• Sonuç bulunamadı

3.3. Oryantalist Söylemde Tekrarlanan Temsil Biçimleri

3.3.1. Mustang Filminde Ataerkil – Oryantalist Söylem

Mustang filmi oryantalizmin Doğu – Batı ikileminde oluşturduğu ikirciklere dayandırdığı Doğulu – Batılı, modern – geleneksel, kadın – erkek gibi kültürel farklılıkları ve kalpları sıkça sergilemektedir.. Bu farklılıkların yansımaları ideolojik altyapıda değerlendirildiğinde görülmektedir ki aslında oryantalizmin ideolojik sistemi ataerkil ideoloji ile örtüşmektedir.

Mustang’ de kadınlar kadınsal özelliklerden çok erkeğin boyunduruğu altında var olmaya çalışan, patriarkal sistemin beklentileri karşısında ezilen, kadınlığından vazgeçen erilleşmiş kadınlar olarak varlığına devam etmektedirler. Mustang’i ataerkil sistemi sergileyen bir örnek olarak ele almak doğru olur. Filmdeki erkek karakterlere bakıldığında anlatıdaki en temel erkek karakterin kızların amcası olduğu görülmektedir. Bir erkeğin etrafında 6 tane kadının bir erkeğin ağzından çıkacak sözü beklemesi, kadınların itaat etmek için yaratıldığı izlenimi yaratmaktadır. Erkeğin aslında tek başına var olmadığı, içinde bulunduğu toplumun kurallarını da

arkasında barındırdığı kabul edilmelidir. Ataerkil topluma dair bu temsil biçimi aynı zamanda Doğu’ya ilişkin oryantalist temsilleri de yeniden üretmektedir.

Filmde babaanne karakteri ataerkil sistemin anne yapısına uymaktadır. Amcalarına söz geçirebilen tek kişinin babaanne olması anneliğin ataerkil sistemde kutsal sayılmasıyla ilişkilendirilmelidir. Babaannenin bu filmdeki toplumsal rolü aslında ataerkil sistemin devamlılığını garanti altına alan söylemleri tekrarlayarak kızların bu sistemde kadınlıklarından vazgeçip erimelerini, sisteme dahil olmalarını sağlamaktır. Babaannenin filmdeki karakterine odaklandığımızda kızlara film boyunca tekrar ettiği ne yapıp ne yapmayacaklarını dikte eden cümlelerine tanık olunmaktadır. Babaannenin kızlara tavsiye ettiği veya tavsiye etmediği her şeyin ataerkil söylemin genç kadınlardan beklediği şeyler olduğu görülmektedir. Filmde babaannenin toplumsal görevinin, toplumun takdirini kazanarak nasıl kadın olunacağına dair kuralları kızlara öğretmek olduğu açık bir şekilde sergilenmektedir. Ataerkil toplum genç kadınlardan ne bekliyorsa babaannenin de beklentileri aynıdır. Namus kavramı söz konusu olduğunda babaannenin söylediklerine dikkat edilirse eğer, biri duyarsa ne der veya başkası görürse ne olur gibi toplumsal ifadeler kullandığı görülecektir. Film boyunca toplumun genç kadınlar üstünde kurmaya çalıştığı baskıların kontrol mekanizması gibi bir işlevi olduğu açıkça görülmektedir. Babaanne aslında erkeğin kadın üzerindeki iktidarını güçlendiren ikincil bir figür olmaktan öteye geçmemektedir. Her ne kadar anne olduğu için kutsal kabul edilse de babaannenin bazı konularda oğluna hiç söz geçirememesi de yine ataerkil sistemde erkeğin son söz sahibi olduğunun kanıtıdır. Babaannenin köyün sokaklarında pek görülmemesi, genellikle evde ve ev işlerini yaparken görüntülenmesiyle babaannenin toplumsal rolleri izleyiciye öneri veya olması gereken bir şeymiş gibi aktarılmaktadır.

Mustang’de kadınların toplumdan uzak ev içinde bir hayat sürmesine tanık olunmaktadır. Filmdeki otorite figürü olan babaannenin analizini yaptıktan sonra diğer kadınlara yani kız kardeşlere kısaca değinilmesinde fayda olacaktır. Lale, Sonay, Selma, Nur ve Ece isimli beş kız kardeş el, yüz, beden, ses tonu gibi fiziki özellikler açısından birbirlerinden farklı bireyler de olsa aslında film için bu kız kardeşlerin pek bir farkı olduğu söylenemez. Kızlar makro düzeyde bir kadın

topluluğunu toplum için bir prototipmiş gibi temsil etmektedir. Kızların hepsi öğrenci olmakla birlikte okulunu bitirenler olduğu gibi Lale ve Nur’un okullarına devam edecek olduğu gösterilir. Film, kızların eğitimlerinin belirli bir yere kadar gelmesi gerektiği ve bu seviyeyi tamamlayan kızların evlenmesi gerektiği düşüncesinin ataerkil toplumda egemen olduğunu vurgulamaktadır. Kızların seçim hakkının olmadığı, toplumun kuralları ve amcaları ne derse kader çizgilerinin ona göre şekilleneceği gösterilmektedir. Mustang’de kızlar bilgisiz / cahil gibi gösterilmemiştir. Birçok şeyden haberleri olan, hatta toplumun söylemlerine karşı çıkan bireyler olarak tasvir edilmektedir. Kızlar filmde henüz okul çağında ve hiçbir söz hakkına sahip olamayacak kadar küçük sunulmasına karşın bazı çekim açılarıyla ve özel sekanslar ile zaman zaman kadınsılaştırılarak birer arzu nesnesi haline getirilmektedir.

Mustang’de kızların amcaları evde tek söz sahibi durumdadır. Eril ideolojinin söylemlerini barındıran ve uygulayan amcaları zamanla kızlar için bir gardiyan kimliğine dönüşmektedir. Evi hapishaneye çeviren ve yasaklar üstüne yasaklar koyan amca klasik anlatı sinemasında erkeğin temsiline uyan bir stereotip durumundadır. Yemesi, içmesi, kuralları, konuşmaları ve olaylara yaklaşımıyla ataerkil toplumun kurallarının yazılı olduğu bir kitap gibidir. Amca filmde sözde koruyucu, kollayıcı, sahip çıkan ve olmazsa olamaz konumundadır. Amcanın bu konumu ona özne olma imkânı tanımaktadır ve bu yolla etrafındaki kadınları nesneleştirerek kadınları sömürdüğü görülmektedir. Filmdeki kadınlar ötekileştirilen ve değersizleştirilen nesne konumuna amca ve ataerkil toplum tarafından getirilmektedir. Bu pratik, amcayı ve arka planda toplumsal işleyişi söz sahibi, efendi konumuna getirerek özneleştirmektedir.

Oryantalizm bağlamında değerlendirildiğinde Mustang, oryantalist bir film olarak ele alınmalıdır. Bunun en temel sebebi Türkiye’yi temsil etme biçimidir. Ortak yapım olan film Fransa adına Oscar adayı olarak gösterilmiş ve Türkiye’ye Batılı bir gözle, yukarıdan bakmakla eleştirilmiştir. Özellikle de filmdeki kadın karakterlerin bedenlerinin egzotikleştirilmesi izleyiciyi zaman zaman gözetlemeci ve dikizci bir konuma yerleştirmektedir. (Birincioğlu, 2016: 110-114)

Mustang’de modern – geleneksel bağlamında mekânlar geleneksel ilişkileri temsil edecek şekilde kurgulanmıştır. Mekân-insan ilişkisinde modern olmayan mekânlarda geleneksel yaşamlar sergilenmektedir. Oryantalizmin işleyişinin ana motorlarından olan karşıtlıklar bu filmde de sıkça kullanılmaktadır. Filmin en sık başvurduğu kadın – erkek karşıtlığına oryantalizm çerçevesinden bakıldığında kadın Doğu ile erkek Batı ile bağdaştırılmaktadır. Kadın, bakışlar ile eylemler ile sömürülen bir cinsel obje olarak sunulmaktadır. Oryantalist söylemde Doğu’nun bakir toprakları üzerine söz sahibi olan Batı, filmde kadının bekâreti üzerine söz sahibi olan erkek ile temsil edilmektedir. Erkeğin kadın üzerindeki hükümranlığı, Batı’nın Doğu üzerindeki ile örtüşmektedir. Said’in öne sürdüğü gibi oryantalizmde Batı, Doğu üzerinde el değmemiş şeyleri sömürme, kullanma, değiştirme, taşıma ve tamamen edinme hakkını kendisinde görür.

Mustang’de de amca kızlar üzerinde her türlü konuda söz söyleme hakkına sahip olduğu gibi onları kendine hizmet ettirmede ve ev işlerini yaptırmada da kullanır. Hatta bu sömürünün en ileri düzeyi kızlardan Nur’a cinsel tacizde bulunmasıdır. Babaanne bu durum karşısında amcayı mutfakta azarlayarak ve böyle yapmaması gerektiği konusunda uyarmaktadır. Ensest ilişkilerin Doğu toplumunda olduğunu anlatan bu sahne, bu olayı babaannenin de bilmesine rağmen susacağını ve bastıracağını anlatmaktadır. Oryantalizm ideolojisine göre Doğu’da aile içinde böyle ilişkiler olur. Çünkü Doğu sapkın ve bu tarz ilişkilere daha açık bir toplumdur. Bu sahne filmin oryantalist alt metninin zirve yaptığı sahnelerden birisidir. Bu sahne Doğulu erkeklerin, ailesinden, kendi kanından olsa bile kadınlarına her zaman cinsel obje olarak bakacağını ve Doğulu kadınların ise buna karşı çıkamayacağını, susacağını izleyiciye sergilemektedir. Oryantalist bakış açısı doğrultusunda, kadınların haklarının olmadığını, erkeklerin kadınları toplumsal ve fiziksel olarak her türlü sömürdüğünü savunmaktadır. Filmde, babaannenin de bu durumu her zaman bildiğini ve bir daha yapmaması gerektiği konusunda amcayı uyardığı, ve Nur’un bu durumu Lale görmesin diye yatağını gizlice ve hızlıca temizleyerek sakladığı görülmektedir. Yönetmen burada filmdeki kadınları sessizleştirerek aslında sadece kadınları değil toplumdaki kadınları da sessizleştirmiştir. Bu iki sahne, bu durumun

Doğulu toplumlarda küçüklükten itibaren normalleşmeye doğru gideceğini ve ailelerde böyle şeylerin yaşandığını göstermektedir.

Görsel 24 Görsel 25

Oryantalist ideolojiye göre filmde Doğulu kadınlar bilgisiz, cahil, tercih hakkından yoksun ve kaderci gösterilirken erkekler ise sapkın, egemen, son söz sahibi ve başı buyruk gösterilmektedir. Filme göre Doğu’da cinsel deneyimler alışılmışın dışında yaşanmaktadır. Zaman kavramı ve mekân kavramı geleneksel olarak aktarılmaktadır. Kız çocukları kadınlığa geçiş evrelerinde eğitim hakkında yoksun tutulmaktadır. Kızlar yaşları küçük olmasına rağmen kadınlığa geçiş evresinde okuldan alınmalı evlendirilmelidir. Kızlar eğer evlendirilmezlerse Doğulu toplumlarda hâkim olan “namus” kavramı ile ailenin başını sıkıntıya sokacaktır.

Doğu’da evlilikler de normal olmamaktadır. Kadınlar evlense bile bekâretin çok önemli olduğu Doğulu toplumlarda evliliğin ilk gecesi ilişki ritüellerinden beklenenler gerçekleşmez ise kadına sanki bir hayat kadınıymış gibi bakılır. Doğulu toplumların geri kalmışlığını savunan oryantalist düşünce bu yüzyılda bile bu tarz ritüellerin olduğunu savunmaktadır. Film Doğulu kadınların (bu filmde Türkiye’ li kadınların) bekâretini kaybetmemek için çabalamasının yanında bekaretini kaybetmeyecek şekilde cinsel ilişkiye girerek erkekleri dolayısıyla toplumu kandırdığını savunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında toplumda kadınlar erkeklere, erkekler kadınlara yalan söylemektedir. Evliliğin ilk gecesi ritüelinde bir terslik çıkarsa erkek, karısı daha önce cinsel ilişkiye girmediğini söylese bile karısına güvenmeyerek bekâret kontrolü için hastaneye götürebilir. Böylelikle toplumun temel yapı taşı olan aile içinde de Doğulu toplumlar içinde güvenin olmadığı görüşünü savunmaktadır. Filmde bu noktada dikkat çeken bir diğer ayrıntı ise bekâret kontrolü yapacak doktorun da erkek olması ancak köydeki erkeklerden farklı

olarak bakımlı görünmesiyle aslında hem görünüşüyle hem de kadına yaklaşımıyla köyden olmadığı, moderni temsil ettiği öne sürülebilir.

Görsel 26 Görsel 27

Mustang’ de toplum oryantalizm ideolojisine uygun işlemektedir. Erkeklerin rolleri, kadınların rolleri ve çocukların rolleri belirlenmiştir. Kadınların ataerkil toplumlardaki standartlaşmış rolleri, erkeklerin davranışsal eylemleri ile ataerkil ideolojinin unsurlarını barındırmakla birlikte Mustang, Doğulu topluların geri kalmışlığı, fevriliği ve mantıktan bilimden uzak duruşunu sergileyerek oryantalizmin temel unsurlarını görselleştirmektedir. Kızların gittiği bir okulun var oluğunu film başlarda göstermektedir ancak bu okulda bilim veya bir şey üretildiğini göstermez. Buradan da okul sahnesinin, Said’in oryantalist söyleminden faydalanarak, Doğulu toplumlarda bilimin üretilmediğini ve okulların sadece binalardan oluştuğunu temsil etmekte olduğu ile ilişkilendirilebilir.

Filmde kadınların değersizleştirildiği, nesneleştirildiği ve önemsiz bir figüre dönüştükleri görülmektedir. Kadınların genel anlamda toplumsal görevlerinin erkeğin iktidarını güçlendirmek, ev işlerini yapmak, erkeğe hizmet etmek olduğu anlaşılmaktadır. Filmde kadınlar modern – geleneksel olarak ayrılmıştır. Filmde modern bağımsız kadını temsil eden kadınlardan birisi öğretmen Dilek’tir. Ancak Nur ve Lale Dilek’in evine kaçtığında Dilek’in kapısını da bir erkek açmaktadır ve evin sahibinin bir erkek olduğu vurgulanmaktadır. Bağımsız kadını temsil eden bir diğer kadın kardeşlerin en küçüğü Lale’dir. Lale erkek egemenliğindeki hapishaneyi temsil eden evden kaçarak kurtuluşa erişmiş olarak gösterilmektedir. Lale filmdeki erkeğin hegemonyasına direnen kadını dolayısıyla Batı’nın hegemonyasına direnen Doğu’yu da temsil etmektedir. Geleneksel yaşamdan kaçıp eğitimi ve bağımsızlığı için modern yaşama yani şehre gitmiştir. Gemeinschaft- Gesellschaft (Cemaat- Toplum) sorunsalından yola çıkarak bireysellikten uzak, toplulukçu cemaate dayalı toplumlardaki üretim biçimleri ile kültürel yaşamların farklılaştığı bireylerin ön

planda olduğu, modern cemiyetler arasında diyalektik kurarak filmin ikili bir karşılaştırmaya tabi tutulduğu görülmektedir. Filmin son sahnesinde Lale ve Nur’un İstanbul’a vardığında renklerin turuncu ve kızıl gibi sıcak tonlarına geçtiği, yeni doğan Güneş’in kızların yüzüne vurduğu ve kızların gülümsediği görülmektedir. Bu sahneyle birlikte yaşamın filmin başında olduğu gibi normale döneceği anlaşılmaktadır.

Görsel 28 Görsel 29