Roman-tizminden ve din felsefesinden etkilendiği görülen Friedrich Schleirmacher (1768-1864), tarih bilimini bilimler sistemi içinde bir yere oturtmak istemesi bakımından, daha sonra Dilthey üzerinden günümüzün hermeneutik felsefesine kadar uzanan etkiler bırakmış bir filozoftur. Onun bazı görüşlerine ilerideki bölümlerde “Hermeneutik Tarih Anlayışı” başlığı al-tında yine yer vereceğiz. Burada onun tarih felsefesine Alman İdealizmi içindeki yeri bakımından değinmekle yetineceğiz.
Schleiermacher için doğa da, tin de hem theoria’nın hem
de empeiria’nın aynı zamanda konusudurlar. Yani onun
deyi-şiyle doğa da, tin de aynı zamanda hem spekülatif düşünme olarak kavrayıcı bilmenin hem de empirik bilme olarak göz-lemleyici bilmenin konusudurlar. Doğa bilimleri, empeiria ile theoria’nın, deney ile kavramın birbirleriyle en yüksek oranda
bağdaşabildikleri alandır ve bu yüzden doğa bilimleri yasala-ra dayalı doğa bilgisi üretir. Çünkü doğa zorunluluklar ve
dü-zenli olgular alanıdır ve bu nedenle kavrayıcı bilme ile göz-lemci bilme burada birbiriyle oldukça bağdaşıktır. Ne var ki tinsel alanda bu iki bilme tarzı arasında böyle bir bağdaşıklık çok sınırlı kalır. Çünkü tinselliğin taşıyıcısı olarak tarih (res gestae) bir rastlantısallıklar alanıdır ve bu rastlantısallık, bize
asla doğabilimsel anlamda yasalar elde etme olanağı vermez. Ama tarih, öbür yandan, Schleiermacher için de Hegel’de
ol-duğu gibi bir “akılsallık” taşır ve tarihte de bir “akıl bilgisi” vardır.81 Ne var ki bu akıl bilgisine tarihsel olaylara gözlemle-yici bilmeyle eğilerek ulaşılamaz. Yine öbür yandan, bu “akıl bilgisi” salt theoria etkinliğiyle de elde edilemez ve Hegel’in bu
konudaki denemesi bir zorlama olmuştur. Öyleyse tarih hak-kındaki “akıl bilgisi”ni bize verecek olan şey olarak geriye ne kalmaktadır? Schleiermacher’e göre, bize bu bilgiyi verecek olan şey, doğa bilimlerindeki theoria etkinliğine karşılık olarak, ahlak öğretisidir. Ama bu ahlak öğretisi, Schleiermacher’e göre,
doğa bilimlerinin theoria etkinliğinin de üstünde yer alan bir
öğretidir. Çünkü Fichte’nin dediği gibi, eyleyen insan bilen in-sandan önce gelir ve bilgi aslında eyleyen insanın etkinliğinin bir ürünü (Produkt) olarak ortaya çıkar. Böyle olunca
Schlei-ermacher için bir “empiri”den (empeiria, deneyim) söz etmek
gerekirse, bilen insan ile doğa arasındaki empiriden önce, eyle-yen insanın kendisi ve kendisi ile başkaları arasındaki ilişkiler hakkındaki empiriden konuşmalıyız. Örneğin fizik, nesneleri hareket ettiren ya da durduran şeyin “kuvvet” olduğunu söy-lerken, aslında “kuvvetin ne olduğu”nu yanıtlamış olmaz; kuv-veti “nesnelerde görünüşe çıktığı şekilde” betimler ve “kuvvet” hakkındaki kavramını böyle kurmuş olur. Oysa buna karşılık tarih, fizik karşısında fizikten de “empirik” bir bilimdir. Çünkü burada obje, bize az çok yabancı olan dış dünya, doğa değildir.
Burada bizzat kendimiz, eyleyen insan olarak obje oluruz.82
Schleiermacher, “empiri” teriminin buradaki yadırgatıcılı-ğının farkında olduğunu belirterek, “empiri”den, insanın baş-kalarını ve geçmişini empati yoluyla “kendinde duyma”sını, yani anlama denen şeyi kastettiğini belirtir.83 Böylece insanın başkaları ve hatta kendisi hakkındaki ve bir ürünü olduğu ta-rih karşısındaki “empirik” tavrı bir anlayıcı tavırdır. Bu anlayıcı
tavrın objesi olarak tarih, doğal değil, ahlaksal motiflere göre
TARİH FELSEFESİ
yönlendiğinden, bu anlayıcı tavrın niteliği de ancak ahlak öğ-retisi içinde çözümlenebilir. Ama fark edilebileceği gibi, bu-rada Schleiermacher’in “ahlak öğretisi” diye sözünü ettiği şey, daha sonra Dilthey’ın “tinsel bilimler metodolojisi” olarak an-layacağı şeydir. Çünkü Schleiermacher de hemen şunu ekler: Bu anlama etkinliği daima bir kavrayıcı bilmeyle desteklenmek
zorundadır.84 Öyle ki tarih karşısındaki anlayıcı bilme, özel bir kavrayıcı bilme olarak görülmelidir. Çünkü tarih insana özgü bir alandır. Böylece Schleiermacher iki tür kavrayıcı bilmeden söz etmiş olur: 1. Doğaya yönelik spekülatif-kavrayıcı bilme. 2. Tarihe yönelik anlayıcı bilme. Anlayıcı-kavrayıcı bilme, “kavra-yıcı” yanını ahlak öğretisine dayalı bir “akıl bilimi”nden alacak-tır.85 Böyle bir “akıl bilimi” ise, Schleiermacher’e göre, “tüm gö-rünümüyle tarihte somutlaşan akıl ilkeleri”ne göre kurulur.86
Tarih bilgisi de bu akıl ilkelerine dayalı bir anlama etkinliğiyle oluşturulur. Böylece Schleiermacher için ahlak öğretisi için ta-rih bilgisi, tata-rih bilgisi için de ahlak öğretisi birbirlerini gerek-tirir şeyler olarak görünürler. “Tarih bilgisi ahlak öğretisinin kılavuz kitabı; ahlak öğretisi de tarih bilgisinin form kitabı-dır.”87 Çünkü tarihsel olayların, Herder’in “gelenek”, “birikim” dediği bu olaylar yığınının anlaşılması ve bunların betimlene-bilmesi için elimizde bazı yorum gereçleri, bazı “hermeneutik maksimler” olmalıdır ki, bu olanağı bize ahlak öğretisi sağlar. İnsanların geçmişte nasıl bir ahlak içinde yaşadıklarını bilmi-yorsak, o geçmişi betimleyemeyiz. Çünkü tarihte ne olduğunu bilmek için elimizde hiçbir “a priori kurgu” yoktur ve bunun
gibi, tarih “salt empirik gözlem” (doğabilimsel gözlem) ile de ele alınamaz.88 Tarih, ancak bir ahlak öğretisinden çıkartılmış akıl ilkeleri altında yorumlanabilir. Öyle ki, tarihte ancak her
döneme damgasını vuran ahlaksal ilkeleri öne çıkarıp bu il-keleri yorum gereçleri, “hermeneutik maksimler” olarak
kul-19. YÜZYIL: “TARİH YÜZYILI” (II) ALMAN İDEALİZMİ
lanmak yoluyla bir bilgiye ulaşabiliriz. Bu ahlak ilkeleri ise, gözlemleyici bilmenin değil, ancak anlayıcı-kavrayıcı bilme-nin konusu olabilirler. Tarih spekülatif-kavrayıcı bilmebilme-nin de konusu olamaz; çünkü tinsel alanda kavranacak olan şey, do-ğal zorunluluk türünden bir şey değil, tam tersine, “ahlaksal motivasyon”dur.89 Bu motivasyon ise, ancak eyleyen insanın kendisi hakkındaki “empiri”si olarak anlama yoluyla
kavrana-bilir. Schleiermacher’in “tarihsel empiri” adını da verdiği an-lama sayesinde, tarihçinin, “empirik malzeme”sini daima her
dönemin yazılı yapıtları ve bu yazılı yapıtların dili
oluşturacak-tır. Çünkü o dönemde egemen olan ahlaksal ölçütler, o döne-min yazılı yapıtlarının dili filolojik yoldan çözümlenerek açığa
çıkartılabilir ve o dönem için geçerli “genel anlamlar” bu yolla saptanabilir.90
Bu görüşleriyle çağdaş hermeneutiğin de kurucuları ara-sında yer alan Schleiermacher, tek tek dönemlerin kendi bi-reysellikleri içinde anlaşılması gereğini vurgularken, sadece bunun yeterli olamayacağını, sonradan bir de “genelleştirici bir sistematik” içinde genel bir tarih yorumu yapmanın gerekli olduğunu, çünkü “çokluğu kendi birliğine götürmek”ten kaçı-namayacağımızı belirtir. Bu yüzden tarih metodolojisi, “çoklu-ğu kendi bağlamında betimlemek” gibi bireyselleştirici tarzda çalışacağı gibi, “çokluğu kendi birliğine götürmek” üzere ge-nelleştirici bir tarzda da çalışacaktır.91
Bu metodolojik konumlamalardan sonra Schleiermacher, elde edilecek “genel tarih bilgisi”nin din felsefesi, kilise öğre-tisi ve Hıristiyan teolojisiyle senteze sokulması gereğinden söz ederek, bu noktadan itibaren bir “tarih teolojisi”ne geçer.
TARİH FELSEFESİ