• Sonuç bulunamadı

Bartelson, “eğer Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler disiplinlerinin cevaplaması gereken bazı sorular varsa, egemenlik nedir sorusu kesinlikle onlardan biri”656

diyerek, kavramın bu disiplinler için önemine atıfta bulunmaktadır. Egemenlik, bir Uluslararası İlişkiler öğrencisinin, uluslararası ilişkileri anlayabilmesi için gerekli en temel kavramlardan biridir. Ian Clark’ın öz ifadesiyle egemenlik, “uluslararası ilişkilerin ruhunu” oluşturmaktadır.657

Disiplinde bu kadar önemli bir yer işgal etmesine karşılık, egemenliğin ne olduğu sorusuna yanıt arayan birçok kişi için egemenlik, her şeyden önce, oldukça “tartışmalı” bir kavramdır. Léon Duguit, 1922 yılında, egemenlikle ilgili son iki asırdır bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalar yapıldığını belirterek, bu tartışmaların, konuyu aydınlatmaktan ziyade anlaşılmaz kıldığından şikâyet etmiştir. Duguit, aynı zamanda konuyla ilgili terminoloji belirsizliğinin meseleyi daha da zorlaştırdığını not etmektedir.658

Benzer şekilde Keohane de egemenliğin tanımlanmasına yönelik en önemli sorunun, “kavramın tanımlanmasından çok tartışılması” olduğunu belirtmektedir.659

Duguit’in tespitinin üzerinden yaklaşık bir asır geçmiş olmasına rağmen, kavramı tanımlamak konusunda çok fazla mesafe kat ettiğimiz söylenemez. Peki, egemenlik neden bu kadar tartışmalı ya da Waltz’un ifadesiyle, “can sıkıcı” (bothersome) bir kavram?660 Çalışmanın bu bölümünde egemenlik nedir sorusuna yanıt aranmadan önce, egemenliğin neden tanımlanamadığına ilişkin tartışmalara değinilmiştir.

Kavramın Bodin tarafından ilk kez kullanıldığı 1576 yılından beri, egemenlikle ilgili literatür analiz edildiğinde, Siyaset Bilimi, Uluslararası Hukuk ve Uluslararası İlişkiler çalışmalarında işgal ettiği merkezi önemin etkisiyle kavramı tanımlamaya yönelik hatırı sayılır düzeyde bir birikim oluşmuş durumdadır. Bu

656 Bartelson, A Genealogy of Sovereignty…, s. 1.

657 Ian Clark, “Making Sense of Sovereignty”, Review of International Studies, Vol. 14, No. 4, 1988, s. 304.

658

Léon Duguit, “Egemenlik ve Özgürlük”, Cemal B. Akal (ed.), Devlet Kuramı, Ankara: Dost, 2005, s. 379.

659 Keohane, “Sovereignty, Interdependence…, s. 92.

140

önem ve birikime rağmen, egemenlik neden hala tartışmalı bir kavram? Ersun N. Kurtuluş, bu soruya oldukça anlamlı bir yanıt vererek, egemenliğin tanımı konusundaki belirsizliklere ışık tutmaktadır. Ona göre, egemenlik, bu kavramla birlikte kullanılan devlet, iktidar, otorite, hak/sorumluluk ve beden politikası gibi kavramların doğası nedeniyle tartışmalı bir kavramdır. Kurtuluş, aynı zamanda, egemenliğin tarihsel birikimde hangi anlamlarda kullanıldığının önemli olduğunu, çünkü egemenliğin bazı anlamlarının birbiriyle örtüşürken, bazılarının örtüşmediğini vurgulamaktadır.661

Aynı noktaya işaret eden Louis Henkin de, egemenliğin birçok farklı anlama gelecek şekilde kullanıldığını ve bu kullanımların bazılarının oldukça tartışmalı ve gereksiz olduğunu belirtmektedir.662

Başka bir çalışmasında, kavramın çok yaygın kullanıldığı konusundaki tespitini daha da ileri götüren Henkin, egemenliğin hem kötü bir kavram hem de kötü bir “slogan” olduğunu dile getirmektedir. Bağımsızlık, eşitlik, otonomi, territoryal otorite, toprak bütünlüğü gibi birçok kavramın egemenlikle ilişkili olduğunu ve bu durumun ciddi bir düşünsel karmaşaya yol açtığını belirterek, egemenlik kavramından kurtulmamız gerektiğini savunmaktadır.663

Çünkü Henkin, egemenliğin geleneksel yorumunun -yani devletin ayrıcalıklı statüsü ve kendi sınırları içinde istediğini yapabilmesi yeteneği şeklindeki egemenlik yorumunun- tehlikeli olduğuna inanmaktadır.664 Paralel olarak Jacques Maritain de, Henkin’den yarım asır önce, egemenlik kavramının çok belirsiz olduğunu, kavramı kullananlar açısından teorik olarak bazı sorunlar yarattığını, kavramın öz olarak (intrinsically) hatalı olduğunu ve bizi yanlış yönlendirdiğini belirtmiştir.665

Henkin ve Maritain’in bu yorumlarına karşılık, John H. Jackson, egemenliğin ne kötü bir kavram ne de kötü bir politik slogan olduğunu, ancak egemenliğin bazı çevreler tarafından bilerek kötü kullanıldığını iddia etmektedir. Üstelik Jackson’a

661 Ersun N. Kurtuluş, “Theories of Sovereignty: An Interdisciplinary Approach”, Global Society, Vol. 18, No. 4, 2004, s. 347–348.

662

Louis Henkin, How Nations Behave: Law and Foreign Policy, New York: Praeger, 1968, s. 42’den aktaran Kathleen Claussen, Timothy Nichol, “Reconstructing Sovereignty: The Impact of Norms, Practices and Rhetoric”, The Bologna Center Journal of International Affairs, Vol. 10, 2007, s. 21. 663 Louis Henkin, International Law: Politics and Values, Dordrecht: Martinus Nijhoff, 1995, s. 8–10. 664

Louis Henkin, “That S Word: Sovereignty, and Globalization, and Human Rights, Et Cetera”,

Fordham Law Review, Vol. 68, No. 1, 1999, s. 12–13.

665 Jacques Maritain, “The Concept of Sovereignty”, The American Political Science Review, Vol. 44, No. 2, 1950, s. 343.

141

göre, egemenlikten kurtulmaya çalışmak işimize yaramaz, çünkü bu durumda egemenlikle ilgili, onunla iç içe geçmiş durumdaki birçok kavram da askıda kalır.666 Jackson gibi Christopher J. Bickerton da, son dönemlerde egemenlik konusunda çalışmaların arttığını ve birçok kişinin devlet egemenliği kavramını şiddetli bir şekilde eleştirdiğini belirterek, bu tartışmaların mantıksal olarak hatalı yönlerine atıfta bulunmaktadır. Ona göre, devlet egemenliğini şiddetle eleştirmek, onu hatalı, moral olarak tehlikeli, politik olarak ise yetersiz/etkisiz olarak nitelendirmek, siyasal alternatifleri görmemizi engellemektedir. Egemenlik bu denli eleştirilmemelidir çünkü özgürlük ve demokrasi gibi modern siyasetin birçok olgusu egemenlikle iç içedir.667

Sonuç olarak, buraya kadar yapılan tartışmalara bakarak, egemenliğin neden tanımlanamadığı konusundaki en önemli gerekçelerden biri, devlet, bağımsızlık, iktidar, otorite ve territoryalite başta olmak üzere, kavramın birçok kavramla iç içe geçmiş olmasıdır. Egemenliği tanımlamaya yönelik her girişim, kavramla ilişkilendirilen tüm boyutları içerecek kadar geniş kapsamlı olmalıdır. Böylesi bir tanım hem pedagojik açıdan hem de epistemik olarak işlevsel olmayacağı için, egemenlik tanımları sürekli olarak bir kriz içinde olmaya devam edecektir.

Egemenliğin bu kadar çok kavramla iç içe geçmiş olması, sadece tanımlanmasını zorlaştırmıyor aynı zamanda egemenliği oldukça güçlü bir politik araç haline de dönüştürüyor. Tanımı konusunda sürekli olarak bir kriz yaşadığımız egemenliğin bu kadar güçlü olması, Walker’ın ifadesiyle, siyasal anlamda birçok “günahın/kusurun” ve pratiğin üzerini örtüyor. Bu nedenle, egemenliğe ilişkin kavramsal olarak bir “çözüm/boşaltım” (unpacking) yapmak zorundayız.668 Çalışmanın bu bölümündeki ana amaçlarımızdan biri de bu çözümleme süreci üzerinde yoğunlaşmaktır.

Egemenliğe dair yapılan çalışmalarda egemenlik, uluslararası ilişkilerin temeli, tanımlayıcı karakteristiği, kurucu unsuru, temel referans noktası gibi

666

John H. Jackson, “Sovereignty-Modern: A New Approach to an Outdated Concept”, American

Journal of International Law, Vol. 97, No. 4, 2003, s. 788–789.

667 Christopher J. Bickerton, et al., “Introduction: The Unholy Alliance Against Sovereignty”, Christopher J. Bickerton, et al. (ed.), Politics without Sovereignty: A Critique of Contemporary

International Relations, New York: UCL Press, 2007, s. 10-12.

668

R. B. J. Walker, “Polis, Cosmopolis, Politics”, Alternatives: Local, Global, Political, Vol. 28, No. 2, 2003, s. 274. R. B. J. Walker, “International Relations Theory and the Fate of the Political”, Michi Ebata, Beverly Neufeld (ed.), Confronting the Political in International Relations, London: Macmillan, 2000, s. 231.

142

etiketlerle tanımlanmaktadır. Bu tarz tanımlamalar da, kavramın gücünü artıran bir diğer unsurdur. Egemenliğin bu gücüne işaret eden Foucault’ya göre, egemenlik, hem monarşilerin hem de modern devletin iktidarlarını güçlendirmek için kullandıkları bir “silah”tır. Önceden, monarşiler daha sonra da parlamentolar bu silahı oldukça etkili bir şekilde kullanmışlardır.669

Foucault, egemenliğin krala ve kralın yönetme ve sadakati zorlama gücüne refere ettiğini belirterek, egemenliği aynı zamanda söylemle doğrudan ilişkilendirmiştir. Ona göre, güç/iktidar ve söylem arasındaki ilişki, egemenliğin iki anlamını oluşturur; egemenlik teorisi, egemenin gücünü tanımlamayı ve onu sınırlamayı içerir.670

Bodin’den bugüne, egemenlik doğrudan iktidarın kaynağı, kapasitesi ve kapsamıyla ilişkilendirildiği için,671

epik bir anlatı olarak düzeni sağlamaya, barışı ve birliği tesis etmeye, savaşın gerekliliğini göstermeye ve şiddeti meşrulaştırmaya yarayan bir araç olarak kullanılmaktadır.672 Jenik Radon’a göre, siyasal bir slogan/araç olarak oldukça güçlü olan egemenliğin anlamı, tarihsel süreç içinde her dönemde değişmiş olmasına rağmen akademik dünya her değişimde anlamlı, işlevsel bir egemenlik tanımı bulmak için uğraşmaktadır.673

Egemenliğin tanımlanamamasındaki ikinci gerekçe, kavramın bu gücüyle ilgilidir. Epik bir anlatı, politik silah/slogan, iktidar aracı, meşruiyet unsuru ve hatta Malinowski’nin meşhur tabiriyle, “insanlığın en büyük düşmanı”674

gibi tanımlamalarla ilişkilendirilen egemenliği, üzerinde herkesin az çok anlaştığı bir tasnife, kategoriye dâhil etmek pratik olarak mümkün görünmemektedir.

Egemenliğin neden tanımlanamadığına dair son gerekçeyse, kavramın doğasıyla ilişkilidir. Philpott’a göre egemenlik, genellikle bir sıfatla kullanılır, tek başına bir anlam ifade etmez. Egemenliği anlamlı kılan devlet egemenliği, halk

669 Foucault, Society Must Be Defended…, s. 35.

670 Marianne Constable, “Foucault and Walzer: Sovereignty, Strategy and the State”, Polity, Vol. 24, No. 2, 1991, s. 271.

671 Brian C. J. Singer, Lorna Weir, “Sovereignty, Governance and the Political: The Problematic of Foucault”, Thesis Eleven, No. 94, 2008, s. 51. Koskenniemi de aynı fikirdedir. Ona göre de egemenlik, iktidarı/otoriteyi anlamak ve açıklamak ya da onu meşrulaştırmak özleminden kaynağını almaktadır. Martti Koskenniemi, “Conclusion: Vocabularies of Sovereignty-Powers of a Paradox”, Hent Kalmo, Quentin Skinner (ed.), Sovereignty in Fragments: The Past, Present and Future of a

Contested Concept, Cambridge: Cambridge University Press, 2010, s. 223.

672 Elshtain, “Rethinking Sovereignty…, s. 175. 673

Jenik Radon, “Sovereignty: A Political Emotion, Not a Concept”, Stanford Journal of International

Law, Vol. 40, No. 2, 2004, s. 196.

674 Bronislaw Malinowski, Magic, Science and Religion and Other Essays 1948, Robert Redfield (ed.), Montana: Kessinger Publishing, 2004, s. 309.

143

egemenliği, territoryal egemenlik, anayasal egemenlik, göreli egemenlik, askıdaki egemenlik675 vb. gibi birçok sıfat kullanılsa da, bu sıfatların çağrıştırdığı üç anlam vardır. Birincisi, egemenliği kimin elinde tuttuğunu belirler yani egemenlik Bodin ve Hobbes’un dediği gibi her zaman tek kişinin elinde olmaz bazen üçlü bir yönetim, hükümet, komite ya da Rousseau’nun dediği gibi bir genel irade (general will) etrafında toplanmış insanların elinde olabilir. İkinci sıfat, egemenliğin coğrafi olarak kapsamını belirler yani egemenliğin içsel ve dışsal olup olmadığını. Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde de tartışılacağı üzere, içsel ve dışsal ayrımıyla iki tip egemenlik olsa da, aslında, ikisi de birbirinin bileşenidir, bir arada var olurlar. Üçüncü sıfat ise, egemenliğin mutlak olup olmadığını nitelemektedir.676

Philpott’un egemenliği anlamak için gerekli gördüğü bu sıfatların, egemenliği anlamak için yetersiz ve hatta gereksiz olduğunu belirten Camilleri’ye göre, göreli, kazanılmış, askıda, anayasal, paylaşılmış, bölünebilir, geçişken, post-devlet vs. gibi sıfatlardan kurtulmak gerekir. Camilleri, egemenlikle birlikte bu kadar sıfatın kullanılıyor olmasının egemenliğe ilişkin üç belirsizlikten kaynaklandığını ileri sürmektedir. İlki kavrama ilişkin bizim yukarıda tartıştığımız belirsizlikler, ikincisi kavramın kullanılma niyeti ve amacından kaynaklanan belirsizlik (yani nasıl kullanılıyor, tanımlayıcı mı, betimleyici mi, analitik mi yoksa bunların hepsinden biraz mı? Söylem olarak mı, politika yapıcılara rehber olarak mı yoksa kavramın açıklayıcı gücünü artırmak için mi?) üçüncü ve son olarak da egemenliğin normatif anlamı ve değerine ilişkin belirsizlikler.677

Bu sıfatların dışında, kavramın tek başına kullanıldığında neyi çağrıştırdığı, kullanıldığı bağlama göre değişmektedir, zaten bu çalışmanın başlığındaki “devlet egemenliği” vurgusu da, bu karışıklığı gidermek için bilinçli olarak yapılmıştır. Egemenlik konusundaki çalışmalarıyla en sık referans alan isimlerden biri olan

675 Kosova ve Doğu Timor örneklerinde olduğu gibi BM işgalinin devleti sona erdirmediği, sadece egemenliği askıya aldığını belirtmek için “askıya alınmış/askıda egemenlik” kavramı kullanılmıştır. Alexandros Yannis, “The Concept of Suspended Sovereignty in International Law and Its Implications in International Politics”, European Journal of International Law, Vol. 13, No. 5, 2002, s. 1052.

676 Daniel Philpott, “Westphalia, Authority and International Society”, Political Studies, Vol. 47, No. 3, 1999, s. 570–571.

677 Joseph Camilleri, “Sovereignty Discourse and Practice: Past and Future”, Trudy Jacobsen, et al. (ed.), Re-envisioning Sovereignty: The End of Westphalia?, Hampshire: Ashgate Publishing, 2008, s. 34.

144

Hinsley, egemenliğin bir gerçek (fact) olmadığını, onunla ilişkilendirilen otorite ve iktidarın gerçek olduğunu belirtmektedir. Egemenlik, Hinsley’e göre, otorite hakkındaki faraziyedir.678

Bu nedenle de, algılanması ve tanımlanması oldukça sorunludur. James J. Sheehan’a göre de egemenlik, siyasal bir kavram ama demokrasi ve monarşi gibi siyasal kavramların tersine, gücün/iktidarın konumunu tanımlamaz, parlamento ya da bürokrasi gibi iktidarı kullanan kurumları da tanımlamaz, düzen ya da adalet gibi iktidarın amacını da tanımlamaz. Egemenlik, toplumdaki diğer dini, sosyal ve ekonomik organizasyonlardan ayrılan, onlardan otonom durumda bulunan siyasal bir güçtür.679

Bu yüzden de, onu sınıflandırmak, tanımlamak, algılamak demokrasiyi, bürokrasiyi, adaleti tanımlamaya, algılamaya benzemez. Joanne Barker ise, egemenliğin tarihsel olarak durumsal/olumsal (contingency) olduğunu ve bu niteliğinin onu tanımlamayı sorunlu hale getirdiğini ifade etmektedir. Daha önceden ne anlama geldiği ve şu an neyi ifade ettiği, kavramla ilişkilendirilen siyasal öznenin diğerleriyle olan ilişkilerinde ve siyasal ajandalarında kavramı nasıl kullandıklarına göre değişmektedir. Bu yüzden egemenliğin ne olduğu, dile getirildiği tarihsel ve kültürel bağlam içinde değerlendirilmelidir çünkü özel sosyal durumlar egemenliğin anlamını yeniden üretmektedir.680

Egemenliğin spesifik olarak hiçbir şeye refere etmediğini belirten Stanley I. Benn’e göre, bu niteliği yüzünden egemenlik, her kullanımda farklılaşan ve (olumsuz manada) oldukça değişken (protean) bir kavramdır.681

Kısacası egemenlikle ilgili temel karışıklıklar, egemenliğin hangi sorulara yanıt vereceğiyle ilgili farklı standartların olmasından kaynaklanmaktadır.682

Egemenlik, farklı çalışmalarda egemenliği kullanan kişinin niyetine bağlı olarak, iktidarın ne olduğunu, onun

678 F. H. Hinsley, “The Concept of Sovereignty and the Relations between States”, Journal of

International Affairs, Vol. 21 No. 2, 1967, s. 242–243.

679

James J. Sheehan, “Presidential Address: The Problem of Sovereignty in European History”,

American Historical Review, Vol. 111, No. 1, 2006, s. 2.

680 Joanne Barker, “For Whom Sovereignty Matters”, Joanne Barker (ed.), Sovereignty Matters:

Locations of Contestation and Possibility in Indigenous Struggles for Self-Determination, Lincoln:

University of Nebraska Press, 2005, s. 26.

681 Stanley I. Benn, “The Uses of Sovereignty”, Political Studies, Vol. 3, No. 2, 1955, s. 110.

682 Seán P. Eudaily, Steve Smith, “Sovereign Geopolitics? Uncovering the Sovereignty Paradox”,

145

kapsamını, kapasitesini, meşruiyetini, iç ve dış dünyayla olan her türlü ilişki biçimini belirleyen bir unsur olarak kullanılmaktadır.

Egemenliğin her kullanımda farklılaşan ve bağlama göre çeşitlenen farklı anlam ve çağrışımları nedeniyle, Aalberts ve Werner, kavrama ilişkin iki temel yanlış anlamanın olduğunu not etmektedir. Birincisi, egemenliğin sürekli olarak, sanki ampirik bir gerçekliği temsil etmek zorundaymış gibi anlaşılmasından kaynaklanan “tanımsal yanılım” (descriptivistic fallacy). İkincisi ise, egemenliğin bir grup hak, görev, özgürlük ve sorumlulukları temsil eden normatif bir şey olarak anlaşılmasından kaynaklanan “normatif yanılım”dır (normativistic fallacy). Onlara göre, her iki durumda da egemenlik, ya devleti ya da hak ve sorumlulukları temsil eden bir şey olarak görülmektedir. Oysaki egemenlik, yorumsal (interpretive) bir kavramdır, statik değildir, tarihsel olarak bir evrim sürecinden geçmekte ve uluslararası toplumun aktörleri tarafından sorgulanmakta ve zamanla değişmektedir.683

Zaten Krasner’e göre, egemenliğin bugünkü akıbeti ve anlamıyla ilgili kafa karışıklığı da, onun içinde evirildiği ve anlam kazandığı uluslararası kurumsal sistemin norm ve ilkelerini tanımlamak konusundaki başarısızlığımız ve mantıksal olarak iç işlerine karışmama ilkesine karşılık, demokrasiyi yaygınlaştırmak çelişkisinde olduğu gibi birçok noktada çelişkilerle yüzleşmemizden kaynaklanmaktadır.684

Aynı noktaya işaret eden David J. Karp’a göre de egemenlik, güç ve iktidar gibi görünmez/soyut bir kavramdır ve Uluslararası İlişkiler akademiyası sosyal dünyayı anlama ya da açıklama sürecinde egemenlikten bir mihmandar olarak faydalanmaktadır.685

Tüm bu tespitler bir arada değerlendirildiğinde, egemenliğin anlamı ve siyasal göstergeleri konusunda oldukça kapsamlı tartışmaların yaşanmasını ve Bodin’den bugüne, kavramın hiçbir dönemde “popülaritesini” yitirmemiş olmasını normal karşılamak gerekmektedir. Ancak burada bir noktanın altını çizmek

683

Tanja E. Aalberts, Wouter G. Werner, “Sovereignty beyond Borders: Sovereignty, Self-Defense, and the Disciplining of States”, Rebecca Adler-Nissen, Thomas Gammeltoft-Hansen (ed.),

Sovereignty Games: Instrumentalizing State Sovereignty in Europe and Beyond, New York: Palgrave

Macmillan, 2008, s. 130–132. 684

Stephen D. Krasner, Power, the State, and Sovereignty: Essays on International Relations, Oxon: Routledge, 2009, s. 179.

685 David J. Karp, “The Utopia and Reality of Sovereignty: Social Reality, Normative IR and Organized Hypocrisy”, Review of International Studies, Vol. 34, No. 2, 2008, s. 317.

146

gerekiyor. Egemenliğin anlamı, çağrışımları, politik ve hukuki göstergeleri konusunda bir tartışma olsa da, bu tartışmaların varlığı egemenliğin sabit/değişmez bir özünün olmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Zaten egemenlik sahip olduğu bu öz nedeniyle, teorik ve ampirik araştırmalar için anlamlı ve kullanışlıdır.686