• Sonuç bulunamadı

Sağlıkta Şiddete Yönelik Yayınlar

2.5. Sağlıkta Şiddetin Nedenleri

2.5.6. Sağlıkta Şiddete Yönelik Yayınlar

Kitle iletişim araçları topluma bilgiyi yayan önemli araçlar arasında yer almaktadır. Toplum üzerinde kamuoyu oluşturmanın en etkin yollarından biri olan kitle iletişim araçları, doğru kullanıldığı takdirde topluma faydalı olabilmektedir. Kitle iletişim araçlarının bilgilendirme işlevi gözönüne alındığında sağlıkta şiddet haberlerinin medyada yayınlanış biçimi daha önemli hale gelmektedir.

Türk Tabipler Birliği’nin sağlıkta şiddet raporunda, herhangi bir sağlık olayında, medyanın araştırmadan, doğruluğunu sorgulamadan ve birebir uzman değerlendirmesine başvurmadan yaptığı haberlerin doktorları direkt hedef haline getirdiği belirtilmektedir. Raporda dizilerde, filmlerde doktorlara baskı, şiddet görüntüleri doktoru insanların gözünde şiddet uygulanabilir kitle haline getirdiği, birçok film ve dizide doktorlar birçok usulsüz işe zorlanmakta ve bunlar olağanmış, hayatın doğal akışına uygunmuş gibi gösterildiği vurgulanmaktadır. Raporda, hemen her dizide kişinin yakınını kaybettiği zaman doktorun yakasına sarılıp “doktor hastamı yaşat yaşatmazsan bende seni yaşatmam” diye bağırmasının çok normal bir acı gösterme şekli olarak gösterildiği, televizyon dizilerinde sağlık çalışanlarına şiddet içeren sahnelerin sıklıkla yer aldığı ve özendirildiği belirtilmektedir (http://www.ahef.org.tr). Sağlık personeline yönelik olumsuz doktorluk örneklerinin yoğun ve sürekli gündemde tutulması, tiraj ve reyting etkenlerine bağlı yayın politikasının egemen oluşu, olumsuz doktorluk örneklerinin yoğun ve sürekli gündemde tutulması şiddeti artıran nedenler arasında görülmektedir (Sağlıkta Şiddeti Önleme Komisyon Raporu, 2013: 172-173).

Sağlık çalışanları medyada yayınlanan haberlerin kendilerini hedef haline getirdiğini ve şiddeti teşvik ettiğini düşünmektedir. Bu doğrultuda Gaziantep-Kilis Tabip Odası’nın 2008’de Gaziantep ve Kilis’teki doktorlara uygulanan anket sonuçlarını içeren raporda, hekimlerin % 12,5’i görsel ve yazılı medyada şiddet içeriğinin toplumda şiddet dilinin ve şiddetin yaygınlaşmasına neden olduğuna inanmaktadır(http://www.ttb.org.tr/siddet/images/file/gaziantepsiddet.pdf20.11.2014) Yapılan bir çalışmada; doktorların, % 30,8’i medyanın haberlerde açık ve anlaşılır bir dil kullandığına inanmamaktadır. Yeterince önem vermediğini

103 söyleyenler % 41,8 ile çoğunluğu oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan erkeklerin % 87,4’ü, kadınların % 84,5’i sağlık çalışanı ile halk iletişiminde medya yayınlarının olumsuz etkisine inanmaktadır. Mesleki grupları içinde medyanın halk ile sağlık çalışanı iletişimine olumsuz etkisine en çok % 96,6’lık oranla doktorlar inanmaktadır. Sağlık çalışanlarının % 75’i sorunlarının medya tarafından yeterince gündeme getirilmediğini de düşünmektedir (Kalem, 2010: 103-144).

Medyada sağlık çalışanlarına yönelik gerçekliği araştırılmamış olumsuz haberlerin yer alması toplumda; doktor, hemşire, 112 çalışanı gibi sağlık personeline karşı olumsuz ön yargıların oluşmasına neden olmaktadır. Örneğin sürekli “ambulans geç kaldı!” haberi ile görsel ve yazılı medyada karşı karşıya kalan birey bir süre sonra “tüm ambulanslar geç kalmaktadır” gibi bir ön yargıya sahip olmaktadır (Sağlıkta Şiddeti Önleme Komisyon Raporu, 2013: 172).

Çınarlı, (2008: 85) kamu sağlığı enformasyonunun doğru, güvenilir ve kullanılabilir olmasının kamu sağlığı açısından birincil öneme sahip olduğunu, ancak sunulan tıbbi enformasyonun kaliteli enformasyon olmadığını ifade etmektedir. Doktorların güvensizliğinin, diğer meslek gruplarına göre daha fazla olmasının, medyadaki tıbbi enformasyonun kaliteli olmadığını düşünmelerinden kaynaklandığı tahmin edilmektedir.

Medyada, sağlıkta yaşanan sorunların doktorlara mal edilmesi, malpraktis olgularında hizmet kusuru ve kişisel kusur ayrımı yapılmadan doktorun suçlanması, her meslekte olabilecek bazı kötü örneklerden yola çıkarak, tüm doktorların “gözü paradan başka bir şey görmeyen” tipler şeklinde lanse edilmesi de, doktorlara yönelik şiddeti teşvik ettiği belirtilmektedir (Aydın, 2008: 5).

Şiddetin oluşumuna, sağlık çalışanları hakkında medyada çıkan olumsuz haberlerin “basının sağlık alanındaki aksaklıkları yansıtırken objektif ve bilimsel kıstaslara uymaması, bilerek ya da bilmeyerek doktor ve diğer sağlık çalışanlarını hedef göstermesi, basının yanlış yönlendirmeleri, doktor hatası ile komplikasyon arasındaki farkların insanlar tarafından bilinmemesi, medya tarafından oluşturulan doktora yönelik güvensizlik ve önyargı neden olmaktadır (Özyurt vd., 2009: 61-70).

104 “Türkiye’de Sağlık Konulu Yayıncılık İlkelerinin Belirlenmesi: Kaynak, İleti ve Hedef Kitle Bağlamında Sağlık Konulu Yayınların Analizi” konulu çalışma sonucunda, sağlık profesyonellerinin % 21’inin, medya profesyonellerinin ise % 12’sinin medyada yer alan sağlık konulu haber ve yazıları kesinlikle “güvenilmez” bulduğu ortaya çıkmıştır. Sağlık profesyonellerinin % 62’sinin, sağlık konularında halka doğru ve güvenilir bilgilerin verilmediğine inandığı belirlenmiştir. Yine çalışmanın sonuçlarına göre, Türkiye genelinde vatandaşların gazetelerde yer alan sağlık konulu haber ve yazılardaki bilgilere “hiçbir zaman” güvenmediklerini söyleyenlerin oranı % 7’dir. Sağlık konulu içeriklere “hiçbir zaman güvenmeme” oranı internet takipçileri arasında % 5 iken televizyon izleyicileri arasında % 6 olarak tespit edilmiştir (Yüksel vd., 2014: 237). Vatandaşlar arasında ise gazetelerde yer alan sağlık konulu haber ve yazılardaki bilgilere “her zaman” ve “çoğunlukla” güvendiklerini söyleyenlerin oranı % 27’dir. Güvenilirlik oranı sağlık konulu yayınları internetten takip edenler arasında % 36 iken televizyondan izleyenler arasında % 40’a ulaştığı belirlenmiştir. Türkiye genelinde vatandaşların % 9’u “sağlık konulu medya içeriklerinin tıp doktorlarına olan güvenlerini azalttığı”nı ifade ettiği de ortaya çıkmıştır (Yüksel vd., 2014: 314).

Sağlık-Sen tarafından “sağlık çalışanlarının kitle iletişim araçları algısı araştırması” yapılmış, 918 kişi ile yüzyüze görüşme metoduyla sağlık çalışanlarına sorular yöneltilmiştir. Araştırmanın sonucuna göre, katılımcıların sadece % 85,8’i sağlıkta şiddet olaylarında televizyonda yayınlanan şiddet içerikli programların büyük payının olduğunu düşünürken, % 14,2’si payının olmadığını düşünmektedir (Sağlık-Sen, 2014).

Türk Tabip Birliği 2001 yılında medyaya yönelik eleştirilerini dile getirerek, etik kurul görüşlerini açıklamıştır. Sağlık alanında Türkiye’de yaşanan medya kaynaklı sorunları şu şekilde sıralanmıştır:

 Olmayan bir tedavi yönteminin varmış gibi gösterilmesi,

 Geçerliliği artık kabul edilmeyen yöntemlerin halen etkin bir yöntem olarak gösterilmesi,

105  Bilinçli olarak konunun saptırılması,

 Kişisel kusurların tüm meslek çalışanlarına mal edilmesi,  Bilimin ve günün gerisinde kalmış haberlerin verilmesi,

 Toplumda yanlış rol modellerinin benimsenmesinde yönlendirici olunması (TTB etik kurul görüşleri, 2001: 53).

Medya çalışanlarının kendi özdenetimini sağlayabilmesi için, her alanda, özellikle sağlık gibi medyaya sıkça konu olabilen öteki alanlardan medyaya güncel ve sağlam bilgi akışının sağlanması gerekmektedir. Bunu sağlamak için şunlar önerilebilir:

 Sağlık çalışanları, bireysel çabalarıyla yürütebilecekleri meslek örgütleri tarafından da, medya kuruluşlarına doğru bilgileri yoğun biçimde aktarmaları yönünde özendirilmeli ve desteklenmelidirler.

 Meslek gruplarının yönlendirmesi altında medya çalışanlarının da katılımlarıyla ortak çalışma grupları oluşturulmalıdır. Bu gruplar yayımlanan haberleri gözden geçirip, yine medya aracılığıyla yanlışları düzeltme ve doğru haberleri özendirme yoluna gitmelidirler.

 Sağlık alanında uzman olan kişilerin, medya kuruluşlarında bu konularla ilgilihaberlerin yapımında etkin olmaları amacıyla eğitim programları geliştirilmelidir. Hattabu iki sektörün birlikte yürüteceği çalışmalar ve kurslarla “sağlık haberleri konusunda uzmanlaşma” sağlanmalıdır.

 Zaman zaman sağlık çalışanlarının olumsuz örnekleri medyada yer almaktadır. Bunları sergileyen doğru haberler doğrultusunda, sağlık çalışanlarının kendi özdenetimlerini geliştirmeleri ve özelleştirilerini yapmaları gereklidir. Bu konu sağlık meslek örgütlerince sık sık gündeme getirilerek, uyarılar yapılmalı, gerekirse izleme ve yaptırımlara başvurulmalıdır (TTB etik kurul görüşleri, 2001: 53-54).

Haberlerde yanlışlıkları önlemek için kitle iletişim araçlarındasağlık muhabirlerinin bulunması haberlerin doğruluğu açısından önemli olmaktadır.

106 Sağlık alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarının da kurumsal bir yapı olmanın gereği olarak medya ile iyi ilişkiler içerisinde bulunmaları gerekir. Kurum ve kuruluşların bu iyi ilişkileri kurabilmesi için güçlü bir basın ve halkla ilişkiler birimine ihtiyaçları oldukları açıktır. Ancak, bu konuda kurumlar güçlü bir basın ve halkla ilişkiler birimi oluşturamadıkları gözlenmektedir. Uzun yıllar sağlık muhabirliği alanında çalışan muhabir Şükran Özçakmak, (2009: 35-37) bir kongrede konuyla ilgili şu görüşleri dile getirmiştir:

Kamu kurumlarında faaliyet gösteren basın ve halkla ilişkiler biriminde gazetecilere bilgi akışını hızlı bir biçimde sağlamak için kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesini engelleyecek bir sistem oluşturmak gerekiyor. Gazeteci doktora ulaştığında, doktor eğer birebir daha önceden sizi tanımıyorsa bilgi vermiyor. Bilgi vermeyince gazeteci ne yapar? Kapıcısına, hastabakıcısına, hemşiresine veya hasta yakınına ya da hastanede yatan başka bir hastanın yakınına ulaşır. Elbette üçüncü dördüncü şahıstan alınan bilgi yanlış bilgi olacaktır. Şimdi burada medya mı suçlu olacak, buraya bakmak gerekiyor. Özellikle öneriler kısmında şunu söyleyebilirim ki basın ve halkla ilişkiler departmanın da belki gazetecilikten gelmiş, gazetenin işleyişini, hızlı akışını bilen birilerinin çalıştırılması ile sorun çözülecektir.

Medya bünyesinde, sağlık muhabirleri bulundurmasının yanı sıra eğitim ve kültür seviyesi düşük geniş toplum kesimlere yönelik bilgilendirici yayınlar yaparak, şiddeti artıracak yayınlardan uzak durarak, televizyonlarda şiddet görüntülerini sıfırlayıp veya azaltıp sağlık sistemi ve sağlık çalışanları ile ilgili doğru bilgiler aktararak, tarafsız duruş sergileyerek, hasta hakları kadar doktor haklarını da vurgulayarak yaptığı tahribatı kısmen tamir edebilir (Al vd., 2012: 119).

Medyada şiddeti kolaylaştıran ya da kanıksatan, şiddeti yalnızca bir üçüncü sayfa haberi olarak veren bir araç değil de, şiddetin nedenlerini sorgulayan, kamuoyunu bilgilendiren, kamu sağlığını ilgilendiren bir sorunla ilgili olarak farklı paydaşların görüşlerinin özgürce tartışılabildiği, tarafsız bir ortam sunarak işlevini yerine getirmelidir (Çınarlı, 2012).

Sağlık çalışanlarına dönük şiddet olaylarının önüne geçebilmek, çözüm sürecinin bir parçası olabilmek için sağlık haberciliğinin yapılma biçimine ilişkin

107 olarak, haber kuruluşları ile gazetecilik alanındaki meslek örgütleri samimi bir özeleştiri süreci geliştirmelidir. Bu süreçte örneğin, sağlık çalışanlarını darp etmek gibi sıradan addedilen olaylara karışanların sonrasında karşı karşıya kaldıkları cezalandırma prosedürü gibi konulara haberlerde yer vermek, ya da habere konu olan olayı açıklarken sağlık çalışanına yönelik şiddeti haklı gösterebilecek ifadeleri gelişigüzel kullanmaktan kaçınmak önemli bir ilerleme sağlayabilir. Sağlık alanındaki meslek örgütlerinin sağlık çalışanları hakkında olumsuz kalıpyargılar oluşmasına engel olacak biçimde izleme ve değerlendirme süreçlerini başlatması ve özellikle medyada bu tür içerikle baş etme stratejileri geliştirmesi de düşünülmesi gereken bir husustur ( Altun, 2013).