• Sonuç bulunamadı

Geç İdealizm ve İdealizm Eleştirisi

Belgede Doğan Özlem (sayfa 158-162)

1830’lardan sonra Hegel felsefesinin, adlarına Sağ Hegelci-ler ve Sol HegelciHegelci-ler denilen kimi filozoflarca sistematik-man-tıksal yapısıyla benimsendiği, ancak çeşitli açılardan eleştiril-diği de görülür.

Sağ Hegelcilik, adına Geç İdealizm de denen bir akım içinde,

geniş-TARİH FELSEFESİ

letmeye çalışmıştır. Örneğin Kasimir Conradi, Moritz Carriere, Johann Georg Mussmann din felsefesinde; Karl-Ludwig Mic-helet, Ferdinand Lasalle, S. Carowe hukuk ve politika felsefe-sinde; Johann Eduard Erdmann, Kuno Fischer ise bilgi kuramı ve metafizikte; Hegelci sistematiğe dayalı çalışmalar yapmışlar-dır. Ama Sağ Hegelcilik, Hegel’i tümüyle onaylayan bir akım da olmamıştır. Örneğin August W. Cieskowski, Hegel’in tarih felsefesinin “tarihi kendi içinde kapalı” bir hale getirdiğini, yani onu, Augustinus’tan beri Hıristiyan teolojisinin yapagel-diği gibi, Yaratılış’tan Eskaton’a doğru uzanan bir defalık süreç

olarak “kapattığını” belirtir.28 Ona göre, aslında Hegel, “son-suzda bulunan mutlak tini sonlu bir sonsuz içine sokmuştur.”

Bu yüzden Hegel’in tarihe getirdiği bu “kapalılığı” açmak ge-rekir. Christian Baur ise Hegel’i şöyle eleştirir: “Olup biten her şeyin içerik kavramı olarak tarih öylesine sınırsız bir büyük-lüktedir ki onun içeriğini bilebileceğimiz iddiasını kavramak olanaksızdır”; çünkü biz her zaman tarihin belli bir ânında ve “belli bir tarihsel bilme tarzına sahibizdir ve bu bilme tarzıy-la olup-biten her şeyin içerik kavramı otarzıy-larak tarihin sınırsız büyüklüğünü kavrayamayız.”29 Hegel’in kendi kendisini hem açan hem de bilen ve aynı zamanda insan aklına özdeş kılı-nan “tin”i, Baur’a göre bir “mantıkçı Tanrı”dan başka bir şey değildir. Hegel, Patristik dönemden beri süregelen “Anlamak için inanıyorum” (Clemens) ve “Akıl almaz olduğu için ina-nıyorum” (Tertullianus) tartışması içinde, Clemens’in yanında yer almış gibidir. Oysa Baur’a göre “mantıkçı Tanrı” olsa olsa Tanrı’nın tarzlarından biri olabilir; ama o kendini sadece akıl yoluyla açmaz; o kendini akıl yoluyla erişilemeyecek tarzlarda da açar; yani onda “akıl almaz” bir yön de vardır ki bu yön ancak imanla anlaşılabilir. Immanuel Hermass Fichte’ye (ünlü

böyle-19. YÜZYIL: “TARİH YÜZYILI” (III) İDEALİZM SONRASI

sine formel kategoriler arasına sıkıştırılmış olan tarih kavramı, özgürlüğü ve geleceği, bu sıkıştırılmış tarih içine hapseden ga-rip bir determinizm getirmektedir.”30

David Friedrich Strauss, Hegel’in “akılsal-tanrısal din” kav-ramının altında bir “tarihsel İsa”, bir “ideal İsa” olduğunu be-lirtir. Bruno Bauer, bu kavramı bir “hayalet” (fantom), bir

“fan-tasia”; Ludwig Feuerbach ise “mit” olarak nitelerler. Bauer’e göre Hegel, kilisenin güdümündeki kutsal tarih (historia divina)

ile gerçek olaylar tarihini (historia res) bağdaştırmak istemiştir.

Oysa “kutsal tarih” diye bir şey yoktur, sadece gerçek olaylar tarihi vardır ve tarih ancak “insanın tarihi” olabilir. Hegel, “ger-çek olaylar tarihini kıskaç içine sokan bir tarih metafiziği” yap-mıştır. İnsanın “kendi bilincine sahip bir mutlak tin hayaleti”ni kafasından söküp atması gerekir. Bauer ve Strauss, Hegel’in ilerlemeci tarih anlayışına da karşı çıkarak, yaşadıkları günle-rin toplumsal-politik çalkantılarını örnek göstererek, insanlı-ğın gerilediğini belirtirler.31

Ludwig Feuerbach, Hegel’in anladığı tarzda bir dünya ta-rihinin “yazılamaz bir şey” olduğunu belirtir. Çünkü böyle bir tarih, olguların betiminden çok, bir “kavramlar oyunu” ola-caktır. Oysa gerçek tarihçilik, “olguları objektif olarak ortaya koymak ve tarihi yine kendisine dayanarak açıklamak”tır.32

Öbür yandan Feuerbach için Hegel’in tarih felsefesi belli bir politik motife dayanır. Bu politik motifte de “Hıristiyan-Ger-men dünyasının yetkinliğe ulaşması” ereği gizlidir. Feuerbach için Hegel, bu politik motiften hareket ederek, gerçeklere aykı-rı bir ütopya peşine düşmüş ve tam bir “Prusyalı tutucu” olarak kalmıştır.33 Onun bu tutuculuğu, bizi ve bugünümüzü geçmi-şe tutsak kılmıştır. Oysa özgürlüğü arayan insanın bu arayışı, geçmişten sonsuz bir geleceğe doğru akıp giden bir sürece terk edilemez. Hegel’in geleceğe terk ettiği bir şey olarak özgürlük,

TARİH FELSEFESİ

bir umut ve beklenti olmaktan çıkarılıp “gerçekleştirilmesi gereken bir şey” haline getirilmelidir. Böyle olunca da tarih, geçmişin tutsaklığından kurtarılıp bugünün tarihi kılınmalıdır.

Arnold Ruge için tarih, artık geçmişte kalanın değil, “şimdi olup-bitmekte olanın tarihi” olmalıdır. Felsefe de artık “geç-mişin tarihi”ni, “şimdi olup bitmekte olanın tarihi”ni destekle-mek için kullanmaktan vazgeçmelidir. David Friedrich Strauss da şöyle der: “Amacımız bir geçmiş tarihi yapmak değildir. Biz daha çok, insan tininin gelecekteki özgürlüğüne olan inancını destekleyecek bir tarih peşindeyiz.”34 Moritz Hess’e göre böyle bir tarih için bugünü geçmişten koparmak gerekir. Ona göre,

“Geçmişte kalanın tarihi toplumsal bir hayvanın tarihidir. Ger-çek tarih, bundan sonra, özgürlüğe yönelen insanın tarihi

ola-rak başlamalıdır.”35 Feuerbach, Sol Hegelcilerin bu tavırlarını şu sözlerinde dile getirir: “Bugünü tarihten öğrenemezsin!”36

Öyle ki Feuerbach için artık, tarih yazıcılığı ile tarih

yapıcılığı-nı birbirinden ayırmak gerekir. O şöyle der: “Akıl/zihin yazar, ama tarihi yapan tutkudur.”37 Strauss ve Feuerbach bu noktada Alman İdealizmi’nin akılcılığından Aydınlanma’nın ve Kant’ın akılcılığına geri dönmek gerektiğini belirtirler. Çünkü örneğin Arnold Ruge’ye göre, Hegel aklı tarih içine sokmakla onu bir ceset haline getirmiştir; tarihe aklı yerleştirmekle yetinmiş ve ona bir “ölü tavuk” gibi sarılmıştır; Hegel’in mutlakçı felsefe-sinin en büyük arzusu, geleceği “artık hiçbir şey yumurtlaya-mayacak olan bu ölü tavuğun ipoteğine sokmak” olmuştur.38

Strauss ve Feuerbach, Aydınlanmacı bir akılcılık altında bakıldığında, tarihin ancak bir rastlantısallıklar ve kör güçler tarihi olarak görülebileceğini, bu haliyle tarihin akılsal doğ-rularla uzlaşmazlık içinde bulunduğunu belirterek, theoria- historia karşıtlığının bugüne kadar aşılamamasının nedenini,

19. YÜZYIL: “TARİH YÜZYILI” (III) İDEALİZM SONRASI

olmaktan kurtulamamasına bağlar. Feuerbach için felsefe, rast-lantısallıklar ve kör güçler alanı olarak “geçmişin tarihi”nden, özgürlüğü arayan bugünün insanı için hiçbir akılsal doğru çı-karamaz. Bu yüzden felsefenin angaje olacağı tarih “geçmişin tarihi” değil, “şimdi olup bitmekte olanın tarihi”dir.

Belgede Doğan Özlem (sayfa 158-162)