• Sonuç bulunamadı

Egemenlik, hiçbir dönemde önemini yitirmeyen oldukça kilit bir kavramdır. Bununla birlikte, zaman zaman egemenlik konusundaki çalışmalar artış göstermiş, kimi dönemde ise egemenlik çalışmaları ihmal edilmiştir. Örneğin Morgenthau, 1948 yılında, egemenliğin son 10 yılda yeniden yorumlandığını, revize edildiğini ve uluslararası hukuktaki gelişmelere paralel olarak bir saldırı altında olduğunu belirterek, çalışmasının başlığını “egemenliği yeniden düşünmek” koymuştur.687 Nicholas G. Onuf ise, 1991 yılında egemenliğin ihmal edildiğini ve özellikle de ABD’de yürütülen çalışmalarda görmezden gelindiğini vurgulamıştır. Onuf’a göre, egemenlik çalışmaları, 1990 sonrası dönemde büyük bir artış göstermiştir. Ona göre, egemenlik, modernitenin içine düştüğü krizin anlaşılması ve giderek daha çok sorgulanmasıyla, 1990 sonrası dönemde giderek daha çok tartışılan başlıklardan biri olmuştur.688

Walker ise özellikle Soğuk Savaş dönemi boyunca modern siyasetin ve uluslararası düzenin kurucu unsuru olarak değerlendirilen egemenliğin, hiç sorgulanmadığını ve bu konuda ideolojik yönleri de olan bilinçli bir “sessizliğin” varlığına işaret etmektedir. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte sadece pratikte yaşanan gelişmelerin etkisiyle değil aynı zamanda modernitenin felsefi ilkelerinin sorgulanması, egemenliğin de sorgulanması sonucunu beraberinde getirmiştir.689

Uluslararası İlişkiler çalışmalarındaki egemenlik tartışmalarına baktığımızda, Walker ve Onuf’un yapmış olduğu tespitin aksine, genellikle egemenlik, pratikteki gelişmelerin etkisiyle, dönem dönem tartışmaların merkezinde yer almıştır. Başka bir

686

Jens Bartelson, “Sovereignty Before and After the Linguistic Turn”, Rebecca Adler-Nissen, Thomas Gammeltoft-Hansen (ed.), Sovereignty Games: Instrumentalizing State Sovereignty in Europe

and Beyond, New York: Palgrave Macmillan, 2008, s. 37.

687 Hans J. Morgenthau, “The Problem of Sovereignty Reconsidered”, Columbia Law Review, Vol. 48, No. 3, 1948, s. 343.

688

Nicholas G. Onuf, “Sovereignty: Outline of a Conceptual History”, Alternatives: Local, Global,

Political, Vol. 16, No. 4, 1991, s. 425.

689 R. B. J. Walker, “International Relations and the Concept of the Political”, Ken Booth, Steve Smith (ed.), International Relations Theory Today, Cambridge: Polity Press, 1997, s. 318-319.

147

ifadeyle, disiplinde egemenlik tartışmaları, egemenliğin epistemik anlamı ve tarihsel evriminden çok uluslararası ilişkilerin pratiği üzerine yoğunlaşmıştır. Disiplindeki bu eğilimde, kavramı ilk kez kullanan Bodin’in ve egemenlik tartışmalarına büyük katkı yapan Hobbes’un mirasının da önemli bir payı bulunmaktadır. Zira Bodin çalışmalarını kaleme aldığı dönemde Fransa’nın, Hobbes da yaşadığı dönemde İngiltere’nin içinde bulunduğu çalkantılı siyasal atmosferden doğrudan etkilenerek bir egemenlik tasarımı yapmıştır.

1970’li yıllardan başlayarak, devletin sermaye, mallar, insanlar ve bilgi akışı üzerindeki kontrol kabiliyetini yitirmeye başlaması, 1990 sonrası dönemde dünyanın farklı bölgelerindeki birçok ülkede yaşanan gelişmeler, Avrupa’daki entegrasyonun derinleşerek genişlemesi, çevresel felaketler, küresel ekonomik ve finansal krizlerin yarattığı etkiler, uluslararası hukuk ve insan hakları alanındaki gelişmeler, devlet dışındaki aktörlerin giderek artan etkinliği gibi gelişmeler egemenliği bir kez daha gündeme getirmiştir.690

Hashmi, 1990 sonrası süreçte üç gelişme nedeniyle egemenliğin tartışmaların odağında yer aldığını ileri sürerek, bu gelişmeleri şu şekilde sıralamaktadır. Birincisi, ilk etapta egemen ulus-devletin zaferiymiş gibi görünen, Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ve özellikle Yugoslavya’da patlak veren milliyetçi ve self-determinasyonist hareketler ve sonuçları. İkincisi, demokratik değerlerin ve evrensel insan hakları söyleminin giderek güçlenmeye başlaması. Üçüncüsü, AB özelinde, transnasyonel ve supranasyonel kurumların uluslararası sistemde giderek etkin bir konumda yer alması.691

Amitav Acharya ise, 11 Eylül olayları ve sonrasında uluslararası politikada yaşanan gelişmelerin önemine dikkat çekerek, ABD’nin Afganistan ve Irak’a yönelik askeri müdahalelerinin egemenlik tartışmalarını alevlendirdiğini belirtmektedir.692 Keohane, AB’nin egemenliğin anlamını değiştirirken, ABD’nin güçlendirmeye çalıştığına işaret etmekte ve bu durumu oldukça ironik olarak tanımlamaktadır. Çünkü AB, egemenliğin mucidi olan Avrupa’da kurulmuş bir entegrasyondur ve bugün egemenliği bir havuzda toplayarak, egemenliğin geleneksel anlamını terk etmektedir. ABD ise, bağımsızlık sürecinde ve cumhuriyet aşamasında egemenliğe

690

Philpott, “Usurping the Sovereignty…, s. 298. 691 Hashmi, op. cit., s. 2–3.

692 Amitav Acharya, “State Sovereignty After 9/11: Disorganised Hypocrisy”, Political Studies, Vol. 35, No. 2, 2007, s. 274–276.

148

ilk karşı çıkanlardan biri konumundayken, bugün ise en ateşli savunucularından biri durumundadır. Egemenliğe dair bu farklı bakışlar, AB-ABD ilişkilerini ve dünya düzenini olumsuz etkilemekte,693

bu farklılık egemenliği sürekli gündemde tutmaktadır. Trudy Jacobsen de, 1990 sonrası dönemde yaşanan beş gelişme/faktör nedeniyle, egemenliğin yeniden gündeme geldiğini vurgulamaktadır. Ona göre, i- “ABD başta olmak üzere bazı devletlerin, 11 Eylül olaylarından sonra, asimetrik tehditlere karşı Irak Savaşı’nda olduğu gibi, önleyici vuruş/savaş gibi söylemlerle kuvvet kullanması. ii- devletin dışında uluslararası sistemde etkin olarak rol oynayabilen yeni aktörlerin doğması, yükselmesi ve tanınması. iii- daha çok “Üçüncü Dünya” ile özdeşleştirilen ve uluslararası sistem için önemli bir tehdit kaynağı olan başarısız devletlerin varlığı. iv- giderek daha somut bir görünüme kavuşan demokratik yönetişim ve v- son olarak da, iletişim teknolojileri alanında yaşanan önemli gelişmeler” nedeniyle, egemenlik bir kez daha tartışmaların odağında yer almaktadır.694

Disiplinin otonomisini kazandığı Birinci Dünya Savaşı’ndan bugüne, egemenlik tartışmalarının yoğunlaştığı dönemlerle, pratikte yaşanan gelişmeler arasında tesadüfle açıklanamayacak düzeyde bir bağ olduğu anlaşılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan 1960’lara kadar yaşanan dekolonizasyon süreci, 1970’lerde filizlenmeye başlayan devlet dışı aktörlerin etkinliği, karşılıklı bağımlılığın güç kazanması, Avrupa’daki entegrasyonun somut tezahürleri, 1980’lerde küreselleşme hareketlerinin etkileri ve 1990’lardan sonra Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle yaşanan gelişmeler ve son olarak 2000’li yıllarda yaşanan çevre, güvenlik, hukuk, siyaset, yönetişim, ekonomi ve sosyal alanındaki dönüşümlerle egemenliğin anlamı ve tanımları, yeniden analiz ediliyor, yeniden inşa ediliyor ya da yapısöküme uğratılıyor.695

Egemenliği, disiplindeki yaygın temayülde görüleceği üzere, daha çok pratikte yaşanan gelişmeler üzerinden anlamaya çalışanlar, egemenlikle ilgili olarak birçok etiket kullanmaktadırlar. Egemenliğin eridiği, yok olduğu, demode olduğu,

693 Robert O. Keohane, “Ironies of Sovereignty: The European Union and the United States”, Journal

of Common Market Studies, Vol. 40, No. 4, 2002, s. 761–762.

694 Trudy Jacobsen, et al., “Introduction”, Trudy Jacobsen, et al. (ed.), Re-envisioning Sovereignty:

The End of Westphalia?, Hampshire: Ashgate, 2008, s. 5-6.

149

azaldığı, paylaşıldığı, değiştiği, teslim olduğu gibi etiketler son dönemde oldukça sık karşılaştığımız tanımlamalardır. Ancak, Holsti’ye göre, uluslararası ilişkilerin tanımlayıcı karakteristiği olarak görülen egemenlik, en çok yanlış anlaşılan kavramlardan biridir. Egemenlik, daha sonra detaylı olarak tartışıladığı gibi, ne yasal ya da hukuki bir süreçtir, ne bir değişkendir ne de sosyolojik bir durumdur. Bu anlamda, bu tip etiketler ve egemenliğin eridiği ya da yok olduğu yönündeki tespitlerin hiçbiri, egemenliğin doğasıyla örtüşmemektedir.696

Kurtuluş da, egemenliğin eridiği, düşüşte olduğu konusundaki tespitlerin, egemenliğin yeterince analitik olmadığı yönündeki iddiaların ve egemenliğin disiplinde ve söylemde anlamının ve kullanımının zayıflatılması gerektiği yolundaki argümanların karmaşık, meseleyi basitleştiren ve anlamsız tespitler olduğunu ileri sürmektedir. Ancak Kurtuluş, Holsti’nin tersine, egemenliği dünya politikasında hepsinin olmasa da birçok birimin (entity) sahip olduğu yasal ve gerçek bir statü olarak tanımlayarak, egemenliğin kavramsal belirsizliğine ve retorik yanlarına rağmen hala disiplinin temel kavramlarından biri olduğunu dile getirmektedir.697

Sonuç olarak egemenliğin anlamı ve göstergeleri, pratikte yaşanan gelişmelerin de yadsınamayacak düzeyde etkisinin olduğunu kabul etmekle birlikte, kavramın doğası ve değişim süreci üzerinden analiz edilmelidir. Sadece pratikte yaşanan gelişmeler üzerinden analiz edilen bir değişim süreci, egemenliği devletin sahip olduğu bir kapasite olarak görmenin ötesine geçemeyecektir. Egemenliğin bir kapasite olarak görülmesi durumunda da, egemenliğe dair yapılan tartışmalar, mutlaklık ile demode olmak (absoluteness/obseleteness) arasında gidip gelecektir.698 Oysaki devletin kapasitesinden daha fazlasını ifade eden egemenlik, retorik bir araç, politik bir silah, güçlü bir söylem, yasal ve siyasal bir statü, üstün bir otorite, kontrol kabiliyeti, otonomi göstergesi ve meşruiyet aracıdır. Egemenliğin bu niteliklerini artırmak mümkündür.699

Bu niteliklerin bazıları pratikten etkilenirken, bazıları

696

Holsti, Taming the Sovereigns… s. 134–136.

697 Ersun N. Kurtuluş, State Sovereignty: Concept, Phenomenon, and Ramifications, New York: Palgrave Macmillan, 2005, s. 1–8.

698 Michael Fowler, Julie Marie Bunck, Law, Power, and the Sovereign State: The Evolution and

Application of the Concept of Sovereignty, Pennsylvania: Pennsylvania State University Press, 1995,

s. 32.

699 Onuf, egemenliğin niteliklerini üç balışlıkta toplamaktadır. Hükmetme yetkisi (majesty), iktidar (power) ve yönetme yetisi (stewardship). Nicholas G. Onuf, “Intervention for the Common Good”,

150

kavramın siyasal alanda anlam ifade etmeye başladığı dönemden beri pratik koşullardan hiç etkilenmemiştir. Bu nedenle, egemenliği anlamaya dönük çabalar, kavramın ifade ettiği çağrışımlar, kullanıldığı bağlam ve söylem gücünü de içermelidir. Çalışmanın takip eden bölümlerinde, egemenliğin doğasını anlamaya dönük tartışmalar ve egemenliğin tüm niteliklerini de kapsayan bir yeniden yazım süreci detaylı olarak ele alınmıştır. Ancak daha önce, egemenlik neden tanımlanamıyor? Egemenlik neden çok tartışılıyor? Egemenlik neden bir kez daha gündemde? sorularının ardından, egemenliğin kendisi ya da egemenlik konusundaki tartışmalar gerçekten Uluslararası İlişkiler teorisine katkı sağlıyor mu?700

Egemenlik, Uluslararası İlişkiler teorisi için ne anlama geliyor ve disiplinin gelişimine etkileri/katkıları nelerdir? Uluslararası ilişkileri anlama sürecinde önemi, pratik değeri nedir? sorularına da yanıt vermemiz gerekiyor.