• Sonuç bulunamadı

Territoryalite gibi “sınır” da, özellikle 1990’lı yılların başından itibaren,

“disiplindeki coğrafi dönüş”ün (geographical turn)802

bir uzantısı olarak, mekânın siyasal, toplumsal ve ekonomik göstergelerinin tartışmaya açılmasıyla, Uluslararası İlişkiler’in önemli başlıklarından biri olmuştur. Étienne Balibar’ın da işaret ettiği üzere, bilginin, sermayenin, insanların ve şeylerin akışını kontrol etmek anlamında kullanılan “sınır”lar artık, devletin sınır/çevre bölgelerinde (peripheral zone) değil,

798 Jan Helmig , Oliver Kessler, “Space, Boundaries, and the Problem of Order: A View from Systems Theory”, International Political Sociology, Vol. 1, No. 2, 2007, s. 241.

799

Peter Taylor, “Territorial Absolutism and its Evasions”, Geography Research Forum, Vol. 16, No. 1, 1996, s. 2-3.

800 Martin Shaw, “Globality as a Revolutionary Transformation”, Martin Shaw (ed.), Politics and

Globalisation: Knowledge, Ethics and Agency, London: Routledge, 1999, s. 160.

801 Friedrich Kratochwil, “Of Systems, Boundaries, and Territoriality: An Inquiry into the Formation of the State System”, World Politics, Vol. 39, No. 1, 1986, s. 51. Ancak, Kratochwil, düzenleyici ilke olarak territoryalite ve pratikte yaşanan gelişmelerin doğurduğu sonuç arasında bir açmazın olduğunu da düşünmektedir.

175 bizzat merkezinde yer almaktadır.803

Sınırlar, artık sadece pratikte devletin merkezinde değil, aynı zamanda disiplinin de merkezinde yer almaktadır.

Territoryalite, yukarıda da vurgulandığı gibi, tanımı tartışmalı olsa da, farklı

disiplinlerde farklı çağrışımları olsa da, doğrudan “sınır” ile iç içe geçmiş bir kavramdır.804

Hatta Newman, iki kavram arasındaki ilişkiyi simbiyoz olarak tanımlayarak, biri olmadan diğerinin anlaşılamayacağını belirtmektedir.805

Ouali de, sınırların territoryalitenin yaratılmasında ve ona içkin kurumların ve sembollerin inşasında hayati rol oynadığına işaret etmektedir. Ona göre, sınırlar territoryaliteler arasındaki uzaklık/mesafe ve farklılıklara işaret ederek benzer territoryalite içinde bir birlik/bütünlük duygusu yaratırlar.806

Newman, ayrıca, nasıl ki territoryalite çok boyutlu bir kavram ise, sınırın da çok boyutlu olduğuna vurgu yapmaktadır.807

Zira sınırlar, tarihsel, doğal, kültürel, siyasal, sosyal, ekonomik ve sembolik fenomenlerdir ve sınırların bu her bir boyutu, territoryalitenin inşasında farklı anlamlarda kullanılmaktadır.808

Sınırları, aynen Newman gibi, bir etkileşim aracı olarak gören Jackson ve Zacher’a göre de sınırlar, genel kanının aksine aslında bizi ayırmaz, hatta zaman zaman bağlar ve bütünleştirir. Sınırlar ve sınır aşan etkileşimler de, öz olarak, birbirine zıt şeyler değildir. Onlara göre, karşılıklı olarak birbirinin sınırlarını tanıyan devletler, daha çok etkileşime girerler, tam tersi durumlarda yani sınırların tam net olmadığı yerlerdeyse güvenlik, refah ve etkileşim sorunu vardır.809

Joel S. Migdal da,

803 Étienne Balibar, We, the People of Europe?: Reflections on Transnational Citizenship, New Jersey: Princeton University Press, 1999, s. 1.

804 James Anderson, Liam O’Dowd, “Borders, Border Regions and Territoriality: Contradictory Meanings, Changing Significance”, Regional Studies, Vol. 33, No. 7, 1999, s. 598.

805 David Newman, “Territory, Compartments and Borders: Avoiding the Trap of the Territorial Trap”, Geopolitics, Vol. 15, No. 4, 2010, s. 774.

806 Abdelhamid el Ouali, “Territorial Integrity: Rethinking the Territorial Sovereign Right of the Existence of the States”, Geopolitics, Vol. 11, No. 4, 2006, s. 634.

807 Newman, “Territory, Compartments…, s. 774.

808 Anssi Paasi, “Constructing Territories, Boundaries and Regional Identities”, Thoman Forsberg (ed.), Contested Territory: Border Disputes at the Edge of the Former Soviet Empire, Aldershot: Edward Elgar, 1995, s. 42. Ayrıca bakınız: Anssi Paasi, “Boundaries in a Globalizing World”, Kay Anderson, et al. (ed.), Handbook of Cultural Geography, London: Sage, 2003, s. 464.

809 Jackson, Zacher, “The Territorial Covenant…, s. 23. Jackson ve Zacher’in “Bugün devletler birbirlerinin toprak bütünlüklerine ve egemenliklerine daha çok saygı gösteriyorlar” tespitine katılmayan Ferguson ve Mansbach’a göre, bu durumun iki nedeni vardır. Öncelikle, self determinasyonla ilişkili istisnalar dışında küresel politikada territoryalitenin önemi azaldı, ikinci olarak da savaşın maliyeti yükseldi. Yale H. Ferguson, Richard W. Mansbach, “Remapping Political Space: Issues and Nonissues in Analyzing Global Politics in the Twenty-First Century”, Yale H.

176

sadece harita üzerindeki basit bir coğrafi ayraç olarak görülemeyecek, bizin bittiği,

onların başladığı yere tekabül eden sınırları, sembolik ve sosyal boyutları olan bir

şey olarak tanımlamaktadır.810

Benzer şekilde Malcolm Anderson da, siyasal kararlarla belirlendiği ve yasal metinlerle düzenlendiği için sınırları bir kurum; devlet politikasının bir aracı olduğu için bir süreç; kimin toplumun üyesi kimin yabancı olduğuna karar verdiği için kimliğin işareti/sınırı (markers of identity); ve aynı zamanda bir söylem olarak tanımlayarak, sınırların çok boyutluluğuna işaret etmektedir.811

Rob Shields, sınırın ontolojisi başlığı altında çizdiği tabloda, sınırların çit, duvar, teller, kapılar, tehlike işaretleri ve eylemi kapsayan somut yanları; manevi unsurlar, vatandaşlık, kimlik ve güven(sizlik) duygusu gibi sanal yanları; retorik, temsil, bilgi akışı gibi soyut yanları; çıktılar, riskler ve eğilimler gibi olası (probable) yanları olduğunu belirtmektedir.812

Sınırı, hem bir iletişim ve köprü aracı hem de iletişime ve harekete engel bir araç olarak değerlendiren Newman, sınırın sadece sınır taşını çizmek ya da onu haritada belirtmek pratiklerinden ibaret olmadığını, toplumsal olarak kimin dâhilde, kim hariçte kalacağının belirlendiği bir süreç olduğunu da eklemektedir.813

Aynı noktaya işaret eden Annsi Paasi de, özellikle demir perdenin yıkılması ve küreselleşmenin etkileriyle artan sınır çalışmalarında, sınırların sadece materyal fonksiyonları değil, kimliğin inşasındaki rolü, sembolik ve metaforik anlamlarının da tartışıldığını vurgulamaktadır. Ona göre, sınırlar artık sadece sınır bölgesinde yaşayan insanlar üzerinde etkileri olan bir olgudan ziyade,

Ferguson, R. J. Barry Jones (ed.), Political Space: Frontiers of Change and Governance in a

Globalizing World, Albany: Suny Press, 2002, s. 99.

810

Joel S. Migdal, “Introduction”, Joel S. Migdal (ed.), Boundaries and Belonging: States and

Societies in the Struggle to Shape Identities and Local Practices, Cambridge: Cambridge University

Press, 2004, s. 5. Reece Jones, “Categories, Borders and Boundaries”, Progress in Human Geography, Vol. 33, No. 2, 2009, s. 177.

811

Malcolm Anderson, Frontiers: Territory and State Formation in the Modern World, Cambridge: Wiley-Blackwell, 1997, s. 1–3. Benzer bir tespit için bakınız: Thorsten Bonacker, “Debordering by Human Rights: The Challenge of Postterritorial Conflicts in World Society”, Stephan Stetter (ed.),

Territorial Conflicts in World Society: Modern Systems Theory, International Relations and Conflict Studies, London: Routledge, 2007, s. 21.

812 Rob Shields, “Boundary-Thinking in Theories of the Present: The Virtuality of Reflexive Modernization”, European Journal of Social Theory, Vol. 9, No. 2, 2006, s. 226.

177

toplumun bütünü üzerinde etkileri olan bir dizi söylem ve pratikten oluşan bir olgudur.814

Bu çok boyutluluğuna rağmen, Uluslararası İlişkiler çalışmalarında geleneksel olarak sınırlar, bir uzamsal birimi diğerinden ayıran ve harita üzerinde gösterilen coğrafi hatlar ya da kontrol noktaları, güvenlik bölgesi, geçiş noktası, pasaport kontrolü olarak anlaşılmış815

ve disiplinde de büyük oranda uluslararası antlaşma ve çatışmalara konu olmasının dışında, tali yollardan ilgi görmüştür. Ancak, sınırlar, modern uluslararası sistemin oluşumundan kimliğe, devletin kapasitesinden egemenliğin anlamına kadar uzanan oldukça geniş bir yelpazede disiplin için oldukça verimli ve asli bir konudur. Bu gerçeğin anlaşılmasıyla birlikte, disiplinde bu alanda hatırı sayılır düzeyde bir birikim de oluşma aşamasındadır. Bir anlamda Newman’ın tabiriyle, sınır çalışmalarında (limology) bir “Rönesans” yaşanmaktadır.816

Bu birikime dikkat çeken Newman, başka bir çalışmasında, bugün Sosyoloji, Antropoloji, Uluslararası Hukuk, Siyaset Bilimi ve Coğrafya gibi birçok disiplinin ilgi alanına giren sınıra dair tartışmalarda, giderek sorun haline dönüşen jargon farklılığından şikâyet etmektedir.817

Uluslararası İlişkiler çalışmalarında sınırlar, daha çok uluslararası sistemin inşası, modern devletin doğuşu ve egemenlik üzerinden tartışılmaktadır.

Territoryalite gibi sınırlar da, sanılanın aksine aslında, modern dönemin bir

ürünüdür. Westphalia Barışı öncesi dönemde, bugünkü anladığımız tarzda uluslararası sınırlar yoktur.818

Zacher’e göre, modern döneme geçiş, bu sınırların inşası ve bu sınırlar içindeki egemen otoritenin doğuşuyla birlikte mümkün

814 Annsi Paasi, “Boundaries as Social Practice and Discourse: The Finnish-Russian Border”,

Regional Studies, Vol. 33, No. 7, 1999, s. 670.

815

Chris Rumford, “Theorizing Borders”, European Journal of Social Theory, Vol. 9, No. 2, 2006, s. 156. Vladimir Kolossov, “Theoretical Limology: Postmodern Analytical Approaches”, Diogenes, Vol. 53, No. 2, 2006, s. 14.

816

David Newman, “Borders and Bordering: Towards an Interdisciplinary Dialogue”, European

Journal of Social Theory, Vol. 9, No. 2, 2006, s. 172-173. Vladimir Kolossov, “Border Studies:

Changing Perspectives and Theoretical Approaches”, Geopolitics, Vol. 10, No. 4, 2005, s. 606. 817 David Newman, “The Lines that Continue to Separate Us: Borders in Our Borderless World”,

Progress in Human Geography, Vol. 30, No. 2, 2006, s. 147.

818

Benno Teschke, “Geopolitical Relations in the European Middle Ages: History and Theory”,

International Organization, Vol. 52, No. 2, 1998, s. 353. Teschke’ye göre, feodal dönemde, sadece iç

ve dış arasındaki sınırlar değil, devlet ve piyasa arasındaki sınırlar da belirginleşmemiştir. Her iki sınırın da oluşumu, modern döneme geçişle birlikte gerçekleşmiştir.

178 olmuştur.819

Orta Çağ’da hem insanların kendi kimliklerini tanımlarken hem de siyasal birimler arasındaki ilişkilerde kullanılan doğal sınırlar, modern devletle birlikte önce somutlaştırılmış, daha sonra doğallıktan çıkarılmış ve son olarak da kutsal unsurlar işlenerek fetişleştirilmiştir.820

Rhys Jones da, Orta Çağ’da siyasal düşüncenin daha çok siyasal toplum üzerinde yoğunlaştığını, iktidarın mekâna ilişkin siyasal göstergelerinin ikincil nitelikte bir konu olduğunu vurgulamaktadır.821

Bu anlamda modern sınırların doğuşu ve devletin inşası eş zamanlı olarak okunması gereken iki önemli gelişmedir. Örneğin Steinberg, modern devletin doğuşu sürecinin,

inside’lar yaratma süreci üzerinden okunduğunu, sınır çizme ve o alanı yönetmenin

devlet olmakla eş değer tutulduğunu belirtmektedir. Ona göre bu anlatı, devletin ve sınırların geleneksel anlamının yeniden üretilmesine hizmet etmektedir.822

Sınırlar, sadece devlet inşası ve devletin yeniden üretilmesi süreci açısından değil, aynı zamanda başta güvenlik politikaları olmak üzere, devlet aygıtının ürettiği politikaların kaynağı ve bu politikaların meşrulaştırılması için de kullanılan bir araç konumundadır. Bu anlamda güvenlik ve egemenliğin bir aracı konumundaki sınırlar, Thomas Wilson ve Hastings Donnan’a göre, devletin özellikle komşularıyla olan ilişkilerine dair (hem geçmişte yaşanan hem de gelecekte yaşanacak olan ilişkiler için) fiziksel bir kayıttır.823

Sınırların bu yönlerine atıfta bulunan Shapiro’ya göre, devlet egemenliğinin muhafazası, her şeyden önce, devletin sınırlarını tehdit eden akımların kontrolü ve yönlendirilmesi için engellemeler/yasaklar üretme eylemlerini kapsamaktadır.824

Egemenliğin muhafazasının temel unsuru olan ve öz olarak

819 Mark W. Zacher, “The Territorial Integrity Norm: International Boundaries and the Use of Force”,

International Organization, Vol. 55, No. 2, 2001, s. 215. Le Goff da, sınırların devletlerin inşasıyla

birlikte anlam kazandığına işaret etmektedir. Jacques Le Goff, The Birth of Europe, Oxon: Blackwell, 2005, s. 3–4.

820 Marius Schaffter, et al., “Unbounded Boundary Studies and Collapsed Categories”, Progress in

Human Geography, Vol. 34, No. 2, 2010, s. 259.

821 Rhys Jones, People/States/Territories: The Political Geographies of British State Transformation, Oxford: Blackwell Publishing, 2007, s. 17.

822

Steinberg, op. cit., s. 470. 823

Thomas M. Wilson, Hastings Donnan, “Nation State and Identity at International Borders”, Thomas M. Wilson, Hastings Donnan (ed.), Border Identities: Nation and State at International

Frontiers, Cambridge: Cambridge University Press, 1998, s. 9. Benzer tespitler ve sınır çalışmalarının

içeriğiyle ilgili oldukça çarpıcı bir çalışma için bakınız: David Newman, Anssi Paasi, “Fences and Neighbours in the Postmodern World: Boundary Narratives in Political Geography”, Progress in

Human Geography, Vol. 22, No. 2, 1998, s. 191–201.

824 Michael J. Shapiro, “Sovereignty and Exchange in the Orders of Modernity”, Alternatives: Local,

179

jeopolitik kaygılarla ilişkilendirilen sınır güvenliği ve kontrolü, özellikle 2001’den sonra artmıştır. Deborah Cowen ve Neil Smith’in ifadesiyle, “konteynırları XXI. yüzyılın Truva atları olarak gören yaklaşım”, giderek ağırlığını hissettirmektedir. Özellikle 11 Eylül olaylarının ardından terörle savaş söylemi zaten oldukça güçlü ve eski olan territoryal güvenlik çemberi saplantısına yeniden hayat vermiştir. Yeni gözetleme pratikleri ve parmak izi, el şekli, yüz taraması, retina kullanılarak biyometrik teknoloji geliştirilmiştir.825

İçinde bulunduğumuz dönemde küreselleşmenin getirileriyle, devlet egemenliğinin erimeye başladığı yönündeki tartışmalar, devletin büyük oranda sınırlar vasıtasıyla kontrol ettiği akımlar (flows) üzerindeki, bu kabiliyetinin kaybolmaya başladığına dair tezlere dayanmaktadır. Modern devletin, bilgiyi, malları ve hepsinden önemlisi bireylerin hareketlerini kontrol etme kabiliyeti, devlet egemenliğinin en önemli göstergelerinden biri olmuştur.826

Devlet, bu kontrol yeteneğini sürdürdüğü ölçüde, egemen devlet olarak tanımlanmıştır. Gertjan Dijkink’e göre, territoryal egemenliği oluşturan bu kontrol ve meşruiyetin, sınırlar ve başkent gibi uzamsal dayanakları ve uluslararası sistem gibi dışsal referansları vardır. Uluslararası sistemin anarşik karakteri de, sınırlar üzerinden sağlanan kontrolü, devlet egemenliğinin temel misyonlarından biri haline getirmiştir. Gümrük, pasaport/vize rejimi, çit/tel/duvar/mayınlı bölge, ulusal ve askeri savunma gibi araçlar da, devlet egemenliğinin kontrol göstergeleridir. Bu kontrol pratikleri ve sembolleri, ulusal kimliğin nerede duracağını da belirleyen son duraklardır.827

Sınırların doğal, yapay/suni, mental ya da epistemik828

olması, sınıra atfedilen sosyal, ekonomik ve siyasal anlamların içeriğini değiştirmemektedir. Bu anlamda aslında, doğal ya da suni tüm sınırları, Mercator Projeksiyonu’nda gösterildiği gibi,

825 Deborah Cowen, Neil Smith, “After Geopolitics? From the Geopolitical Social to Geoeconomics”,

Antipode, Vol. 41, No. 1, 2009, s. 32. Cowen ve Smith’in tespitine göre, ABD’de 4.000 olan gümrük

memuru sayısı 2001’de 9.000’e, 2008’de ise FBI’da çalışan görevli sayısını geçerek 17.819’a ulaşmıştır.

826

William Walters, “Border/Control”, European Journal of Social Theory, Vol. 9, No. 2, 2006, s. 199.

827 Gertjan Dijkink, Hans Knippenberg, “The Territorial Factor: An Introduction”, Gertjan Dijkink, Hans Knippenberg, The Territorial Factor: Political Geography in a Globalising World, Amsterdam: Amsterdam University Press, 2001, s. 17.

828

Epistemik ya da epistemolojik sınırların XVIII. yüzyılda, teo-politik yerine seküler politiğin inşasıyla anlam kazandığı yönündeki tespitler için bakınız: Walter D. Mignolo, Madina V. Tlostanova, “Theorizing from the Borders: Shifting to Geo- and Body-Politics of Knowledge”,

180

sabit ya da değişmez hatlar olarak görmek yerine, onları inşa edilen, üretilmiş şeyler olarak görmek gerekmektedir.829

Ancak genellikle, deniz, dağ, çöller gibi doğal sınırlar olumlu bir çağrışım yaparken ve meşruiyeti daha az sorgulanırken, doğal olmayan, insan yapımı sınırlarsa, çoğunlukla olumsuz şekilde algılanmaktadır. Henk van Houtum’a göre, artık literatürde, tüm sınırların insan yapımı olduğu konusunda bir oydaşma sağlanmış durumdadır.830

Anders Hellström de, haritalarda gördüğümüz ve gerçek hayatta da karşılığı olan fiziksel sınırlarla çakışan sınırların bile doğal olmadığını, doğal ya da yapay tüm sınırların hepsinin insan kararlarının bir ürünü olduğunu çünkü hem devlet, hem de sınırların sosyal olarak inşa edildiğini ileri sürmektedir.831

Jackson, sınırların ve haritaların nasıl inşa edildiğine dair çarpıcı bir örnek vermektedir. Ona göre, XV. yüzyıldaki Avrupa haritasıyla XVII. veya XX. yüzyıldaki Avrupa haritası kesinlikle birbirinden çok farklıdır. Çünkü ilki kilisenin ve papazların, ikincisi prenslerin, üçüncüsü egemen devletlerin haritasıdır. Her bir harita, egemen otorite türüne göre belirlenmiştir.832

Bugün ise, küreselleşmenin toplumsal, siyasal, ekonomik çıktıları, AB entegrasyonu, devlet dışı aktörlerin etkinliği gibi birçok gelişmeyle birlikte, yeni bir dünya haritası şekillenmektedir. Bu şekillenme sürecinde, her ne kadar devletlerin fiziksel sınırları açısından önemli değişimler yaşanmasa da, devletin siyasal alan ve olana dair kontrol kabiliyeti, egemenliğin anlamı, territoryalitenin işlevi önemli bir değişim sürecini tecrübe etmektedir. Bununla birlikte, bugün içinde yaşadığımız dünya küresel bir köy halini almış, teknolojik gelişmeler uzama ve mekâna dair her türlü sınırları alt üst etmiş, siyasetin çizdiği sınırlar törpülenmiş, egemenlik bazı açılardan aşınmış ve ulus-devlet ölümünün eşiğine gelmiş olsa da, sınırlar hala hem uluslararası ilişkilerin hem de günlük yaşamın en önemli parçalarından biri olmaya

829

Noel Parker, et al., “Lines in the Sand? Towards an Agenda for Critical Border Studies”,

Geopolitics, Vol. 14, No. 3, 2009, s. 586.

830 Henk Van Houtum, “The Geopolitics of Borders and Boundaries”, Geopolitics, Vol. 10, No. 4, 2005, s. 675.

831 Anders Hellström, “Beyond Space: Border Making in European Integration, the Case of Ireland”,

Human Geography, Vol. 85, No. 3, 2003, s. 125.

832 Robert H. Jackson, “Boundaries and International Society”, Barbara Allen Roberson (ed.),

International Society and the Development of International Relations Theory, London: Continuum,

181

devam etmektedir.833 Ayrıca sınırların disiplinde giderek daha çok tartışılan bir konu olmasına ve özellikle Postpozitivist dönemde sınırın anlamı ve göstergeleri konusunda hatırı sayılır bir birikimin oluşmasına rağmen sınıra ilişkin kavramlarımız, metaforlarımız ve sözlüğümüz, sınırın doğasına ilişkin paradigmatik bir dönüşüm için henüz yeterli değildir. Williams’ın da kaydettiği üzere, sınıra ilişkin tartışmalar, hala yeterince çözümlenememiş devlet sınırı olgusunun epistemolojik ve ontolojik varsayımları üzerinden yürütülmeye devam etmektedir.834

Kısacası bizim “devlet istisnacılığı” adını verdiğimiz, Agnew’in “territoryal tuzak” olarak adlandırdığı durum, sınırın anlamı, doğası ve göstergeleri konusunda da tahakkümünü sürdürmektedir.