• Sonuç bulunamadı

Sahabe Dönemi: Kültürel Alışverişte İlk Kıpırdanışlar

KLASİK DÖNEM İSRÂİLİYAT PROBLEMLERİ 

1.3. İsrâiliyatın Nakledilme Süreçleri ve Kaynakları 

1.3.2. Sahabe Dönemi: Kültürel Alışverişte İlk Kıpırdanışlar

İsrâiliyatın, İslam kültürüne ne zaman girmeye başladığıyla ilgili çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. İbn Hacer’in sahabe rivayetinin merfu hükmünde olup olmadığıyla alakalı olarak söylediği: “Sahabeden –isrâiliyata başvurmayan- kimselerin, içtihat alanına girmeyen ve dil ve garip kelime açıklamalarıyla alakalı olmayan konularda söyledikleri merfu hükmündedir”28 şeklinde ortaya koyduğu prensipten de sahabilerden bir kısmının isrâiliyat naklettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim M. Hüseyin Zehebî, bu işin sahabe döneminde başladığı görüşündedir. Buna göre sahabiler Kur’an’daki kısa

      

25 İbn Haldûn, Mukaddime, I, 554, 555; çev., II, 614, 615. 26 Nahl 16/43; Şuara 26/197.

27 Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 18; Taberî, Câmiu’l-Beyân, XVII, 593, Suyûtî, Lübâbü’n-Nükûl fî Esbâbi’n-

Nüzûl (thk. Ahmed Abdüşşâfî), Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, ts. s. 126, 129, 130.

28 İbn Hacer, Nüzhetü’n-Nazar, s. 107; krş. Şemsüddin Ebu’l-Hayr es-Sehâvî, Fethu’l-Muğîs bi-Şerhı

Elfiyeti’l-Hadîs (thk. Ali Hüseyin Ali), Mektebetü’s-Sünne, Mısır, 1424/2003, I, 163, 164; Ebu Şehbe, el- İsrâîliyyât, s. 54.

anlatımların, Tevrat, İncil ve bunların yorumlarında ayrıntılarıyla anlatıldığını biliyorlardı; dolayısıyla bazıları bunları öğrenmeye merak sarmıştı.29

Esasen sahabiler çoğunlukla, Kur’an’ın ve hadislerin kendi anlam daireleri içinde kalmışlar, haricî bilgilere itibar etmemişlerdir. Bir başka ifadeyle onların tefsirdeki kaynakları, Kur’an’ın bizzat kendisi, sünnet, Arap dili ve esbab-ı nüzulle ilgili bilgileri ve kendi içtihatlarıydı. Onlardan isrâiliyatla ilgilenenlerin sayısı genele nispetle oldukça azdır. Genel kanaate göre onlar, Ehl-i Kitap’la bir bilgi alışverişine girmiş olsalar da, onların bu alışverişi, Kur’an’da kısaca anlatılan ve Hz. Peygamber’den (s.a.) bir bilgi gelmeyen konular hakkındadır. Üstelik onlar, kendilerine anlatılanlar konusunda gerekli titizliği gösteriyorlar, rivayetleri kabul ederken bazı şartlar da arıyorlardı. Zehebî bu şartları, dinimize muvafık olanları kabul ediyorlar, aykırı olanları da reddediyorlar, dinimizin haklarında sükût ettiklerinde ise tevakkuf ediyorlardı, biçiminde izah eder.30 Nitekim İbn Mes’ûd’dan (r.a.) şöyle bir rivayet gelmektedir: “Ehl-i Kitab’a bir şey sormayın, onlar kendileri saptığı halde sizi doğru yola götüremezler!” Rivayetin devamında Kasım b. Adurrahman’dan İbn Mes’ud’un, “İlla nakledecekseniz, o halde bakın; Allah’ın kitabına uygun olanı alın, aykırı olanı bırakın” dediği rivayet edilir.31

Sahabilerden gelen geçmiş milletlerle ilgili rivayetlerin kaynağı konusu da üzerinde durulması gereken bir başka noktadır. Sahabî bu bilgiyi, İsrailoğulları’ndan almış olabileceği gibi, Hz. Peygamber’den de duymuş olabilir. Zira tefsirlerde sahabeden gelen ve fakat Ehl-i Kitab’a nispet edilmeyen özellikle de gaybî alanla ilgili pek çok rivayet vardır. Nitekim İbn Teymiyye, “Bu konularda sahabîden sahih bir nakille gelenler, tabiîden gelenlerden daha çok insanın içine siniyor. Çünkü onun Hz. Peygamber’den veya ondan duyan birinden duyma ihtimali daha kuvvetlidir. Hem sahabenin Ehl-i Kitap’tan nakilde bulunması tabiînin nakilde bulunmasından daha azdır” demektedir.32

Buradaki mesele, sahabenin hangi rivayeti Ehl-i Kitap’tan, hangi rivayeti Hz. Peygamber’den veya ondan duyan birinden aldığını ayırt edebilmenin nasıl mümkün

      

29 Zehebî, el-İsrâîliyyât, s. 22; Abdullah Mahmud Şehhate, el-Kur’an ve’t-Tefsir, Mısır, 1974, s. 248,

Aydemir, Tefsirde İsrâiliyat, s. 84.

30 Zehebî, el-İsrâîliyyât, s. 22, 51; Aydemir, Tefsirde İsrâiliyyat, s. 84; Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, TDVY,

Ankara, 1997, s. 245; Şimşek, Kur’an Kıssalarına Giriş, s. 135. Zehebî’nin bu görüşünü kesinlikle kabul etmeyen Fadl Abbas, Sahabe döneminde isrâiliyatın tozunun bile bulunmadığı görüşündedir. Ona göre İbn Abbas’ın Ebu’l-Celd’e ve diğerlerine soru sorduğuna dair rivayetler varsa da âlimler bunların kesin olarak reddedilmesi gerektiğini söylemişlerdir, et-Tefsîr, s. 233, 235.

31 Abdurrezzak, Musannef, Ehlü’l-Kitâb, 49, Ehlü’l-Kitâbeyn, 1; rivayetin diğer bir versiyon için bkz.

Taberî, Câmiu’l-Beyân, XX, 49, İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni’l-Ilm ve Fadlihî (thk. Ebu’l-Eşbâl ez- Züheylî), Dâru İbni’l-Cevzî, Suud, 1414-1994, II, 798.

olacağıdır? Bu noktada İbn Hacer, sahabinin isrâiliyat rivayetiyle meşhur olup olmamasını ölçü almıştır. Şayet böyle bir rivayet, isrâiliyat nakliyle meşhur olmayan bir sahabiden gelmişse ve bu, içtihadın sahasına girmeyen, yaratılışın başlangıcı, peygamberlerin haberleri gibi geçmişle; melâhim, fitneler ve kıyamet ahvali gibi gelecekle ilgili konulardaysa merfu hadis hükmündedir, yani onun Hz. Peygamber’den duyduğu kabul edilir.33 Ancak isrâiliyat rivayetiyle meşgul bir sahabidenden geliyorsa bunu Ehl-i Kitap’tan duymuş kabul edilir.34

Sahabeden Ebu Hureyre, Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Amr’ın Ehl-i Kitap’la ilişki içinde oldukları ve onlardan çeşitli şeyler sorduklarına dair rivayetler vardır. Söz gelimi, İbn Abbas’ın Ka’bu’l-Ahbâr’a, “Hz. İdris’in yüksek bir yere yükseltilişi”ni,35 “sidretü’l-müntehâ”yı,36 “Ashâbu’r-Ress”i;37 Abdullah b. Selam’a, “Hz. Süleyman’ın Hüdhüd’ü niçin aradığını”;38 Ebu’l-Celd’e mektup yazarak “Ra’d”i39 ve “Hz. Âdem’in meyvesini yediği ağacı”40 sorduğu rivayetleri vardır. Ancak Buhârî, İbn Abbas’tan

şöyle bir rivayet de nakletmektedir:

İbn Abbas: Ey Müminler! Nasıl oluyor da Ehli Kitab’a soruyorsunuz? Allah’ın peygamberine indirilen kitabınız Allah hakkında en yeni bilgileri vermektedir. Siz onu değiştirilmemiş haliyle okuyorsunuz. Allah size, Ehl-i Kitab’ın Allah’ın yazdıklarını değiştirdiklerini, kendi elleriyle kitabı tahrif ettiklerini ve ‘bu Allah katındandır’ diyerek az bir değere değiştirdiklerini haber vermiştir. Size gelen ilim onlardan bir şey sormayı yasaklamadı mı? Vallahi size indirilen hakkında size soru soran hiç kimseyi görmedik.41

Nitekim Buhârî’de geçen bir rivayette İbn Abbas’ın Hur b. Kays ile Hz. Musa’nın (a.s) konuştuğu kişinin kim olduğuna dair tartıştıkları, bunun üzerine Übey b. Ka’b’ın geldiği ve ona sordukları, onun da Hızır olduğunu söyleyip Hz. Musa ve Hızır hadisini naklettiği rivayet edilir.42 Şâfiî’nin verdiği rivayette ise, İbn Abbas’a, Nevf el-Bikâlî’nin Hızır’ın arkadaşlık ettiği Musa’nın İsrailoğullları Peygamberi olan Musa olmadığı görüşü iletilir. İbn Abbas, onu yalan söylemekle itham edip, Übey b. Ka’b’dan Hz.

      

33 Bağdâdî, sahabeden gelen bu bilgilerin naklinin caiz olduğunu ifade eder. el-Câmi’, II, 115. 34İbn Hacer, Nüzhetü’n-Nazar, s. 107; Zehebî, el-İsrâîliyyât, s. 50.

35 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XVIII, 212. 36 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXII, 513, 514. 37 Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, VII, 352. 38 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XIX, 441. 39 Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 340-345. 40 Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 517, 518. 41 Buhârî, Şehadât, 29, İ’tisam, 25. 42 Buhârî, İlim, 17, Enbiya, 27.

Peygamber’den duyduğu hadise dayanarak, onun Hz. Musa olduğunu işittiğini söyler.43 Bu rivayetlerden İbn Abbas’ın bu gibi konularla yakından ilgilendiği anlaşılabileceği gibi, buna benzer konularda öncelikle diğer sahabilerin bir bilgilerinin veya Hz. Peygamber’den bir duyumlarının olup olmadığını öğrenmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.

İbn Mes’ud ve İbn Abbas’ın, bu sözleri Yahudilere soru sormanın muhtemelen sıklaştığı bir ortamda söyledikleri anlaşılmaktadır. Buhârî’nin bu rivayetiyle, İbn Abbas’tan gelen diğer rivayetlerin birbiriyle çelişki içinde olduğu da fark edilmektedir. Bu sebeple, bu rivayetler çeşitli biçimlerde telif edilemeye çalışılmıştır. Buna göre, İbn Abbas gibi sahabiler, sadece bazı hadise ve kıssaların ayrıntılarını öğrenmek için Ehl-i Kitab’ın Müslüman olanlarına müracaat ediyorlar, akâid ve ahkâmla ilgili konularda buna tevessül etmiyorlardı. Zira bu gibi konuların sadece Hz. Peygamber’den alınacağını iyi biliyorlardı.44 Diğer ihtimallere göre ise İbn Abbas, onlara çokça müracaat edildiğini görüp bu kapıyı kapatmak istemiş olabilir. Dolayısıyla, Buhârî rivayeti onun son görüşü olabilir.45

Oryantalistler, bu sahabilerin yanında, diğer bazı sahabilerin de isrâiliyatla ilişkili olduğu iddiasında bulunmuşlardır. Onlara göre, Abdullah İbn Selam, Hz. Ali, Selmân el-Fârisi, Ebu Zer ve Zeyd İbn Sâbit ve daha pek çok sahabi, Yahudi kültürüne ilgi duymuş ve bu kültürü Müslümanlarla tanıştırmak istemişlerdir.46 Ancak oryantalistler bu iddialarda bulunurlarken meseleye, Müslümanların Yahudilerle girmiş oldukları

doğal bir kültür alışverişi olarak bakmaktan ziyade, tamamen “İslam’ın Yahudi kökeni

teorisi”ni desteklemek ve dolayısıyla İslam’ın Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın yeni bir formu olduğunu ortaya koymak amacı taşımaktadırlar. Onların çoğu iddiaları “zoraki te’viller”den öteye geçmeyen spekülatif iddialardan ibarettir ve “söz konusu sahabileri şâibe altında bırakmaya yönelik”tir.47

İsrâiliyatla meşhur olan sahabilerin bu bilgilere nasıl ulaştıkları da bir başka tartışma konusudur. Özellikle oryantalistler, bazı sahabilerin İbranice, Süryanice gibi

      

43 Şafiî, er-Risâle, s. 442. Şafii bu hadisi haber-i vahidlerin delil oluşuna şahit olarak zikreder. Konu

hakkındaki bazı değerlendirmeler için bkz. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi (tr. Salih Tuğ), A. Gençlik, Ankara, ts. I, 567, 568.

44 Zehebî, el-İsrâîliyyât, s. 51.

45 Tayyâr, Şerhu Mukaddime, s. 157, 158; Makâlât, 205, 206.

46 Bkz. Hıdır, Yahudi Kültürü ve Hadisler, s. 259. Hıdır, Oryantalistlerin bu sahabilerle ilgili iddialarını

ayrıntılı bir şekilde incelemiştir, bkz. s. 256-351. G.D. Newby, bu isimleri zikretmiş bu sahabiler yoluyla Hz. Peygamber dönemiyle birlikte isrâiliyatın tefsir ve tarih yazıcılığına geçtiğini iddia etmiştir. Bkz. “The Drowned Son: Midrash and Midrash Making in the Quran and Tafsir” Studies in Islamic and Judaic

Traditions (ed. Stephen David Ricks), Atlanta, 1986, s. 20.

47 Bkz. Özcan Hıdır, “İslam’ın Yahudi Kökeni Teorisi ile İlgili İddialar ve Çalışmalar”, İlam Araştırma

Dergisi, cilt: 3 sayı: 1 (Ocak-Haziran 1998) s. 155; Yahudi Kültürü ve Hadisler, s. 351; Hatiboğlu,

dilleri bildiklerini ve o metinlerden nakiller yaptıklarını iddia ederler.48 İslamî literatürde, bu tür yorumlara imkân verecek rivayetler de yok değildir. Sözgelimi isrâiliyat konusunda ismi çokça öne çıkan sahabilerden Abdullah b. Amr’ın Yermük savaşında Ehl-i Kitab’ın kitaplarından iki deve yükü kitap bulduğu rivayeti vardır. İbn Teymiyye, “Haddisû an Benî İsrâile” hadisinden aldığı izinle onun bu kitaplardan anladıklarını rivayet ettiğini ifade eder.49 İbn Kesîr de isrâilî rivayetleri değerlendirirken, Abdullah b. Amr’ın bazı rivayetlerinde “Abdullah bunu, bu iki deve yükü kitaptan nakletmiş olmalı” ifadelerine yer verir.50 Ancak böyle bir değerlendirmeyi müfessirlerden sadece İbn Kesîr yapmaktadır. İbn Kesîr’in “Abdullah b. Amr, Ehl-i Kitab’ın kitaplarından almış olmalı”, diye nitelediği hadislerin çoğu da İsrailoğulları’yla alakalı değildir. Tayyâr’ın da ifade ettiği gibi ona nispet edilen isrâilî rivayetler çok nadirdir.51 Nitekim onun Taberî’deki rivayetleri incelendiğinde, merfu olarak naklettikleri hariç diğer bütün rivayetlerin Ka’be,52 kıyamet alametleri ve

ahvâli,53 cennet, cehennem54 gibi konularla ilgili olduğu görülür. Bunun belki tek

istisnası Habil ve Kabil’le ilgili rivayetidir ki bu da yine doğrudan İsrailoğulları ile ilgili değildir. 55 Dolayısıyla bunların merfu hadis olma ihtimalleri de vardır.

Abdullah b. Amr’ın Süryanice bildiği, geçmiş kitapları okuduğu ve bunlardan nakillerde bulunduğuna dair rivayetler de vardır.56 Mesela Buhârî Abdullah b. Amr’dan şu bilgiyi nakleder:

Ata b. Yesar der ki: Abdullah b. Amr’ı gördüm: “Bana Allah Rasûlü’nün Tevrat’taki niteliğini söyle” dedim. O, “Elbette” dedi: “Allah’a yemin ederim ki O (s.a) Tevrat’ta Kur’an’daki bazı nitelikleriyle zikredilmiştir: ‘Ey Peygamber! Biz       

48 Newby, “The Drowned Son” s. 20, 21.

49 İbn Teymiyye, Mukaddime, s. 44. “İki deve yükü” (zâmileteyn) ifadesine İbn Teymiyye’nin verdiği bu

bilgiden ve İbn Kesîr’in nakillerinden başka bir yerde rastlanmamaktadır. Yalnız Zehebî (ö. 748/1347) “Ehl-i Kitabın kitaplarından bir deste kitap (cümleten min kütüb-i ehli’l-kitâb) bulmuş bunları mütalaa etmiş, onlarda hayreti mucip şeyler görmüştür” ifadesine yer verir. Zehebî, Tezkiratü’l-Huffâz, Dâru’l- Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1419/1998, I, 35. Taberî’de, kıyamet alametleriyle ilgili bir rivayetin başında “o kitapları okurdu” (ve hüve yekraü’l-kütüb) diye bir ifade yer alır; Câmiu’l-Beyân, XII, 253. Abdullah’ın bu rivayete, Hz. Peygamber’e isnad ederek başladığı görülmektedir. Dolayısıyla onun bu bilgiyi Yahudilerin kıyamet ahvâlini anlatan (apokaliptik) kitaplarından almış olmasından ziyade Hz. Peygamber’den duymuş olması daha kuvvetle muhtemeldir.

50 İbn Kesîr, Tefsîr, II, 78, III, 375, IV, 443, VI, 107.

51 Tayyâr, Şerhu Mukaddime, s. 163; İbn Kesîr’in, Abdullah b. Amr’dan naklettiği rivayetlerin tek tek

değerlendirmesi için bkz. s. 164-166. Müellif, Abdullah b. Amr’ın bu kitapların yazıldığı yazıyı okuyabilmesini çok uzak bir ihtimal olarak görür; s. 167.

52 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VI, 20, XIII, 164, XXIV, 208.

53 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XII, 253, 259, 264, 313, XIII, 527, 528, XIX, 499, XX, 528. 54 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XIV, 354, XVI, 424, XVII, 277, XVIII, 46, 218, XXI, 641. 55 Taberî, Câmiu’l-Beyân, X, 202, 213, 218.

56 Muhammed İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ (thk. M. Abdülkadir Ata), Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut,

seni hakikaten şahid, müjdeleyici, uyarıcı [ve ümmilere sığınak] olarak gönderdik.57 Sen kulumsun ve Rasûlümsün. Sana mütevekkil ismini verdim.’ O

kaba ve katı kalpli değildir. Çarşılarda sesini yükseltmeyen kötülüğe kötülükle karşılık vermeyen aksine bağışlayıp affedendir. Allah sapmış toplumu, kör gözleri, sağır kulakları ve perdeli kalpleri onun vasıtasıyla: ‘Lâilahe illallah’ diyerek ayağa kaldırmadıkça, onun ruhunu asla kabzetmeyecektir.”58

Hadisi, İbn Sa’d (ö. 230/844) Abdullah b. Selam’dan aynı lafızlarla naklederken, Hâkim (ö. 405), Hz. Âişe’den rivayetin, “Rasûlullah (s.a) İncil’de: Bağırıp çağırmayan, katı kalpli olmayan, çarşılarda sesini yükseltmeyen kötülüğe kötülükle karşılık vermeyen aksine bağışlayıp affedendir, diye yazılıdır” bölümünü nakleder.59

Abdullah b. Amr’ın Süryanice bildiği ve bu metinlerden bazı nakillerde bulunduğu düşünülebilirse de bu ona mahsus olup isrâiliyat nakleden diğer sahabiler için böyle bir durum söz konusu değildir. Hatta Abdullah b. Amr’la Abdullah b. Selam’dan gelen rivayetlerin aynı olmasından hareketle, Abdullah b. Amr’ın bu rivayeti ondan almış olabileceği ihtimali üzerinde de durulur.60 Dolayısıyla bu rivayetlerde esas kaynağın özellikle sahabe döneminde, Ehl-i Kitap ve Ehl-i Kitap’tan Müslüman olan kişiler olduğu daha isabetli bir görüştür. Nitekim Ebu Hureyre, naklettiği bir hadisi: “Bunu, gerçekten Hz. Peygamber’den mi duydun?” diye ısrarla soran Ka’b’a: “Tevrat’tan okuyacak değilim ya!” veya “Tevrat okuyorum da ondan mı nakledeceğim sanki? (Efe ekrau’t-Tevrât?)”61 cevabını vermiştir.

Çağdaş dönemde Reşid Rıza, Ebu Reyye gibi müelliflerin isrâiliyat rivayetiyle meşhur olan sahabilerle ilgili ciddi ithamlarda bulundukları görülmektedir. Bu ithamlar ikinci bölümde, Reşid Rıza’nın isrâiliyata yaklaşımları altında incelenecektir. Onların bu ithamları ve oryantalistlerin tarafgir iddiaları bir tarafa, eldeki rivayetler sahabe döneminde Müslümanlarla Ehl-i Kitap arasında bir kültür alışverişinin olduğunu, Müslümanların çok sınırlı da olsa bazı konularda onlardan bilgi aldıklarını ortaya koymaktadır.

      

57 Ahzâb 33/45, 46.

58 Buhârî, Buyû, 50; Tefsir (48), 3. Aynı rivayeti Taberî de nakleder, ancak burada Ata’nın Ka’b’ın da

bunu birkaç lafız değişikliğiyle tasdik ettiği ifade edilir, Câmiu’l-Beyân, XIII, 164.

59 Hâkim, Müstedrek, Tevârihu’l-Mütekaddimîn, 28, Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1411/1990, II, 671;

İbn Sa’d, Tabakât, I, 270. Bu rivayetlerde işaret edilen nitelikler, Yeşaya 42’nin başında ve Matta İncil’inin 12: 17-21. ayetlerinde geçmektedir.

60 Atyâr, el-Bidâyâtü’l-Ûlâ, s. 46.

1.3.3. Tabiîn Dönemi ve Sonraki Dönemler: İsrâiliyatın Yeniden