• Sonuç bulunamadı

Mekân filmlerde anlatıyı güçlendiren, atmosfer oluşturan ve bazen de asıl anlatıcı konumuna gelen bir unsurdur. Mekânsal bağlar filmdeki ruh hallerinden kesitler sunarak veya filmin duygusuna izleyiciyi dâhil ederek işleyişini sürdürür. Algısal anlamda izleyiciyi değişik ruh hallerine taşıyabilir. Klostrofobik hislerden özgürlük hislerine kadar izleyiciyi etkileyebilir. Çalışmanın bu bölümünde filmlerin mekânsal analizleri yapılacak ve bu analizlerin çeşitli politik anlamları üzerinde durulup sistematikleştirilmeye çalışılacaktır.

3.2.1. Mustang

Mustang, genç kızların okullarının son günü olduğunu anladığımız bir sahneyle, okuldan ayrılıp İstanbul’a giden öğretmenlerine vedalarıyla açılır. Açılış sahnesi olarak kamusal bir alan olan okulda başlar. Kamusal alan eşitlik alanı olarak da anlaşılabilir. Bu sahne genç kadınların okul çağında oldukları anlatılmaktadır izleyiciye. Sonraki sahnede okul çıkışı arkadaşlarıyla deniz kenarına giden kızları neşeli sesler ve eğlenceli hareketleriyle görürüz. Film, açık alanda parlak renklerle birlikte denizin oluşturduğu köpüklerin görüntüsüyle ve dalga sesleriyle devam eder. Bu seslere ek olarak kardeşlerin okul arkadaşlarıyla deve güreşi yaptıkları sıradaki

neşeli sesleri de eşlik etmektedir. Daha sonra kızlar okuldan eve servisle gitmek yerine ilk özgür tercihlerini yaparak yürümeyi seçerler. Eve doğru yürürken de okula yakın olan denizde biraz eğlenmek isterler. Film denizi geniş bir açıyla görüntülerken, kızları çerçevede daha küçük göstermektedir. Geniş mavimsi düzlük izleyicinin gözünü rahatlatmakta ve filme sakinlik, doğallık ve olağanlık katmaktadır, özgürlük hissini güçlendirmektedir.

Görsel 1 Görsel 2

Denizde deve güreşi yaptıktan sonra okul arkadaşlarıyla cennet gibi tasvir edilen bir bahçeye girip elma ağaçlarından elmaları yemiş ve kendileri için adeta bir hapishaneye dönüşecek olan evlerine geri dönmüşlerdir. Normalde ev özel alan olarak insanların konforlu ve güvenli hissettiği bir alandır fakat kızlar eve döndüklerinde ev onlar için eskisi gibi anlamları ifade etmeyecektir. Elma metaforik olarak yasak-günah düşüncesini çağrıştırır. Kızların deve güreşi yaptıklarını gören ve onların namuslarına leke geldiğini düşünen, yaşadıkları köyden komşuları Petek hanım kızları babaannesine şikâyet etmiştir. Babaanneleri evde kızları cezalandırmak için beklemektedir ve eve dönen kızlar babaannelerini hayatlarında hiç görmedikleri gibi göreceklerdir. Babaanne ataerkil ideolojinin bir sürdürücüsü olarak kızların karşısında dikilmektedir. Aslında seyircinin de tanık olduğu gibi kızların cezalandırılmasını gerektiren bir neden yoktur ama babaannenin ve yaşadıkları köyün dolayısıyla daha genelde içinde bulundukları toplumun işleyişini temellendiren ataerkil ideolojinin kurallarına ve kadına yüklediği davranış şekline uymadığı için kızlar cezalandırılacaktır.

Akşam amcaları da sinirli ve çok kızgın şekilde eve gelerek kızların yanlış yaptığını ve artık bakire olmadıklarını ima ederek bunun kavgasını annesiyle yapmıştır. Lale’nin de filmin açılışında dediği gibi “Her şey göz açıp kapayana kadar

değişmiştir”. Amcaları kızlardan Ece, Sonay ve Selma’yı bekâret kontrolü için doktora götürecektir. Kızların cinsel ilişkiye girip girmediklerini doktor yardımıyla öğrenmek için gittikleri yerel hastane, kızlar için böyle bir sebepten dolayı daha önce hiç gitmedikleri yabancı bir mekâna bürünür. Çünkü ne yapacaklarını ve muayenenin nasıl olacağını bilmemektedirler. Bu durum filmin açılıştaki renklerin parlaklığını kaybetmesiyle, koyu gri-mavi tonların hâkimiyetiyle gözlemlenir. Dönüşte filmin daha sonraki sahnelerinde de birkaç kez tekrarlandığı gibi, araçtan karanlık bir tünele girerler ve filmin akışı bu andan sonra kızlar için daha da içinden çıkılmaz bir hal alır.

Amcalarının kontrolünde karanlığa giren bu arabadan anlaşılmaktadır ki genç kızlar amcalarının kontrolünde bir karanlığa doğru ilerlemektedir. Kızlar eve gelirler ve evde ilk yapılan değişiklikler kendilerine yer yurt olan evlerinde, tarak, sakız, pantolon, kişisel bakım malzemeleri gibi özel eşyalarının kilitli dolaplara kaldırılması olur. Yaşamış oldukları ergenlikten kadınlığa doğru bu geçiş sürecinde, kadınlığa ait göstergeler olarak düşünülen oje v.b. makyaj malzemeleri gibi şeylerin raflara kaldırılmasıyla birlikte, yemek yapma temizlik yapma gibi eril ideolojinin kadınlardan ve kadınlıktan beklentilerini yansıtan pratikler görülmektedir. Böylece yaşadıkları evin onlar için artık sadece bir yaşam alanı olmadığını ve içinde bulundukları şartların, kuralların değiştiğini gösterir bu sahne izleyiciye.

İçinde bulundukları ataerkil düzen ile işleyen toplumda kadın olmaktan dolayı öteki konumuna itilmektedirler. Bu durumla birlikte yaşadıkları evin de yurt olmaktan çıkartıldığına Deleuze ve Guattari’nin yersizleştirme - yurtsuzlaştırma kavramı ile daha net açıklanabilecek bir oluşum ile yaşadıkları özel alanın da ötekileştirildiğine tanık olunmaktadır. Okulları da tatil olduğundan, dışarı çıkmalarını gerektirecek bir durum kalmadığı için evlerinden dışarı çıkmıyorlarmış gibi görünse de aslında evden dışarı çıkmalarına izin verilmemektedir. Aslında sadece dışarı çıkmak değil, içeri girmek de yasaktır. İçeri girebilen şey bir süre boyunca sadece güneşin ışığıdır. Bu düzen bir süre böyle devam etmiş ve sonrasında kızların artık ev işlerini yapmaları gerektiğini düşünen babaanneleri kızlara yemek yapmasını öğretmek için köyden diğer kadınları eve çağırmaya başlamıştır. Bu kapatılmışlık sadece büyük kızları değil, en küçükleri Lale’yi de etkilemektedir. Onlar için yurt

imgesini temsil eden evlerinden bir futbol maçı için kaçarlar. Ataerkil sistemde futbol erkeklerle ilişkilendirilir ve futbol sahası da erkek egemenliğindeki bir alan olarak tanımlanır. Ataerkil sistemde hem kadının vücut yapısı hem de sert şeylere kadının psikolojik olarak dayanamayacağı bahane gösterilerek futbolda kadına pek yer verilmez. Kızlar bir erkeğin egemenliğindeki bir mekândan, binlerce erkeğin hatta bir ataerkil toplumun egemenliğindeki maskülen mekâna kaçmışlardır. Evde babaannelerinin amcaları görmesin diye çok uğraşmasına ve amcalarının görmesinden korkmasına rağmen kızların başına öngörüldüğü gibi hiçbir şey gelmemiş ve güvenle eve geri dönebilmişlerdir.

Kızların evde bikini veya iç çamaşırlarıyla güneşlenirken görüldüğü sahnede evin yani özel alanın babaanne tarafından özel alan olmaktan çıkarıldığına tanık olunmaktadır. Normalde babaanne de hemcinsleri olduğundan dolayı bir sorun olmaması gerekmektedir ancak babaannenin onların bu hallerinden rahatsız olduğu “Ne o hal çabuk üstüne bir şeyler giy!”. cümlesiyle açığa çıkar. Bu sırada Lale evin içinde karşısında uzun ve büyük bir duvara karşı tek taraflı tenisi andıran bir oyun oynamaktadır. Sonay ile Selma’nın güneşlenme sahnesindeki demir parmaklıklar, Lale’nin tek başına top oynadığı duvarın büyüklüğü gibi görüntüler de kızların içinde bulunduğu durumun psikolojisini izleyiciye hissettirmektedir (Birincioğlu, 2016: 107). Evin dış kapısının amca tarafından güçlendirilmesi de tüm bunlara eklenince izleyicide dört duvar arasında sıkışmış bir mekân algısını oluşturur. Kapının simgesel olarak aralıklı olduğu aslında kapının da dış dünyayla iletişimi kopartan bir engel olduğu Lale’nin masanın üstüne çıkarak ağaçların arasından ve duvarın üstünden, gelen misafirleri zar zor gördüğü sahneden anlaşılmaktadır.

Görsel 3 Görsel 4

Görsel 5 Görsel 6

Evin içinde çekilen sahnelerde, pencereden gelen ışığın fazlalığı ve ağaçların renkliliğine rağmen izleyicide sıkışmışlık ve hapsolmuşluk hissi yaratılmaktadır.

Kızların dışarıya patriarkal sistemin temsilcisi olan amca tarafından kontrolsüz biçimde tek başlarına bırakılmamaları eve gelen misafirlerin de sadece kızların isteme ve düğün törenleri için içeri gelmesi evi ev formundan tamamen bir hapishane formuna, gelenleri de ziyaretçi formuna metaforik olarak büründürmektedir. Kızlar ancak evlenirse ve başka bir erkeğin kontrolüne geçerse evden çıkabileceklerdir. Lale’nin yüksek duvarlı, beyaz badanalı, kalın parmaklıklı ve ağaçlarla kaplı bu hapishaneden arada sırada kaçma çabaları olmaktadır. En küçüklerinin bunu yapması daha kadın olmamışken eril ideolojinin baskısına başkaldırmayı önermektedir. Mekâna ve ataerkil ideolojiye karşı bir diğer direniş ise Ece’nin yemek masasında amcasının kızlara uyguladığı, gülmemeleri, konuşmamaları, kardeşleriyle bile şakalaşmamaları yönündeki baskılara dayanamaması ve daha önceki birçok sebepten dolayı intihar etmesidir. Ece böylece kendisini mekândan ve bu baskıdan canı pahasına özgür bırakmayı tercih etmiştir. Lale ve Nur eve gelen kız arkadaşlarıyla bile dışarı bırakılmamaktadır. Bu yüzden Lale ve Nur kaçma planı içine girerler. Lale sık sık bunu pratiğe dökerek daha önceden tasarladığı kaçış planının bir sonraki aşamasına geçer. Bu esnada Nur ise sadece geceleri evden kaçıp sabah doğru geri gelmektedir.

Kızlar ancak ve ancak geleneksel toplumu temsil eden köylerinden ve köylerindeki evlerinden, büyük şehirde yaşayan başka bir kadına, öğretmenlerine kaçarak kurtuluşa varacaktır. Bu noktada filmin mekânsal geçişlerinde cemaat- toplum (gemeinschaft-gesselschaft) ayrımının da etkili olduğunu görülmektedir. Film, köy yaşamı ve şehir yaşamı arasında yapılacak tercihin de kadına yaşam alanı

tanıyabileceğini göstermektedir. Filmin son sahnesinde kızların öğretmenlerine kaçtıklarında da kapıyı öğretmenlerinin kocası yani başka bir erkek açar. İzleyiciye böylece bu mekânın başka bir erkeğin özel alanı olduğu ve kızların aslında toplumda tek başlarına özgürce yaşayamayacakları hissettirilmektedir.

3.2.2. Meleğin Sırları

Meleğin Sırları Amerika’nın New York şehrinde geçmektedir. Film bir morgda, bir cesedin ayağına takılmış kimlik etiketinin yakın plan görüntüsüyle açılır. Adının sonradan Şermin olduğunu öğreneceğimiz bir anne kayıp kızını aramaktadır ve teşhis için morga gelmiştir. Sahne cesedin kendi kızına ait olmadığını anlamasıyla sona erer. Mekânın tasvir edildiği yalnızlık, soğukluk ve sonu ifade eden bu görüntüden sonra New York’un kalabalık, telaşlı ve suç barındıran sokaklarından görüntüler verilir. Ani mekân değişimi izleyicide mekânsal bir atlamaya sebep olur. Ardından Ebru’nun annesi Şermin’in Ebru’yu bulma çabasıyla öykü ilerlemeye devam eder. Gittikleri ilk mekân suç mahallini andırır tiptedir. Şermin ve beraberindekiler Ebru’yu ararken daha önceden kaldığı bir yeri bulmayı başarırlar ve Ebru’nun günlüğüne ulaşırlar. Ebru’nun günlüğünü bulup okumaya başlamalarıyla öykü Ebru'nun Amerika'ya ilk geldiği günlere geri döner.

Sonraki sahnelerde geriye dönüşlerle Ebru’nun yaşamına odaklanırız. Ebru, arkadaşıyla bulduğu ve yerleştiği evde ilk başta yabancılık çekse ve hoş karşılanmasa da o mekânı da kendi evinden farksız duruma getirmiştir. Yanında taşıdığı babasının fotoğrafını başucuna koymuş ve bavullarıyla yerleşmiştir. Rahat güzel bir gece geçiren Ebru dil kursuna başlamış ve orada da ilk başta yabancılık hissetmiştir. Bir akşam dil kursundaki İngilizce hocası eve bıraktıktan sonra evde parasının çaldığını fark eder. Hırsızlığı göçmen bir kadın olan Taki’nin yaptığı yatağında bulduğu resimle anlar ve kendisi gibi o evde kiracı olan Taki’nin odasına bu durumu sormak için gittiğinde onunla büyük bir kavgaya girişir. İngilizce hocası Kevin Ebru’ya destek olmak için içeri gelir ve ona dışarı çıkması gerektiğini, sorunu halledeceğini söyler. Sonuçta Ebru kaldığı evden de atılmıştır ve o geceyi İngilizce hocasının evinde geçirecektir.

Görsel 7 Görsel 8 Görsel 9

Ebru bu tartışma sırasında İngilizce’yi iyi seviyede bilmediği ve konuşamadığı için Kevin’ ın yardımına muhtaç olarak gösterilmiş, bir “yabancı” olduğu bu sahneyle de vurgulanmıştır. Ayrıca daha önceden kaldığı ve kendine ait hale getirdiği mekânı, Kevin’ın egemenliğinde bir ev ile değiştirmek zorunda kalmıştır. Ebru aslında burada seçimsiz bırakılmıştır. Kevin ile bir süre kalmış ve o evi de aldatıldığı için terk etmek zorunda kalmıştır. Kevin’ın yanından ayrıldıktan sonraki mekânı, evsizlerin de kaldığı çok düşük bütçeli bir evin odasıdır. Dolayısıyla burası yabancı olanın, ötekileştirilenin, /üst sınıf - Batılı birey statüsünü kazanamayanların mekânıdır. Ebru burayı pek tekin bulmaz ve bu odayı beğenmez. Oda sade düzenlenmiş ve aidiyet barındırmayan bir odadır. Ebru neredeyse hiçbir eşyasını yerleştirmez buraya. Oradan da ayrıldıktan sonra başka bir evlilik yapmış bu sefer de Türk asıllı bir Amerikalı ile evlenmiştir. Evliliği kocasının kanun dışı işlerinden dolayı bitmiştir. Dolayısıyla Ebru’nun erkek egemen toplumda her zaman bir erkeğin korumasına, gözetimine ihtiyaç duyduğu vurgusu söz konusudur ve bu durum kadının aidiyetsizliğini, bilmediği bir toplumdaki mekânsal sıkışmışlığını göstermesi açısından önemlidir.

Görsel 10 Görsel 11 Görsel 12

Daha önce de belirtildiği gibi film Almanya’da geçmektedir. Ancak Almanya’nın hangi şehri olduğu konusunda net bir bilgi verilmez. Böylelikle olacaklar, izleyiciye Almanya’nın herhangi bir şehrinde sıradan küçük bir ailenin bile başına gelebilecek olaylar olarak verilir. Spesifik olarak bir şehrin belirtilmemesi mekânsızlığa, vatansızlığa işaret olarak da ele alınabilir. Türk aile Almanya’da olabilir, Almanca konuşuyor da olabilir ancak yaşama şekilleri Türk göreneklerini devam ettirir niteliktedir. Dolayısıyla bu aile bir Alman aile değil Türk aile olarak gösterilir. Filmin başında Metin ile Numan’ın çalıştırdığı restorandan görüntüler söz konusudur. Bir Türk restoranı gibi tasarlandığı görülmektedir ve çalınan müziğin de Türk müziği olduğu duyulmaktadır. Restoran, çok gereken yerler dışında iyi aydınlatılmamıştır. Böylece restoranın bazı bölümleriyle ilgili kayıp bir mekân algısı yaratılarak mekâna hakimiyetin kısıtlı olduğu bilgisi verilmektedir. Metin ile abisi Numan’ın konuşmalarından Numan’ın Müslümanlığa Metin’e göre daha uzak olduğu ve daha seküler bir bakış açısı olduğu anlaşılmaktadır. Metin'e camiye gitmeleri gerektiğini söyleyen Sevde, burada başı örtülü bir kadın olarak görülür. Bir sonraki sahnede anneleri restorana doğru içeri girer ve onun da geleneksel bir şekilde başını kapatmış bir kadın olduğu gösterilir.

Görsel 13 Görsel 14

Ardından bir cami dıştan gösterilir ve içeri geçilir. Camide erkekler yere oturmuşlardır ancak camidekiler ibadet etmemektedirler. Bunun yerine Jimpa isimli bir şirketin çalışanı faiz hakkında bir tür konuşma yaparak bu konuşmasını şirkete bağlamaktadır. Şirketin tanıtımından ve de katılacak olanların tahmini kazançlarından söz eden konuşmadan sonra Metin’in kayınpederinin görüntüsüyle sahne değişir. Camide gördüğümüz Metin’in kayınpederi – filmde Hoca olarak seslenilmektedir- bir sonraki sahnede bir araba içinde gizlilik dâhilinde Karl isminde

bir Alman ile konuşmaktadır. Mekânsal seçimin burada yasadışı veya gizlilik içeren bir algı yaratması kaçınılmazdır. Metin’in çalıştığı hastanede nadiren görürüz. Hüseyin Abi dediği eski bir dostunun evine gider ve Hüseyin’in çalıştığı şirkette terfi için önerileceğini öğrenir. Sonraki sahnede Metin’in eve geldikten sonra ibadetlerini yaptıkları küçük bir odada çocuğuyla şakalaşması ve karısı Sevde ile konuşmasına tanık olunur. Bu sahne güneşi andıran sıcaklıkta izleyicinin içini ısıtan türden bir ışıkla aydınlatılmıştır. Metin’in ailesiyle evlerinde nasıl bir hayat sürdüğü aileye ilişkin sıcak görüntüler içeren bu sahneyle bu sahneyle gösterilmektedir.

Görsel 15 Görsel 16 Görsel 17

Filmin ilerleyen bölümlerinde ise daha önce sözü edilen şirkete para yatırdığı için iflas ederek işyerlerinin kirasını bile ödeyemeyecek duruma gelen Türk esnaflardan birisinin işyerlerinden atılacağına tanık olunur ve sonrasındaki sahnede esnaf, işyerinde intihar eder. Hocanın camide bir tehdit alması da ayrı bir sahnede verilmektedir. Bunun ardından Metin’in evi taşlanır ve Metin de eşi Sevde ve oğlu Bilal ile kayınpederi Hocaya gitmeye karar verir. Hocanın evine hocadan da önce bir başka Türk’ün girerek hocanın buzdolabına bomba düzeneği kurduğu görüntülenir. Ardından hocanın ve onun da ardından Metin ile ailesinin hocanın eve girdiği görülür. Böylece en güvenilir yerlerden kabul edilen cami, ev gibi mekânların bile nasıl tehdide açık hale gelebileceği verilir. Dolayısıyla film izleyicide Türklerin bulunduğu mekânlar konusunda tekinsizlik algısı oluşturmaktadır.

Filmin sonraki kısmında Metin Türkiye’ye gitmek zorunda kalacaktır. Anavatana giden Metin burada şirketin üst düzey yetkililerinin peşine düşmeyi planlamaktadır. Metin’in Türkiye’ye gelmesiyle birlikte Türkiye tasviri İstanbul üzerinden yapılır. İstanbul ise Almanya’daki sahnelerden farklı olarak İstanbul Boğazı, Galata Kulesi gibi bilinen görüntüleri barındırmaktadır. Film İstanbul’da da, Almanya’da olduğu gibi daha çok iç mekânlarda geçmektedir. Karanlık bir aydınlatma ve koyu renkler kullanılarak filmde dramatik hava yaratılmıştır. İstanbul’da üst düzey ordu mensupları ile Alman istihbaratında çalışan Karl’ın görüntüleri aydınlatılmış mekânlarda ve lüks restoranlarda geçmektedir. Metin’i şirketi izlemektedir ve Metin güvenli olması gerektiği vatanında da tehdit altındadır. Metin daha fazla saklanamayacak ve daha güvenli olduğunu düşündüğü Almanya’ya kaçacaktır. Ancak burada da silahlı bir saldırıdan son anda kurtulacaktır.

Görsel 21 Görsel 22 Görsel 23

Takiye: Allah Yolunda filminin mekân kullanımında dikkat edilen en önemli ayrıntı oyuncularının hiçbir mekânda barınamaması ve yurtsuzlaşmasıdır. Mekânlar, filmin hikâye akışına ve senaryosuna göre eril / ataerkil bir düzenleme çerçevesinde kurgulanmıştır. Film boyunca dramatik hava sezdirilmek istendiğinden dolayı mekânlarda aydınlatmalar yetersiz bırakılmış ve buna bağlı olarak gizem unsuru yoğun hissettirilmiştir. Mekânın hâkimiyeti mekândakilere bırakılmamış böylece mekânlar özel alandan ziyade daha çok kamusal alanlar olarak sergilenmiştir. Mekânlarda kadınların hâkimiyeti erkeklere kıyaslandığında pek fazla yoktur. Filmde kadınların daha çok erkeklere ait gibi görülen mekânlardan dışlandıkları, özel alan içinde, aile içi geleneksel rollerde konumlandıkları, kendi içine kapalı bir yaşam sürdürdükleri ve böylece Almanya’da yaşayan Batıdışı göçmen kadın kimliklerine ilişkin stereotiplerin mekânlar üzerinden yeniden üretildiği görülmektedir.