• Sonuç bulunamadı

Sanayi Devrimi ile 1930’lu Yıllar Arasındaki Dönem: Sosyal

Belgede Sosyal güvenlik hakkı (sayfa 55-69)

A. Dünya’da Sosyal Güvenlik Hakkının Gelişimi

2. Sanayi Devrimi ile 1930’lu Yıllar Arasındaki Dönem: Sosyal

Sanayi Devrimi, sermayenin ve el emeğinin merkezileşmesine yol açmış, bu dönemde kurulan büyük sanayi işletmeleri, ortaçağa damgasını vuran aile işletmeleri ve lonca düzeninin yerini almıştır. Đlk bakışta olumlu sonuçlar

167

GÖKÇEOĞLU, a.g.e., s.7; 1601 yılında çıkarılan yasayla yoksullara en düşük ücretin üzerinde olmayacak şekilde bir yardım sağlama hususunda kamusal sorumluluk benimsenmiş ve bu konuda ‘perish’ adı verilen yerel yönetim birimleri sorumlu tutulmuşlardır. Bu yasa yoksulları üç gruba ayırmıştır. Birinci grupta, yoksulluğu toplumca kabul edilen sakat, kör, elinde olmayan sebeplerden dolayı işsiz kalanlar yer almakta olup, bunlara huzur evi ve yiyecek yardımı sağlanmıştır. Đkinci gruba herhangi bir sakatlığı olmayan ve çalışabilecek durumda olan yoksullar yer almıştır. Bunların kamusal islerde gerekiyorsa zor kullanılarak çalıştırılmaları, aksi halde cezalandırılması kabul edilmiştir. Üçüncü ise kimsesiz çocuklardan oluşmuştur. Bunlara yetimhanelerde barınma ve eğitim imkânları sağlanmıştır. Songül SALLAN GÜL, Sosyal Devlet

Bitti, Yasasın Piyasa!, Yeni Liberalizm Ve Muhafazakarlık Kıskacında Refah Devleti, Etik

Yayınları, Đstanbul, 2004, s.204.

168 Esin ÖRÜCÜ, Sosyal Refah Devletinde Bir Sosyal Kamu Hizmeti: Konut, Đstanbul, 1972,

s.7.

39

doğurması beklenen bu gelişmeler, sosyal açıdan büyük sorunlara yol açmıştır. Lonca sisteminin çökmesiyle kalfa ve çıraklar, her türlü sosyal güvenlikten yoksun kalmışlardır. Ayrıca feodal dönemde, bağımsız usta ve işletme sahibi olabilme şansı olan kesim170 yeni düzende şansını yitirmiştir171. Sanayi devrimi, yeni bir sosyal alt tabaka olarak, tek gelir kaynağı emeği olan ekonomik ve sosyal güvenlikten tamamen yoksun “bağımlı çalışanlar” sınıfı ortaya çıkarmıştır172. Bu süreçte yaşanan büyük üretim göçü ile birlikte şehir hayatında kişiye güvenlik sağlayacak aile, komşu, feodal bey, yakın çevre yardımlaşma ve dayanışması da ortadan kalkmıştır173.

Toplumda yaşanan bu belirsizlikler, büyük bir güvensizlik ortamı meydan getirmiştir. Siyasal açıdan gelişme gösteren modern devletin174 18. yy’nin sonları ve 19. yy’de hâkim olan liberal doktrin çerçevesinde, hukuki açıdan benimsediği bireysel sorumluluk ilkesi,175 güvensizlik ortamını daha da derinleştirmiştir. Devlet içerisinde, 19. yy’de başlayan işçilerin korunmasına ilişkin sürecin, sosyal güvenlik alanında da yansımaları olmuştur176. Bu doğrultuda, iş kazaları ve meslek hastalıkları karşısında, iş verenin, kusura dayanmayan sorumluluk ilkesi benimsenmiş; işçiler arasında yardımlaşma sandıklar kurulmuştur. Fakat hukuki planda yaşanan bu gelişim karşısında, çalışanlara yeterli ve gerekli korunma sağlanamamıştır177. Bu nedenle, sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan bu sosyal problemlere çözüm getirilmesi ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla, devletin toplum hayatına müdahalesi zorunlu olmuştur178.

Bu dönemde özellikle ekonomik liberalizmin halkın büyük bir bölümünü sefalete sürüklemesi, ağır çalışma koşulları, yaygın iş kazaları ve meslek 170 HUBERMAN, a.g.e., s.62. 171 DĐLĐK (1991), a.g.e., s.40. 172 TUNÇOMAĞ, a.g.e., s.16. 173 YAZGAN, a.g.e., s.46-47. 174

Modern devletin gelişimi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Christopher PIERSON, Modern

Devlet, Çev. Dilek Hattatoğlu, Çiviyazıları Yayınları, Đstanbul, 2000, s.77.

175 Şebnem GÖKÇEOĞLU BALCI, Tutanamayanlar Ve Hukuk, Dost Yayınları, Ankara, 2007,

s.40-44.

176

Sanayi Devrimi sonrası yaşanan bu süreçte sosyal güvenlik uygulaması, gönüllü kuruluşlar, işçi birlikleri, işveren ve devlet tarafından sağlanan yoksul odaklı güvenlik olarak görülmektedir. Nusret EKĐN, "Yeni Çağa Doğru Sosyal Güvenlikte Arayışlar", Nuri ÇELĐK’e Armağan, C.II, Đstanbul, 2001, s.1788.

177

BAKIRCI, a.g.e.,, s.28.

40

hastalıkları, sosyal güvenlik talebini daha da acil kılmıştır179. Bu gelişmelerin neticesi olarak, 19. yy’den itibaren sosyal güvenlik, kimi hukuksal güvencelere kavuşturulmaya başlanmıştır. Sosyal güvenliğin pozitif hukuka girmesi öncelikle özel hukuk alanında gerçekleşmiş,180 ancak özel hukuktan kamu hukukuna geçişin kimi ilkeleri bu dönemde belirmeye başlamıştır181.

Yoksullukla mücadelenin devletin bir yükümlülüğü ve kamu yardımlarından yararlananın bir hak olduğu düşüncesi ilk olarak 18. yy sonlarında ortaya çıkmaya başlamıştır. Devletin tüm vatandaşlara belirli bir güvence sağlamak; yiyecek, elbise vermek ve sağlığına aykırı olmayacak bir yaşam düzeyi hazırlamakla yükümlü olduğu ve sokakta dağıtılan sadaka ile bu yükümlülüğün yerine getirilmiş sayılamayacağına ilişkin anlayış 1793 Fransız Đnsan ve Yurtlaş Hakları Bildirisi'ne de yansımıştır. Bu bildiride kamusal yardımların devletin bir yükümlülüğü olduğu ilan edilmiştir. Bildirinin 21. maddesine göre “Kamusal yardımlar kutsal bir borçtur. Toplum muhtaç vatandaşlarına çalışma olanağı. çalışamayanlara ise yaşamını sürdürme olanağı sağlamakla yükümlüdür”. Diğer taraftan, 1793 Anayasası'nın sosyal alanı, devletin olumlu edimlerini gerektirecek biçimde düzenlemesi önemli bir yeniliktir182.

Kamusal yardımlar alanında yeni bir anlayışın izlerine, 19. yy Đngiltere’sinde de rastlanmaktadır. Bu dönemde, ortaya çıkan sorunların çözümünün, devlet müdahalesini gerekli kıldığı tartışılmaya başlanmış ve 1838’de Yoksullar Yasası183 çıkarılmıştır. Bu yasanın amacı, yapılan yardımlardan faydalananların yaşam koşullarını, en yoksul işçinin yaşam koşullarından aşağı tutmamaktı. Böylece iş arama ve bulma eğiliminin azalması önlenmek

179

Sanayi devrimi sonrasında yaşanan sosyal sorunlarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Ayşe BUĞRA, Kapitalizm, Yoksulluk ve Türkiye’de Sosyal Politika, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2008. s.23 vd.

180 Sosyal güvenliğin pozitif hukuk alanında kullandığı ilk teknikler için bkz. TUNÇOMAĞ, a.g.e., s.17; TUNCAY, s.9-16.

181 GÖKÇEOĞLU, a.g.e., 1994, s.6.

182 TANÖR (1978), a.g.e., s.176; GÖZE (1976), a.g.e., s.137.

183 Kamusal yardımlar özellikle refah devletinin anavatanı sayılan Đngiltere’de gelişmiştir, bu

ülkede ilk Yoksullar Kanunu 1348 yılında, büyük veba salgınından sonra kabul edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. ÖRÜCÜ, a.g.e., s.6. “1536'da Đngiltere hükümetinin denetimi altında ilk kamusal yardım planı düzenlenmiş, 1572'de genel vergilerle yardım fonları sağlama yoluna gidilmiş, 1576'da ıslahhaneler açılmış, 1597'de yardım evleri kurulmuştur. Yoksulların bakımından, yerinden yönetim idarelerinin sorumlu olmasını sağlayan ilk yasalar da 1598 ve 1601 tarihli Yoksulluk yasalarıdır.” GÖKÇEOĞLU, a.g.e., s.7.

41

isteniyordu184. 18 yy’nin sonu 19. yy’de kamusal yardımların kişiler için gerçek bir hak ve devlet açısından da bir görev olduğunu söylemek için henüz erken olsa da, bu yöndeki eğilimlerin hukuk alanına yansıması, sosyal güvenlik hakkının oluşumunda önemli bir adımdır. Ancak, sosyal güvenlik hakkının geç tanınmasının temel nedeni, bu hakkın sosyalist kökenden gelmesi nedeniyle kuşku ile bakılmasıdır185. Bu alandaki ikinci önemli adım da ilk sosyal sigortaların ortaya çıkışıdır.

Sanayi devriminin öncelikle Đngiltere’de başlamış ve gelişmiş olması nedeniyle, ortaya çıkan risklerin kaldırılması amacıyla ilk tedbirler Đngiltere’de alınmakla birlikte, sosyal güvenlikle ilgili modern uygulamalar 19. yy sonunda ilk kez Almanya’da başlatılmış ve sonra diğer ülkelere yayılmıştır.

Almanya’da sosyal sigortalar sisteminin diğer ülkelere oranla daha önce kurulmuş olması, bu dönemde Almanya'nın sanayileşme düzeyinin sıçramalı bir gelişme göstermesi, bu gelişmenin sefalet içinde yaşayan bir işçi sınıfının doğmasına yol açması ve güçlü sosyalist düşünce akımlarının merkezi olmasıyla açıklanır186. Ayrıca, Prusya'nın geleneksel baba; otoriter devlet anlayışı ve bu anlayışın yardımıyla, ekonomik liberalizmin ve bireyci görüşlerin fazla etkisi altında kalmamış olması da önemli bir etkendir187.

Almanya’da sosyal güvenliğin oluşturulması ile ilgili olarak Bismarck'ın öncülüğünde 1883 tarihli Hastalık Sigortası, 1884 tarihli Đş Kazaları Sigortası, 1889 tarihli Sakatlık ve Yaşlılık Sigortaları Kanunu çıkarılmıştır. Bu yasaların kişiler açısından kapsamı, başlangıçta ücretleri belirli bir miktarın altındaki sanayi işçileriyle sınırlandırılmışken, bir süre sonra öteki ücretliler de bu kapsama alınmıştır188. Sistem büyük ölçüde özel sigorta tekniğine dayanmakla birlikte, zorunluluk ilkesini getirmesi, primlerin sigortalı ve işveren arasında paylaştırırmış olması, sakatlık ve yaşlılık sigortasında devletin genel bütçeden katkısının da

184 ÖRÜCÜ, a.g.e., s.7. 185 TENÖR, a.g.e., s.151. 186 GÜZEL/OKUR/CANĐKLĐOĞLU, a.g.e., s.18. 187 TUNÇOMAĞ, a.g.e., s.20. 188 GÜZEL/OKUR/CANĐKLĐOĞLU, a.g.e., s.19.

42

öngörülmüş olması189 gibi özellikleriyle, özel hukuktan kamu hukukuna geçişin kimi ilkelerini de beraberinde getirmiştir190.

Diğer taraftan sosyal sigortaların ilk örnekleri arasında 1911 tarihli Đngiliz Ulusal Sigorta Yasası'nı ve 1925 tarihli Fransız Sosyal Sigorta Yasası'nı da anmak gerekir. 1911 tarihli Đngiliz Ulusal Sigorta Yasası, hastalık ve sakatlık sigortalarının yanı sıra, dünyada ilk kez işsizlik sigortasını düzenlemiş olması bakımından da önemlidir191. Fransa'da sosyal sigortalar alanında ilk yasa, 1928 tarihinde kabul edilmiştir, Bu yasa karşılaştığı ağır eleştiriler nedeniyle, ancak 1930 yılında yürürlüğe girmiştir. 1930 tarihli yasa, sanayi ile ticaret kesiminde, işverene bir hizmet sözleşmesiyle bağlı olarak çalışan işçilerden, ücretleri belirli bir miktarın altında olanları zorunlu sigorta kapsamına alıyordu. Koruma altına alınan riskler ise, hastalık, analık, sakatlık, yaşlılık ve ölüm riskleridir192.

Bu dönemde sosyal güvenlik ile ilgili öngörülen model ile yapılan düzenlemeler ve uygulamalara bakıldığında, temel amacın, işçiler ve onların iş güçlerinin korunması odaklı olduğu görülecektir. Ayrıca ilk sosyal sigortaların ortak yanı, kapsamına sınırlı bir çalışan kesimini (sanayi işçilerini) alması ve bu kesimi iş gücünü tehdit eden bir takım risklere karşı korumasıdır. Bu anlamda sosyal güvenliğin tüm bireylerin hakkı olduğunun kabul edilmesi için 1930’lu yıllar sonrası beklenecektir.

3. 1930’lu Yıllar Đle 1970’li Yıllar Arasındaki Dönem: Sosyal Refah Devleti ve Sosyal Güvenliğin Hak Addedilmesi

Bu dönem, modern anlamda sosyal devlet anlayışının ortaya çıkmaya başladığı ve sosyal hakların anayasalar ile uluslararası bildiri ve sözleşmelerde bir insan hakkı olarak kabul edildiği dönemdir.

Sosyal güvenlik alanında bu dönemdeki ilk gelişme 1929 ekonomik buhranı sonrasında meydana gelen sosyal sorunlara çözüm getirmek amacıyla

189 TUNÇOMAĞ, a.g.e., s.20. 190 GÖKÇEOĞLU, a.g.e., s.9. 191 GÜZEL/OKUR/CANĐKLĐOĞLU, a.g.e., s.20. 192 GÜZEL/OKUR/CANĐKLĐOĞLU, a.g.e., s.21.

43

ABD’de kabul edilen 14 Ağustos 1935 tarihli Kanun (Social Security Act) çağdaş anlamdaki sosyal güvenliğin ilk ortaya çıkış ve hukuk düzeni tarafından benimsenmesinin simgesi kabul edilmektedir193. Kanunun öngördüğü sistem; federal düzeyde işçiler için yaşlılık ve ölüm sigortalar ile federe devlet düzeyinde işsizlik sigortası ve muhtaç konumdaki yaşlı, çocuk, engelli kimseleri de kapsayan sosyal yardım politikaları içermekteydi194. Böylece, sadece işçi odaklı yapılanmanın ötesine geçilmiştir.

II. Dünya Savaşı sırasında, devletlerin ekonomik ve sosyal alandaki sorumluluklarını vurgulayan kimi uluslar arası bildiriler yayınlanmış ve bunlar ulusal pozitif hukukların yenilenmesini büyük ölçüde özendirmiştir. Bu bağlamda özellikle; “Herkese daha iyi çalışma koşulları, daha fazla ekonomik ve sosyal güvenlik sağlamak için tüm uluslar arasında tam bir işbirliği kurulması” gerektiğini açıklayan ve sosyal güvenliğin uluslararası boyuta taşındığı 12 Ağustos 1941 tarihli Atlantik Paktı büyük önem arz emektedir195.

Diğer taraftan, sosyal güvenlik kavramının ILO’nun resmî belgelerinde yer almasını sağlayan 28. Çalışma Konferansının, tüm devletlere, en az geçim olanaklarını güvence altına alacak bir sosyal güvenlik sisteminin benimsenmesini öneren ve 102 sayılı Sözleşmenin kaynağını oluşturan 10 Mayıs 1944 tarihli Filadelfiya Bildirisi anılmalıdır. Uluslararası düzeydeki bu çalışmalar, II. Dünya Savaşı’nın bitimini izleyen yıllarda, özellikle Beveridge Raporu’nun etkisiyle, daha da yoğunluk kazanacaktır196.

Bu dönemde sosyal güvenlikle ilgili diğer önemli bir gelişme ise, sosyal güvenliğin günümüzdeki şekillenmesinde önemli basamak taşlarından birini oluşturan Beveridge Raporu’nun kabul edilmesidir. Sosyal güvenlik alanında bu

193

Bu Kanunun önemi iki noktada kendini göstermektedir: Birincisi; ekonomik sorunlarla sosyal sorunlar arasında doğrudan bir bağ kurması, ikincisi ise sosyal sorunların sistematik ve bütünsel bir biçimde çözüme kavuşturulmasını önermesi bkz. GÜZEL/OKUR/CANĐKLĐOĞLU, a.g.e., s.23.

194

AKAD, a.g.e., s.19-20.

195 Atlantik Paktı; ABD Devlet Başkan Roosevelt ile Đngiliz Başbakan Churchill arasında

imzalanan ve II. Dünya Savaşı sonrasındaki şartları belirten bir belgedir.

GÜZEL/OKUR/CANĐKLĐOĞLU, a.g.e., s.38.

196

Ali Rıza OKUR, “Sosyal Güvenliğin Evrensel Değerleri Ve Yeni Liberal Reformlar” Tes-Đş

44

plan kadar kendisinden bahsedilen ve etkileri geniş olan belge çok azdır197. Bizzat Beveridge’nin “sosyal devrim” olarak nitelendirdiği bu raporun temel düşüncesi, modern toplumun yüzkarası olan fakirliğin198 sistematik ve kapsamlı bir sosyal güvenlik sistem ve modeliyle çözümlenmesidir199. 1942’de açıklanan rapor, sosyal güvenlik hakkının günümüzdeki şekillenmesinde önemli basamak taşlarından birini oluşturmaktadır200. Muhtaçlığın ortadan kaldırılması, raporun temel ilkesidir.

Beveridge Raporu, yalnızca savaş sonrası Đngiliz sosyal kanunlarını etkilemekle kalmamış; diğer ülkelerdeki sosyal güvenlik sistemlerinin gelişmesine ilişkin plan ve politikalara da kılavuzluk etmiştir. Planın temelini, prim esaslı sosyal sigorta oluşturmakla birlikte, bütün sigorta kolları için tek bir prim ödeme usulü öngörülmüştür. Ancak raporda aile yardımları ile sağlık alanının vergilerle finanse edilmesi amaçlanmış, sosyal sigorta kapsamına alınmamış kimselere de sosyal yardımlarla sosyal güvenlik sunulmak istenmiştir. Böylelikle "bu rapor, sosyal güvenliği halkın tümüne yayma ilkesini ortaya koymuş" olması ile "birçok uluslar arası andlaşmalarda doğrulanan, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu fikri doğmuş oldu”201. Dolayısıyla gelinen bu süreç ile sosyal güvenlik, sosyal sigorta ve işçi kesiminin korunması fonksiyonunun ötesine geçmekte, bütün toplum bireyleri kapsamına alma fikri ile insan haklar boyutu ile karşımıza çıkmaktadır.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan BM, ILO ve Avrupa Konseyi gibi uluslar arası ve bölgesel kurum ve kuruluşlara üye devletler, sosyal güvenlik sorunları üzerinde daha açık ve somut tavırlar alma gereğini duymuşlar ve ulusal

197 TUNCAY, a.g.e.., s.24. 198

Beveridge Planı; hastalık, cehalet, fakirlik, pislik, işsizlik olarak adlandırdığı beş dev ile mücadelede sosyal güvenliğin toplumun silahı olacağını ifade etmektedir. Kadir ARICI, “Beveridge Planı”, GÜĐĐBFD, S.1-2, Y.1986, s.17 v.d.

199 Dağınık bir görünüm arz eden Đngiliz sosyal güvenlik sisteminin yeniden oluşturulması

amacıyla 1941 yılında Đngiliz Hükümeti tarafından Sir William Beveridge başkanlığında görevlendirilen Komisyon tarafından kabul edilmiştir. GÜZEL/OKUR/CANĐKLĐOĞLU, a.g.e., s.24.

200 ARICI, a.g.m., s.17. 201

TUNÇOMAĞ, a.g.e., s.26; Bu rapor, sosyal güvenliğin bir insan hakkı ve devlet görevi olduğu anlayışının doğmasına yol açmıştır. GÖKÇEOĞLU, a.g.e., s.19.

45

hukuklarını bu çerçevede geliştirmeye başlamışlardır. Daha sonraki yıllarda, AB düzeyinde de, sosyal güvenlik hakkı konusu önemli bir yer tutmaya başlamıştır.

Sosyal güvenlik hakkı, bir insan hakkı olduğu anlayışının yerleşmesinden sonra, özellikle II. Dünya Savaşı sonrası kabul edilen başta ĐHEB olmak üzere, bir çok uluslararası bildiri ve sözleşmelerde yer almıştır. Sosyal güvenlik hakkının uluslararası bildiri ve sözleşmelerde nasıl yer aldığı, bu bildiri ve sözleşmelerin sosyal güvenlik hakkının yerleşmesindeki önemi ikinci bölümde ayrıntılı bir şekilde değerlendirileceğinden yapılan bu açıklamalarla yetinilecektir.

II. Dünya Savaşı sonrasında doruk noktasına ulaşan sosyal devlet yapılanması için, 1945-1970 yıllar arası "Altın Çağ" olarak kabul edilmektedir202. Fakat 1970’lerde başlayan ekonomik kriz ile sosyal devlet hakkındaki tartışmalar gün yüzüne çıkmıştır203. Devletin ekonomik ve sosyal hayattaki varlığı, yani devletin, sosyal devlet niteliği tartışmaların hedefini oluşturmuştur204.

4. 1970’li Yıllar Sonrası Dönem: Küreselleşme Dönemi a. Genel Olarak

1980’li yılların ortasına kadar küreselleşme toplum tarafından bilinmeyen ve pek kullanılmayan bir kavramdı205. Ancak son dönemde kendine ait dinamikleri olan değişim sürecine “Küreselleşme” denmektedir206. Bu yeni süreçte, ekonomik alanda liberal ekonomik düzen, politik alanda ise demokrasi (liberal demokrasi) ön plana çıkmaya başlamıştır207

202

ÖZDEMĐR, a.g.e., s.156 vd.

203 Sosyal devletin kriz içerisinde bulunduğuna ilişkin olarak ayrıntılı bilgi için bkz. Pierre

ROSANVALLON, Refah Devletinin Krizi, Çev. Burcu Şahinli, Dost Yayınları, Ankara, 2004.

204 Şerife Türcan ÖZŞUCA, "Küreselleşme Ve Sosyal Güvenlik Krizi", AÜSBFD, 58-2, Nisan-

Haziran 2003, s.134

205 Abdulkadir ŞENKAL, Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika, Alfa Yayınları, Ankara,

2005, s.101; Bu süreci nitelemek için “yeni dünya düzeni”, “bilgi çağı”, “modernizm” sıklıkla kullanılan kavramlar arasında kullanılmaktadır. Ferzan DURUL, Küreselleşme ve Đnsan Hakları, Toroslu Kitaplığı, Đstanbul, 2008, s.22.

206 Küreselleşme, eğer dünya çapında teknoloji, bilgi, sermaye, mal akışını ifade ediyorsa

başlangıcını Sanayi Devrimi’nde aramak hata değildir. Tevfik ERDEM, "Feodaliteden Sanayi Toplumuna", Feodaliteden Küreselleşmeye, Ed. Tevfik Erdem, Lotus Yayınlar, Ankara, 2006, s.51.

46

Küreselleşme kavramı kendi evrenselliği ve kapsamının dışında etkileşime girdiği diğer toplumsal ekonomik olay, olgu, kurum ya da kavramlarla birlikte tartışılabilen bir kavramdır.208

Küreselleşme, hemen hemen her alanda209 dünyada yaşanan dönüşüm veya değişimleri ifade etmektedir. Bu nedenle, küreselleşmeyi bir tür süreç olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Đlgili süreç bazen belirli kurum, kural ya da olguları dönüştürürken bazen yeni olanları yaratmaktadır210. Bu açıdan bakıldığında küreselleşmenin ekonomik, sosyal, toplumsal ve kültürel yansımaları vardır. Dolayısıyla sosyal güvenlik sistemini ve toplumsal ilişkileri etkilemektedir. Bu çerçeveden bakıldığında sosyal güvenlik politikaları ve çalışma hayatı da küreselleşmeden fazlasıyla etkilenmektedir. Bu etkilerin olumlu mu yoksa olumsuz mu olduğu ise tartışmalıdır211.

Küreselleşmenin olumlu yanlarına bakıldığında; gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinden elde ettikleri payın gittikçe artması, gelişmekte olan ülkeler

208 Nevzat GÜLDĐKEN/Mehmet ASLAN, "Küreselleşme Ve Ulusallığın Diyalektik Etkileşimi," C.Ü. Đktisadi Ve Đdari Bilimler Dergisi, C.7, S.2, 2006, s.183; Küreselleşme kavramı ile ilgili

tartışmalar hakkında ayrıca bkz. Gencay ŞAYLAN, “Küreselleşmenin Gelişimi”, Küreselleşme, Đmge Kitabevi, Ankara, 1997, s.10; Işık KANSU, Emperyalizmin Yeni Masalı: Küreselleşme, Đmge Kitabevi, Ankara, 1997, s.10; Sezgin KILIÇÇELĐK, Küreselleşme ve Sosyal Bilimler, Arı Kitabevi, Ankara, 2001, s.15; Küreselleşme, kavramının daha iyi anlaşılması için, küreselleşmenin kavramlaştırılmasındaki üç farklı eğilim bulunmaktadır. Bu görüşler temel olarak aşırı küreselleşmeciler, şüpheciler ve dönüşümcüler olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Bu görüşler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. DURUL, a.g.e., s.22-28; Ramazan GÖKBUKAR/Harun ÖZDEMĐR /Alparslan UĞUR, “Küreselleşme Kıskacındaki Refah Devletinde Sosyal Refah Harcamaları”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, C. 9, S. 2, 2008, s. 163–164; Küreselleşme sadece kar amaçlayan piyasa ekonomisine dayalı, ekonomiden ibaret bir sistem değil, aynı zamanda siyasi ve sosyo-kültürel alanları da içeren büyük bir değişim projesidir. Bkz. Ayşe Çelikel DANIŞOĞLU, “Küreselleşmenin Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Üzerindeki Etkisi”, Đstanbul Ticaret Üniversitesi

Dergisi, Y.3, S.5, 2004, s. 215–216. 209

Küreselleşmenin siyasi, sosyo kültürel, teknolojik ve ekonomik boyutu ile ilgili olarak BAKIRCI, a.g.e., s.69-73.

210 Küreselleşme ile oluşan süreç, bilginin anında paylaşımı, ilişkilerin eş zamanlılığı, finansal

hareketlerin sınırlar aşırı serbest hareketliliği, firmaların uluslar aşırı nitelik kazanması ve neo liberal ideolojinin genelleşmesi şeklinde birkaç örnekle somutlaştırılabilir. Zeynep DÜREN,

2000’li Yıllarda Yönetim, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2002, s. 52; 1970 sonrasındaki küreselleşme

sürecinin kapitalizmin 19. yy boyunca içinde bulunduğu genel küreselleşme dalgasının bir devamı niteliğinde olduğu yönünde bkz. James PETRAS, Küreselleşme ve Direniş, çev.Ali Ekber vd., Cosmopolitik Kitaplığı, Đstanbul, 2002, s. 10.

211 Küreselleşmenin olumlu ve olumsuz yönleri ile ilgili tartışmalar hakkında ayrıntılı bilgi için

bkz. Đsmail KĐTAPÇI, Sosyal Devlet Işığında Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin Sorunları ve

Reform Arayışları, SDÜSBE Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2007, s.49-53;

Ayrıca bkz. Faruk KOCACIK, "Küreselleşme ve Sosyal Güvenlik", CÜ Sosyal Bilimler Dergisi, C.25, No.2, Aralık 2001, s.193-199.

47

açısından önemli bir gelişmedir. Böylece, global kapitalizm bu sistemden yararlanabilen ülkelere hızla zenginleşme ve yoksulluğu ortadan kaldırma imkanına kavuşturmuştur212. Diğer taraftan, çok uluslu şirketlerin gelişmiş ülkelerde diğer yerli firmalara göre yüzde %50 daha fazla ücret öderken, az gelişmiş ülkelerde iki kat fazla ücret ödediği, bu nedenle küreselleşmenin işçileri yoksullaştırmadığı belirtilmektedir213.

Küreselleşmenin olumsuz yönlerine bakıldığında ise, küreselleşmenin ortaya koyduğu fırsatlar ve imkânlar zayıf devletlere nazaran güçlü devletler lehine gelişmektedir214. Küreselleşme ilerledikçe gelişmekte olan ülkelerin

Belgede Sosyal güvenlik hakkı (sayfa 55-69)