• Sonuç bulunamadı

Sadrazam Hüsrev PaĢa’nın Bağdat Seferi (1629)

1.11. Bağdat Osmanlı Safevî Mücadelesi’nde

1.11.4. Sadrazam Hüsrev PaĢa’nın Bağdat Seferi (1629)

ġah Abbas’ın ölümünden sonra (19 Ocak 1629) yerine oğlu ġah Safi tahta çıkmıĢtır. Yeni ġah, babası gibi mücadeleyi aynı güçle devam ettirebilecek durumda olmadığından, Sadrazam Hüsrev PaĢa, Abaza isyanını bastırdıktan sonra 1629 yılı baharında Bağdat’ı kurtarma niyeti ile Ġran seferine çıkmıĢtır. Sadrazam, 6 Haziran 1629 tarihînde Üsküdar’a geçmiĢtir134. Bir ay kadar hazırlıkları sürdüren veziriâzam, 9 Temmuz 1629’da Üsküdar’dan hareket ederek Konya, Halep, Diyarbakır yoluyla Musul’a doğru hareket etmiĢtir. Bu arada Payas Ġskelesi’ne deniz yoluyla gelen 18 adet kuĢatma topunun karadan Musul’a sevkedilmesini sağlamıĢtır135

.

Sadrazam Hüsrev PaĢa, 17 Aralık 1629’da Musul’a ulaĢınca Bağdat tarafına geçmek istese de, çok Ģiddetli yağmurlardan dolayı Dicle ve Fırat Nehri’nin taĢması sebebiyle Musul’da beklemek zorunda kalmıĢtır136. Bu durumu Ġstanbula arz edilerek, yol boyunca kaybedilen hayvan ve mühimmatı yerine koyabilmek için ilave hazine talebinde bulunmuĢtur. Sadrazam Hüsrev PaĢa, ilk bahar mevsiminin yaklaĢmasıyla beraber kurmaylarını topladı. Yapılan değerlendirmede muhasara zamanı hâlâ gelmediği için Erdelanoğlu Han Ahmed’in topraklarının yağmalanmasına karar verilmiĢtir137

. Böylece 70 gün kadar kaldıktan sonra, Hüsrev PaĢa 16 ġubat 1630 tarihînde Musul’dan hareket edip ġehrizor’a yönelmiĢtir. Mart ayında hiçbir mukavemete rastlanmadan, Kanunî zamanında yapılmıĢ olan Gülanber Kalesi’ne varmıĢtır. Hüsrev PaĢa bu kalenin tekrar inĢasını emretmiĢtir. Gülanber Kalesi’ni inĢa ettirdikten sonra Sadrazam, iki bin nefer kul tayin ederek onlara toplar, zahire ile güçlü bir cephâne vermiĢtir138.

Osmanlı ordusuĠran topraklarında ilerleyerek ġehrizor ile Hemedan arasında bulunan, Mihriban kalesi zaptettikten sonra, bu kale yakınlarında Zeynel Han komutasındaki Ġran ordusu yenilgiye uğratmıĢlardır (5 Mayıs 1630)139

. Mayıs ortasında Osmanlı ordusu Hemedan’a doğru hareket etmiĢtir. Osmanlı ordusu 9 Haziran 1630’da

134

Johann Wilhelm Zinkisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihî, (Çev. Nilüfer Epçeli), Yeditepe Yayınevi, C.IV, Ġstanbul 2011, s.92-93.

135

Polat, IV. Murat, s.18: Konuk, Kasr-ı Şirin Antlaşması, s.39-40.

136

Solak-Zâde, Solak-Zâde Tarihî, C.II, s.529; Peçevi, Peçevi Tarihî, C.II, s. 430.

137Küpeli, Osmanlı Safevî, s.176. 138

Naima, Naima Tarihî, C.III, s.12-16; Cezar, Mufassal Osmanlı Tarihî, C.IV, s. 1917.

139

33

Hemedan’ı ele geçirmiĢtir. Sadrazam’ın bu hareketten maksadı, Ġran-ı Kazvin’e ve Isfahan’a kadar çiğnemek ve sıkıĢtırmak ve bu suretle Bağdat’ı vermeye mecbur bırakmaktı. Ancak Ġran ordusuna rastlanılamadığını, yiyecek ve mühimmat sıkıntısı çekildiğini ve zâten esas hedefin Bağdat bulunduğunu bildirmiĢ, harb dîvânının verdiği karar üzerine Kazvin’den vazgeçilmiĢtir140.

Böylece Osmanlı ordusu Harunâbad’dan Küçilüp, Derteng, Derbend, Kasr-ı ġirin, BeĢparmak yolu ile 6 Eylül 1630 tarihînde Bağdat önlerine gelmiĢtir. Sadrazam, Ġmâm-ı Âzam türbesini ziyaret edip, cami’de Cuma namazını kılmıĢtır141. Sadrazam Hüsrev PaĢa, Musul’dan toplar gelene kadar Bağdat önünde beklemek zorunda kalmıĢtır. Yirmi ikinci günde toplar ulaĢınca Osmanlı ordusu 20 büyük topu ilemetrislere girmiĢtir. Toplar, Ġmâm-ı Âzam Kapısı’ndan Dicle kıyılarına kadar, Sultan Süleyman kulesine ve saraya karĢı yerleĢtirilmiĢtir142

.

Böylece Osmanlı ordusu 5 Ekim 1630’da Bağdat’ı ikinci defa kuĢatmıĢtır. Bu arada Musul’da bırakılan toplar da Bağdat önlerine ulaĢmıĢtır. Osmanlı ordusu yorucu ve yapratıcı bir seferden dönmüĢ, büyük zayiat vermiĢti. Osmanlı topları kaleye günde 500 top atıp yer yer gedikler açtılar ise de, müdafiler bu gedikler hemen kapatılmıĢtır. Bağdat kalesi Safevîler tarafından iyice tahkim edilmiĢti. ġehri savunan Safi Kuli Han, 26 Ekim’de bir huruç hareketinde bulunmuĢtur. Güçlükle savuĢturulan bu çıkıĢtan sonra, 9 Kasım Osmanlı ordusu umûmî hücuma geçtiyse de baĢarlı olmadı143

.

Karadan ve nehirden yürütülen taarruz baĢarsız olurken 6000- 7.000 kadar kayıp veren Osmanlı ordusu geri çekilmek zorunda kaldı144

. Netice alınmayan bu hücumdan sonra, Ġstanbul’dan takviye kuvvetlerinin gelmeyeceğini de kabul eden Sadrazam topladığı bir harp meclisinin aldığı kararla muhasrayı kaldırdı (14 Kasım 1630). Katib

140Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihî, Ötüken NeĢriyat, C.II, Ġstanbul 1994, s.117.

141Kâtip Çelebi, Fezleke, C.II, s.128; Naima, Naima Tarihî, C.III, s.49-50; Zinkisen, Osmanlı

İmparatorluğu, s.95.

142

Kâtip Çelebi, Fezleke, C.II, s.128-129; Hammer, Osmanlı Devleti Tarihî, C.II, s.198.

143Kâtip Çelebi, Fezleke, C.II, s.129-130; Çabuk, Kuruluşundan Cumhuriyete, C.V, s.426; Naima, Naima

Tarihî, C.III, s.51-54; Peçevi, Peçevi Tarihî, C.II, s.482; Hammer, Osmanlı Devleti Tarihî, C.II, s.198.

144

34

Çelebi Fezleke adlı eserinde, deneyimsizliğini, boĢ iĢlerle uğraĢarak baĢarsızlıktan Hüsrev paĢa’yı sorumlu tutmuĢlardır145

.

20 Kasım’da Azemiye’den hareket eden Orduy-ı Hümâyûn, Dicle boyunca kuzeye doğru ilerleyerek 12 Aralık 1630’da Musul’a gelmiĢtir. Musul’da 41 gün kalan Hüsrev PaĢa, 22 Ocak 1631’de hareket etmiĢ, 2 ġubat’ta Mardin’e gelmiĢtir. Ancak IV. Murad 25 Ekim’de Hafız Ahmet PaĢa’yı Sadrazam yaparak, Hüsrev PaĢa’yı görevinden azletmiĢtir146

. Böylece 1623-1638 yılları arasında Bağdat’ı geri almak için düzenlenen Osmanlı seferlerinden bir netice elde edilememiĢ ve Bağdat, 1638 yılına kadar Safevîler’in hâkimiyeti altında kalmıĢtır.

145Kâtip Çelebi, Fezleke, C.II, s.129-130; Çabuk, Kuruluşundan Cumhuriyete, C.V, s.426; Naima, Naima

Tarihî, C.III, s.51-54;Peçevi, Peçevi Tarihî, C.II, s.482; Hammer, Osmanlı Devleti Tarihî, C.II, s.198.

35

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETĠ BAĞDAT’IN ĠDARĠ YÖNETĠMĠ 2.1.Bağdat’ın Stratejik ve Jeopolitik Önemi

Osmanlı Devleti’nin en tanınmıĢ ve büyük Ģehirlerinden olan Bağdat, bütün Irak-ı Arab’ın merkezidir147

. Bağdat Yukarı Mezopotamya’da, Dicle Nehri’nin iki yakasında yer almaktadır148

. Bağdat Eyaleti, doğusunda Ġran, güneydoğusunda Basra, Kuzeyinde Musul Eyaleti ile çevrilidir149. Doğu dünyasının uygarlık beĢiği mahiyetindeki bu mıntıka, bir medeniyet ocağı, ticaret merkezi ve önemli ticari yolların birleĢtiği noktayı oluĢturmaktaydı150

. Ayrıca asırlarca Abbâsî halifeliğine baĢkentlik yapmıĢ. Böyle bir merkezin Osmanlılarda bulunması büyük bir ehemmiyet taĢıyordu151

.

Bağdat, Ümit Burnu keĢfedilmeden önce Uzakdoğu ile Ön-Asya arasındaki ticaret ve seyahat merkezi olması sebebiyle oldukça önemli idi. Ayrıca Ön-Asya’nın Hint Okyanusu’na açılan gizemli kapılarından birini teĢkil etmesi bakımından da üstünlüğü bulunan mühim merkezlerden birisiydi. Hindistan’dan ve Güney Ġran’dan, Irak-ı Arap’a, Arabistan’a, Mısır’a ve Doğu Akdeniz’e giden, aynı Ģekilde bu bölgelerden gelerek Ġran’a ve Hindistan’a ulaĢan, kara ticaret yolu Bağdat eyaleti sınırları içinden geçmekteydi152.

Stratejik açıdan oldukça önemli olan Irak bölgesi, Musul ve Bağdat, siyasi ve askerî yönden Osmanlı Devleti’nin doğu sınırının güvencesi için büyük bir öneme sahipti. Bu yörelerin stratejisini inceleyen araĢtırmacı tarihçiler, Musul ve Erzurum’un

147Sami Öngür, Coğrafya Sözlüğü, Maarif Basımevi, Ġstanbul 1959, s.363; Irak-ı Arap: Fırat ile Dicle

arasında bulunan geniĢ bir arazi ki, Bağdat ve Basra’yı içine alan bölgeye denir. Bkz. R.Kılıç, Irak ve

Suriye.

148Streck,“Bağdad”, s.195.

149Sâmî, Kamus’l-A’lam, C.II, s.1326; Cemîl Mûsâ Neccâr, El-İdare Osmanî Fil Vilayet Bağdad 1869-

1917, Qahire 1991, s.92.

150

Mustafa Hizmetli, Tarihte Şehir ve Pazar, AraĢtırma Yayınları, Ankara 2012, s 36, 270.

151R.Kılıç, Osmanlı-İran, s.177. 152

Tahsin Ünal, IV. Murat ve Bağdat Seferi, II.Baskı, Ankara 2007, s.25; Obliye, “Bağdad”, Bağdad Fi

36

doğudan veya güneyden Anadolu’ya yönelik fetihlerin ana giriĢleri olduğunu belirtmiĢlerdir153.

Irak bölgesi, Bağdat ve Musul geçitlerini elinde bulundurmak bir devletin iktisadi geliĢimi açısından oldukça önemliydi. Bundan dolayı Ön-Asya’nın kara ticaret yolunu ele geçirmek isteyen Osmanlı Devleti, Bağdat’a ayrı ehemmiyet vermiĢtir. Irak’taki Ģehirlerle beraber Bağdat’ta tezgâhları bulunmaktaydı. Ayrıca ipekli kumaĢlar ve Ģalların ticareti yapılmaktaydı. Bu Ticari ve sanayii öneminden dolayı, Osmanlılar ve Safevîler açısından Bağdat elde tutulması gereken önemli bir merkezdi154

.

Osmanlı-Safevî çatıĢmasını, sadece ġiî-Sünnî çatıĢması yönünden değerlendirmek doğru olmayacaktır. Çünkü, iki devlet arasındaki çatıĢma, stratejik, coğrafi, siyasi ve iktisadi pek çok sebebe dayanmaktaydı. Dinî sebepler ise bu çatıĢmanın dıĢa yansıyan tarafıydı denilebilir. Osmanlı- Safevî arasındaki savaĢların genelikle Doğu Anadolu’nun bazı illerinde (Erzurum-Tebriz) ve Irak’ta (Musul-Bağdat) yoğunlaĢması dikkat çekicidir. Osmanlı Devleti XVI. yüzyılın baĢlarında bulundukları coğrafyada yeni sorunlarla karĢı karĢıya kalmıĢlardı. Osmanlılar, Anadolu’nun doğusundan baĢlayarak Irak ve Biladü’Ģ- ġam topraklarına nüfuz etmek isteyen ġah Ġsmail tehlikesi ortaya çıkınca, bu coğrafya üzerinde dikkatlerini toplamıĢlardır. Özellikle Safevîlerin Irak tarafından ilerleyerek, 1508’de Bağdat’ı ele geçirmeleri, Osmanlıların savaĢ yönünü doğuya çevirmelerine yol açmıĢtır. Safevî tehlikesine karĢı tedbir almak isteyen Sultan Selim, Tebriz’i ele geçirerek, Safevîlerin Musul, Bağdat ve Anadolu’ya doğru geniĢlemesini engellemek amacıyla tampon bir bölge oluĢturmuĢtur155

.

1517-1519 yılları arasında Osmanlılar Mısır, Suriye ve Yemen toprakları ele geçirerek, Mekke’de hâkimiyetlerini sağlamıĢlardır. Böylece Arap coğrafyasının önemli toprakları idare altına alınması gerçekleĢtirilmiĢ. 1514’te Çaldıran savaĢında, Safevî tehlikesi bir süre için bertaraf edilmiĢ, ancak tam anlamıyla ortadan kaldırılamamıĢtır.

153

Vecih Kevserâni, Osmanlı ve Safevîlerde Din-Devlet İlişkisi, (Çev. Muhlis Canyürek), Denge Yayınları, Ġstanbul 1992, s.73-76 ; R. Kılıç, Irak ve Suriye, s.50.

154

Ünal, IV. Murat, s.26.

155

37

Osmanlı Devleti’nin doğu sınırlarını güvence altına alabilmek, buradaki Safevî tehlikesini bertaraf ederek bölgeye tam hâkim olmasından geçmekteydi.156.

Bundan dolayı Osmanlılar için Irak-ı Arap topraklarının fethi Suriye ve Mısır’ın güvenliği bakımından mecburiyetti. Dolayısıyla Kızıldeniz’den sonra Basra Körfezi’nin de idare altına alınması, Osmanlı Devleti donanmasının Hint Okyanusu’na yönelik hareketlerinde kolaylaĢtırıcı bir etken olacaktı. Ayrıca Irak-ı Arap topraklarının fethi ile Diyarbakır’a ilave olarak, Musul, Kerkük ve Bağdat’ın müstahkem birer garnizon haline getirilmesi, gelecekte Safevî Devleti’ne karĢı düzenlenecek seferleri kolaylaĢtıracaktı157.

Osmanlılar, 1534 yılında Kânunî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi ile Bağdat’ı ele geçirmiĢ ve böylece Tebriz’den gelen Erzurum ve Tokat üzerinden Bursa’ya uzanan “ipek yolu” ile Basra, Bağdat ve Halep’e uğrayan “baharat Yolu’na” hâkim olmuĢlardır. Bu transit geçiĢin sağladığı büyük kazanç, Osmanlı devleti için oldukça cazipti158

. Daha sonra, Bağdat beylerbeyliği teĢkil edilerek, bu ticaret yolları emniyet altına alınmıĢtır. Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasında 1555’de imzalanan Amasya barıĢ antlaĢmasıyla Bağdat, Kerkük, Musul, Basra, Erzurum, Doğu Anadolu ve Azerbaycan’ın büyük bir kısmı resmen Osmanlı hâkimiyetine geçmiĢtir159

.

Ayrıca 1538 yılında Basra hâkimi, Osmanlı Devleti’ne bağlılığını bildirmiĢtir. Böylece Bağdat’ın fethiyle birlikte Osmanlı hâkimiyeti, ilk defa Basra Körfezine dayanmıĢ ve kısa sürede Körfez’in bütün batı ve kuzeybatı kıyıları Osmanlı Devleti’nin eline geçmiĢtir. 1546 tarihînde Basra, SüveyĢ’ten sonra, Osmanlı Devleti’nin ikinci önemli deniz üssü haline gelmiĢtir160

. Osmanlılar, Basra’yı hâkimiyetleri altına alarak Hint Okyanusu ve Uzak-Doğu’yu Akdeniz’e bağlayan, asırlarca üzerlerinde baharat ve diğer birçok malların taĢındığı Kızıldeniz ile Basra Körfezi’ni, etkinlik alanları haline getirmiĢlerdir.161

156Mehmet Maksudoğlu, Osmalı Tarihî 1299-1922, Boğaziçi Yayınları, Ġstanbul 1999, s.151. 157

Özer Küpeli, “Irak-ı Arap'ta Osmanlı–Safevî Mücadelesi (XVI-XVII. Yüzyıllar)”, History Studies/

Ortadoğu Özel Sayısı ,2010, s.229.

158

Salih Özbaran,“XVI, Yüzyılda Basra Körfezi Sâhillerinde Osmanlılar Basra Beylerbiğinin KurulĢu”,

İstanbul Ünviversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enistitüsü Dergisi, S.25, Ġstanbul 1971, s.51; Küpeli, Osmanlı Safevî, s.72.

159

R.Kılıç, Osmanlı-İran, s. 38-39,197.

160Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihî, C. IV, Ġstanbul, 1983, s.117- 178. 161Özbaran,“Basra Körfezi”, s.51.

38

Irakeyn Seferi (1534), bir sonucu olarak bu ticari yolunun kendi denetimi altında alan Osmanlılar, ardından Hint Okyanusu’ndaki ticareti de denetim altına almak için, Portekizlilerle uzun yıllar sürecek bir mücadeleye giriĢmiĢlerdi. Osmanlıların bu bölgeye hâkim olması, coğrafi keĢiflerden sonra Portekizlilerin kutsal mekânlar için oluĢturduğu tehdidi önlediği gibi, Osmanlı’nın doğu ticaretinde bir asır daha etkin olmasını sağlamıĢtı162

.

16. ve 17. yüzyıllarda Batı ülkelerinde sanayiinin hızlı geliĢmesiyle beraber, ipek ticareti, “bir dizi ihtal malının en önemlisi” konumundaydı. Yeni ve sürekli büyüyen ipek piyasaları, ihtiyaç duydukları ham ipeği Osmanlı Ġmparatorluğu üzerinden Ġran’dan sağlıyordu. BaĢka bir deyiĢle, Avrupa’nın geniĢleyen ipek piyasası Ġran ve Osmanlı ekonomileri için önemli bir kaynak haline gelmiĢtir163

. Ġran’ın ihraç ettiği ipeğin tamamının Avrupalı tüccarların eline Bağdat-Halep veya Ġzmir yoluyla geçtiği varsayıldığında Osmanlı topraklarından her yıl yaklaĢık 180-200 ton arası ipek geçmiĢ oluyurduki, bununda Osmanlı Devleti’ne sağladığı kazanç oldukça yüksekti164

.

1514’te I. Selim’in Ġran’ı ekonomik ve malî bakımından çökertmek amacıyla baĢvurduğu ambargo politikasını, ġah I. Abbas (1587-1629) Ġran açısından 1603-1629 döneminde denemiĢtir. ġah I. Abbas’ın planı önemli bir gelir kaynağı olan ipek yolunu Osmanlı topraklarından Hint Okyanusu’na kaydırmaktı. ġah I. Abbas’ın uyguladığı bu politikanın baĢlıca amaçlarından biri, sultanı Ġran ipeği üzerindeki gömrük vergilerinden sağladığı büyük gelirden yoksun bırakmaktı. Bu amaçı gerçekleĢtirmek için Avrupalılarla iĢ birliğinde bulunmuĢtu165.

Böylece stratejik öneme sahip bu bölge, her iki devlet arasında uluslararası iliĢkiler, çıkarlar ve iktisadi hususlar bakımından bir çatıĢma alanı hâline gelmiĢ oluyordu.

89 yıl Osmanlı idaresinde kalan Bağdat, Bekir SubaĢı’nın çıkardığı isyan üzerine 3 ay kadar süren bir muhasaranın ardından, 12 Ocak 1624 yılında ġah I. Abbas’ın iĢgali ile

162Ġbrahim Özgül, “Bağdat ve Basra Kalelerinin Tamiratı ve Ġmar Faaliyetleri (1705-1717)”, International

Journal of Social Science, S.52, Ġstanbul 2016, s.267; Küpeli, “Irak-ı Arap”, s.229; Halil Ġnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihî 1300-1600, (Çev. Halil Berktay), Eren Yayıncılık, C.I,

Ġstanbul 2000, s.399.

163Ġnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, s.

300.

164

Küpeli, Osmanlı Safevî, s.76.

165Ġnalcık, Osmanlı İmparatorluğu,

39

on dört yıl Ġran hâkimiyetinde kalmıĢtır (1624-1638)166

. 1624 yılında Hindistan ile Doğu Akdeniz arasındaki transit ticaretin önemli merkezlerinden biri olan Bağdat’ın Safevîler tarafından ele geçirilmesi, Osmanlı gümrük gelirlerini tehdit etmiĢ ve Osmanlıların harp ilan etmesine sebep olmuĢtur167

. Bağdat’ı ele geçiren ġah Abbas, 1626 yılında Hürmüz’den Bağdat, Basra ve Halep’e ulaĢan ipek yolunun güvence altına alınması amacıyla, Halep’i alacağını duyurmuĢtur. Çünkü Halep ve Bağdat’a hükmeden Hint okyanusu ticaretinde de söz sahibi olabilirdi168.

Diğer yandan, Safevîler güneyde Bağdat’ı kendilerine üs yaparak, Mardin, Musul, Suriye ve Güney’de Basra’ya yaptıkları akınlarla, buraları devamlı baskı ve tehdit altında tutmuĢlardır. Safevîler, Kerkük ve ġehrizor’u zaptederek, Suriye ile Güneydoğu Anadolu’yu kolayca istila edebilir duruma gelmiĢlerdir. Ayrıca Safevîler, Van ve Diyarbakır’ı da tehdit etmeye baĢlamıĢlar ve buraları da iĢgal edeceklerinin sinyallerini vermeye baĢlamıĢlardır. Bu tehlikeyi bertaraf etmek, iktisadi, dinî ve ictimaî huzuru temin etmek, yeniden Bağdat’ın alınmasıyla mümkün olabilirdi169

.

Osmanlılar için son derece stratejik bir öneme sahip olan Bağdat, Basra Körfezi ve Irak toprakları’nın idaresi Bağdat’a hâkimiyet ile mümkün olabilirdi. Bundan dolayı IV. Murad (1623-1640) döneminde Bağdat’ı geri almak Osmanlıların temel hedeflerinden birisi olmuĢtur. Bağdat Sefevîlerin hâkimiyeti altına girince Sultan IV. Murad’ın emriyle Osmanlı kuvvetleri 1625 tarihînde Sadrazam Hafız Ahmet PaĢa kumandasında ve 1629 tarihînde Sadrazam Hüsrev PaĢa vasıtasıyla iki defa Bağdat üzerine sefere çıkmıĢ, fakat baĢarılı olmamıĢlardır170

.

Siyasi, askerî ve iktisadi etkenler dıĢında Bağdat, Sünnî Müslümanlar için dinî açısından da önem taĢımaktaydı ve buralara sahip olmak Osmanlı Devleti için önemli bir propaganda aracıydı171. Osmanlı padiĢahları, Halife olunca, kendilerini Abbâsî halifelerinin varisi olarak kabul ettiler. Yavuz Sultan Selim (1512-1520)’den sonra ve Kânunî Sultan Süleyman (1520-1566)’dan itibaren, Abbâsî Halifelerinin mülkü üzerinde

166

Baysun, “Bağdad”, s.206.

167Özer Küpeli, Osmanlı Safevî, s.84. 168

Kevserâni, Osmanlı ve Safevî, s.78.

169

Ünal, IV. Murat, s.39-40.

170

R. Kılıç, Osmanlı-İran, s. 89.

171Küpeli, “Irak-ı Arap”, s.229;

40

(Varis-i Halife) hak iddiasında bulunmaya baĢladılar172. Bu bakımdan Sünnî Ġslâm’ın hamisi Osmanlı Devleti için bu toprakları elinde bulundurmak Müslüman dünyası üzerinde de otorite kurabilmek anlamına geliyordu173

. Dolayısıyla Bağdat, Osmanlılar için siyasi ve iktisadi açılardan olduğu kadar dinî açıdan da büyük öneme haizdi.

Bağdat Burc-ı Evliyâ unvânı veren Ġslâm dinîne mensup olanlar büyüklerinden Ġmâm-ı Âzam Ebû Hanife b. Sabit, Ġmam-ı Ahmed b. Hanbel, Abdülkâdir-i Geylânî ve Ġmam Mûsâ el-Kâzım gibi birçok evlyanin türbeleri bulunmaktadır174

. Bunlardan baĢka Ġmamlar’dan sonra birinci derecede bulunan birçok müctehidlerin, yani Sünnî ahkâmın tefsîri hususunda ictihâd derecesine varan zavâtın kabirlerini de ihtivâ eder. Müslümanlar, özellikle sûfiyyenin en büyüklerinden ġeyh Cüneydi Bağdadi, ġeyh ġıblî ve Hallâc-ı Mansûr’un türbelerine büyük saygı gösterirler175.

Bu bakımdan Bağdat Sünnî aleminin lideri olan Osmanlı padiĢahları nezdinde önem ve kutsiyet taĢımaktaydı. Osmanlı padiĢahları, Mekke ve Medine’yi elde tutmayı hilafetin Ģartlarından biri saydıkları gibi bu sıfat onlara, aynı zamanda Bağdat’ı da elde tutmak, hac yollarını Sünnîlere açmak, yolları emniyet altına almak gibi görevlerde yüklemekteydi. Bu itibarla,“Hadimü’l-Haremeyinü’ş Şerifeyn”lakabını taĢıyan Osmanlı padiĢahları, Sünnî alemin üzerindeki dinî nüfuzunu korumak için, Bağdat’ı elde tutmayı gayet önemliydi176.

Bağdat, Osmanlı PadiĢahları için olduğu kadar Ġran Ģahları için de, iktisadi ve dinî bakımdan mühim ve mukaddesti. Bağdat’ta, Ġmam Mûsâ el-Kâzım’ın mezarının bulunması, Bağdat eyaleti sınırları içinde Kerbela ve Necef gibi en kutsal ġiî

172Ünal, IV. Murat, s.29. 173

Küpeli, “Irak-ı Arap”, s.229.

174

Cevâd, Memâlik-i Osmâniye, s.182.

175Hammer, Osmanlı Devleti, C.V, s.1409-1410.

*Ġmâm-ı Âzam Ebû Hanife asıl adı ( Numan bin Sabit) tir. 696 yılında Kûfe’de doğdu, kurduğu Hanefîmezhebi ile çok Ģöhret kaznmıĢ, Sünnî din bilginlerinin üst mertebesinde ulaĢmıĢtır. Bu yüzden de Ġmamı Âzam diye anılmıĢtır. Ġmam Mûsâ el-Kâzım ise Hz. Ali de dahil olmak üzere 12 imam’ın yedincisidir. Babası altıncı imam olan Cafer-i Sadık’tır. H.128 yılında Medine’de doğmuĢ. H. 183 yılında Abbasî halifesi Harun el-ReĢid’in emriyle Bağdad’da atıldığı zindanda öldürüldü. Bkz. Ali Al-Goranî, Ġmam Al-Kazîm Seyîd Bağdad, Kerbela 2010.

Abdülkâdir Geylânî Ebu Mehmet, 1077 yılında Taberistan taraflarındaki Geylân kasabasında doğmuĢ, 1166 yılında Bağdad’a ölmüĢtür. Kadirî tarikatının kurucusudur. Bkz. Süleyman Uludağ, “Abdülkâdir-i Geylâni”, DİA, C.I, Ġstanbul 1998, s.234-239.

176

41

mahallerinin bulunması, Hazret-i Hüseyin’le Hazret-i Ali’nin mezarlarını içinde alınması ġiîler açısından Bağdat’ı dinî önemi yüksek bir yer haline getiriyordu. Ayrıca Ġran hacıları, Hacca gidiĢ ve dönüĢlerinde Kerbela ve Necef’i ziyaret ediyorlardı177

. Bundan dolayı Bağdat, Osmanlıların eline geçince Safevîler, Safevîlerin eline geçince Osmanlılar Bağdat’ı geri almak için zaman ve fırsat kolluyorlardı178

.

Yukarıda izah edildiği gibi, Bağdat’ın siyasi, askerî, dinî ve iktisadi öneminden dolayı, Sultan IV. Murad, iki defa Bağdat’ı geri almak için asker gönderdiyse de Bağdat alınmamıĢtır. Daha sonra Bağdat’ı geri almak için 1637’de Sultan IV. Murad, Osmanlı Kuvvetleri baĢında Bağdat seferi hazırlıkları baĢlamıĢtır179.

2.2.IV. Murad’ın Bağdat Seferi ve Osmanlıların Yeniden Hâkimiyet