısında gerileyen Osmanlı 19. yüzyılın başında artık medeni olarak da geri kaldı-ğını kabullenmişti. Bu nedenle hayat tarzından eğitim sitemine kadar birçok alanda yenilikler yapılmıştır.

Modern bilimin üretim mekânları olarak yeni tarz okullar açılmıştır. Osmanlı’nın dünya siyasal ve eko-nomik sistemiyle bütünleşmesi uğruna Batılı kanun ve nizamlar kabul edilmiştir. Diğer taraftan toplumsal girişimciliği geliştirme amacıyla Padişah’ın yetkileri kısıtlanmış ve toplumun söz hakkı genişletilmiştir.

Osmanlı toplumu için özgürlük önemli değer hâlini almıştır. Toplum karar alanlarının kendisine danış-ması gerekliliğini meşveret kavramına sarılarak gös-termiştir. Vatan, modern dönemlere özgü bir şekilde siyasi toprak parçası anlamını kazanmıştır. Meşruti-yeti ilan eden II. Abdülhamit modernleşme atılım-larını daha da hızlandırmıştır. Buna rağmen kendi döneminde yetişen modern genç subay ve memurlar tarafından iktidardan düşürülmüştür. İttihat ve Te-rakki Partisinin iktidarda söz sahibi olduğu II. Meşru-tiyet sonrasında cumhuriyetçi ve demokratik adımlar atılmıştır. Osmanlı toplumu bu adımları sahiplense de İttihatçılar kendi iktidarlarını koruma uğruna za-manla otoriterleşmişlerdir. Osmanlı modernleşme adımları tepeden inmeci bir tarzda yıkılıncaya kadar devam etmiştir.

Mondros Ateşkes Antlaşması’na Anadolu halkının ver-diği tepkilerin siyasal anlamını açıklayabilme

Mondros Ateşkes Antlaşması Osmanlı Devleti’nin savaş sonrası yenilgiyi kabullendiği bir anlaşmadır.

Devletin ileri gelenleri başkenti ve hanedanı koru-dukça yeniden dirilmenin imkânlarını yakalayacak-larını umuyordu. Fakat Anadolu halkı özellikle Yu-nan işgali sonrası yaşam haklarının kısıtlandığının farkındaydı. Bu nedenle toplum, devletten bağımsız olarak işgallere karşı protesto gösterileri organize et-miştir. Dahası işgal edilen bölgelerde kongreler topla-yarak direnişi nasıl örgütleyeceklerini tartışmışlardır.

Özellikle Anlaşma’nın 7. maddesi gereği toplumsal karışıklık bahanesiyle birçok yerin işgal edilmesi kar-şısında halk, kendini aldatılmış hissetmektedir. Zira Ateşkes Antlaşması’ndan normal hukuksal beklentile-ri, antlaşma yapıldığında elde kalan topraklarının hu-kukunun korunmasıdır. Oysa işgal güçlerinin böyle bir derdi yoktur. Hükûmetin acziyeti karşısında kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan halk, zaman-la kendi kendine muktedir ozaman-labileceğini fark etmiştir.

Bir anlamda işgallere karşı durmak için Anadolu’da kendiliğinden bir iktidarlaşma süreci başlamıştır.

Anadolu’daki Millî Mücadele’nin meşruiyet kazanma sürecini değerlendirebilme

Anadolu’da işgallere karşı direnişler sadece dış düş-manlara karşı bir mücadeleyle sınırlı olmamıştır.

Yerleşik gayrimüslim halktan destek alan işgallerle mücadele için Anadolu halkını ikna etmek gerek-miştir. Zira halkın bir kısmı İstanbul’daki hükûmetin kendilerine telkin ettiği gibi işgallere karşı direnme yanlısı değildi. Bu sırada işgallere karşı direnenleri de Padişah’a karşı isyan edenler olarak görmekteydiler.

1920 Yaz’ında yoğunlaşan Ankara’daki hükûmete kar-şı çıkan iç isyanlar başarıyla bastırılmıştır. Fakat sade-ce isyanları bastırmak yeterli değildir, aynı zamanda zaferler de kazanmak gerekmektedir. İnönü Savaşları ve Sakarya Savaşı yeni hükûmete meşruiyet zemini oluşturmuştur.

1 2

3

Büyük Millet Meclisi hükûmetinin büyük zafere nasıl ulaştığını ortaya koyabilme

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de İstanbul’un iş-gali sonrasında Ankara’da kurulmuştur. Osmanlı’nın son meclis seçimleri 1919 sonunda yapılmış ve Meclis-i Mebusan 1920 başında İstanbul’da toplan-mıştı. Meclisin ilk kararlarından biri Misak-ı Millî olmuştur. İşgal güçlerinin büyük tepki gösterdiği mi-sak sonrasında İstanbul da tamamen işgal edilmiştir.

İşgalden kaçabilenler ve yeni seçilenlerden oluşan Bü-yük Millet Meclisi, işgallere karşı savaşı örgütlemiştir.

İsyanları bastıran ve sonrasında düşmana karşı askeri zaferler kazanan Ankara hükûmeti, siyasi arenada da başarılar kazanmıştır. İtalya, Rusya ve Fransa ile uz-laşmış ve antlaşmalar imzalamıştır. 1922 yılında bü-tün güçlerini Batı cephesinde toplamayı başaran Bü-yük Millet Meclisi hükûmeti Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda düşmana nihai darbeyi vurmuştur. 1922 yılı Sonbahar’ında Batum bırakılmış, Musul ve Batı Trakya konuları açıklığa kavuşmamış olsa da Anadolu ve Doğu Trakya’daki işgaller sona erdirilmiştir.

Lozan Barış Antlaşması’nın siyasi anlamını açıklaya-bilme

Başkomutanlık Meydan Savaşı sonrasında uzlaşma-ya varılan Mudanuzlaşma-ya Ateşkes Antlaşması gereği İngi-liz askerleri de İstanbul’dan çekilmiş, Anadolu’da ve Doğu Trakya’da Yunan askerî kalmamıştır. Fakat Barış Antlaşması’na savaşı yürüten Ankara hükûmetinin yanı sıra İstanbul hükûmeti de çağrılınca iktidar iki-liği yaratmama uğruna saltanat kaldırılmıştır. Meclis içinde Mustafa Kemal’in iktidarı giderek ele geçirme-sine tepkili olan ve Barış Antlaşması’nda tavizsiz tu-tum takınan İkinci Grup da saltanatın kaldırılmasına karşı çıkmamıştır. 1923 yılı Nisan ayında meclisteki anlaşmazlıklar ve tartışmalar daha belirginleştiğinden yeni bir seçime karar verilmiştir. Haziran’da tekrar toplanan Mecliste artık İkinci Grubun çoğunluğu tas-fiye edilmişti. Bu nedenle ikinci tur barış görüşmeleri sonunda kabul edilen Lozan Barış Antlaşması önemli karşı çıkışlar olmadan kabul edilmiştir. Lozan Barış Antlaşması yeni devletin ulusal ve uluslararası alan-daki meşruiyetini ilan etmektedir. Lozan Antlaşması bir anlamda, resmî olarak Osmanlı Devleti’nin sonu-nun ve yeni Türkiye Devleti’nin temel kurucu belgesi niteliğindedir. Yeni devletin siyasal sistemi de Barış Antlaşması sonrası Cumhuriyet olarak belirlenmiştir.

4 5