AVRUPA BİRLİĞİ, TÜRKİYE ve DİN
3. Entegrasyonist Yaklaşım: İlk iki yaklaşımın karışımıdır Kültürlerin kendi
4.7. AB Sürecinde Diyanet İşleri Başkanlığı
Din, tarihte toplumsal alanların tümünde etki sahibiyken modern zamanlarda durum bu şekilde gelişmemiş, din kendi öz alanında derinleşmeye bırakılmıştır. Modern sanayi toplumlarında geleneksel din anlayışının zayıfladığı, birey merkezli bir din
556 Fazlı Arabacı, “Avrupa’da Türk İslam Kültürünün Muhafazası ve Entegrasyon Sorunu (Fransa Örneği)”, Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası, DİB Yay., C. II, Ankara 2000, s. 461. 557 Dönemin Almanya içişleri bakanı Otto Schily’nin 27.06.2002’de yapılan röportajda söylediği söz. 558 Celalettin Vatandaş, a.g.m., s. 229. 559 Faruk Şen, a.g.e., s. 118. 560 Kadir Canatan, “Hollanda’da Çok Kültürlü Toplum Tartışmaları ve Karşı‐Çokkültürcü Söylemin Analizi”, Avrupa Günlüğü Dergisi, S. 2, İstanbul 2001, s. 320‐321.
anlayışının yaygınlık kazandığı bilinmekle beraber, modern veya geleneksel tüm toplumlarda din hala varlığını ve önemini korumaktadır.
Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti’nin ilgası ile 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı kanunla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı561 Türkiye Cumhuriyeti’nin en eski kurumlarından biridir. Anayasanın 136. maddesinde belirtildiği üzere Diyanet İşleri Başkanlığı, genel idare içinde yer alan bir kamu kuruluşu olup, “…laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi
görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.” İlgili
kanunda da bu görevler, “İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri
yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek” şeklinde
belirlenmiştir. Bu yetkiye dayanarak Diyanet yurtiçinde cami ve müftülükler vasıtasıyla, yurtdışında ise müşavirlikler, ataşelikler ve bunlara bağlı din görevlileri vasıtasıyla din hizmeti yürütmektedir.562
Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatı olmak üzere üç ana bölümden oluşur.563 Diyanet’in görev ve sorumlulukları 5 ana başlık altında toplanabilir: İbadet ile ilgili hizmetler, dini konularda toplumu aydınlatma, din eğitimi, yurtdışı din hizmetleri ve vakıf hizmetleri.564
Bu bölümde amacımız, Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında detaylı tarihi bilgiler vermekten çok565 küreselleşen dünyada konumu ve hizmetleri sık sık tartışma konusu olan Diyanet’in bu süreçteki değişim/dönüşüm politikalarının olup olmadığını, varsa bunların neler olduğunu, din‐devlet‐toplum ilişkisi bağlamında birçok soruyu ve açılımı beraberinde getiren Diyanet modelinin ne anlama geldiğini566 ve AB sürecinde hangi çalışmaların yapıldığını tartışmaktadır. Bu tartışmayı yaparken yer yer Diyanet’in, AB ile doğrudan ilişki içinde olduğu yurtdışı teşkilatı üzerinden örnekler verecek, ayrıca bu konuya da bir alt başlık olarak değineceğiz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı birikiminden kaynaklanan nitelikli bir din adamı kitlesine rastlanmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yılları boyunca din hizmetinin
561 İrfan Bozan, Devlet ile Toplum Arasında Bir Okul: İmam Hatip Liseleri, Bir Kurum: Diyanet İşleri Başkanlığı, TESEV Yay., İstanbul 2007, s. 50; Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 6.
562 İsmail Altıntaş, a.g.m., s. 233‐234. 563 İrfan Bozan, a.g.e., s. 60.
564 Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 21.
565 Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında detaylı bilgi için bkz. İrfan Bozan, Devlet ile Toplum Arasında Bir Okul: İmam Hatip Liseleri, Bir Kurum: Diyanet İşleri Başkanlığı, TESEV Yay., İstanbul 2007; Ruşen Çakır‐ İrfan Bozan, Sivil Şeffaf ve Demokratik Bir Diyanet İşleri Başkanlığı Mümkün mü?, TESEV Yay., İstanbul 2004; Kemalettin Taş, Türk Halkının Gözüyle Diyanet, İz Yay., İstanbul 2002.
sağlanması konusunda eksikliği bu kitle gidermiş, böylece Diyanet, Türk halkına inkâr edilemez katkılar sunmuştur.567 Fakat ilk dönem Cumhuriyet politikası, din adamı yetiştirme konusuna fazla eğilmediğinden zamanla bu konu problemli hale gelmiştir. Medreselerin kapatılması neticesinde artan din adamı ihtiyacını karşılamak üzere açılan iki düzine İmam Hatip Lisesi, 1930‐1931 yıllarında kapatılmış ve 1935 yılında İstanbul Üniversitesi'ndeki İlahiyat Fakültesi de aynı kaderi paylaşmıştır. Bunların uzun vadedeki etkileri ise kayıp bir kuşak yaratması ile Osmanlı geleneğinden kopuş ve nitelikli din adamı ve hizmeti konusunda yaşanan eksikliklerdir.568
Günümüzde Diyanet ile ilgili iki temel tartışma konusu vardır. Bunlardan birincisi laik bir ülkede Diyanet gibi bir kuruluşun varlığı,569 ikincisi ise DİB’in sadece Sünni İslam’ı temsil ettiğine yönelik eleştirilerdir.570
Türkiye’de zaten sorunlu olan din‐devlet ilişkilerinin, Diyanet’in mevcut yapısında köklü değişimlere imkân vermeyen en büyük engellerden biri olarak değerlendirildiğinin hatırlanmasında fayda vardır.571 Kamuoyunda Diyanet üzerinde ciddi bir devlet baskısı olduğu görüşü yaygınlıktadır. Fakat idari olarak resmi bir kurum olan ve bu bağlamda çeşitli ödevleri ve sorumlulukları olan Diyanet’in üzerinde dini konularda baskı olup olmadığı konusu, sadece bir iddia olarak vardır. TESEV araştırmasında bu konuda herhangi bir bulguya rastlanmadığı ifade edilmiştir. Üstelik 28 Şubat sürecinde Diyanet’in “başörtüsü Allah’ın emridir” fetvası, Diyanet üzerinde devlet etkisinin dini konularda olmadığını gösterir niteliktedir.572 Kendisine bu yönde sorular yönelttiğimiz Dış İlişkiler Daire Başkanı Prof. Dr. Ali Dere de bu görüşü teyit eder
567 Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 7, 32; WRR, a.g.e., s. 131‐134. 568 WRR, a.y.
569 Diyanet’in laik bir ülkede varlığı ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin kararı şu şekildedir: "Dinin devletçe denetiminin yürütülmesi, din işlerinde çalışacak kimselerin yetenekli olarak yetiştirilmesi yoluyla dinî taassubun önlenmesi ve dinin toplum için manevî bir disiplin olmasının sağlanması ve böylece Türk milletinin çağdaş uygarlık seviyesine erişmesi, yücelmesi ona ereğinin gerçekleştirilmesi gibi nedenlere dayandığı gibi aynı zamanda toplumun çoğunluğunun Müslüman bulunduğu ülkemizde, dinî ihtiyaçların karşılanabilmesi için din işleri görecek kişiler, mabet ve başka maddî ihtiyaçların sağlanması ve bunların bakımı gibi konulara yardım etmek nedenlerine de dayanmaktadır. Devletin her içtimaî müessesede olduğu gibi, içtimaî bir müessese olan toplumun dinî gereksinmelerine yardım etmesinin Anayasada yer alan ve nitelikleri açıklanan lâiklik esaslarına aykırı bir yanı bulunmadığı gibi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Anayasada yer almasının da yukarıda açıklanan nedenlere dayanması karşısında, lâiklik ilkesine aykırı düştüğü kabul edilemez. Yine bu nedenlerle devletin bu alandaki yardımı ve Diyanet işleri kuruluşu görevlilerinin memur sayılması, devletin din işlerini yürüttüğü anlamına gelmeyip ülke koşullarının zorunlu kıldığı ihtiyaca uygun bir çözüm yolu bulmak erek ve anlamını taşımaktadır. (http://www.anayasa.gov.tr/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1971/K1971‐76.htm) Naklen: Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 107.
570 İrfan Bozan, a.g.e., s. 69. 571 İrfan Bozan, a.g.e., s. 81.
şekilde ifadeler kullanmış ve Diyanet’in idari konularda devlete bağlı olduğunu ama dini konularda bağımsız bir yapısının olduğunu söylemiştir.573 TESEV araştırması gösteriyor ki gerek Diyanet personeli, gerek Türk halkı, Diyanet’in güncel meseleler hakkında daha aktif olmasını, dini meselelerle doğrudan veya dolaylı yoldan ilgili olan konular hakkında daha aktif ve müdahil bir tavır belirlemesini arzu etmektedir. Üstelik din görevlilerinin ifadesine göre; Diyanet’in bu temenniyi doğrular vaziyette davranışlar sergilememesi, Diyanet personelinin imajını negatif yönde etkilemekte ve onları zor durumda bırakmaktadır.574 Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun, 2007 yılında Papa’nın ziyareti esnasında göstermiş olduğu tavrın kamuoyunda ne kadar olumlu bir hava yarattığı ise hala zihinlerde canlı bir tablo olarak durmaktadır.
Türkiye’de Diyanet’in çok özel bir konumu vardır. TESEV’in araştırmasına göre Türk halkı din adamlarına her şartta saygı gösterilmesi gerektiğine inanmaktadır. Aynı çalışmada cami cemaati profilinin gençleri de içine alan bir görünüme doğru evrildiği ve daha sorgulayıcı ve bilgiye dayalı bir dindarlığın geliştiği tespiti yapılmıştır.575 Nitekim Türkiye’nin de dahil olduğu 80 ülkede yapılan Dünya Değerler Araştırması, Türkiye’deki deneklerin Diyanet’e % 64 oranında kesinlikle veya oldukça güvendiği tespiti yapılmaktadır. Diyanet’e güvenmediğini ifade edenlerin oranı ise % 16’dır. Bu oran, Batı Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında bir din kurumuna duyulan güven açısından en yüksek orandır.576
Avrupa ülkelerinde devlete bağlı dini kurumların varlığını geçen bölümlerde yer yer ifade etmiştik. Fakat hiçbir dini kurumun yapısı Türkiye’deki DİB kadar özel değildir. İngiltere'deki Anglikan Kilise ve İskoçya’daki Presbiteryen Kilise gibi devlet kiliselerinin bulunduğu Avrupa ülkelerinde bile kilise, göreceli olarak özerk bir kurumdur. Diyanet’in, din hizmetleri personelini idare eden ve önemli fonksiyonlara sahip bir kurum olarak kilisenin eylemde eşiti gibi kabul edilebileceği görüşü577 Avrupa’da yaygındır. Fakat burada göz ardı edilen durum, İslam’ın Hıristiyanlığa ve onun Avrupa tecrübesine benzemeyen yapısıdır. Avrupa’da İslam, tarihsel köklerinden ayrı düşünüldüğü gibi, din‐devlet ve toplum ilişkisi bağlamında da Diyanet’in çok net bir haritası çıkarılamamakta, haliyle bu durum zihinlerde bazı boşluklar yaratmaktadır. Öncelikle belirtilmesi gereken şey Diyanet’in (Avrupa Hıristiyanlığının tecrübesinin 573 05.03.2008’de DİB hizmet binasında yapılan görüşme, Ankara. 574 Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 35. 575 İrfan Bozan, a.g.e., s. 84. 576 Recep Kaymakcan, a.g.e., s. 482. 577 WRR, a.g.e., s. 81.
aksine) bir temsil kuruluşu değil bir hizmet kuruluşu olduğudur.578 Bu bağlamda Diyanet, Türkiye’de din hizmetleriyle ilgilenen bir kurum olarak herkesin uyması gereken bağlayıcı kurallar vazedemez.579
Türkiye ile Avrupa arasındaki en önemli farklılık şudur: Türkiye’de dini yapılanma ve hizmet alanı, kamu hizmeti olarak; Avrupa’da ise bir sivil toplum hizmeti/sosyal hizmet olarak şekillenmektedir.580
Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yapısına bakıldığında din ve devlet işlerinin birbirinden tamamen bağımsız olduğunu iddia etmek elbette güçtür. Dini gelenek ve kuralların ülke yönetiminde etkisi bulunmasa da daha önce ifade ettiğimiz gibi; din hizmeti bir devlet organı olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yürütülmektedir. Buna göre din görevlileri devlet memuru statüsünde ve camiler devlet kontrolü altındandır. Diyanet’in yaygın din hizmetleri vasıtasıyla sunmuş olduğu din anlayışı, ılımlı ama değişime çok açık da olmayan bir dindarlık biçimi olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda ortaya çıkan mesaj, sosyal muhafazakârlık, insan hakları ve özgürlükleri, vatanseverlik ve devlete uyum kavramlarını içermektedir. Devletin bakış açısına göre bu, Diyanet’in konumu düşünülünce güvenli bir mesajdır.581
Diyanet’in konumuna Avrupa merkezli bir bakış açısıyla bakıldığında yapılan en büyük yöntem hatası, İslam dünyasında kilise gibi kurumların bulunmadığını gözden kaçırmaktır. İslam dünyasında, tarih boyunca inancın korunması, büyük ölçüde devletin işi olarak kabul edilmiştir. Devletin söz konusu görevlerini devredebileceği kurumlar yoktur; bu nedenle de devletin dini alandan tamamen çekilmesi talebi, gerçekçi görünmemektedir. Fakat bu iç içe yaşama durumu da Diyanet üzerinde çok ciddi bir siyasi baskının oluştuğu izlenimi yaratmaktadır. Bu izlenim zeminsiz ve tamamen haksız bir izlenim değildir.582
Diyanet ile ilgili kaygılar ve düşünceler kimi zaman varsayım boyutunu aşmakta, bir ülkenin ve kurumun iç işlerine karışma boyutuna varabilmektedir. Nitekim
578 05.03.2008 tarihinde yaptığımız görüşmede Dinlerarası Diyalog Şube Müdürü Dr. Sabit Şimşek ve Dış İlişkiler Daire Başkanı Prof. Dr. Ali Dere de aynı düşünceleri ifade etmiştir.
579 WRR, a.g.e., s. 81.
580 Ahmet Ünalan, a.g.m., s. 44.
581 Rifat Börekçi ve Ahmet Hamdi Akseki zamanda teşkilata gönderilen genelgede Teyyare Cemiyeti’ne desteğin de din görevlisinin sorumlulukları arasında yer alması, 4 Haziran 1960 tarihli ve 11467 sayılı genelgede 27 Mayıs İhtilalı’nın faziletlerinden bahsedilmesinin istenmesi, Diyanet’in hassas dönemlerde nasıl etkiye açık olabileceğini ve potansiyel olarak böyle bir yönünün oluşturduğu tehlikeli durumu göstermektedir. Nitekim hemen hemen tüm başkanlar, çeşitli problemlerden kaynaklanır şekilde görevden alınmış veya ayrılmıştır. Üstelik Diyanet İşleri başkanlarının hemen hemen tümü siyaset içinde aktif görevlerde yer almıştır. (Ruşen Çakır‐İrfan Bozan, a.g.e., s. 117‐118.)
Diyanet’in 11 Mart 2005’te Çanakkale savaşı ve misyonerlik bağlamında hazırladığı hutbede geçen “İslam’ı ve Müslümanları bitirmek için sözde kutsal ordular oluşturdular,
ancak nihai amaçlarına ulaşamadılar ve Allah katında tek din İslam’dır” cümlelerinin
rahatsızlık yarattığı ve ayrımcılık barındırdığı AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn tarafından dile getirilmiştir.583 Dönemin Diyanet’ten sorumlu devlet bakanı Mehmet S. Aydın da tepkisini ortaya koymuştur.584 Yine aynı hutbeyle ilgili konu 2008 Nisan ayı içinde Türkiye’yi ziyarete gelen AB Komisyonu başkanı Jose Manuel Barroso ve AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn’i, İstanbul Müftülüğü ziyaretlerinde ağırlayan DİB başkan yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez’le görüşmelerinde de ifade edilmiş, İlerleme Raporları’nda dinin yanlış algılanmasından kaynaklanan ifadelerin yer aldığı söylenmiş, buna örnek olarak da her dinin doğası gereği kendini hak görmesinin normal olduğu, bu tür yanlışlıkları gidermek adına Diyanet’le işbirliği içinde olunması gerektiği ifade edilmiştir.585 Kabul edildiği gazeteler tarafından dile getirilen bu teklif, olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Fakat resmi bir kurum olan Diyanet’in, siyasetin etkisinde bir görünümü de olduğu için, bu gelişmenin Türkiye’deki din‐devlet ilişkisi ve Diyanet bağlamında değerlendirildiğinde vahim sonuçlar doğurabilecek bir gelişme olabileceği endişesi de dile getirilmektedir.586
WRR raporuna göre; Türkiye eğer Avrupa değerler toplumuna dahil olmak istiyorsa, Diyanet’in mesajları da bu değerlerle aynı çizgide olmalıdır. Bunun anlamı, devletin önemine daha az vurgu yapılması, bireyin rolünün ön plana çıkarılmasıdır. Devlet ile dini yapılanma arasındaki bağlantıdan ötürü, böyle bir düzenlemeye gidilebilmesi zor ama olanaklıdır.587 Üstelik Türkiye’deki tarihsel birikime uygun din‐ devlet ilişkisi tecrübesi, belli oranlarda ve dolaylı da olsa Avrupa’daki dini kurumlar üzerinde de vardır ve arttırılmak istenmektedir. Mamafih Türkiye’de Avrupa’nın aksine Diyanet ile devlet arasındaki tarihsel bağlantılar, İslam’ın alternatif ifade biçimlerinin oluşmasına engel olmamıştır.
Bu konudaki anlayış eksikliklerinden biri de; laikliğin içinde doğduğu Avrupa ve Hıristiyan kültürün İslam kültürüyle karıştırılması, Hıristiyanlığın birey merkezli iddialarının İslam için de olması gerektiği yanılgısıdır. Hâlbuki İslam’ın sosyal alana dair 583 Celalettin Vatandaş, a.g.m., s. 236. 584 Diyanet‐Sen, a.g.e., s. 23. 585 Zaman Gazetesi, 12.04.2008. 586 Ali Bulaç, “AB, Başörtüsü ve Diyanet”, Zaman Gazetesi, 14.04.2008. 587 WRR, a.g.e., s. 204.
iddiaları laiklikle olan uyumuna dair sıkıntılı bir alan yaratmaktadır.588 Üstelik bu etki tarihsel olarak varlığını devam ettiren bir etkidir. Bu bağlamda devletin din üzerindeki belirleyici etkisi, cumhuriyet öncesinde de vardır. Osmanlı döneminde de aynı uygulamalar yapılmıştır. Koçibey Risalesi’nde bu konuya değinilmektedir.589 Tarihten gelen ilişkiler belli oranlarda günümüz laikliğinin de temellerini atmıştır. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da bu doğrultuda düşünceler serdetmiştir.590 Fakat bu laiklik anlayışı, batı düşüncesiyle anlaşılması çok fazla mümkün olmayan bir din‐devlet ilişkisi öngörmektedir. 1830'lardan bu yana, devlet ile Osmanlı uleması arasındaki ilişkiler, laiklik sürecinin başlaması nedeniyle yavaş yavaş ve aşamalı olarak değişim göstermiştir. Bu gelenek Cumhuriyet döneminde de sürmüştür. Cumhuriyet dönemi ulemasının büyük kısmı Diyanet’in çatısı altında toplanmış ve devletin din politikasını desteklemiştir. Bu bağlamda kişisel inanç ve bireysel ahlak, geleneksel sosyal değerlerle son derece iyi bağlantılandırılmış, dayanışma ve hiyerarşi konularına da vurgu yapılmıştır. Bu yönüyle Diyanet’in vurgu yaptığı İslam’ın Avrupa'daki Hıristiyan demokratları hatırlattığı ifade edilmektedir. Hıristiyan demokratlarda da aynı şekilde aile, toplumun temel taşı olarak kabul edilmektedir ve geleneksel değerlere saygı ve devlete saygı ön plandadır. Bu nedenle, sıkça yapıldığı gibi Diyanetin anlattığı İslam’ı liberal bir İslam olarak tanımlamak, yanlış olabilir. Osmanlı‐Türk geleneğine Diyanet, gerçekçilik ve esnekliği getirmiştir ama bu kesinlikle bir yenilenme anlamına da gelmemektedir.591 Hele ki İslam’ın özünde var olan ama gelenekte uzun süre işler hale getirilmeyen değişim ruhu, batının zihni yapısıyla şekillenmiş reform kavramıyla tanımlanmamalıdır. DİB Dış İlişkiler Daire Başkanı Prof. Dr. Ali Dere de bu şekilde düşünmektedir.592 Diyanet’in Türk solunun uç fraksiyonları karşısında Kemalizm’in tamamen İslamileşmiş bir çizgisini takip ettiği ve bunun Avrupa’daki din hizmetleri üzerinden gurbetçi vatandaşları da etkilediği eleştirisi593 Diyanet’e sık sık yapılmaktadır. Diyanet’in bu yargıları izale etmek adına ciddi bir imaj yenilemesine gitmesi elzemdir. Bu yargıların izalesi konusu ise birebir din görevlisinin liyakati ve eğitimiyle ilgilidir.
588 Fazlı Arabacı, “AB Ülkelerinde Din‐Devlet İlişkileri ve Türkiye”, Avrupa Birliği Ülkelerinde Dinler ve Laiklik, Haz. Jean Bauberot, Ufuk Kitapları, İstanbul 2003, s. 14. 589 Diyanet‐Sen, AB Sürecinde Diyanet Paneli, Diyanet‐Sen, Ankara 2007, s. 5, 61. 590 İrfan Bozan, a.g.e., s. 50. 591 WRR, a.g.e., s. 201‐203. 592 05.03.2008 tarihli mülakat, Ankara. 593 Olivier Carre‐Muhsine el‐Ahmedî, a.g.m., s. 231, 239.
Avrupa’da en çok dikkat çeken hususlardan biri de Diyanet’in varlığı, statüsü, fonksiyonları ve DİTİB’in Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşları üzerindeki etkisidir. Avrupa’dan bakıldığında yapılan en büyük eleştirilerden biri; resmi dini olmayan bir ülkede dini bir kurumun sadece Sünni Müslümanlara hizmet vermesidir. Ama esasında Diyanet’in varlığı ve işlevi, Avrupalıları daha çok Avrupa bağlamında düşünüldüğünde kaygılandırmaktadır. Genelde yabancı bir ülkeden gelen, dillerini, kültürel yapılarını, problemlerini bilmeyen din görevlilerine karşı duyulan endişedir. Nitekim 11 Eylül sonrasında artan bu çekingenlik, camilerde din görevlisinin nasıl bir hizmet yürüttüğünü, vaazlarında ne anlattığını bilmemek Avrupalıları ürkütmekte, kamuoyunda da yanlış izlenim ve düşüncelere sebep olmaktadır. Her geçen gün din görevlilerinin, vaazlarını ülkenin dilinde vermesi, din adamlarının, ilgili ülkede yetiştirilmesi yönünde talep ve istekler artmaktadır.594 Bu minvalde Diyanet, Avrupa’da din görevlilerinin kabul edilmediği, imamların Avrupa üniversitelerinde, eğitim kurumlarında yetiştirildiği bir sürece hazır olmalı, politikalarını ona göre belirlemelidir. Bu konuda DİB başkan yardımcısı Prof. Dr. İzzet Er’le yaptığımız mülakatta; Diyanet’in bu konuda çalışmaları olduğunu, son iki yıldır yürürlüğe konulan bir uygulama ile Avrupa’da yaşayan Türk kökenli lise mezunu vatandaşların Ankara ve Marmara İlahiyat Fakültelerinde eğitildiğini öğrenmiş bulunmaktayız.595 Dış İlişkiler Daire Başkanı Ali Dere de Frankfurt’ta bir merkezin kurulduğunu, Brüksel’de de AB ile ilişkileri sağlamak için bir büro kurulması için çalışmalara devam edildiğini ifade etmiştir.596
Diyanet, AB sürecinde dinin yeri ve din hizmetleri konusunda görüşünü şu şekilde ifade etmektedir:
“Din tüm toplumlarda var olan bir olgudur. Dinin ehliyetsiz kişilere bırakılması birçok problem yaratmaktadır. Bu cümleden olarak “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek ve din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek”ten sorumlu olan DİB, din hizmetini yeni yaklaşım ve yöntemlerle paylaşıma açmak istemekte, “ortak kültüre” katkıda bulunmanın bir ihtiyaç olduğunu bilmektedir. Din hizmeti konusunda geleneksel yöntemleri geliştirmek ve yeni yöntem ve davranışlardan da faydalanmak istemektedir. Bu anlamda Avrupa’da birçok vatandaşı bulunan Türkiye’nin çözmesi gereken bazı problemler de mevcuttur. Bu problemlerden birkaçı; namaz vakitleri sorunu, istihdam ve temsil sorunları, kurban kesme konusundaki
594 Samim Akgönül, a.g.m., s. 97‐98.
595 05.03.2008, Diyanet hizmet binasında yapılan mülakat, Ankara; Fatih Okumuş, a.g.m., s. 133. 596 05.03.2008, Diyanet hizmet binasında yapılan mülakat, Ankara.
sıkıntılar, vefat eden vatandaşların defin problemleri gibi sorunlardır.”597 Bu ifadeden de
anlaşılıyor ki DİB, bu konuda pratik faydayı gözetecek uygulamaları öncelikli derecede çözülmesi gereken problem olarak görmektedir.
Türkiye’nin Helsinki Zirvesi’nde aday ülke olarak kabul edilmesinden sonra tüm kurumların AB’ye uyum çalışmaları başlamıştır. Bu minvalde DİB’in teşkilat yapısında ve ilgili yasasında AB normlarına uyumlu olmayan içeriğin değiştirilmesi için Diyanet