• Sonuç bulunamadı

AVRUPA BİRLİĞİ, TÜRKİYE ve DİN 

3.  Entegrasyonist Yaklaşım: İlk iki yaklaşımın karışımıdır Kültürlerin kendi 

4.7. AB Sürecinde Diyanet İşleri Başkanlığı 

Din,  tarihte  toplumsal  alanların  tümünde  etki  sahibiyken  modern  zamanlarda  durum bu şekilde gelişmemiş, din kendi öz alanında derinleşmeye bırakılmıştır. Modern  sanayi  toplumlarında  geleneksel  din  anlayışının  zayıfladığı,  birey  merkezli  bir  din 

       556 Fazlı Arabacı, “Avrupa’da Türk İslam Kültürünün Muhafazası ve Entegrasyon Sorunu (Fransa Örneği)”,  Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası, DİB Yay., C. II, Ankara 2000, s. 461.  557 Dönemin Almanya içişleri bakanı Otto Schily’nin 27.06.2002’de yapılan röportajda söylediği söz.  558 Celalettin Vatandaş, a.g.m., s. 229.  559 Faruk Şen, a.g.e., s. 118.  560 Kadir Canatan, “Hollanda’da Çok Kültürlü Toplum Tartışmaları ve Karşı‐Çokkültürcü Söylemin Analizi”,  Avrupa Günlüğü Dergisi, S. 2, İstanbul 2001, s. 320‐321. 

anlayışının  yaygınlık  kazandığı  bilinmekle  beraber,  modern  veya  geleneksel  tüm  toplumlarda din hala varlığını ve önemini korumaktadır. 

Şer’iyye  ve  Evkaf  Vekaleti’nin  ilgası  ile  3  Mart  1924  tarih  ve  429  sayılı  kanunla  kurulan  Diyanet  İşleri  Başkanlığı561  Türkiye  Cumhuriyeti’nin  en  eski  kurumlarından  biridir.  Anayasanın  136.  maddesinde  belirtildiği  üzere  Diyanet  İşleri  Başkanlığı,  genel  idare içinde yer alan bir kamu kuruluşu olup, “…laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi 

görüş  ve  düşünüşlerin  dışında  kalarak  ve  milletçe  dayanışmayı  ve  bütünleşmeyi  amaç  edinerek  özel  kanununda  gösterilen  görevleri  yerine  getirmekle  yükümlüdür.”  İlgili 

kanunda  da  bu  görevler,  “İslâm  dininin  inançları,  ibadet  ve  ahlâk  esasları  ile  ilgili  işleri 

yürütmek,  din  konusunda  toplumu  aydınlatmak  ve  ibadet  yerlerini  yönetmek”  şeklinde 

belirlenmiştir. Bu yetkiye dayanarak Diyanet yurtiçinde cami ve müftülükler vasıtasıyla,  yurtdışında ise müşavirlikler, ataşelikler ve bunlara bağlı din görevlileri vasıtasıyla din  hizmeti yürütmektedir.562  

Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatı olmak üzere üç  ana  bölümden  oluşur.563  Diyanet’in  görev  ve  sorumlulukları  5  ana  başlık  altında  toplanabilir: İbadet ile ilgili hizmetler, dini konularda toplumu aydınlatma, din eğitimi,  yurtdışı din hizmetleri ve vakıf hizmetleri.564 

Bu  bölümde  amacımız,  Diyanet  İşleri  Başkanlığı  hakkında  detaylı  tarihi  bilgiler  vermekten çok565 küreselleşen dünyada konumu ve hizmetleri sık sık tartışma konusu  olan  Diyanet’in  bu  süreçteki  değişim/dönüşüm  politikalarının  olup  olmadığını,  varsa  bunların neler olduğunu, din‐devlet‐toplum ilişkisi bağlamında birçok soruyu ve açılımı  beraberinde  getiren  Diyanet  modelinin  ne  anlama  geldiğini566  ve  AB  sürecinde  hangi  çalışmaların yapıldığını tartışmaktadır. Bu tartışmayı yaparken yer yer Diyanet’in, AB ile  doğrudan  ilişki  içinde  olduğu  yurtdışı  teşkilatı  üzerinden  örnekler  verecek,  ayrıca  bu  konuya da bir alt başlık olarak değineceğiz.  

Cumhuriyetin  ilk  yıllarında  Osmanlı  birikiminden  kaynaklanan  nitelikli  bir  din  adamı  kitlesine  rastlanmaktadır.  Cumhuriyet’in  ilk  yılları  boyunca  din  hizmetinin        

561  İrfan  Bozan,  Devlet  ile  Toplum  Arasında  Bir  Okul:  İmam  Hatip  Liseleri,  Bir  Kurum:  Diyanet  İşleri  Başkanlığı, TESEV Yay., İstanbul 2007, s. 50; Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 6.  

562 İsmail Altıntaş, a.g.m., s. 233‐234.  563 İrfan Bozan, a.g.e., s. 60. 

564 Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 21. 

565  Diyanet  İşleri  Başkanlığı  hakkında  detaylı  bilgi  için  bkz.  İrfan  Bozan,  Devlet  ile  Toplum  Arasında  Bir  Okul:  İmam Hatip  Liseleri,  Bir  Kurum:  Diyanet  İşleri  Başkanlığı,  TESEV  Yay.,  İstanbul  2007;  Ruşen  Çakır‐ İrfan  Bozan,  Sivil  Şeffaf  ve  Demokratik  Bir  Diyanet  İşleri  Başkanlığı  Mümkün  mü?,  TESEV  Yay.,  İstanbul  2004; Kemalettin Taş, Türk Halkının Gözüyle Diyanet, İz Yay., İstanbul 2002.  

sağlanması  konusunda  eksikliği  bu  kitle  gidermiş,  böylece  Diyanet,  Türk  halkına  inkâr  edilemez  katkılar  sunmuştur.567  Fakat  ilk  dönem  Cumhuriyet  politikası,  din  adamı  yetiştirme  konusuna  fazla  eğilmediğinden  zamanla  bu  konu  problemli  hale  gelmiştir.  Medreselerin kapatılması neticesinde artan din adamı ihtiyacını karşılamak üzere açılan  iki düzine İmam Hatip Lisesi, 1930‐1931 yıllarında kapatılmış ve 1935 yılında İstanbul  Üniversitesi'ndeki İlahiyat Fakültesi de aynı kaderi paylaşmıştır. Bunların uzun vadedeki  etkileri  ise  kayıp  bir  kuşak  yaratması  ile  Osmanlı  geleneğinden  kopuş  ve  nitelikli  din  adamı ve hizmeti konusunda yaşanan eksikliklerdir.568 

Günümüzde Diyanet ile ilgili iki temel tartışma konusu vardır. Bunlardan birincisi  laik  bir  ülkede  Diyanet  gibi  bir  kuruluşun  varlığı,569  ikincisi  ise  DİB’in  sadece  Sünni  İslam’ı temsil ettiğine yönelik eleştirilerdir.570  

Türkiye’de zaten sorunlu olan din‐devlet ilişkilerinin, Diyanet’in mevcut yapısında  köklü  değişimlere  imkân  vermeyen  en  büyük  engellerden  biri  olarak  değerlendirildiğinin  hatırlanmasında  fayda  vardır.571  Kamuoyunda  Diyanet  üzerinde  ciddi bir devlet baskısı olduğu görüşü yaygınlıktadır. Fakat idari olarak resmi bir kurum  olan  ve  bu  bağlamda  çeşitli  ödevleri  ve  sorumlulukları  olan  Diyanet’in  üzerinde  dini  konularda  baskı  olup  olmadığı  konusu,  sadece  bir  iddia  olarak  vardır.  TESEV  araştırmasında  bu  konuda  herhangi  bir  bulguya  rastlanmadığı  ifade  edilmiştir.  Üstelik  28  Şubat  sürecinde  Diyanet’in  “başörtüsü  Allah’ın  emridir”  fetvası,  Diyanet  üzerinde  devlet  etkisinin  dini  konularda  olmadığını  gösterir  niteliktedir.572  Kendisine  bu  yönde  sorular yönelttiğimiz Dış İlişkiler Daire Başkanı Prof. Dr. Ali Dere de bu görüşü teyit eder        

567 Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 7, 32; WRR, a.g.e., s. 131‐134.  568 WRR, a.y. 

569 Diyanet’in laik bir ülkede varlığı ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin kararı şu şekildedir: "Dinin devletçe  denetiminin  yürütülmesi,  din  işlerinde  çalışacak  kimselerin  yetenekli  olarak  yetiştirilmesi  yoluyla  dinî  taassubun  önlenmesi  ve  dinin  toplum  için  manevî  bir  disiplin  olmasının  sağlanması  ve  böylece  Türk  milletinin  çağdaş  uygarlık  seviyesine  erişmesi,  yücelmesi  ona  ereğinin  gerçekleştirilmesi  gibi  nedenlere  dayandığı gibi aynı zamanda toplumun çoğunluğunun Müslüman bulunduğu ülkemizde, dinî ihtiyaçların  karşılanabilmesi için din işleri görecek kişiler, mabet ve başka maddî ihtiyaçların sağlanması ve bunların  bakımı  gibi  konulara  yardım  etmek  nedenlerine  de  dayanmaktadır.  Devletin  her  içtimaî  müessesede  olduğu gibi, içtimaî bir müessese olan toplumun dinî gereksinmelerine yardım etmesinin Anayasada yer  alan ve nitelikleri açıklanan lâiklik esaslarına aykırı bir yanı bulunmadığı gibi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın  Anayasada  yer  almasının  da  yukarıda  açıklanan  nedenlere  dayanması  karşısında,  lâiklik  ilkesine  aykırı  düştüğü  kabul  edilemez.  Yine  bu  nedenlerle  devletin  bu  alandaki  yardımı  ve  Diyanet  işleri  kuruluşu  görevlilerinin  memur  sayılması,  devletin  din  işlerini  yürüttüğü  anlamına  gelmeyip  ülke  koşullarının  zorunlu  kıldığı  ihtiyaca  uygun  bir  çözüm  yolu  bulmak  erek  ve  anlamını  taşımaktadır.  (http://www.anayasa.gov.tr/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1971/K1971‐76.htm) Naklen: Ruşen Çakır‐İrfan  Bozan, a.g.e., s. 107. 

570 İrfan Bozan, a.g.e., s. 69.  571 İrfan Bozan, a.g.e., s. 81. 

şekilde ifadeler kullanmış ve Diyanet’in idari konularda devlete bağlı olduğunu ama dini  konularda bağımsız bir yapısının olduğunu söylemiştir.573 TESEV araştırması gösteriyor  ki gerek Diyanet personeli, gerek Türk halkı, Diyanet’in güncel meseleler hakkında daha  aktif olmasını, dini meselelerle doğrudan veya dolaylı yoldan ilgili olan konular hakkında  daha aktif ve müdahil bir tavır belirlemesini arzu etmektedir. Üstelik din görevlilerinin  ifadesine  göre;  Diyanet’in  bu  temenniyi  doğrular  vaziyette  davranışlar  sergilememesi,  Diyanet  personelinin  imajını  negatif  yönde  etkilemekte  ve  onları  zor  durumda  bırakmaktadır.574  Diyanet  İşleri  Başkanı  Prof.  Dr.  Ali  Bardakoğlu’nun,  2007  yılında  Papa’nın  ziyareti  esnasında  göstermiş  olduğu  tavrın  kamuoyunda  ne  kadar  olumlu  bir  hava yarattığı ise hala zihinlerde canlı bir tablo olarak durmaktadır.  

Türkiye’de  Diyanet’in  çok  özel  bir  konumu  vardır.  TESEV’in  araştırmasına  göre  Türk halkı din adamlarına her şartta saygı gösterilmesi gerektiğine inanmaktadır. Aynı  çalışmada cami cemaati profilinin gençleri de içine alan bir görünüme doğru evrildiği ve  daha sorgulayıcı ve bilgiye dayalı bir dindarlığın geliştiği tespiti yapılmıştır.575 Nitekim  Türkiye’nin de dahil olduğu 80 ülkede yapılan Dünya Değerler Araştırması, Türkiye’deki  deneklerin  Diyanet’e  %  64  oranında  kesinlikle  veya  oldukça  güvendiği  tespiti  yapılmaktadır. Diyanet’e güvenmediğini ifade edenlerin oranı ise % 16’dır. Bu oran, Batı  Avrupa  ülkeleriyle  karşılaştırıldığında  bir  din  kurumuna  duyulan  güven  açısından  en  yüksek orandır.576  

Avrupa  ülkelerinde  devlete  bağlı  dini  kurumların  varlığını  geçen  bölümlerde  yer  yer ifade etmiştik. Fakat hiçbir dini kurumun yapısı Türkiye’deki DİB kadar özel değildir.  İngiltere'deki Anglikan Kilise ve İskoçya’daki Presbiteryen Kilise gibi devlet kiliselerinin  bulunduğu  Avrupa  ülkelerinde  bile  kilise,  göreceli  olarak  özerk  bir  kurumdur.  Diyanet’in,  din  hizmetleri  personelini  idare  eden  ve  önemli  fonksiyonlara  sahip  bir  kurum  olarak  kilisenin  eylemde  eşiti  gibi  kabul  edilebileceği  görüşü577  Avrupa’da  yaygındır. Fakat burada göz ardı edilen durum, İslam’ın Hıristiyanlığa ve onun Avrupa  tecrübesine  benzemeyen  yapısıdır.  Avrupa’da  İslam,  tarihsel  köklerinden  ayrı  düşünüldüğü  gibi,  din‐devlet  ve  toplum  ilişkisi  bağlamında  da  Diyanet’in  çok  net  bir  haritası  çıkarılamamakta,  haliyle  bu  durum  zihinlerde  bazı  boşluklar  yaratmaktadır.  Öncelikle  belirtilmesi  gereken  şey  Diyanet’in  (Avrupa  Hıristiyanlığının  tecrübesinin         573 05.03.2008’de DİB hizmet binasında yapılan görüşme, Ankara.  574 Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 35.  575 İrfan Bozan, a.g.e., s. 84.  576 Recep Kaymakcan, a.g.e., s. 482.  577 WRR, a.g.e., s. 81. 

aksine)  bir  temsil  kuruluşu  değil  bir  hizmet  kuruluşu  olduğudur.578  Bu  bağlamda  Diyanet,  Türkiye’de  din  hizmetleriyle  ilgilenen  bir  kurum  olarak  herkesin  uyması  gereken bağlayıcı kurallar vazedemez.579  

Türkiye ile Avrupa arasındaki en önemli farklılık şudur: Türkiye’de dini yapılanma  ve  hizmet  alanı,  kamu  hizmeti  olarak;  Avrupa’da  ise  bir  sivil  toplum  hizmeti/sosyal  hizmet olarak şekillenmektedir.580  

Türkiye’nin  siyasal  ve  toplumsal  yapısına  bakıldığında  din  ve  devlet  işlerinin  birbirinden  tamamen  bağımsız  olduğunu  iddia  etmek  elbette  güçtür.  Dini  gelenek  ve  kuralların  ülke  yönetiminde  etkisi  bulunmasa  da  daha  önce  ifade  ettiğimiz  gibi;  din  hizmeti  bir  devlet  organı  olan  Diyanet  İşleri  Başkanlığı  tarafından  yürütülmektedir.  Buna  göre  din  görevlileri  devlet  memuru  statüsünde  ve  camiler  devlet  kontrolü  altındandır.  Diyanet’in  yaygın  din  hizmetleri  vasıtasıyla  sunmuş  olduğu  din  anlayışı,  ılımlı  ama  değişime  çok  açık  da  olmayan  bir  dindarlık  biçimi  olarak  değerlendirilmektedir.  Bu  bağlamda  ortaya  çıkan  mesaj,  sosyal  muhafazakârlık,  insan  hakları  ve  özgürlükleri,  vatanseverlik  ve  devlete  uyum  kavramlarını  içermektedir.  Devletin bakış açısına göre bu, Diyanet’in konumu düşünülünce güvenli bir mesajdır.581  

Diyanet’in konumuna Avrupa merkezli bir bakış açısıyla bakıldığında yapılan en  büyük  yöntem  hatası,  İslam  dünyasında  kilise  gibi  kurumların  bulunmadığını  gözden  kaçırmaktır. İslam dünyasında, tarih boyunca inancın korunması, büyük ölçüde devletin  işi  olarak  kabul  edilmiştir.  Devletin  söz  konusu  görevlerini  devredebileceği  kurumlar  yoktur;  bu  nedenle  de  devletin  dini  alandan  tamamen  çekilmesi  talebi,  gerçekçi  görünmemektedir.  Fakat  bu  iç  içe  yaşama  durumu  da  Diyanet  üzerinde  çok  ciddi  bir  siyasi baskının oluştuğu izlenimi yaratmaktadır. Bu izlenim zeminsiz ve tamamen haksız  bir izlenim değildir.582  

Diyanet  ile ilgili  kaygılar  ve  düşünceler  kimi  zaman  varsayım  boyutunu  aşmakta,  bir  ülkenin  ve  kurumun  iç  işlerine  karışma  boyutuna  varabilmektedir.  Nitekim        

578 05.03.2008 tarihinde yaptığımız görüşmede Dinlerarası Diyalog Şube Müdürü Dr. Sabit Şimşek ve Dış  İlişkiler Daire Başkanı Prof. Dr. Ali Dere de aynı düşünceleri ifade etmiştir.  

579 WRR, a.g.e., s. 81. 

580 Ahmet Ünalan, a.g.m., s. 44. 

581  Rifat  Börekçi  ve  Ahmet  Hamdi  Akseki  zamanda  teşkilata  gönderilen  genelgede  Teyyare  Cemiyeti’ne  desteğin  de  din  görevlisinin  sorumlulukları  arasında  yer  alması,  4  Haziran  1960  tarihli  ve  11467  sayılı  genelgede 27  Mayıs İhtilalı’nın faziletlerinden bahsedilmesinin istenmesi, Diyanet’in hassas dönemlerde  nasıl  etkiye  açık  olabileceğini  ve  potansiyel  olarak  böyle  bir  yönünün  oluşturduğu  tehlikeli  durumu  göstermektedir.  Nitekim  hemen  hemen  tüm  başkanlar,  çeşitli  problemlerden  kaynaklanır  şekilde  görevden alınmış veya ayrılmıştır. Üstelik Diyanet İşleri başkanlarının hemen hemen tümü siyaset içinde  aktif görevlerde yer almıştır. (Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 117‐118.) 

Diyanet’in  11  Mart  2005’te  Çanakkale  savaşı  ve  misyonerlik  bağlamında  hazırladığı  hutbede geçen “İslam’ı ve Müslümanları  bitirmek için sözde kutsal  ordular oluşturdular, 

ancak  nihai  amaçlarına  ulaşamadılar  ve  Allah  katında  tek  din  İslam’dır”  cümlelerinin 

rahatsızlık  yarattığı  ve  ayrımcılık  barındırdığı  AB’nin  genişlemeden  sorumlu  komiseri  Olli  Rehn  tarafından  dile  getirilmiştir.583  Dönemin  Diyanet’ten  sorumlu  devlet  bakanı  Mehmet S. Aydın da tepkisini ortaya koymuştur.584 Yine aynı hutbeyle ilgili konu 2008  Nisan ayı içinde Türkiye’yi ziyarete gelen AB Komisyonu başkanı Jose Manuel Barroso ve  AB’nin  genişlemeden  sorumlu  komiseri  Olli  Rehn’i,  İstanbul  Müftülüğü  ziyaretlerinde  ağırlayan  DİB  başkan  yardımcısı  Prof.  Dr.  Mehmet  Görmez’le  görüşmelerinde  de  ifade  edilmiş, İlerleme Raporları’nda dinin yanlış algılanmasından kaynaklanan ifadelerin yer  aldığı söylenmiş, buna örnek olarak da her dinin doğası gereği kendini hak görmesinin  normal  olduğu,  bu  tür  yanlışlıkları  gidermek  adına  Diyanet’le  işbirliği  içinde  olunması  gerektiği  ifade  edilmiştir.585  Kabul  edildiği  gazeteler  tarafından  dile  getirilen  bu  teklif,  olumlu  bir  gelişme  olarak  değerlendirilmiştir.  Fakat  resmi  bir  kurum  olan  Diyanet’in,  siyasetin etkisinde bir görünümü de olduğu için, bu gelişmenin Türkiye’deki din‐devlet  ilişkisi  ve  Diyanet  bağlamında  değerlendirildiğinde  vahim  sonuçlar  doğurabilecek  bir  gelişme olabileceği endişesi de dile getirilmektedir.586  

WRR  raporuna  göre;  Türkiye  eğer  Avrupa  değerler  toplumuna  dahil  olmak  istiyorsa,  Diyanet’in  mesajları  da  bu  değerlerle  aynı  çizgide  olmalıdır.  Bunun  anlamı,  devletin  önemine  daha  az  vurgu  yapılması,  bireyin  rolünün  ön  plana  çıkarılmasıdır.  Devlet  ile  dini  yapılanma  arasındaki  bağlantıdan  ötürü,  böyle  bir  düzenlemeye  gidilebilmesi  zor  ama  olanaklıdır.587  Üstelik  Türkiye’deki  tarihsel  birikime  uygun  din‐ devlet  ilişkisi  tecrübesi,  belli  oranlarda  ve  dolaylı  da  olsa  Avrupa’daki  dini  kurumlar  üzerinde de vardır ve arttırılmak istenmektedir. Mamafih Türkiye’de Avrupa’nın aksine  Diyanet  ile  devlet  arasındaki  tarihsel  bağlantılar,  İslam’ın  alternatif  ifade  biçimlerinin  oluşmasına engel olmamıştır.  

Bu konudaki anlayış eksikliklerinden biri de; laikliğin içinde doğduğu Avrupa ve  Hıristiyan  kültürün  İslam  kültürüyle  karıştırılması,  Hıristiyanlığın  birey  merkezli  iddialarının İslam için de olması gerektiği yanılgısıdır. Hâlbuki İslam’ın sosyal alana dair         583 Celalettin Vatandaş, a.g.m., s. 236.   584 Diyanet‐Sen, a.g.e., s. 23.   585 Zaman Gazetesi, 12.04.2008.  586 Ali Bulaç, “AB, Başörtüsü ve Diyanet”, Zaman Gazetesi, 14.04.2008.  587 WRR, a.g.e., s. 204. 

iddiaları  laiklikle  olan uyumuna  dair  sıkıntılı bir  alan yaratmaktadır.588  Üstelik  bu  etki  tarihsel olarak varlığını devam ettiren bir etkidir. Bu bağlamda devletin din üzerindeki  belirleyici  etkisi,  cumhuriyet  öncesinde  de  vardır.  Osmanlı  döneminde  de  aynı  uygulamalar  yapılmıştır.  Koçibey  Risalesi’nde  bu  konuya  değinilmektedir.589  Tarihten  gelen ilişkiler belli oranlarda günümüz laikliğinin de temellerini atmıştır. Diyanet İşleri  Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da bu doğrultuda düşünceler serdetmiştir.590 Fakat bu  laiklik anlayışı, batı düşüncesiyle anlaşılması çok fazla mümkün olmayan bir din‐devlet  ilişkisi  öngörmektedir.  1830'lardan  bu  yana,  devlet  ile  Osmanlı  uleması  arasındaki  ilişkiler,  laiklik  sürecinin  başlaması  nedeniyle  yavaş  yavaş  ve  aşamalı  olarak  değişim  göstermiştir.  Bu  gelenek  Cumhuriyet  döneminde  de  sürmüştür.  Cumhuriyet  dönemi  ulemasının  büyük  kısmı  Diyanet’in  çatısı  altında  toplanmış  ve  devletin  din  politikasını  desteklemiştir. Bu bağlamda kişisel inanç ve bireysel ahlak, geleneksel sosyal değerlerle  son  derece  iyi  bağlantılandırılmış,  dayanışma  ve  hiyerarşi  konularına  da  vurgu  yapılmıştır.  Bu  yönüyle  Diyanet’in  vurgu  yaptığı  İslam’ın  Avrupa'daki  Hıristiyan  demokratları  hatırlattığı  ifade  edilmektedir.  Hıristiyan  demokratlarda  da  aynı  şekilde  aile,  toplumun  temel  taşı  olarak  kabul  edilmektedir  ve  geleneksel  değerlere  saygı  ve  devlete  saygı  ön  plandadır.  Bu  nedenle,  sıkça  yapıldığı  gibi  Diyanetin  anlattığı  İslam’ı  liberal  bir  İslam  olarak  tanımlamak,  yanlış  olabilir.  Osmanlı‐Türk  geleneğine  Diyanet,  gerçekçilik  ve  esnekliği  getirmiştir  ama  bu  kesinlikle  bir  yenilenme  anlamına  da  gelmemektedir.591 Hele ki İslam’ın özünde var olan ama gelenekte uzun süre işler hale  getirilmeyen  değişim  ruhu,  batının  zihni  yapısıyla  şekillenmiş  reform  kavramıyla  tanımlanmamalıdır.  DİB  Dış  İlişkiler  Daire  Başkanı  Prof.  Dr.  Ali  Dere  de  bu  şekilde  düşünmektedir.592  Diyanet’in  Türk  solunun  uç  fraksiyonları  karşısında  Kemalizm’in  tamamen  İslamileşmiş  bir  çizgisini  takip  ettiği  ve  bunun  Avrupa’daki  din  hizmetleri  üzerinden gurbetçi vatandaşları da etkilediği eleştirisi593 Diyanet’e sık sık yapılmaktadır.  Diyanet’in bu yargıları izale etmek adına ciddi bir imaj yenilemesine gitmesi elzemdir.  Bu yargıların izalesi konusu ise birebir din görevlisinin liyakati ve eğitimiyle ilgilidir. 

      

588  Fazlı  Arabacı,  “AB  Ülkelerinde  Din‐Devlet  İlişkileri  ve  Türkiye”,  Avrupa  Birliği  Ülkelerinde  Dinler  ve  Laiklik, Haz. Jean Bauberot, Ufuk Kitapları, İstanbul 2003, s. 14.  589 Diyanet‐Sen, AB Sürecinde Diyanet Paneli, Diyanet‐Sen, Ankara 2007, s. 5, 61.  590 İrfan Bozan, a.g.e., s. 50.  591 WRR, a.g.e., s. 201‐203.  592 05.03.2008 tarihli mülakat, Ankara.  593 Olivier Carre‐Muhsine el‐Ahmedî, a.g.m., s. 231, 239. 

Avrupa’da  en  çok  dikkat  çeken  hususlardan  biri  de  Diyanet’in  varlığı,  statüsü,  fonksiyonları  ve  DİTİB’in  Avrupa’da  yaşayan  Türk  vatandaşları  üzerindeki  etkisidir.  Avrupa’dan  bakıldığında  yapılan  en  büyük  eleştirilerden  biri;  resmi  dini  olmayan  bir  ülkede dini bir kurumun sadece Sünni Müslümanlara hizmet vermesidir. Ama esasında  Diyanet’in  varlığı  ve  işlevi,  Avrupalıları  daha  çok  Avrupa  bağlamında  düşünüldüğünde  kaygılandırmaktadır.  Genelde  yabancı  bir  ülkeden  gelen,  dillerini,  kültürel  yapılarını,  problemlerini  bilmeyen  din  görevlilerine  karşı  duyulan  endişedir.  Nitekim  11  Eylül  sonrasında  artan  bu  çekingenlik,  camilerde  din  görevlisinin  nasıl  bir  hizmet  yürüttüğünü, vaazlarında ne anlattığını bilmemek Avrupalıları ürkütmekte, kamuoyunda  da  yanlış  izlenim  ve  düşüncelere  sebep  olmaktadır.    Her  geçen  gün  din  görevlilerinin,  vaazlarını ülkenin dilinde vermesi, din adamlarının, ilgili ülkede yetiştirilmesi yönünde  talep ve istekler artmaktadır.594 Bu minvalde Diyanet, Avrupa’da din görevlilerinin kabul  edilmediği,  imamların  Avrupa  üniversitelerinde,  eğitim  kurumlarında  yetiştirildiği  bir  sürece  hazır  olmalı,  politikalarını  ona  göre  belirlemelidir.  Bu  konuda  DİB  başkan  yardımcısı  Prof.  Dr.  İzzet  Er’le  yaptığımız  mülakatta;  Diyanet’in  bu  konuda  çalışmaları  olduğunu,  son  iki  yıldır  yürürlüğe  konulan  bir  uygulama  ile  Avrupa’da  yaşayan  Türk  kökenli  lise  mezunu  vatandaşların  Ankara  ve  Marmara  İlahiyat  Fakültelerinde  eğitildiğini  öğrenmiş  bulunmaktayız.595  Dış  İlişkiler  Daire  Başkanı  Ali  Dere  de  Frankfurt’ta bir merkezin kurulduğunu, Brüksel’de de AB ile ilişkileri sağlamak için bir  büro kurulması için çalışmalara devam edildiğini ifade etmiştir.596  

Diyanet, AB sürecinde dinin yeri ve din hizmetleri konusunda görüşünü şu şekilde  ifade etmektedir: 

“Din  tüm  toplumlarda  var  olan  bir  olgudur.  Dinin  ehliyetsiz  kişilere  bırakılması  birçok  problem  yaratmaktadır.  Bu  cümleden  olarak  “İslam  dininin  inançları,  ibadet  ve  ahlak  esasları  ile  ilgili  işleri  yürütmek  ve  din  konusunda  toplumu  aydınlatmak  ve  ibadet  yerlerini  yönetmek”ten  sorumlu  olan  DİB,  din  hizmetini  yeni  yaklaşım  ve  yöntemlerle  paylaşıma  açmak  istemekte,  “ortak  kültüre”  katkıda  bulunmanın  bir  ihtiyaç  olduğunu  bilmektedir.  Din  hizmeti  konusunda  geleneksel  yöntemleri  geliştirmek  ve  yeni  yöntem  ve  davranışlardan  da  faydalanmak  istemektedir.  Bu  anlamda  Avrupa’da  birçok  vatandaşı  bulunan  Türkiye’nin  çözmesi  gereken  bazı  problemler  de  mevcuttur.  Bu  problemlerden  birkaçı; namaz vakitleri sorunu, istihdam ve temsil sorunları, kurban kesme konusundaki 

       594 Samim Akgönül, a.g.m., s. 97‐98. 

595 05.03.2008, Diyanet hizmet binasında yapılan mülakat, Ankara; Fatih Okumuş, a.g.m., s. 133.  596 05.03.2008, Diyanet hizmet binasında yapılan mülakat, Ankara. 

sıkıntılar, vefat eden vatandaşların defin problemleri gibi sorunlardır.”597 Bu ifadeden de 

anlaşılıyor ki DİB, bu konuda pratik faydayı gözetecek uygulamaları öncelikli derecede  çözülmesi gereken problem olarak görmektedir.  

Türkiye’nin  Helsinki  Zirvesi’nde  aday  ülke  olarak  kabul  edilmesinden  sonra  tüm  kurumların AB’ye uyum çalışmaları başlamıştır. Bu minvalde DİB’in teşkilat yapısında ve  ilgili  yasasında  AB  normlarına  uyumlu  olmayan  içeriğin  değiştirilmesi  için  Diyanet