• Sonuç bulunamadı

Değerlendirme: Devlet Teorisine Neden İhtiyaç Duyuyoruz?

Devletin ulusal ve uluslararası alanda temel belirleyici pozisyonunun aşınması ve diğer aktörlerin kapasitelerinin artmasıyla, 1980’lerin sonundan itibaren sosyal bilimciler, devlet merkezli bir sistem, pozitivist uluslararası hukuk ve dar kapsamlı iktidar algısıyla tanımlanan “Westphalian tuzaktan” kurtulmak adına yeni rotalar çizmeye çalıştılar.635

Öncelikle, geleneksel devletler arası sistem algısının XX. yüzyılın sonunda giderek daha da çok değişen siyasal alanı anlamak konusunda ne kadar yeterli/siz olduğunu sorguladılar. Bu sorgu, devletin tarihsel kökeni ve Westphalian jeopolitik sistemin konsolidasyonuyla ilgili çalışmaların yeniden artmasına yol açmıştır.636

1960’lı yılların sonunda Nettl, devletin sosyal bilimlerdeki popülaritesinin azaldığını, onun aramızda dolaşan bir hayalete dönüştüğüne işaret etmiştir.637

Paralel olarak, David Easton da 1981 tarihli çalışmasında, devlet yerine ikame edilen siyasal sistem kavramının giderek daha az kullanılmaya başladığına dikkat çekmek için, “hayalet” metaforunu Nettl’in kullandığı anlamdan farklı olarak kullanmış ve “devletin mezardan çıkarak, hayaletinin bir kez daha bizi meşgul ettiğini” vurgulamıştır.638

Krasner ise, 1950–1970 arası dönemde, devletin akademik sözlükten kaybolduğunu, siyaset bilimcilerin hükümet, siyasal gelişme, çıkar grupları, seçmen davranışı, liderlik ve bürokrasi hakkında yoğunlaşmalarına rağmen,

634 Arjun Appadurai, “Disjuncture and Difference in the Global Cultural Economy”, Theory, Culture

& Society, Vol. 7, No. 2, 1990, s. 295–310.

635

A. Claire Cutler, “Critical Reflections on the Westphalian Assumptions of International Law and Organization: A Crisis of Legitimacy”, Review of International Studies, Vol. 27, No. 2, 2001, s. 133– 134.

636 Neil Brenner, et al., “Introduction: State Space in Question”, Neil Brenner, et al. (ed.), State/Space:

A Reader, Oxford: Blackwell, 2002, s. 1–3.

637 Nettl, op. cit., s. 559.

638 David Easton, “The Political System Besieged by the State”, Political Theory, Vol. 9, No. 3, 1981, s. 303.

134 devleti ele almadıklarını belirtmiştir.639

Opello ve Rosow, Krasner’in işaret ettiği dönemdeki “devlet tartışmaları konusundaki sessizliği” ABD, Japonya ve Batı Avrupa başta olmak üzere, birçok ülkede devletin ekonomik refah, kamu politikaları ve kalkınma alanlarındaki “başarısıyla” ilişkilendirmektedir. Ancak bu başarının sekteye uğramasıyla, 1970’li yılların sonuyla birlikte hem entelektüel hem de siyasal anlamda devletin sorgulanmaya başladığını savunmaktadırlar.640

Nedeni ne olursa olsun devlet konusundaki tartışmaların ivme kazandığı 1980’li yıllarla birlikte, sosyal bilimlerin birçok disiplininde, hem bir araştırma nesnesi hem de bir aktör/kurum olarak devletin geri dönüşüne şahitlik etmeye başladık.641

1980’li yıllardaki devletin geri dönüşüne, bu alandaki ilgi artışına ve paralel olarak giderek şişen literatüre, küreselleşmenin etkilerine, “Soğuk Savaş’ın sonu” anlatısına, Westphalia anlatısının çözüldüğü konusundaki tezlere ve “post- Westphalia dönemi” söylemlerine rağmen devlet, disiplinde ve uluslararası ilişkilerdeki belirleyici pozisyonunu korumaya devam etmektedir. Devlet, kendi otorite ve kontrol kabiliyetini göstermek adına, kimi zaman izin vererek ya da vermeyerek, kimi zaman da eyleme geçerek ya da geçmeyerek hala oldukça önemli bir oyuncu olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Marcel Wissenburg, devletin çözüldüğü, otoritesinin zayıfladığı konusundaki tartışmada, “siyasal çoğulculuk” olarak adlandırdığı süreç içinde, devletin giderek daha da çok güçlendiğine işaret etmektedir.642 Bu durumun en somut ve güncel örneği 11 Eylül olayları sonrasında ve 2007 yılı sonunda patlak veren küresel finansal krizin ardından ortaya çıkan tabloda net bir şekilde görülebilir. 11 Eylül sonrası güçlenen “terörle savaş söylemi”, insan hakları alanındaki kazanımlar, uluslararası hukukun güçlenmesi ve devlet dışı aktörlerin etkinliği konusunda dikkate değer bir geriye dönüşü sağlamıştır. Bu başlıklarda elde edilen politik kazançların, güvenlik-devletinin (security state) terörle savaş söylemi üzerinden yeniden güçlenmesiyle kaybedilme endişesi belirmeye

639

Stephen D. Krasner, “Approaches to the State: Alternatives Conceptions and Historical Dynamics”, Comparative Politics, Vol. 16, No. 2, 1984, s. 223–224.

640 Walter C. Opello, Stephen J. Rosow, The Nation-State and Global Order: A Historical

Introduction to Contemporary Politics, Boulder: Lynne Rienner Publishers, 1999, s. 6–7.

641

Theda Skocpol, “Bringing the State Back In: Strategies of Analysis in Current Research”, Peter B. Evans, et al. (ed.), Bringing the State Back In, Cambridge: Cambridge University Press, 1985, s. 3. 642 Marcel Wissenburg, Political Pluralism and the State: Beyond Sovereignty, Oxon: Routledge, 2009, s. 1–2.

135 başlamıştır.643

Aynı şekilde 2007 yılı sonunda başlayan ve 2009 yılında tüm dünyada etkileri görülen finansal krizle birlikte, devlet müdahalesi olmaksızın piyasanın tüm sorunlarını kendi başına çözebileceği yolundaki neo-liberal söylem terk edilmeye başlanmış ve bu anlamda da devletin bir dönüş yaptığı ileri sürülmüştür. Kısacası düzenleyici devlet (regulatory state) güvenlik politikaları açısından 11 Eylül olaylarından sonra olduğu gibi, piyasa açısından da son finansal krizle birlikte kendini göstermiştir.644

T. W. Luke’un da belirttiği gibi, içinde yaşadığımız dünya, siber çağa geçmiş olmasına ve hiper-gerçeklikle (siber-spatial, hiper-reality) yoğrulmasına rağmen, biz hala Gregorian zamanda, Newtonian uzamda ve Hobbesian güçteki yolculuğumuza devam etmekteyiz.645 Devlet, Westphalia’dan bugüne vize rejimi, pasaport, sınır kontrolü gibi araçlarla bireylerin hareket alanını sınırlandırmaya ya da kontrol altında tutmaya devam etmektedir.646 Teknolojinin gelişmesi, iletişimin kolaylaşması modern devletle özdeşleştirilen kontrol mekanizmasında önemli bir kopuşun yaşanmasına yol açmamıştır. Yeni bir uluslararası ilişkiler, “yeni hayat” ya da Westphalia sonrasına geçiş yapabilmemiz için, yeni normatif ilkeler ve yeni uluslararası yasal kurallar ve kurumların oluşması gerekmektedir.647

Benzer şekilde M. J. Balogun da, supranasyonel örgütlerin meşruiyeti tam olarak kabul edilmediği sürece, egemen devletin ölümünün uzak olduğunu, yeni bir sistemin/yapının şekillenemeyeceğini not etmektedir.648

Zira henüz bu ilkelerin, Balogun’un işaret

643 David Chandler, “Deconstructing Sovereignty: Constructing Global Civil Society”, Christopher J. Bickerton, et al. (ed.), Politics without Sovereignty: A Critique of Contemporary International

Relations, New York: UCL Press, 2007, s. 150. Bacık da, özellikle 11 Eylül olaylarından sonra

yaşananların Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle başlayan değişim sürecini tersine çevirdiği ve hatta Westphalian sistemin “rövanş” aldığını belirtmektedir. Gökhan Bacık, “Westfalyan Sistemin Direnişi: 11 Eylül ve Uluslararası Politika”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 3, Sayı 10, 2006, s. 56.

644 Jeb Sprague, “Statecraft in the Global Financial Crisis: An Interview with Kanishka Jayasuriya”,

Journal of Critical Globalisation Studies, No. 3, 2010, s. 128.

645 Timothy W. Luke, “Discourses of Disintegration, Texts of Transformation: Re-Reading Realism in the New World Order”, Alternatives: Global, Local, Political, Vol. 18, No. 2, 1993, s. 241. Bu paradoksu göstermesi açısından Virilio “dromoloji” kavramını kullanmakta ve “hız”ın aslında bizi nasıl durağanlaştırdığını vurgulamaktadır. Paul Virilio, Hız ve Politika: Dromoloji Üzerine Bir

Deneme, çev. M. Cansever, İstanbul: Metis, 1998.

646 Mark B. Salter, “The Global Visa Regime and the Political Technologies of the International Self: Borders, Bodies, Biopolitics”, Alternatives: Global, Local, Political, Vol. 31, No. 2, 2006, s. 179. 647

Edward Keene, Beyond the Anarchical Society: Grotius, Colonialism and Order in World Politics, Cambridge: Cambridge University Press, 2004, s. 1.

648 M. J. Balogun, Hegemony and Sovereign Equality: The Interest Contiguity Theory in International

136

ettiği ölçüde bir meşruiyetin ya da kural ve kurumların oluştuğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Bu çapta bir değişim için, son otuz-kırk yılda yaşanan ve son on yıldır da yoğunlaşarak güçlenen bir takım unsurlara bakarak, bunların yeterli olduğunu söylemek için de henüz erken.

Falk, Westphalia’yı bir “olay” (Otuz Yıl Savaşları sonunda imza edilen antlaşmalar bütünü), bir “fikir” (dünya düzeninin devlet merkezli karakteri), bir “süreç” (antlaşmaların imzalandığı dönemden bugüne uzanan süreçte devletin değişen karakteri) ve “normatif bir şey” (egemenlik temelli sisteminin zayıf ve güçlü yanları) olarak tanımlamaktadır.649

Falk’un işaret ettiği bu dört sütun üzerine kurgulanmış ve yaklaşık dört asırdır yaşayan bir mitin/anlatının çözülmeye başladığı bir değişim sürecini tecrübe ediyoruz. Egemen devletlerin oluşturduğu Westphalian modelde yaşanan “paradigmatik bir değişimden” söz ediyoruz.650

Uluslararası ilişkilerin tanımlayıcı karakteri, temel unsuru ve temel öznesinin değişimine atıfta bulunuyoruz. Bireyden topluma, siyasetten kültüre kadar uzanan yelpazede izdüşümleri olan bir formdan bahsettiğimizi göz önünde bulundurarak ve bağımsız, kendini yönlendiren bir “şey” (entity) olarak devletin ve bir özne olarak bireyin aynı anda (Rönesans’ta) doğduğunu da kabul ederek, devletten, onun değişiminden ve geleceğinden bahsederken bir bakıma insanın da (insanlığın) geleceğinden bahsettiğimizi unutmamamız gerekir.651

George Modelski, disiplindeki devlet çalışmalarının nitelik değiştirdiği 1980’lerin ortasına göre oldukça erken sayılacak bir dönemde, (1972 yılında) neden devletin hem uluslararası politikada hem de Uluslararası İlişkiler çalışmalarında temel özne olarak rol oynadığını ve dünya sisteminin devlete diğer yapılara göre neden daha otonom bir yer tahsis ettiğini sorgulamıştır. Modelski, devletin temel özne olması durumunun aslında ne doğanın bir kanunu ne de bu durumun kaçınılmaz bir şey olduğunu vurgulamıştır.652

Ancak bu eleştirel bakışa karşılık Modelski, devleti aynen diğer kurumlar gibi belirli amaçları olan, çeşitli yapılardan müteşekkil

649 Richard Falk, “Revisiting Westphalia, Rediscovering Post-Westphalia”, Journal of Ethics, Vol. 6, No. 4, 2002, s. 312.

650 Christopher Harding, Nicola Harding, “Who Designed the Westphalian System? Probing the Epistemology of the Westphalian Debates”, Law, Culture and the Humanities, Vol. 2, No. 3, 2006, s. 399.

651 Ringmar, op. cit., s. 440.

137

bir organizasyon/kuruma benzeterek “devletin istisnai karakteri”nin sorgulanmasına herhangi bir katkıda bulunamamıştır. Disiplindeki “devlet istisnacılığı” yani devletin tüm bileşenlerinden ve disiplindeki diğer tüm konulardan ayrı, özerk/özgün bir konumda bulunması durumunu aşamadığımız sürece, teori ve pratikte bir değişimden bahsetmek mümkün görünmemektedir. Tarihsel sosyolojinin devletin evrenselliği tezini ters yüz etmeye yönelik girişimlerine, Postpozitivistlerin devletin “black box” ya da “billiard ball” olmadığı yönündeki eleştirilerine, Konstrüktivizm’in devletin inşa edildiği ve kimlikleri olduğu savına rağmen disiplindeki devlet istisnacılığı hala aşılamamıştır.

Devlet, 1990’ların başına kadar, uluslararası ilişkilerde ve Uluslararası İlişkiler çalışmalarında “şehirdeki tek oyuncu”dur (the only game in town). Adam Przeworski, demokrasinin konsolide olduğu toplumlarda bireylerin demokrasi ve kurumlarını özümseme ve bunun dışında herhangi bir alternatif arayışı içine girmemesi durumunu anlatmak için “şehirdeki tek oyun” metaforunu kullanmıştır.653 Disiplinin doğuşundan 1990’lara kadar geçen dönem analiz edildiğinde, “şehirdeki tek oyun” ve oyuncu metaforu, disiplindeki devletçi mantığı en iyi özetleyen metaforlardan biridir. Küreselleşmenin etkileriyle pratikte, Postpozitivistlerin çabalarıyla da teoride oyunun kuralları ve oyun planları konusunda bazı değişiklikler olsa da, asıl oyuncunun pozisyonunda önemli bir değişim yaşanmamıştır. Ancak içinde bulunduğumuz dönemin koşulları ve disiplinin ahvali göz önünde bulundurulduğunda, değişime duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Camilleri, XVI. ve XVII. yüzyılda Avrupa’da yaşanan devrim niteliğindeki gelişmelerin, Avrupa’daki siyasal yapıyı köklü bir şekilde değiştirdiğini, özünde Hristiyanlığın olduğu görece bütünlüğün ve siyasal anlamda çok parçalanmış siyasal sadakat odaklarından, seküler ve merkezi ve fakat parçalı egemen devletlerin doğduğunu vurgulamaktadır. Ona göre, Avrupa’nın tarihsel olarak yaşadığı bu değişim gibi, yakın bir gelecekte küresel çapta dünyanın yeniden organize olması ve yerel, ulusal, bölgesel ve transnasyonel ölçekte yeni sadakat odakları ve kurumlarının tesis edilmesi mümkün olabilir.654

Mary C. Bateson da, dünya hükümetine benzer bir

653 Adam Przeworski, Democracy and the Market: Political and Economic Reforms in Eastern Europe

and Latin America, Cambridge: Cambridge University Press, 1991, s. 26.

138

yapının kurulduğu, sınırların anlam ve öneminin kalmadığı ve devlet egemenliğinin aşıldığı bir düzende, “küresel sivil toplum” ya da “yeni bir uygarlık” olarak betimlediği bir dönüşümün mümkün olabileceğini belirtmektedir.655

Ancak hem Camilleri’nin hem de Bateson’un işaret ettiği çapta bir değişimin hayat bulması için, öncelikle disiplindeki devlet istisnacılığını besleyen kaynaklarda bir değişimin yaşanması gerekir.

Yukarıda dört ana başlıkta sıralanan “Westphalian mit, anarşi algısı, disiplindeki hâkim Pozitivist temayül ve modernist siyasal alan” vurgusunda bir değişim yaşanmadığı takdirde, devlet istisnacılığının değişimi mümkün görünmemektedir. Disiplindeki devletçi geleneği vurgulamak için kullanılan bu dört ana unsur dışında, bir şekilde hepsiyle doğrudan ilişkili “egemenlik” olgusu tek başına kullanılabilecek oldukça işlevsel bir araçtır. Zira egemenlik konusundaki tartışmalar -daha öncede vurgulandığı üzere- 1990’ların başına kadar kısır kaldığı için, Uluslararası İlişkiler çalışmalarındaki devletçi gelenek güçlenmiştir. Egemenliğin Uluslararası İlişkiler disiplininde ifade ettiği anlamı çözümlemek, hem disiplinin bugünkü durumunu özümsemek hem de devletin uluslararası ilişkilerdeki değişimini, evrimini ve geleceğini anlamak adına elzemdir. Bu bakımdan, çalışmanın takip eden bölümünde, egemenlik tartışması detaylı olarak ele alınmış, küreselleşme ve egemenlik arasındaki ilişki analiz edilerek, egemenliğin dönüşüm/değişim sorunu üzerinde durulmuştur.

655 Mary C. Bateson, “Beyond Sovereignty: An Emerging Global Civilization”, R. B. J. Walker, Saul H. Mendlovitz (ed.), Contending Sovereignties: Redefining Political Community, Boulder: Lynne Rienner, 1990, s. 157.

139

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

EGEMENLİĞİN DÖNÜŞÜM/DEĞİŞİM SORUNU