• Sonuç bulunamadı

Hall’ un siyah - beyaz / erkek – kadın gibi ikili kutuplar vasıtasıyla, öteki ile ilişkili kuramsal yaklaşımları sinema açısından da yol gösterici olacaktır. Sinema çeşitli görme biçimleri sunan, ya da kalıplaşmış görme ve tecrübe ediliş biçimlerini yeniden şekillendiren ve bu kalıpların daha önce algılanmamış hallerinin algılanmasını sağlayan bir imgelemdir (Kellner, 2010: 13). Televizyon ve tiyatro, hatta edebiyat ve müzik endüstrisinin ürünleri gibi, popüler öykü anlatıcılığının ve eğlencenin ortak ortamında birleşmiştir ve bunlardan birisi olmuştur (Arnheim, 1957:2 ; Yaylagül, 2010: 64). Sinemada yer alan temsillerin tıpkı diğer görsel medyadakiler gibi aynı işlevi üstlendiği ve diğer görsel iletişim araçlarında (fotoğraf, reklamlar, televizyon) olduğu gibi egemen ideolojinin baskısı altında olduğu söylenebilir. Ancak sinemada olan diğer görsel medyada olmayan karmaşık dil yapısı, seyircisiyle doğrudan iletişime geçmektedir ve böylece kodların seyircide olduğu açılımlarla okunmasını sağlamaktadır (Kırel, 2010: 339).

Sinemanın da bir dil gibi kendine has bir grameri ve imgelem dünyası vardır. Bu sebepten ötürü de sinema bir dil gibi ele alınmakta ve bir kitle iletişim aracı olarak değer görmektedir. Bütün kitle iletişim araçları gibi sinema da içinde doğup büyüdüğü toplumun gerçekliğini kodlar ve bizlere tekrar aktarır. Dilbilimciler, bir lisanda yeterli miktarda kodlar ve imgeler bilinirse o dilde bir şeyler söylemenin mümkün olacağını savunurlar. Sinemanın da kendine has kodları ve imgeleri vardır. Toplumsal bir okuma yapabilmek için filmlerin temsil dünyasında neyi imgelediğini ve gerçekte neyi temsil ettiğini okuyabilmek gerekmektedir (Carpenter, 2011: 377). Sinemanın karmaşık dil yapısı sayesinde, filmsel dünyada ayrı bir zaman, ayrı bir evren ve mekân algısı oluşturulur. Gerçekte olmayan evrende ve gerçekte olmayan zaman diliminde gerçekte olmayan şeyler de daha kolay temsil edilebilmektedir (Kırel, 2010: 341). Sinemada temsiller, içinde olduğu kültürden filizlenir ve benimsenerek kişiliğin bir parçası olur. Benimsenen bu temsiller benliği, söz konusu kültürel imgelemlerde varlığa dâhil olan değerleri de kapsayacak şekilde yoğurur. Bundan dolayı bir topluma ve kültüre hâkim olan temsiller aslında kilit noktasına sahip politik önem arz etmektedirler. Kültürel ve toplumsal temsiller yalnızca psikolojik durumun bir projeksiyonu değildir aynı zamanda toplumsal yaşamın ve

toplumun kurumlarının, o toplumun gerçekleriyle şekillenmesini de sağlar (Ryan ve Kellner, 2010: 37).

Her tür filminin bir ötekisi olmakla birlikte izleyici öteki konumundaki karakter ile değil, genellikle iyiyi, safı, çalışkanı, zekiyi temsil eden ben konumundaki karakter ile özdeşleşmektedir. Claire Johnson, klasik anlatıya sahip olan her türdeki filmde kadın mitini, dişil karakterdeki bir yapı; kod ya da uzlaşımlar olarak incelemiştir. Bir gösterge olarak kadın, erkekler için ifade ettiği ideolojik anlamları temsil ederken, kadınlığın gerçek anlamıyla ilgili olaraksa hiçbir şey ifade etmemektedir (Johnston, 1999: 36). Popüler sinemada ötekilerin temsil edilmesindeki pratikler farklılaşabilmektedir. Sinemanın tarihsel çizgide gün geçtikçe popülerleşmesi izleyicinin isteklerinin doyurulmasının ve sinemanın politik varlığının sonucunda olmaktadır. Fotoğrafa, reklamlara, televizyona ve radyoya kıyasla sinemanın gelişiminin daha hızlı olmasının en önemli sebebi izleyicisini kendisine duygusal anlamda daha çok katabilmesinde aranmalıdır. Teknolojiye dayanan, kendi lisanı olan ve etki gücü yüksek olan bir kitle iletişim aracıdır (Abisel, 1995: 7). Ancak egemen ideolojinin baskısı altında kalan ve bu baskıyla gelişen sinema, nadir zamanlar dışında popüler kültürü ve eril bakış açısını yansıtmaktadır (Adorno, 2012: 50-53). Dolayısıyla popüler sinemanın içinde farklılaşan türler incelendiğinde görülecektir ki her tür kendi ötekisini yaratmaktadır.

Western türüne dikkat edildiğinde bu türün “biz”i, iyimserliğin, alçakgönüllülüğün, arkadaş canlılığının, zor işleri başaranın ve doğada yaşamaktan zevk alanın temsil edildiği cowboy’dur. Kovboy Batılı beyaz erkeği temsil etmektedir. Sinemayı ve Hollywood’u elinde bulunduran Amerika, kovboyunda olmaması gereken cesaretsiz, doğayla baş edemeyen, dayanıksız, hırsızlığa başvuran, çalışmaktan hoşlanmayan ve haydutluktan zevk alan gibi olumsuz özellikleri öteki konumundaki yerli Kızılderililere yüklemiştir (Abisel, 1995: 67-68, 81-82).

Bir başka tür olan korku sineması sinema türleri arasında en uzun ömürlü olanı ve en çok ilgi görenidir. Korku filmleri, başka türlerden ögeler taşıdığı için melez sayılabilecek bir tür olarak kabul edilebilir ve bu türü alt türlere de ayırmak mümkündür ancak genel anlamda bahsedilecek olunursa izleyicisine bazen korku

bazen tedirginlik, telaş bazen ise gerilim gibi duyguları aktaran bir türdür ( Abisel, 1995: 116-120). Korku filmlerinde korkunun genel kaynağı bilinmeyendir. Bilinmeyen her şey bizden değildir, ötekidir. Dolayısıyla insanoğlunun bilmediği daha önce hiç tecrübe etmediği şeyler de bilinmeyendir ve ötekidir ( Abisel, 1995: 131-134). Görüldüğü gibi korku türü öteki konumunda olan, nesneleştirilmiş, bilinmeyen her şeyi ben’in varlığına tehdit olarak tanımlamaktadır. Öteki, yok edilmeye mahkûmdur. Bu bilinmeyenin denklemini sağlayan unsur korku türü filmlerinde bazen bir insanın varlığına tehdit olan vampir, bazen bir toplumun sonunu getirecek robot olabilmektedir. Aslında korkunun kaynağının korku filmleri türünde nasıl temsil edildiğinden çok, bu temsillerin kültürel kodlarının açılımı daha önemlidir.

Müzikal güvenli alanlarda geçen, korkudan uzak olan, izleyicisini ruhsal rahatlamalara taşıyan ve fantastik dünyadaki hayallerin bir nebze de olsa gerçek dünyada gerçekleşme umudunu yeşerten bir film türüdür. Müzikal türü filmlerinde genellikle bir gerginliğe yer olmaz. Sınıfsal farklılıklar ve cinsel farklılıklar da minimuma indirgenir (Abisel, 1995: 181-186). Türün genel özellikleri bu yöndeyken bu türün de diğerleri gibi egemen ideolojiye hizmet ettiğini söylemek yerinde olacaktır. Bu nedenle içinde oluştuğu toplumların temsil havuzunun şeklini alıp, temsillerini ve kodlamalarını da o yönde ilerletmesi doğal kabul edilmektedir.3

Oluk’ a göre tür filmlerinin anlatı yapısından ikonografilerine kadar seyri genelde aynı devam eder (Oluk, 2008: 161-163). Dolayısıyla tür filmlerini işleyişini ele aldığımızda, egemen sisteme ve söylemine hizmet ettiği savunulabilir.