• Sonuç bulunamadı

2.3. Neden Bir Devlet Teorisi Yok?

2.3.1. Modernist Siyasal Alan

İlk olarak, bugün, devlet algısı ve olgusuna dair yaptığımız tartışmalarda bir odak sorunu yaşıyoruz. Devleti yeniden tanımlamak, kavramsallaştırmak, teorileştirmek konusunda atılan her adımın merkezinde eğer devletin kendisi yer alırsa, bu çabalar büyük oranda başarısız olmaya mahkûmdur. Çünkü devleti tanımlamak konusundaki sorunsalın merkezinde, modernitenin inşa ettiği siyasal alanın (political space) değişimi sorunu yatmaktadır. Falk, bu değişimin modernitenin dayandığı üç temel sütunun erimesiyle yaşandığını ileri sürmektedir.

467

Shaw, “The State of International Relations…, s. 22. Devleti tanımlamaya yönelik, açıklayıcı (explanatory) ya da normatif (normative) devlet teorilerinin de, devletin arzu edilen formu nedir ya da devlet hangi formlardan oluşur, onu ve davranışlarını hangi güçler belirler gibi sorular karşısındaki acziyetleri nedeniyle yetersiz kaldıkları gözlemlenmektedir.

468

Jarvis, “Toward an Understanding of the Third Debate…, s. 3. Hobson, The State and International

Relations…, s. 1.

469 R. B. J. Walker, Inside/Outside: International Relations as Political Theory, Cambridge: Cambridge University Press, 1993, s. 46.

99

Ona göre, territoryal devletin üstünlüğü/ayrıcalığı, devletler arasındaki ilişkilerin sekülerleşmesi ve teknolojik gelişmelerin yaşam kalitesini artırması ve son olarak da Batı’nın, Batı dışı toplumları kontrol etmesi konusundaki küresel misyon ilkelerine dayalı modernist siyasal alan kabuk değiştirmektedir.470

Kısacası, daha önceden modern devlet tarafından çizilen bu alanın sınırları bugün değişmiştir. Yerel, ulusal ve sadece devletler arası ilişkiler olarak tanımlanan politikaların da doğasının yeniden tanımlanması gerekmektedir. Karşılıklı etkileşimin ve bağımlılığın arttığı ve sınırların öneminin kalmadığı bir ortamda, tek tanımlayıcısı devlet olan modernitenin siyasal alanı, anlamını yitirmeye başlamıştır.471

Seyla Benhabib, modern anlamda devlet inşasının territoryalite ile başladığını, devletin belirli alanları sınırlar vasıtasıyla koruma altına alması ve bu alanı “egemen” bir merkez üzerinden kontrol etmesiyle, modern siyasal alanın şekillendiğini ileri sürmektedir.472

Warren Magnusson ise, siyasete ilişkin ilk çalışmaların yapıldığı Antik Yunan’dan beri sürekli olarak siyasal toplumun ancak kapalı/çevrelenmiş (enclosure) bir alanda mümkün olduğu yolunda bir eğilimin varlığına işaret etmektedir. XVI. yüzyıldan itibaren modern öncesi siyasal alan tasarımlarının modern devletle birlikte terk edilmeye başladığını belirten Magnusson, bu dönemden sonra siyasal teorinin giderek daha çok devlet merkezli olduğunu ve daha çevrelenmiş/kapalı bir siyasal alanın inşa edildiğini savunmaktadır.473 Magnusson, Walker’la birlikte kaleme aldığı başka bir çalışmada da, siyasal alanın/olanın devletle ilişkilendirilme sürecinin “burjuva devrimi” olarak adlandırdığı dönemle başladığını kabul etmektedir. Onlara göre, feodal dönemde siyasal birimler ve meseleler arasındaki sınırlar belirsizdir, ancak moderniteyle birlikte bu sınırlar keskinleşmeye başlamış ve siyaset, ekonomi, din, günlük yaşam gibi konulardan ayrı tutularak doğrudan devletle özdeşleştirilmiştir.474

470 Falk, “State of Siege…, s. 128. 471

Anthony P. Jarvis, Albert J. Paolini, “Locating the State”, Joseph A. Camilleri, et al. (ed.), The

State in Transition: Reimagining Political Space, Boulder: Lynne Rienner, 1995, s. 4.

472 Seyla Benhabib, “Twilight of Sovereignty or the Emergence of Cosmopolitan Norms? Rethinking Citizenship in Volatile Times”, Citizenship Studies, Vol. 11, No. 1, 2007, s. 22.

473 Warren Magnusson, “The Reification of Political Community”, R. B. J. Walker, Saul H. Mendlovitz (ed.), Contending Sovereignties: Redefining Political Community, Boulder: Lynne Rienner, 1990, s. 45.

474 Warren Magnusson, R. B. J. Walker, “De-centring the State: Political Theory and Canadian Political Economy”, Studies in Political Economy, Vol. 26, No. 1, 1988, s. 49-50.

100

Orta Çağın feodal ve zümreye dayalı karışımından ayrılan modern devlet, mekânsal olarak sınırlı/kapalı bir birim oluşturmuş ve bu kapalı mekân, diğer siyasal birimlerden sahip olduğu keskin sınırlarla ayrılmıştır.475

Tamamen mekânsal (spatial) parametrelerle tanımlanan modern siyasal alan ve bu alanın kurucu unsuru olan devletin kendisi, onun güvenliği ve egemenliği hep yayılma, askeri savunma ve ekonomik kalkınma gibi jeopolitik söylemlerle betimlenmiştir. Belirli bir merkezden panoptik gözetim yoluyla da, devletin ve kurumlarının faaliyetleri ve devletin ajandası (ekonomik, askeri ve idari faaliyetleri) normalleştirilmiştir. Modern siyasal alan, bu gözetim mekanizmalarını elinde bulunduran unsurların toplamından oluşan bir yapıydı. Ancak Luke ve Der Derian’a göre, mekândan zamana, alandan akıntıya geçiş, perspektifsiz, hiyerarşik ve organize olmayan unsurlarla tanışmamızı sağlayarak, modern devletin mekânsal, endüstriyel ve ulusal olan yanlarını değiştirmektedir. Modern siyasal alanın unsurlarının değişmesiyle, post-egemen ve yeni bir uluslararası toplum doğmaktadır. Merkezi olmayan, mekânsal olmayan, materyal olmayan bu yeni güçler, mekânsal egemenliğin jeopolitik kodlarına karşı çalışmaya başlamıştır. Tüm bunlar, yeni bir ulus ötesi toplum yaratarak, onlar-biz, öteki-ben, dost-düşman ayrımlarının buharlaşmasına yol açmıştır.476

Başka bir ifadeyle, modernitenin inşa ettiği siyasal alanın temel kurucu unsuru olan devletin yeni şekillenen siyasal alan içindeki işlevi, anlamı ve rolü de kabuk değiştirmektedir. Devetak ve Higgott’a göre, modern siyasal hayatta istikrarlı bir sosyal düzen tesis etmeye çalışan ve adaletin yegâne sağlayıcısı ve koruyucusu konumundaki devletin, artık tek başına yeni şekillenen siyasal alanı organize etmesi, kontrol etmesi mümkün değildir.477

Tara McCormack da, özellikle devlet merkezli güvenlik üzerinden, Soğuk Savaş boyunca üretilen bazı mitlerin ideolojik yanına atıfta bulunarak, Pozitivist yaklaşımların temel öznesi devlet olan siyasal alandaki eylem ve kurumları meşrulaştırma çabalarını eleştirmektedir. Ona göre, bu yaklaşımlar artık yeni güvenlik sorunlarının sadece devlet eliyle çözümlenemeyeceği anlaşıldığı için

475 Carl Schmitt, “Somut ve Çağa Bağlı Bir Kavram Olarak Devlet”, Cemal B. Akal (ed.), Devlet

Kuramı, Ankara: Dost, 2005, s. 248.

476 Luke, “The Discipline of Security…, s. 318-322. Benzer tespitler için bakınız: James Der Derian, “The (S)pace of International Relations: Simulation, Surveillance, and Speed”, International Studies

Quarterly, Vol. 34, No. 3, 1990, s. 304.

477 Richard Devetak, Richard Higgott, “Justice Unbound? Globalization, States and the Transformation of the Social Bond”, International Affairs, Vol. 75, No. 3, 1999, s. 487.

101

“arkaik”, egemen devletin kendi vatandaşlarına istediği gibi davranamayacağı görüldüğü için “gayri ahlaki” (immoral) ve büyük güçlerin dış politikalarına hizmet ettiği için de “ideolojik”tir.478

Walker’ın tabiriyle, siyasal alanın sınırlarının gelişmesiyle adaletin, güvenliğin, istikrarın, düzenin ve iyiliğin bir devletin sınırlarıyla özdeş görüldüğü dönem geride kalmıştır.479

Lene Hansen, daha önceden egemen devletlerden müteşekkil modern siyasal alanda, biri devletin içinde diğeri devletler arasında olmak üzere iki farklı politik alanın varlığına işaret etmektedir. Hansen’e göre, bu iki dünya da birbirinden farklı iki zaman olgusu üretiyordu. İçeride devleti idare eden egemen otorite tarafından yapılan adalet, hukuk, özgürlük ve sosyal ilerleme, dışarıdaysa tamamen farklı bir dünya vardı. İçerdeki ilerleme dışarıda tekerrüre ya da tehire dönüşüyor ve dışarıda güç politikası, savaş ve çatışma kaçınılmaz oluyordu. Bu iki dünya birbirinin karşıtıymış gibi algılanmaktaydı.480 Bugün bu algı da değişmekte ve iki farklı dünya ve zaman iç içe girmektedir. Çünkü iletişim, ulaşım ve bilişim teknolojileri sayesinde -her ne kadar dijital ve zaman zaman sanal da olsa- gerçeğe sınırları aşarak ulaşmak, gerçeğin anlatıların ve anlatılanların ötesinde bir yerlerde durduğunu ve olduğunu fark etmek, “devlet”in üzerinde durduğu tüm mega sütunları/anlatıları ters yüz edecek potansiyele sahiptir.

“Yeni insan” parmaklarının ucuyla sınırın ötesine ulaşabilmekte ve orada devletin ideolojik aygıtlarıyla empoze ettiğinin aksine sadece “kötülerin” olmadığını fark edebilmektedir. Tıpkı bir dokunuşla da sınırın dâhilinde de her zaman iyilerin olmadığını fark edebilmesi gibi. Tabii ki burada bir şeyi de not etmek lazım; küreselleşmenin araçları olarak görülen ama yine küreselleşmenin çok ötesinde bir yüklenime sahip modernitenin ürettiği ama bizatihi modernitenin ontolojisini sorgulayan ve zorlayan “yeni hayat” olgusunu da dikkatlere sunmak gerekmektedir. Yeni hayat olgusu sadece sınırları kaldırıp mekânları değiştirmiyor; sadece uzağı

478 Tara McCormack, Critique, Security and Power: The Political Limits to Emancipatory

Approaches, London: Routledge, 2010, s. 1–5.

479

R. B. J. Walker, “Genealogy, Geopolitics and Political Community: Richard K. Ashley and the Critical Social Theory of International Politics”, Alternatives: Local, Global, Political, Vol. 13, No. 1, 1988, s. 88. Walker’ın altını çizdiği anlamda devlete atfedilen bazı işlev ve algıların değişmesinin dışında Mulgan, bir pratik olarak siyasetin de güç kaybetmeye başladığı antipolitik bir çağda olduğumuzu ileri sürmektedir. Geoff Mulgan, Antipolitik Çağda Politika, çev. A. Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı, 1995, s. 31-34.

480 Lene Hansen, “R. B. J. Walker and International Relations: Deconstructing a Discipline”, Iver B. Neumann, Ole Wæver (ed.), The Future of International Relations, London: Routledge, 1997, s. 319.

102

yakın eğlemiyor; sadece ulaşılmaza erişilebilir kılmıyor insanları. Hayatın ivmesini de yükseltiyor. Yani mekân sabit olmakla birlikte birim zaman içerisinde “yaşanan” olayların sayısı hızla artıyor; aynı mekân içinde binlerce oluşu ve sürekli oluşu anında, kesintisiz bir iletişimle tecrübe ediyor. Olay ve olgulardaki değişim öylesine hızlı ki yeni hayatın yeni insanı çoğu zaman doğrudan kendisini ilgilendiren değişimleri bile takip edemiyor. İlişkiler, ilgiler ve algılar da kesintisiz bir döngü ve fakat süreksizlikle devam ediyor. Bu karmakarışık, yüksek yoğunluklu çelişkiler içeren hayat içinde birey için “devlet” artık ne ola ki?.. Klasik biçim, araç ve tözle sınırsız değişken içinde oransal olarak sıfıra doğru sürüklenen bir devlet kendisine bu yeni hayat içerisinde ne kadar yer bulabilir ki?.. Devlet ve ona ait tüm kutsallar, başka kutsallar gibi belki de, artık anlamını yitiriyor.

Kısacası bugün devletin sınırları ve askeri stratejinin jeo-politik boyutlarıyla tanımlanan siyasal yaşam/alan ve onun kurucu unsuru olan devlet, bir değişimi tecrübe etmektedir.481

Bu değişimden Linklater da umutlu. Ona göre, sosyal ilişkilerin daha evrensel olduğu, eşitsizlik sorununun daha az yaşandığı ve kültürel farklılıkların daha çok tolere edildiği bir siyasal alan/toplum buradan şekillenebilir.482

Linklater’ın üç unsur üzerinden gerçekleşmesini beklediği dönüşümün hayata geçeceği ya da “yeni hayat” yolunda bir kısım emareler yavaş yavaş olsa da şekillenmeye başlamıştır. Bu nedenle devleti kavramsallaştırmak, teorileştirmek ve geleceğiyle ilgili analizler için sadece devlete değil onun içinde yer aldığı ve değişim sancıları çeken (modernist) siyasal alana da bakmak zorunludur. Zira Walker ve Mendlovitz’in de belirttiği gibi, devletin tarihsel olarak sürekli bir değişim geçirdiği ve dünyanın farklı coğrafyalarında farklı formda devlet türlerinin var olduğuna dair tartışmasız bir gerçek ortadayken, devletin hala bir toplumdaki siyasal olan ve alanın temel öznesi ya da siyasal alanın tek belirleyicisi olduğu iddia edilemez.483 Bize düşen şey, siyasal alanı/olanı devletle daha az özdeş kılmak, içinde bulunduğumuz dönemin şekillendirdiği siyasal alanı doğru algılamak olmalıdır.

481 Walker, Inside/Outside…, s. 131. R. B. J. Walker, “The Doubled Outsides of the Modern International”, Ephemera: Theory and Politics in Organization, Vol. 6, No. 1, 2005, s. 35-37.

482

Linklater, The Transformation of Political…, s. 34-40.

483 R. B. J. Walker, Saul H. Mendlovitz, “Interrogating State Sovereignty”, R. B. J. Walker, Saul H. Mendlovitz (ed.), Contending Sovereignties: Redefining Political Community, Boulder: Lynne Rienner, 1990, s. 2.

103

Yoksa bu konuda da önemli sorunlar yaşayabiliriz ki bu durum, devletin gerçek doğasını anlamamızı da zorlaştırabilir.