• Sonuç bulunamadı

Sözleşmeler

Belgede Sosyal güvenlik hakkı (sayfa 87-98)

B. Evrensel Nitelikli Bildiriler ve Sözleşmeler

2. Sözleşmeler

a. Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Hakkındaki Sözleşme (102 Sayılı Sözleşme)

Sosyal güvenlik hakkının, insan hakkı olarak gerçek içeriğine kavuşmasında ILO’nun Tavsiye Kararları ve Sözleşmeleri oldukça etkili olmuştur. Bu çerçevede, Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Hakkındaki Sözleşme282 (102 Sayılı Sözleşme), sosyal güvenlik hakkının anlamının belirlenmesinde önem arz eden mihenk taşlarından biridir.

ILO tarafından 28.6.1952 tarihinde kabul edilen, Türkiye tarafından da 29.7.1971 tarihli ve 1451 sayılı Kanun ile TBMM tarafından kabulü uygun görülen bu sözleşme, Bakanlar Kurulunca 15.10.1974 tarihli ve 7/7964 sayılı kararname ile onaylanmıştır283.

Bu Sözleşmede, sosyal güvenliğin temel araçlarından olan sosyal sigortalar ile sosyal yardımların genel esasları düzenlenmiştir. Sözleşme, sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamına alacağı riskleri şöyle belirlemiştir: Hastalıkta tıbbi yardım, hastalıkta parasal yardım, işsizlik, yaşlılık, iş kazası ve meslek hastalığı, analık, sakatlık, ölüm, aile ödenekleri284. Bu sözleşmeyi onaylamak isteyen bir devlet, bu risklerden en az üçüne karşı güvence sağlamak zorundadır. Ancak kabul edilecek üç riskten birinin işsizlik, yaşlılık, iş kazası ve meslek hastalığı, sakatlık veya ölüm risklerinden biri olması gerekir. Sözleşme, belirtilen risklerin her birine karşı sosyal güvenceden yararlanacak kişilerin sayısını da vermektedir. Buna göre, sosyal korumanın genel olarak işçilerin % 50’sini veya aktif nüfusun % 20’sini ve belirli kriterlere göre saptanmış yabancı işçileri kapsamına alması zorunludur285. Türkiye ise, bu risklerden sekiz tanesini kabul

282 102 sayılı Sözleşme metni için bkz.

http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/soz102.htm (E.T.:28.09.2009)

283 Resmi Gazete, T:15.10.1974, S.15037; Ayrıca bkz. M. Bülent ALPAR, ILO Sosyal Güvenlik

Nihai Raporu ve Gerçekleşen Değişiklikler, s.4-5, http://www.kamu-is.org.tr/pdf/5412.pdf,

(E.T.:10.02.2009)

284 UŞAN, a.g.e., s.29.

285 Ali GÜZEL, Sosyal Güvenlik Kavramı, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi, Türkiye Odalar ve

Borsalar Birliği Sosyal Güvenlik Özel Đhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 1993, s. 34; GÜZEL/OKUR/CANĐKLĐOĞLU, a.g.e.. s.40; ALPAR, a.g.e, s.5.

71

etmiş sadece aile ödenekleri riskini henüz kabul etmemiştir286. Ancak, tehlikeyi sosyal diye vasıflandırınca bunun kapsamını da sadece ekonomik etkenli dokuz risk ile sınırlı tutmak eleştirilmektedir287.

Sözleşmede, risklerle ilgili olarak yardım yapılacak durumlar, yardım kapsamında olan kişiler ve yardımların mahiyeti her bir risk grubuyla ilgili olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Sözleşmede, yapılacak yardımların kapsamı konusunda değişik seçenekler öngörülmektedir: Eğer koruma, çalışan sosyal gruba ilişkin ise, belirli sürelerle yinelenen ödenekler, ilgilinin önceki kazançlarıyla orantılı olacak veya örnek bir ücretten hareketle saptanacaktır. Eğer koruma yabancıları ilgilendiriyorsa, onlara yaşamlarını sürdürebilecek asgari bir güvence sağlanmalıdır.

ILO’nun sözleşmenin denetimi konusunda, birden fazla sistemi benimsediği görülmektedir. ILO taraf devletlerin, sözleşme yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini; "Periyodik Rapor Verme Sistemi", "Onaylanmamış Sözleşmeler Đle Tavsiyeler Bakımından Rapor Verme", "Devletlerarası Şikâyet Sistemi", "Konferans Delegelerinin Şikâyette Bulunması Veya Yönetim Kurulunun Doğrudan Denetim Başlatması" ve "Yerinde Şikâyet Yollarıyla Doğrudan Đlişki Kurulması" yollarıyla yerine getirmektedir288.

ILO, bir yandan uluslararası alanda, özellikle de BM uygulamasında klasikleşmiş olan devlet raporlarının incelenmesi yoluyla denetim görevini yerine getirirken; diğer yandan da önüne gelen çeşitli şikâyetleri değerlendirmektedir. Bunların yanında, sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklere uyulup uyulmadığı konusunda taraf ülkelere ziyaretlerde de bulunan ILO denetim organları, çeşitli yollarla ILO sözleşmelerine taraf olan ülkelerin onaylamamış oldukları sözleşmelerle ilgili tutumlarının bile denetlenmesinin yolunu açmıştır. Ayrıca bu denetimlerin birbirleriyle örtüşen ve birbirlerini tamamlayan niteliği, denetimlerin etkili sonuç doğurması açısından olumlu sonuç vermiştir. Ayrıca, ILO denetim organlarının hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan üçlü yapısı, denetim organlarının

286 UŞAN, a.g.e., s.31.

287 BEŞER (2006), a.g.e., s.12-13. 288

Bununla birlikte sendika özgürlüğünün sağlanmasına ilişkin olarak bazı özel denetim sistemleri de uygulanmaktadır. Denetim sitemleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. ALGAN, a.g.e., s.195-209.

72

hükümetlerin etkisinden sıyrılarak sözü edilen denetimlerin etkililiğinin artmasına önemli katkıda bulunmuştur289.

Sözleşme, sosyal güvenlikle ilgili temel ilkelere yer vermekle birlikte, ülkelere, sosyal güvenlikle ilgili mali ve idari teşkilatlanma konusunda geniş bir serbestlik tanımıştır. Bundan amaç, sosyal güvenlikten yoksun ülkelerin bu yolda ilk adımlarını atma yönünde cesaretlendirilmek istenmesidir. Bununla birlikte, sosyal güvenlik hakkı ile ilgili olarak sözleşme normlarını aşan düzenlemeler yapan gelişmiş ülkeler açısından, sözleşmenin çok fazla bir yararı olduğu söylenemez290.

b. Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi

ESKHUS, BM insan hakları koruma sistemi içerisinde, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları güvence altına almayı amaçlayan temel sözleşmedir. Sözleşme aynı zamanda, belirli bir sosyal sınıfı gözetme amacı gütmeksizin herkes için ve salt bu hakları koruma amacı güden küresel düzeydeki tek sözleşme olma özelliğini de sürdürmektedir.

Sözleşme’nin kabul ediliş sürecinde, kişisel ve siyasal haklarla ekonomik, sosyal ve kültürel hakların nitelikleri ve bu temel soruna bağlı olarak bu hakların aynı belgede düzenlenip düzenlenemeyeceği, bu haklarla ilgili olarak devletlerin ne tür yükümlülükler yüklenmesi ve nasıl bir denetim mekanizması kurulmasının uygun olacağı gibi üzerinde uzlaşılması zor sorunların aşılması gerekmiştir. Sonuç olarak ise, haklara ilişkin düzenlemelerin belirsizliği, devletlerin bu haklara ilişkin yükümlülüklerinin belirli ve hemen sonuç doğuracak nitelikte olmaması, son olarak da etkili bir denetim ve yaptırım mekanizmasının oluşturulmamış olması gibi oldukça temel özellikleri yönünden ciddi eleştirilere uğrayan bir sözleşme ortaya çıkmıştır291.

ESKHUS, o gün için kabul edilen tüm insan haklarını içeren 1948 tarihli ĐHEB’de altı maddede (22-28. maddeler arasında) sayılmış olan ekonomik,

289 ALGAN, a.g.e., s.195-196. 290

TUNÇOMAĞ, a.g.e., s.38; TALAS (1953), a.g.e., s.36.

73

sosyal ve kültürel hakların hukuksal açıdan bağlayıcı bir belgede düzenlenmesi çalışmalarının bir sonucu olarak BM Genel Kurulu’nun 16 Aralık 1966 tarih ve 2200 A (XXI) sayılı Kararıyla kabul edilip imza, onay ve katılıma açılmıştır. Sözleşme 27. maddeye uygun olarak 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir292. Türkiye ESKHUS’u, 15 Ağustos 2000 tarihinde imzaladıktan sonra, 23 Eylül 2003 tarihinde BM’ye onayladığını bildirmiştir. Sözleşmenin onaylanmasına ilişkin 4867 sayılı Kanun 4 Haziran 2003 tarihinde TBMM’de kabul edildikten sonra Bakanlar Kurulu’nun 10 Temmuz 2003 tarihinde 2003/5923 sayılı kararıyla da ikinci onay işlemi gerçekleştirilmiştir.

Sözleşmeyi üç açıklama (beyan), bir çekince koyarak onaylayan Türkiye, eğitim hakkıyla ilgili 13. maddenin 3. ve 4. fıkralarına Anayasanın 3, 14 ve 42. maddelerindeki hükümleri uygulama hakkını saklı tuttuğunu belirterek çekince koymuştur.

ESKHUS, bir başlangıç ile 31 maddeden oluşmakta olup, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları uluslararası alanda ve en geniş biçimde düzenleyen sözleşme olması nedeniyle önem arz etmektedir.

Sözleşme, içerdiği bu “ikinci kuşak” haklar nedeniyle, ikiz kardeşi olan ve “birinci kuşak” haklar olarak değerlendirilen kişisel ve siyasal hakları düzenleyen Medeni ve Siyasi Haklara Đlişkin Uluslararası Sözleşme’nin tamamlayıcısı olarak değerlendirilmiştir.

Sözleşmenin 8. maddesinde “Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, herkese sosyal güvenlik hakkını tanır. Bu hak, sosyal sigorta haklarını da içerir.”293 denmektedir. Bu kısa ve net ifadenin ardından, 10. maddenin iki ve üçüncü fıkralarında, sırasıyla, anne ve nesep ayrımı yapılmaksızın tüm çocuklara bu korumanın sağlanması; 11. maddesinde ise, taraf devletlerin, herkesi “yeterli bir yaşam standardına sahip kılmayı” teminat altına almaları gerektiği ve devamında bu standardın yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı ve yaşama koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de kapsadığı ifade edilmektedir.

292 ESKHUS metni için bkz. http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/83-93.pdf

(E.T.:15.2.2009).

74

ESKHUS’nin denetim organı Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi olup; 1985 yılının Mayıs ayında Ekonomik ve Sosyal Konsey (Economic and Social Council /ECOSOC) tarafından, rapor veren ülkelerin raporlarının incelenmesinde bu Konseye yardımcı olması için kurulmuştur294.

ESKHUS’un uygulanmasını teminen sözleşmeye katılan devletlerin, kendi ülkelerindeki ekonomik, sosyal ve kültürel hakların sağlanması ile ilgili olarak alınan tedbirleri ve kaydedilen gelişmeleri, belirli aralıklarla düzenleyecekleri raporlarla BM Genel Sekreterliği aracılığıyla Ekonomik ve Sosyal Konseye bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Konsey ise bu raporları incelemek suretiyle genel nitelikte bazı tavsiye kararları almaktadır295.

Komite’nin görevi, ESKHUS’nin taraf devletlerde uygulanıp uygulanmadığının denetimi ile sınırlıdır. Komite’nin bu amaçla yerine getirdiği en önemli işlev, Sözleşme’ye taraf devletlerin raporlarını almak, incelemek ve değerlendirmektir.296 Bu nedenle, ESKHUS’de sayılan hakların dolayısıyla “sosyal güvenlik hakkı”nın gerçekleştirilmesinin denetlenmesi amacıyla, oldukça zayıf bir denetim mekanizması kurulmuştur297.

Bununla birlikte, 1990’lı yılların başlarından beri bireysel başvuruyu öngören bir ek protokol için çalışmalar sürdürülmektedir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi tarafından 1996 yılının Aralık ayında tamamlanan seçmeli protokole ilişkin rapor, Đnsan Hakları Komisyonu’na sunulmuştur. Bu sözleşme bakımından da bireysel başvurunun kabul edilmesi, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların uluslararası düzeyde korunması yönünden oldukça önemli bir adım olmasının yanında, bu haklar ilişkin pek çok önyargının kırılmasına da önemli katkılar sağlayabilecek niteliktedir298.

294 ALGAN, a.g.e., s.181.

295 KAPANĐ, (1991), a.g.e., s.35-36. 296 ALGAN, a.g.e., s.182.

297

KORKUSUZ, a.g.e., s.66; KAPANĐ (1991), a.g.e., s.35.

75

c. Vatandaşlarla Vatandaş Olmayan Kimselere Sosyal Güvenlik Konusunda Eşit Muamele Yapılması Hakkında Sözleşme (118 No’lu Sözleşme)

ILO’nun 28 Haziran 1962 tarihinde kabul ettiği 118 sayılı Sözleşme299, TBMM tarafından 9.7.1971 tarihli ve 1453 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunmuştur.

Bu Sözleşme, taraf devletler için, ülkelerindeki yabancılara sosyal güvenliğe tabi olma ve sağlanacak yardımlardan yararlanmaya hak kazanma açısından kendi vatandaşlarıyla eşit işlem yapma yükümlüğü öngörmektedir.

Taraf devletler, Sözleşmeye taraf öteki ülkelerin vatandaşlarına, mültecilere ve vatansız kişilere sosyal güvenlik alanında kendi vatandaşları ile eşit muamele yapmayı üstlenirler. Muamele eşitliği kapsam ve yardımdan yararlanma hakkını kapsar. Eşit muamele söz konusu devletin sözleşmenin getirdiği yükümlülükleri kabul ettiği her sosyal güvenlik dalında gösterilecektir300. Bu sözleşmenin, “sosyal güvenlik hakkı”nın tüm insanların istifade etmesi gereken bir hak olduğu düşüncesinin ürünü olduğu açıktır.

Nitekim ülkemiz uygulamasında da, 5510 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince belirli bir iş kolunda çalışan yabancılar da anılan Kanunun 6. maddesi gereği kendi ülkelerinin sosyal güvenlik mevzuatına tabi değil iseler, sosyal güvenlik kapsamında yer almaları zorunludur. Diğer taraftan yabancılar, 5510 sayılı Kanunun 60/d maddesi gereği, mütekabiliyet esası da dikkate alınmak şartıyla, oturma izni almış yabancı ülke vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayan kişilerin GSS kapsamında olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca, bu Kanun gereğince Türk vatandaşlarından farklı bir uygulamaya tabi olmaları da söz konusu değildir.

299 108 Nolu Sözleşme metni için bkz.

http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/soz118.htm (28.09.2009); Ayrıca bkz. ŞEN, a.g.e., s.479-486.

76

d. Çocuk Hakları Sözleşmesi

Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuklara yönelik her tülü kötü muamele ve davranışlara ilişkin evrensel standartları belirleyip tek bir hukuki metinde toplayan ve bağlayıcı olan ilk belge olma özeliğindedir. Sözleşme, yaşam, sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim alanlarında gözetilecek standartları belirlemekle birlikte, hangi ortam ve şartta olursa olsun şiddet ve istismara karsı çocukları korumaya yöneliktir.

BM Genel Kurulu’nun 20 Kasım 1989 tarih ve 44/25 sayılı Kararıyla kabul edilip imza, onay ve katılıma açılmış ve 20 ülkenin onaylamasından bir ay sonra Sözleşme 49. maddeye uygun olarak 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Türkiye Sözleşmeyi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamış ve 9 Aralık 1994 tarihinde ihtirazi kayıtla onaylamıştır. 4058 Sayılı Onay Kanunu 11 Aralık 994 gün ve 22138 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlamıştır. Türkiye’nin koyduğu ihtirazi kayıt şöyledir: "Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 17., 29. ve 30. maddeleri hükümlerini T.C. Anayasası ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama ve uygulama hakkını saklı tutmaktadır"301. Türkiye; Anayasa ve Lozan Andlaşması hükümlerinin yorumlanması gerekçesiyle 17. 29. ve 30. maddelere çekince ileri sürmüştür. Sözleşmenin çekince koyulmuş olan maddelerinde sayılan hakların yerine getirilebilmesi; Türkiye gibi sosyal, kültürel ve etnik olarak farklı grupların bulunduğu ülkelerde amacına ulaşmaktan çok toplumsal barışın tehlikeye düşmesine sebep olabileceğinden bu çekincelerin ileri sürüldüğü düşünülebilir302.

Çocuğun gerek zihinsel gerekse bedensel olarak tam erginliğe ulaşamamış olması ve bu sebeple özel güvencelerle ve özel olarak korunmaya muhtaç olması, BM’nin bu Sözleşmeyi imzalamasının en önemli nedendir. Bu bağlamda, özel bir

301 http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/137-160.pdf (E.T.:15.2.2009);

Türkiye’nin çekince koyduğu hükümler genellikle ülke içindeki azınlıklara veya yerli halkalara ait çocukların kendi din, dil ve kültürlerine uygun eğitim almalarını düzenlemektedir.

77

öneme sahip olan sosyal güvenlik hakkı da Sözleşmenin 26 ve 27. maddelerinde düzenlenmektedir.

Sözleşmenin303 26. maddesinin birinci fıkrasında, taraf devletlerin, her çocuğun, sosyal sigorta dahil, sosyal güvenlikten yararlanma hakkını tanıması ve bu hakkın tam olarak gerçekleşmesini sağlamak için ulusal hukuklarına uygun, gerekli önlemleri alması gerektiği ifade edilmekte; ikinci fıkrasında ise, çocuğun ve çocuğun bakımından sorumlu olanların kaynakları ve koşulları göz önüne alınarak ve çocuk tarafından ya da onun adına yapılan sosyal güvenlikten yararlanma başvurusuna ilişkin başkaca durumlar da göz önünde tutularak sosyal güvenliğin teminat altına alınacağı belirtilmektedir.

Diğer taraftan Sözleşmenin 27. maddesinin birinci fıkrasıyla, taraf devletlerin her çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine hakkı olduğunu kabul ettiğini belirtmiştir. Bu hayat seviyesinin öncelikle çocuğun ana babasınca veya çocuğun bakımından mesul kişilerce sağlanması gerektiği ikinci fıkrada vurgulandıktan sonra, üçüncü fıkrada taraf devletlerin, ulusal durumlarına göre ve olanakları ölçüsünde, ana-babaya veya çocuğun bakımını üstlenen diğer kişilere, çocuğun bu hakkının uygulanmasında yardımcı olmak amacıyla gerekli önlemleri alacağını ve gereksinim olduğu takdirde özellikle beslenme, giyim ve barınma konularında maddi yardım ve destek programları uygulayacağını belirtmiştir. Bu düzenleme ile Sözleşme, çocuğun sosyal güvenlik hakkını çocuğun ailesinin imkanlarıyla sınırlı tutmayarak taraf devletleri pozitif yükümlülük altına sokmaktadır.

5510 sayılı Kanunun 60. maddesi ile 18 yaşına kadar tüm çocukların GSS kapsamına alınması ile sözleşmenin sosyal güvenlik hakkına ilişkin gerekleri büyük ölçüde yerine getirilmiştir.

303

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Türkçe metni için bkz. http://www.unicef.org/turkey/pdf/_cr23.pdf (E.T.: 16.2.2009).

78

e. Mültecilerin Statüsüne Dair Sözleşme

Bu sözleşme, BM’nin 1-25 Temmuz 1951 tarihleri arasında Cenevre’de düzenlenen “Göçmenlerin ve Vatansızların Statüsüne Dair Konferans”ta kabul edilmiş ve 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Başlangıçta 1 Ocak 1951 tarihinden önce “mülteci” statüsünde olan kişileri kapsarken, BM Genel Kurulunda 16 Aralık 1966 tarihinde kabul edilen protokol304 ile bu sınırlama kaldırılmış ve bu statüde olan veya gelecekte bu statüye giren herkesi kapsayacak şekilde uygulanmaya başlamıştır.

Türkiye Sözleşmeyi 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalamış ve 29 Ağustos 1961 tarihinde ihtirazi kayıtla onaylamıştır. 359 Sayılı Onay Kanunu 5 Eylül 1961 gün ve 10898 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Türkiye’nin ihtirazi kaydı şöyledir: "Bu sözleşmenin hiçbir hükmü, mülteciye Türkiye’de Türk uyruklu kimselerin haklarından fazlasını sağladığı şeklinde yorumlanamaz"305.

Mültecilerin insan haklarının korunmasına yönelik hükümler başta olmak üzere, mültecilerin bulundukları ülkelerdeki statülerine dair hükümler ihtiva eden sözleşmede, mültecilerin sosyal güvenlik bakımından korunmasına yönelik hükümler 23 ve 24. maddelerde yer almaktadır.

Sözleşmenin 23. maddesinde306, sözleşemeye taraf ülkelerin, ülkelerinde kanuna uygun olarak yerleşen mültecilere; kamu acil yardımları ve sosyal yardımlar açısından eşit muamele yapacakları belirtilmiştir. Sözleşmenin 24. maddesinde ise; “Taraf Devletler, sosyal güvenlik konusundaki kazanılmış haklar veya kazanılmak üzere olan haklarla ilgili olarak, aralarında imzaladıkları, ya da gelecekte aralarında imzalayacakları antlaşmaların sağlayacağı faydalardan, yalnızca ülke vatandaşlarında aranan şartların aranması kaydıyla, mültecileri de yararlandıracaklardır”.

5510 sayılı Kanunun 60. maddesi, mültecileri GSS kapsamına almakla sözleşmenin gereklerini bir derece yerine getirmiştir.

304 Mültecilerin Statüsüne Dair Sözleşme metni için bkz.

http://www2.ohchr.org/english/law/protocolrefugees.htm, (E.T.:15.02.2009).

305 Mültecilerin Statüsüne Dair Sözleşmenin Türkçe metni için bkz.

http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/179-199.pdf (E.T.:15.02.2009).

79

f. Vatansız Kişilerin Statüsüne Dair Sözleşme

BM’nin vatansız insanlara, bulundukları ülkede istikrarlı bir yaşama statüsü sağlamaya yönelik çalışmalarının bir sonucu olarak, New York'ta 28 Eylül 1954'te imzalanmış ve 6 Haziran 1960’de yürürlüğe girmiştir.

Bu Sözleşmenin307 “Sosyal yardım” başlıklı 23. maddesinde; Sözleşmeci Devletlerin, “ülkelerinde yasal olarak ikamet eden vatansız kişilere, sosyal yardım ve destek konularında kendi vatandaşlarına uyguladıkları muamelenin aynısını” uygulamaları gerektiği ifade edildikten sonra, “Çalışma Yasaları ve Sosyal Güvenlik” başlıklı 24. maddesinde; sözleşmeci devletlerin, ülkelerinde yasal olarak ikamet eden vatansız kişilere, sosyal güvenlik konusunda kendi vatandaşlarına uyguladıkları muamelenin aynısını uygulamalarını temin eden hükümler ve bu hakka ilişkin sınırlamalar sıralanmıştır.

5510 sayılı Kanunun 60. maddesi vatansızları da, GSS kapsamına almakla sözleşmenin gereklerini bir derece yerine getirmiştir.

g. Her Çeşit Irk Ayrımcılığının Kaldırılmasına Đlişkin Uluslararası Sözleşme

Irk ayrımının ve ırk ayrımından kaynaklanan çatışmaların dünyada önemli bir sorun olduğunu gören BM, bu alandaki her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması amacıyla 21 Aralık 1965 tarihinde Her Çeşit Irk Ayrımcılığının Kaldırılmasına Đlişkin Uluslararası Sözleşmesi’ni kabul etmiştir. Sözleşmenin başında, insanlar arasında ırk, renk ve etnik köken gerekçeleriyle ayrım gözetmenin uluslar arası alanda, dostça ve barışçı ilişkiler kurmaya engel olduğunu ve halklar arasında barış ve güvenlik ile bir ve aynı Devlette yan yana yaşayan kişilerin uyumunu bozacak bir nitelik taşıdığı vurgulanmıştır.

307

Vatansız Kişilerin Statüsüne Dair Sözleşme’nin Türkçe metni için bkz.

80

Sözleşmenin308 5. maddesinde, taraf devletlerin, ırk ayrımcılığını her biçimiyle yasaklamayı ve kaldırmayı ve ırk, renk ya da ulusal ya da etnik köken ayrımı yapmaksızın, herkes için yasa önünde eşitlik sağlamayı güvence altına almaları gerektiği belirtildikten sonra aynı madde de “sosyal güvenlik ve sosyal hizmetlerde yararlanma hakkı” da sayılmıştır.

h. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme

BM Genel Kurulu’nun 18 Aralık 1979 tarih ve 34/180 sayılı Kararıyla kabul edilip imza, onay ve katılıma açılan sözleşme, 27. maddeye uygun olarak 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Sözleşmenin309 başlangıç kısmında, ĐHEB’in ayrımcılığın kabul edilemezliği prensibini teyit ettiği ve bütün insanların onurları ve hakları bakımından eşit ve özgür doğdukları ve herkesin cinsiyete dayanan ayrım da dahil olmak üzere, bu Bildiri’de yer alan hiç bir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın haklara ve özgürlüklere sahip oldukları ifade edilmiştir.

Sözleşmenin 11. maddesinde, taraf devletlerin istihdam alanında erkekler ile kadınların eşitliğini sağlayacak şekilde kadınlara karşı ayrımcılığı tasfiye etmek için kadınlara, özellikle emeklilik, işsizlik, hastalık, malullük, yaşlılık ve

Belgede Sosyal güvenlik hakkı (sayfa 87-98)